8 Eylül 2012

Mahşerin Dört Atlısı

Saat sabahın altısı, hazırlanmaya başladık. Bu işi geceden unuttuğumuzdan biraz elimizi çabuk tutmalıyız. 8 vapuruyla Karaköy’e geçeceğiz. Hava için televizyon parçalı bulutlu diyordu, 29 derece. Bu iyi, ama rüzgar kuvvetli olacakmış, 34 kilometre hızla, kuzey- doğudan. Bakalım bizi nasıl etkileyecek?

7.10, arabaya bisikletleri yüklemiş Kadıköy yolundayız. Şansımıza, yeşil ışıklara denk geliyoruz hep. 20 dakika sonra Kızıltoprak’a arabayı park ediyorum. Hemen bisikletleri indirip son sürat, sabahın boşluğundan yararlanarak Kadıköy’e pedallıyoruz. Ama öncesinde bir benzincide arka lastiğin havasını tamamlamam lazım. Dün kontrol etmeme rağmen eksikliğini fark edememişim. Umarım gezide sorun çıkartmaz.

Kadıköy’de bizi Cengiz bekliyordu bile. Birlikte ilk gezimiz olacak, Emin’in arkadaşıydı. Tanışmak kolay oldu. 8 gemisine yerleşiyoruz. 20 dakikalık bir yolculukla Karaköy’e yanaştık. Levent çoktan gelmiş. Başka da gelen olmadığından bir başlangıç fotosu çekip 8 buçukta start alıyoruz. Eminönü ve Eski Galata Köprüsü üzerinden geçerek Sütlüce’ye, oradan da Kağıthane’ye. 
Hava güzel, daha ısınmamış. Rüzgar karşımızda. Cendere yolunda kamyon trafiği bol. Köpekler bizi selamlıyor. Epeydir gelmemiştik. Herhalde neredesiniz diyorlar. Levent de onlara mantar tabancası patlatıyor. Bu curcuna içinde Kemerburgaz’a varıyoruz. 1,5 saat sürdü Karaköy’den burası, 30 km yol. Burada ilk molamızı vereceğiz. Önce lokmacıya. Her birimize 3 tane, pardon Firuzan tek istiyor. 3 - 4 dakika içinde hazır taptaze lokmaları paketlenmiş alıyoruz. Toplam 10 adet için 7 lira ödüyor Levent.

Her zamanki kahveye gidelim. Kalabalık bir yürüyüş grubu da var. Bize ancak dışarıda yer kalmış :(( Yerleşiyoruz. Kahveci de hazırlıksız, çaylar için halen beklemekteyiz. Keşke diğerine gitseydik!

Merakla lokma paketini açıyor Firuzan, ne görelim. Her biri elma büyüklüğünde. Çok mu gelir, ne etsek, paketlesek mi... derken sıcacık lokmalar masada fazla beklemiyor, fotoğrafını bile çekemiyorum, yutuveriyoruz. Düşünsenize, ısırıyorsunuz ve ılık bir şerbet ağzınıza akıyor. Yumuşacık altın rengi hamur yavaş yavaş eriyip midenize iniyor. Mmmmm....

Bizi görünce “bisiklet dünyası” diyerek yanımıza gelen genç arkadaşımızın adı Hasan, 11 yaşında. Bir bakkal dükkanında çalışıyor ve haftada 100 lira alıyor. Yani şahane- onun adına.
Bu kalorileri yakmalıyız, bunun da yolu pedallamak. Hadi deyip önce Göktürk’ü geçiyoruz. İhsaniye’ye doğru rüzgar karşımızda, bizi durdurmaya çalışıyor. Yakındaki atık imha tesislerinden gelen koku da dayanılmaz vaziyette. Burun direğini kıracak şekilde. Güzelim yol bu koku yüzünden bir kabusa dönüşüyor. Nefes almamam da mümkün olmadığından, aman bir bitse de kurtulsak diye diye Bolluca sapağına dönüyoruz.

