13 Aralık 2008

Yenikapı buluşması

2 gündür havalar öyle güzel gidiyor ki evde duramıyor insan. Biz de bu güneşli günü fırsat bildik ve Yenikapı’da 10:30’da buluşmak üzere Sibel’le sözleştik (11.12.08). Oradan Florya’ya doğru bir bayram gezintisi yapalım dedik ve arkadaşlarımıza haber verdik, katılmaları için. Zuhal, Hakkı ve Hasan katılacaklarını bildirdiler. Zuhal ve Hakkı ile ilk defa birlikte pedallayacaktık. Bisikletin en güzel tarafı, yeni kişiler tanımak için çok güzel bir ortam hazırlaması. İlk defa tanıdığınız biriyle sanki 40 yıllık dost gibi oluyor, sıcacık bir arkadaşlık kurabiliyorsunuz. Zuhal, Alibeyköy tarafından geleceğini söyleyince saat 10:15’de Unkapanı Tekel Binası önünde buluşalım dedik. Hakkı ise Acıbadem’de oturduğundan, Kadıköy’den Sibel’le geçer diye düşünmüştük. Biz Hasan’la 9:45’de Beşiktaş Askerlik Şubesi yakınında bir noktada buluşup, Zuhal’i alıp Yenikapı’ya gideriz diye kararlaştırdık.

Sabah uyandığımda güneşi gökyüzünde görmek kadar mutlu edici birşey yok benim için. Enerjim doluyor, neşem yerine geliyor ve büyük bir keyifle güne başlıyorum. Bugün de aynen böyle bir başlangıçla hazırlanıp Beşiktaş’a indim. Kendime bir poğaca aldktan sonra buluşma noktasına gittim. Biraz erken geldiğimden yüzümü güneşe verip, dolu dolu şarj oldum. Zaten birazdan da Hasan yokuştan iniverdi.


Günaydınlaşıp atladık bisikletlere ve Karakoy – Eminönü üzerinden Haliç boyunca Atatürk Köprüsü’ne varıp Unkapanı’na döndük. Zaten Tekel Binası 150 m ilerdeydi ve Zuhal de gelmişti bile. Gazetesini okurken yakaladık onu. Yolbisikleti ve ona uygun giysileri ile çok dinamik duruyordu. Kısa bir tanışma faslından sonra, su kemerlerinin altından Haşim İşcan Geçidi’nden Yenikapı’ya doğru, çevik hareketlerle trafiğin içinden sıyrılıp yöneldik.

Yenikapı’da, Bostancı’dan gelen deniz otobüsünün çıkış kapısını bulup, beklemeye başladık. Bu arada sohbet ediyor, tanışmaya devam ediyorduk, derken bir bisikletlinin bize doğru geldiğini fark ettik. Üzerine kırmızı bir rüzgarlıkla gelen kişi bize gülerek yaklaştı ve gelenin Hakkı olduğunu öğrendiğimizde çok sevindik. Meğersem keyiften erken çıkıp, deniz otobüsünü beklemeyip Karaköy üzerinden gelmeye karar vermiş (Sibel
de bunu bilmediğinden iskelede bakınıp durmuş). Bisikleti Zuhal’in hemen dikkatini çekti, çekmeyecek gibi de değildi. Pırıl pırıl bir 50 sonlarının modeli Raleigh. Klasik, siyah renkte ve göbekten 3 vites. Hakkı da kıyafetiyle modele yakışır şekilde giyinmiş olması, güzelliğe güzellik katmıştı. Bir tek iskarpin ayakkabılarımı giyemedim espirisi de tam yerine oturdu.

Biz böyle konuşurken yanımıza yaklaşan (sonra Hollanda’lı olduğunu öğrendiğimiz) birisinin de dikkatini Raleigh çekmiş olmalı ki başladı sohbete. Şaşırmıştı bu bisikleti burada görmeye, birden gene eski dostlar gibi bisiklet konuşulur oldu. Kendisinin de, insan gücüyle çalışan araç dedikleri, HPV (human powered vehicles) cinsten bir yatay kullanılan bisikletin olduğunu, ve biraz çekinerek trafiğe çıktığını anlattı. Haklı da zaten, trafik deli gibi, bir de yatay pozisyonda gitmek, arabaların arasında koybolur insan. Gerçi ben daha böyle bir aletin gidişini hiç görmedim. Çok da merak ediyorum, nasıl bir duygudur bunu kullanmak. Neyse adresler alındı, telefonlar verildi ve İngilizce öğretmeni olduğunu öğrendiğimiz Hollanda’lı dostumuzdan, Sibel’in gelmesiyle ayrıldık. Gene yenilerin tanışma faslı ve haydi artık yola çıkalım anonsuyla, bayram gezimize başladık. Trafikten gitmemeye karar verildi ve sahil boyunca giden yeşil alanın içindeki kaldırımı kullandık.

Maalesef değerlendirilememiş bir güzelim kıyı şeridi. Ele alınıp onarılsa ve güzel bir bisiklet yolu yapılsa, Caddebostan yolu kadar güzel olabilecek bir güzergah, ama nedendir bilinmez, İBB burasını terk etmiş vaziyette.

Yolda Hakkı bize bisiklet üzerine bilgilerini aktarıyor, biz de ilgiyle dinliyorduk. Ancak Sibel’in bisikletinden çıkan sesler hepimizi mereka soktu, bir sorun mu vardı? Nereden geliyordu, önden mi, vitesten mi? Zaman zaman durup inceledik, ama açıkçası yerini tam bulamadık. Hakkı üstelik binerek kontrol ettiyse de, tam olarak nedenini söyleyemedi.

