Tura Kadıköy’den Candan, Nur ve Mehmet’le buluşarak başlıyoruz. İskelede başkaları da var bekleşen. Belgrad Ormanı’na gidiyorlarmış. Biz de. Ama dönüşte.
Karaköy’de Serhan, Fahri ve Alaattin katılıyor. Orada da bekleşenler var. Hava bu kadar güzel olursa ve yağışlı günlere az kalmışken herkesin bunu fırsat bilmesi çok normal.
Kemerburgaz, ilk mola ve diğer arkadaşların katılım noktası. Buraya üstten, Maslak üzerinden Ayazağa-Cendere yaparak ulaşabileceğiniz gibi bizim yoldan Eyüp-Hasdal olarak da gidebilirsiniz. Biraz uzar ama. Olsun, uzasın. Önemli olan pedal basmaksa.
8 kişi peş peşe kolyenin incileri gibi dizilip sabah serinliğinde Alibeyköy’e kadar Eminönü-Eyüp üzerinden düz bir yoldan geliyoruz. Nur öyle iyi ilerletmiş ki pedalı, tempoyu hiç aksatmıyor. Alaattin de altındaki bisikletin ayarsızlığına rağmen canla başla aramızda yerini alıyor.
Alibeyköy-Hasdal tırmanışı biraz nefesleri keser. 2 dikkat, hatta 3 dikkat edilmesi gereken kavşak geçişleri var. Buralarda trafiği çapraz geçmek zorundasın. Arkayı iyi kollamalı, işaret verilip geçilmeli. Ama buna rağmen dikkatsiz sürücüye denk gelmek her zaman olası. Bunun en son tatsız örneğini Serhan’la burada yaşadık. Her türlü dikkate ve özene karşın motosikletli sürücü gelip çarptı.
Hasdal önünden giden yol feci gürültülü. Yanda güvenlik şeridi biraz rahatlık verse bile gene de damperli kamyonlar tedirgin edici. Solunda boşluk olmasına karşın yakın geçen İETT şoförü de tam sopalık. Bu adamlar sanki bunu mahsus yapıyorlar. Kendine göre bir korkutma, tedirgin etme isteği oluyor. Benzer durumları defalarca yaşadık. İETT’ye toplu bir e-posta bombardımanı yapma zamanı geldi galiba. Şoförlerini eğitsinler, bisikletlilere saygıyı öğretsinler. Gerçi ülke insanı saygıyı unutmuş durumda. Kimsenin saygısı yok. Başta tepedekiler. İmam cemaat ilişkisinin kokusunu bilmeyen yoktur herhalde?
Kemerburgaz’da Vedat, Yasin ve Feridun kahveye yerleşmiş bizi bekliyorlar. 20 dk kadar gecikmemiz oldu. Hesaplayamamışım süreyi, 10’da oluruz demiştim.
Uzundur birbirini görmeyenler hasret gidermekteler. Çaycının adamı gelmemiş, dağıtımda aksamalar. Çayı buldun mu kapıyorsun. Tepemizden kısmet yağıyor. Karga yediklerini öğütmüş barsaklarını boşaltmakta. Kestane ağacı da olgunlaşmış meyvesini yer çekimine terk ediyor. Kask takmak faydalı bu durumda.
Sayımızı bulduk, artık yola çıkma vakti. Kemerden ayrılıp ilk sapaktan sağa Çiftalan’a doğru dönüyoruz. Yolda amma da çok bisikletli var bugün. Her yönden geliyorlar. Bize doğru, bizimle, sağdan, soldan...
Güzel bir orman yolu. Güzel ama etraf pis. Piknikçiler ve molozcular burayı bitirmişler. Buna rağmen insanlar hiç rahatsız olmadan içinde oturmuş yemek yiyorlar. Bunu da anlamak mümkün değil. Yooo, bir yerde mümkün. Sırtını denize dönüp otoyola karşı piknikleyen olduğuna göre buna şaşmamalıyız.
Karşıdan bir dizi ‘off-road’cu gelmekte. Öyle araçlar var ki bununla nasıl trafiğe çıkmış dedirtiyor. Araba yok, 4 dev teker gidiyor sadece. Bunlara trafiğin izin verdiğini sanmıyorum.