Burada ne koku var, ne de rüzgar. Yani rüzgar var da arkadan esiyor. Yelkenlerimizi açtık. Onun da yardımıyla yokuşu tırmanıyoruz. Sonra keyifli bir iniş, göletlerin yanından Bolluca’ya giriyoruz.

Gelmeyeli buraları nasıl da değişmiş. Villalar ve yollar yapılmış ve yapılmakta. Nerede oturuyor buraları dolduracak insanlar acaba şimdi? Gel de merak etme!!!

Bolluca ikinci mola yerimiz olacaktı. Cengiz, açık hava - ferah bir yer kestiriyor gözüne ve oraya velespitleri yerleştirip siparişleri veriyoruz: çay, soda ve gazoz. Bir de Türk kahvesi Cengiz’e.
Çay da, soda da 50 kuruş, limonlusu da. Kahve 1 lira. Büyük suya da 1 lira ödeyip Arnavutköy keşmekeşine doğru yola çıkıyoruz. Rüzgarın da yardımıyla rahatça alıyoruz bu yolu. Şimdi Arnavutköy’ün minibüs teröründeyiz. Dat düt kornalar ve aniden duran veya sapanlar. Gelin arabasını geçince Haraççı’ya sapmamız lazım. Uzun bir iniş gözüküyor önümüzde, ama trafik de o biçim. Dikkat edilmeli. Minibüs durabilir, araba dönebilir, yaya çıkabilir!!! Bir de yolun durumu: Kaymak gibi asfaltı aniden boylu boyuna kesen bir yarık. Ne için açmışlar, niye kapatmamışlar?!!! Atlatırsın üzerinden bisikleti, atlatamadın mı sen atlarsın bisikletin üzerinden. Yaaa...

Sağda kocaman bir cami, 6 minareli. Sanki S. Ahmet camisi yapılmaya çalışılmış. Kötü bir kopya, bir ucube kondurulmuş. Esas ucubeler bunlar, uzağa gitmeye gerek yok. Bu Sinan camilerini kopyalama işini ne zaman bırakacaklar? Yaratıcılık 400 sene öncesinde durup kalmış bizde - cami işi bir facia!

Sazlıbosna tabelalarını izlemekteyiz. Bir kavşak, sola diyor, ama geçen seferden biliyorum, düz gitmemiz gerekiyor. Gene de sorayım. Evet haklıymışım, düz.

Düz devam edeceğiz de, karşı kaldırımdan seslenen de kim? “Ver ar yu goink?” Havasını bozmayalım vatandaşın, “Ve ar goink tu Sazlıbosna” diyorum. Vatandaş bir şeyler daha söylüyor ama anlamadım. Bunun üzerine Cengiz “Ver ar yu furom” diyor. “Tirapzon” gelen cevap. Çok da sempatik arkadaş. Açsak doyuracak bizi. Oyalanacak vaktimiz yok, bay bay’layıp yola devam, daha uzun önümüz.

Güzel bir iniş ve çıkış var önümde. Bastım pedallara, aldığım hızla hiç olmazsa birazını çıkayım. Rüzgarın da desteğiyle tepeye ilk ben varıyorum, arkadan Firuzan ve Cengiz. Levent de geldi. Şimdi kavşaktan sola, Sazlıbosna levhasını takiben sapıp sürüyoruz bisikletleri. Hacımaşalı sapağını geçip düz devam. Evet Hacımaşalı’daki mandırada yoğurt yemiştik bir gezimizde. Manda yoğurdu ikram etmişlerdi.
Mahşerin Dört Atlısı

Hristiyanlığın kutsal kitabı İncil’in Vahiy adlı son kısmında geçen Mahşerin Dört Atlısı‘nın, 1530-1532 yılları dolaylarında hazırlanmış, minyatürlerle süslenmiş bir İncil nüshasındaki betimlemesi (Ottheinrich İncilinden alınmıştır).