Kimi geride kaldı, sesle ilgilendi, kimi durdu etrafı seyretti, kimi de fotoğraf çekti, hani bana hani bana diye diye...

Hava öylesine mutluluk verici güzellikteydi ki sormayın, kıyıya yakın gitmek çok zevkli, dalgaları izleyerek pedallamak, martıların seslerini dinlemek bir başka keyifti.

Hasan bir ara bayağı önlerdeydi, üşümüştü ve biraz pedal basarak ısınmaya çalışıyordu.
Sonra zaman zaman yer değiştirerek Yeşilköy ve Polat oteli önünden geçip, sahilden devam ederek bir yemek molası vermek için yer aramaya başladık.

Bayram diye çok yer açık değildi. Sulu tencere yemeği aradık ama bulamadık, kimse balıkdı midyeydi yemek istemedi, sonunda pide ve döner yapan bir yer bulduk ve yerleştik. Tabii yer ararken her yere de giremiyorsun, bisikletin gözünün önünde olsun istiyorsun, o nedenle burası uygundu da.

Sibel pilav üstü döner, bizler de pide istedik. Döner çabuk geldi, pideleri biraz bekledik. Bekledik de sonunda gelenler kuş pideleri şeklinde olunca hepimiz şaşırdık, bir de 6 lira (yuh dedik). Hani tadımlık sanki. Haydi bunları konu ederken, dışarıda bir hanımın bisikletle aynı dükkana geldiğini fark ettik, çok hoşumuza gitti. Ancak biraz daha dikkatlı bakınca, hanımın bisikletinin de bir Raleigh olduğunu fark ettik (nedir bu ya, Raleigh günümüydü yoksam). Dışarı çıkıp tanıştık, 40 yıldır biniyormuş bu bisiklete ve başka bisiklet istemiyormuş. Dışarıda bıraktığından bazı yerleri paslanmış, ama Hakkı hemen ilgilendi ve telefon verdi. Sorunsuzca bunlar toparlanıp, yepyeni olabilirmiş (bu arada öğrendik ki kendi bisikleti de yeni boyanmış - şaşırmıştık 50 yıllık nasıl böyle gıcır diye). Hanımefendiyle bir hatıra resmi çektirmeyi ihmal etmedik tabii (bu heyecanla ben de pideciden para üstünü almayıp çıkınca, bana pide 20 liraya patladı - kuş gibi pide için çok çok çok fazla :(.

Karınları doyurup, sahilden Florya’ya doğru boş plajlar ve gokart pisti önünden pedallamaya devam ettik ve sırayla Hakkı’nın bisikletiyle deneme sürüşleri yaparak. Yeni yapılan akvaryum binasının arkasından (burası bitince güzel olacak galiba) güzel yeşil bir parka geldik, içinde de bir çocuk bahçesi olan.

Galiba herkesin çocukluğu ortaya çıktı ki bir anda salıncaklar kapışıldı, kaydıraklar denendi.

Eh buradan da bir hatıra resmi çektirmeden gitmeyelim dedik (Sibel’in önerisiyle Bremen Mızıkacıları pozunda).

Zaman çabuk geçmişti ve Sibel’in son deniz otobüsüne yetişmesi için fazla birşey de kalmamıştı. Ama aklına, gelirken Gedik takılmıştı. Acaba buranın künefesi nasıldı? Teklifi hepimiz kabul ettik ve Gedik lokantasına doğru dönüşe geçtik.

Bisikletleri gene kapı önüne, biz de onları görebilecek yakınlıkta konuşlandık (her ihtimale karşı gene de birbirlerine zincirleyerek), siparişler verildi ve künefe denendi.

Karar: güzeldi, ancak biraz yağlı ve bayağı şekerliydi (fiyatı 6 lira).

Taze enerjiyi depolayıp, tekrar pedallara basmak için çıktık. Dışarda Zuhal bir yol bisikletçi arkadaşına rastladı. Kumburgaz’dan geliyormuş, antreman için gitmiş.

Biz de artık Yenikapı’ya fazla uzak değildik ve son deniz otobüsüne rahat yetişecekti Sibel.
Hareket halindeyken birkaç hatıra resmi daha çekeyim istedim, son olarak Zuhal; dinamik, güleryüzlü ve heyecan dolu bakışlarıyla...
Hakkı; samimi, espirili ve mükemmelliyetçi yapısıyla...

Hasan; her zaman iyimser ve derin duygularıyla (benim can arkadaşım)...

Sibel; neşeli, girişken ve düzenli duruşuyla...

ve bendeniz; say say bitmez özellikleriyle ;) hayal kurarak devam ettik yolumuza.

Dönüşte tamirciye mı uğrasam, nedir bu?
Acaba ben de mi balık tutsam?

Nasılsa yavaş gidiyorlar, yetişirim!

Lay lay lom...
Sibel Yenikapı’dan bindi, Hakkı ise Eminönü’ne doğru devam etti. Ben, Zuhal ve Hasan Unkapanı’na doğru yöneldik ve Atatürk Köprüsü başında Zuhal, Alibeyköy’e doğru ayrıldı. Hasan’la Perşembe pazarından geçip Karaköy - Dolmabahçe ve Taşlık yokuşundan Swiss Otel önünde ayrılarak bu gezimizi bitirmiş olduk. Eve vardığımda saat 5 olmuştu, 65 km yol gezmiş 7,5 saat açık havada kalmıştık. Oh ne keyif.

Pazar günü hava güzel olursa Rumeli Feneri yapmayı düşünüyoruz, var mısınız?

Herkese güvenli pedallamalar dilerim.

İlginizi çekebilir Poyraz Altılısı