İşte geldi, başta sözünü ettiğim 3. köprü virüsünün açtığı yara. Bitirdiler İstanbul’u. Gazetede yazıyor: İstanbul’a göç nedeniyle 4 ayda bir Tunceli ekleniyor. Nüfusuyla Yunanistan, Tunus, Portekiz, Küba, Belçika, İsveç, Çek Cumhuriyeti, Belarus, Macaristan ve Tunus’un da aralarında bulunduğu 122 ülkeyi geride bıraktı. Bu kadar insan nasıl yaşayacak? Bu düzensizlik her türlü suçu ve çarpıklığı başlattı. İnsanlar öldürülüyor, kadınlara tecavüz ediliyor, trafik kavgaları ölümle sonuçlanıyor, ilgisi olmayan insanlar kaza kurşunuyla yaralanıyor, ölüyor. Her türlü düşünce ve ifade hürriyetini ondan sonra gazla, suyla, sopayla durdur, direnenleri öldür.
Yeşile hastaysan bana ne...
İkinci mola noktamız Çiftalan ilginç bir yer. Görüntü olarak sanki bir sinema seti gibi, MadMax filmi çekiliyor. Terk edilmiş bir yer. Çukurlar oluşmuş, içleri suyla dolu. Tepeler kalmış, kel ve kabak. Kuru ottan başka hayat olmayan bir dünya. Bir yerlerde uzakta son sağ kalan inekler görülüyor. Arazi sürüşlerine meraklılar mekan edinmişler burayı. Uzaktaki bir tepeden inip-çıkıp duruyorlar, usanmadan.
Ocakların arasından Kısırkaya yolundayız. Deniz biraz olsun görüntüyü değiştiriyor. Eskiden stabilize olan yol asfaltlanmış. Ama şu dangıl dungul asfalttan. Bir türlü gidilemeyen, hızlandığında sarsa sarsa, sersem eden, su matarası dahil her şeyi yerinden oynatan. Böbrek taşın varsa buraya gel. Belediyenin köpek barınağı sağımızda kalacak şekilde devam ediyoruz. 4 ayaklı dostlarımız kokumuzu almış olmalılar ki bir coşkuyla bizi selamlıyorlar. Hav hav sesi ortalığı inletmekte.
Kısırkaya’nın da bir rampası var ki sormayın. Duvar! Molalı çıkıyorum. Sonrasında kaymak bir asfaltla Gümüşdere’ye geliniyor. Bu iki köy arası çok değil. 5 dk ancak. Buraya belediye otobüsü çalışıyor, Sarıyer’den.
Gümüşdere durmaz akar bizim üçüncü mola noktamız. Uzun bir masa etrafında sohbete devam ediyoruz. Karnı acıkanlar yakındaki lokantaya, ihtiyacı olan WC’ye şeklinde. Feridun burasıyla ilgili bilgiler veriyor. Bölgenin büyük çoğunluğu Makedon göçmeni. Eski adı Domuzdere’ymiş. Halen de domuz çokmuş.
Vedat ve Yasin’le de uzundur görüşemedik. Bu buluşma çok keyifli oldu. Aradaki boşluğu doldurdu.
Buradan ormana gireceğiz, Belgrad Ormanı’na. İçinden geçip Bahçeköy üzerinden Çayırbaşı yapacağız. G.Dere çıkışı Alaattin’in lastik patlağı Fahri’nin maharetli elleriyle çözüm buluyor. Yol stabilize ve dik, gidilmiyor. En illet şey tekerin kayması. Mecburen itmece. Sonrası güzel ama, ormanın içinden inişe geçip piknik kalabalığında suları tazeleyip çıkışa doğru tırmandık. Bahçeköy ayırımında Vedat ve Feridun köye döndüler. Fahri, Alaattin ve Yasin Maslak üzerinden gitmek üzere ayrıldılar. Biz de büyük iniş için rüzgarlıklarımızı giyip saldık kendimizi bayır aşağıya. Güzel bir inişi vardır, kıvrıla kıvrıla.