Dört atlı ve simgeleri: Beyaz; kutsallığı. Binicisi yay taşır, taç takar. Savaşır ve yener. İsa’nın kral olarak hazır bulunuşunu simgeler. Kırmızı; dökülen kanların rengini. Binicisi kılıç taşır, savaş getirir. Siyah; ölüme yakınlığı. Binicisi terazi taşır Kıtlık, açlık ve yoksulluk getirir. Yeşil (soluk at); ölümün soğuk yüzü, çürüme. Binicisi ölümdür. Salgın hastalık ve can güvensizliği getirir. Ölüm, öldürme, vakitsiz ölümleri simgeler.

Sazlıbosna’ya artık az kaldı. Süzülerek meydanına geliyoruz. Saat 2 olmuş, 61 km geride kalmıştı. Önce bir karnımızı doyuralım. Solda İsa Bey’in lokantası var. Yerleşelim bari. Eski bir dostumuz, daha doğrusu Fikret Albayın ahbabı. Ben de o vesileyle tanıdım ve gel git dost olduk.
Pilav + manda yoğurdunu Firuzan’la paylaşacağım. Levent sadece yoğurt istiyor, Cengiz’se bir porsiyon köfte + yoğurt. Sildik süpürdük. Ne tuttu dersiniz? 27 lira. Birer çay da içip Şükran Bey’e ilişkin sağlık bilgisi alabilmek için çay bahçesine geçiyoruz - İsa Bey, geçen hafta ameliyat olduğunu söylemişti. Ancak halen İstanbul’da hastanede yattığını öğrenince üzülüyorum. Acil şifalar dileriz. Her gelişimizde bizimle oturur sohbet ederdi. Aynı şekilde Fikret Albayın ahbabıydı, bahriyeden.

Türk kahvesi eşliğinde, asmaların altında biraz ayaklarımızı uzatıp dinlenmekteyiz. Sonra baraj kenarına ineceğiz ve toprak yoldan Eski Şamlar’a kadar gideceğiz.

Sağımızda Sazlıdere Barajı ve hoplaya zıplaya bir yol. Piknikçiler ve balık tutanlar bol. Ama naylon torba ve çöp de bol. Hatta bu pisliğin içinde aldırmadan piknik yapanlar daha da bol.
15 kilometre toprak yolu geride bırakıp, yer yer rüzgara karşı direnerek Eski Şamlar’a geliyoruz. Velespitleri uygun bir kenara park ediyor, kahvede yerimizi alıyoruz. Burası baraj suları altında kaldığından boşaltılmış bir köy (köyü yukarıya taşımışlar). Sadece camisi ve kahvesi kalmış. Belki bir iki ev.

Yeterince dinlendik, hadi atlara. Toprak devam eden yoldayız gene. Yanımda bir bisikletli, kim bu? Aaaa demin köyde gördüğümüz arkadaş. Hemen laflamaya başlıyor. Bu civarda oturuyor, çevreyi biliyor. Dönüşü baraj üzerinden yapıp Sazlıdere boyunca ilerlememizi öneriyor. Biz de önerisine uyup rotamızı değiştiriyoruz. Böylecene yoğun araç trafiğinden de kurtulacağız.

Adı Necmi arkadaşın. Yakınlarda, Isparta Kule denilen bölgede oturuyor ve kendi bisiklet grubuyla bölgeyi turluyormuş. Bir gün birlikte pedallarız arzusuyla onun eşliğinde dere kenarından devam ediyoruz. Halkalı’ya ulaşmak niyetimiz. Oradan trene bineceğiz.

Göl ve dere boyunca süren toprak yolumuz 20 km kadar tutuyor. Bisikletler ve çantalar tozlandı. Şimdi acayip bir trafiğin içine düştük. Necmi’den ayrılarak asfaltta devam ediyoruz. Güzel geliyor bu kadar hoplamadan sonra asfalt. Yağ gibi kayıyor bisikletler. Biraz pedallara kuvvet, asılıyorum kaymak gibi yolu bulunca. Derken, benzinci girişinde önümden bir haydut aniden sapıyor sağa. Neredeyse öpüşeceğiz. El kol sallıyorum ama gördü mü bilemiyorum. Gitsen yanına canımı sıkabilir, iyisi mi onu yukarıya havale etmek. Bu gibi girişlerde daima dikkatli olunmalı. Bu haydutlar düşüncesizce ve acımasızca dönüveriyorlar.

Benzincide verdiğimiz ihtiyaç molası sonrası Halkalı tren istasyonu göründü. Acaba kaçta tren var? Demezler mi 10 dakika. Yaşasın. Hemen bisileri sırtlayıp üst geçitten taşıyoruz. Ekstra para da alınmıyor bisilere. Daha da sevinip vagonlara yerleşiyoruz. Ooo bunlar da yeni vagonlar. Geniş, temiz ve aydınlık. Levent ve Cengiz başa yerleşiyor, biz de tekerlekli sandalye için ayrılmış boşluğa. Sıkıca bağlıyoruz, hareket halinde kayabilirler. 10 dakikanın dolmasıyla hareket ediyor tren. Keyifli bir yolculuk sonrası Sirkeci’ye 8.15 gibi ulaşıyoruz. Levent Osmanbey’e gidecek, biz de Kadıköy’e.
Eminönü iskelesindeki vapur kıl payı kaçtı, Karaköy’den 10 dakika sonra var, ona yetişelim bari.

Cengiz Haydarpaşa’da indi, trenle Bostancı’ya gidecek. Biz de iskeleden boğaya kadar biraz itiyor -kaslarımız farklı çalışsın- pedalla Kızıltoprak’a, oradan da arabayla eve dönüyoruz. 10’a geliyor saat. Sabahın 7’sinden beri sokaktayız. 92 kilometre pedallamışız, 6 buçuk saati bisiklet üzerinde geçmiş. Ortalama hızımız 14 kilometre olmuş. 360 derece koca bir daire çizip geri gelmiştik. Çok keyifli bir geziydi.

Sazlıbosna Turu
Rota: Karaköy-Eminönü-Sütlüce-Kağıthane-K.Burgaz-İhsaniye-Bolluca-Arnavutköy-Haraççı-Sazlıbosna-Sazlıdere barajı-Eski Şamlar-Altınşehir-Halkalı (86 km)-Sirkeci (trenle)

Tur tarihi: 2 Eylül 2012

Kat edilen mesafe: 91,97 km
Ortalama hız: 14,1 km/s.
Bisiklete biniş süresi: 6,5 saat, dışarıda geçen zaman: 13 saat 40 dk.
En yüksek sıcaklık: 35˚C, en düşük: 23˚C. Ortalama: 27,9˚C
İrtifa kazancı (çıkış): 714 m, kaybı (iniş): 714 m.

Garmin yol bilgileri için: Sazlıbosna

Tur bilgisi: Fazla inişi çıkışı olmayan bir rota. Karaköy’den İhsaniye’ye kadar düz. Bu da yaklaşık 40 km. İhsaniye’den sonra çıkışlar var ancak uzun değil. Bolluca ve Arnavutköy’e kadar inişli çıkışlı (Arnavutköy 163 m rakımda). Arnavutköy sonrası iniş, kısa çıkışlar var ve Haraççı’dan sonra Sazlıbosna’ya kadar iniş. Sazlıbosna’dan Sazlıdere barajı, Eski Şamlar ve Sazlıdere boyunca düz ancak toprak yol, yaklaşık 20 km. Yer yer taşlı.

Arnavutköy’de trafik yoğun, Haraççı’ya kadar. Sonra sakinleşiyor.
Altınşehir çevresinde trafik yoğun. Ağır vasıta çalışıyor bir kısmında.



İlginizi çekebilir Sazlıbosna, Sebeb-i İlhan, Sazlıbosna Beşlisi, Dünyadan Bisiklet Manzaraları