Çayırbaşı’nda acıkan mideleri biraz dindirmek için pidecide dördüncü molamızı verdikten sonra durmaksızın boğaz trafiğinde slalomlayarak Beşiktaş’ı bulduk.
Buraya kadar Nur öyle bir geldi ki, tekrar tekrar kendisini kutlarız. Rampaları zaten fişek gibi çıkıyor. Ama Boğaz’da orta şeridi tutup arabaların arasından akrobatik hareketlerle gitmek cesaret ister. Helal olsun, gerçekten Candan’ın dediği gibi çok ilerletmiş.
Kadıköy gene polis kaynıyor. Yığılmışlar balonun orada bekliyorlar. Gazetede yazıyor: Gaz bombası ve yeni karakollara dev bütçe. Yapılan bir araştırmaya göre (Türkiye’de Sosyal Koruma Harcamaları: 2006-2013) iç güvenlik harcamaları 2013’de şimdiden 27 milyon TL’nin üzerinde. Bunun en büyük payı Emniyet Genel Müdürlüğü’ne ait, 14 milyon 777 bin 121 TL. 2014’de 16 milyon 216 bin 641 TL, 2015 için 17 milyon 652 bin 981 TL öngörülmüş. Polis devleti olduk çıktık. Bu para eğitime, sağlığa harcansa...
Sahil yolundan Kızıltoprak’a kadar Candan, Nur ve Mehmet’le geliyor burada ayrılıyoruz. Hava artık daha erken kararıyor, sonbahar ilerliyor. Yağışlı günler önümüzde.
[Kızıltoprak-Kadıköy]-Karaköy-Eminönü-Eyüp-Alibeyköy-Hasdal-Kemerburgaz-Çiftalan-Kısırkaya-Gümüşdere-Belgrad Ormanı-Bahçeköy-Çayırbaşı-Beşiktaş-[Kadıköy-Kızıltoprak]
Tur tarihi: 15 Eylül 2013
Kat edilen mesafe: 89,23 km.
Ortalama hız: 14,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 1 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 58 dk.
En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 23 ˚C, ortalama 25,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1586 m, kaybı (iniş) 1585 m.
Tur bilgisi: Karaköy-Eminönü-Eyüp-Alibeyköy yolu düz, eğimsiz. Alibeyköy’de şehirlerarası otobüslerinin durakları kalabalık ve karışık. Yol inşaatı da eklenince sıkıntılı bir geçiş oluyor. Sonrası Hasdal’a çıkış, terleten bir rampa ve 3 noktada çapraz yol geçişi var.
Hasdal-Kemerburgaz arası otoyol. Sağda güvenlik şeridi var ancak kamyon trafiği çok. Yola uzak sürmelisiniz.
Kemerburgaz’a 2. çıkışı kullanın. 1.’si eski dar yol, tehlikeli.
Kemerburgaz-Çiftalan asfalt, orman içinden giden yol. İnişli çıkışlı, Çiftalan’a tırmanılıyor. Çiftalan-Kısırkaya bozuk asfalt. Manzara güzel, denize girilecek yerler var. Kısırkaya’ya çıkış çok dik. Yol sonra Gümüşdere’ye kadar kaymak asfalt. Gümüşdere-Belgrad Ormanı yolu stabilize, taşlı, rahatsız edici bir tırmanış. Yer yer itilmesi gerek, ince teker zorlanıyor, kayıyor taşlardan dolayı. Orman içinden giden yol rahat-düzgün bir iniş. Orman çıkışı bir tırmanış. Ondan sonra Çayırbaşı’na kadar iniş ve boğaz yolu malum, mevsimi ve saatine göre hep kalabalık.
Kemerburgaz’da kahvaltı için börekçiler, bakkallar var, çayevi bolca. Çiftalan’da bakkal yok, bir tane kahve var. Gümüşdere’de lokanta, bakkal, fırın, çayevi var. Çayırbaşı’nda pideci, market, çayevi bolca var.
Bu bölgeye yapılmış turlar Çiftalan Beşlisi, Çiftalan Onbirlisi
İlginizi çekebilir Muhteşem Sekizli, Mahşerin Dört Atlısı