1941 yılında Ankara'da toplanan Birinci Coğrafya Kongresi Türkiye'yi yedi coğrafi bölgeye ayırmıştır. Adı geçen kongrenin çalışmalarında; Türkiye'nin üç tarafının denizle çevrilmiş olması, uzun kenarları boyunca kıyıya paralel dağ sıralarının bulunuşu, bu dağların yüksek ama az engebeli olan orta kesimi deniz etkisinden ayırması, bu yüzden kıyı şeridiyle iç kesimler arasında iklim, doğal bitki örtüsü, tarım çeşitlerinin dağılımı ve bunların ulaşım sistemlerine ve konut tiplerine etkisi gibi etmenler göz önünde tutulmuş ve Türkiye'nin dört kenar bölgeyle, üç iç bölgeye ayrılması mümkün olmuştur. Tespit edilen yedi bölgeden ilk dördüne komşu olduğu denizin adı verilmiştir (Karadeniz, Marmara, Ege ve Akdeniz Bölgeleri). Diğer üç bölge de Anadolu bütünü içindeki yerlerine göre adlandırılmıştır (İç Anadolu, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgeleri).
İşte en alçak bölgeden en uzun kıyıları olana, oradan kışın en ılık olan bölgeye doğru kültürel ve sosyal bir yolculuk; Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e...
4 Haziran 2023, Pazar / İstanbul – Çerkezköy, 95 km (1. gün)
Seçimlerden dolayı mayıs ayında İstanbul’da bulunma zorunluğu nedeniyle bahar turuna ancak haziranda çıkabiliyorum. Neresi olsun diye düşünürken, fazla da uzağa gidemeyeceğimi bildiğimden, temmuz haftasına Kaan ve Zeynep’in düğünlerine dönmem gerekiyor, o nedenle yönümü/hedefimi Antalya olarak belirledim. Şöyle Trakya üzerinden gidip, hep görmek istediğim Gelibolu yarımadasını da gezerek, dolana dolana Ege üzerinden Akdeniz’e doğru. Yolda bazı arkadaşlarımı da ziyaret edip, onlarda kalarak…
Bugünkü hedefim Çerkezköy. 80 km gibi bir yol. Şehir içini pas geçmek için geçen hafta keşfini yaptığımız yeni havaalanı metrosuyla Tayakadın’a gidip oradan start alacağım. Evden çıkışım 07.23. Firu ilk fotomu çekip uğurluyor. En az 1 ay görüşemeyeceğiz. Telefonlar hariç tabii. Hafif rüzgar var, puslu bir hava, 20,8 °C gösteriyor Garmin. Bostancı’ya pedallayıp Marmaray’la Yenikapı, metroya geçip Mecidiyeköy-Kağıthane-Havaalanı olarak planladım.
Bisiklet yüklü, ağır. Asansörü kullanıyorum ancak hiçbirinde hangi yöne giden perona indiğin belirtilmemiş Yenikapı’da. Şöyle ki; iniyor yanlış olunca tekrar çıkıp diğeriyle iniyorsun. İn-çık durumları yani. Halbuki çok basit çözümü olan bir mesele, nedense akıllarına gel(e)memiş. Mecidiyeköy’de ise durum daha da garip. Peronda tek asansör var, o da aktarma katına değil dışarıya çıkıyor. Güvenlikçi aşağı in diğer yönden çık diyor. Asansör olmayınca ağır bisikleti yürüyen merdivene sokmak zorunda kalıyorum. Zorlandım. Yana dayama gereğinde kalınca merdivenin kenar metali kelebek gidonun süngerini zedeledi/yırttı. Sinir oldum ve kızdım bu duruma! Halbuki daha yeni değiştirmiştim.
Kağıthane metro istasyonuna varışım 9 buçuk gibi. İnce bir yağmur vardı çıkışta, köprü altında biraz oyalanıp 09.40 metrosuyla havaalanına hareket ediyoruz. Ve ‘Kargo Terminal’ (son durak) olarak yeryüzüne çıkıp pedalları döndürdüğümde saatler 10.14’ü gösteriyordu. Demek evden çıkalı 2 saat 45 dakika olmuş. Hava kapalı, gri bulutlar var tepemde. Hiç yağmur hesabı yapmamıştım. Malzemeler biraz derinde bulunuyor. Gerekirse mecburen çıkartacağım, çaresiz. Kuzeybatı yönündeyim. 20 derece sıcaklık var. Rüzgar da varım diyor, sağımdan esmekte. Tayakadın polis kavşağını geçiyorum. Aniden nereden fırladıklarını göremediğim iki köpek agresif bir şekilde havlayarak bana doğru hızla gelmekte. Polisler de şaşıyorlar. Ne oluyor, ne geçiyor da bunlar ayaklandılar? Bisikleti görünce sesleniyorlar ama köpekler anlaşılan beni koşturma niyetindeler. Özellikle biri bayağı iddialı bu konuda. Neyse, durma gereği olmadan kurtuluyorum dişlerinden. Ama nefes nefese de bırakıyorlar beni.
Çatalca diye düz gidiyor yolum. Güvenlik şeridi geniş, asfalt sıcak. Rahatım yani. Tek sıkıntı trafiğin sesi. (...) Ve yolda yağmur tekrar başlıyor. Ancak şiddetlenmiyor, ince ince yağıyor. Yağmurluğu giyeyim mi kararsızlığına düştüm. Giymiyor, az ıslanıyorum. Ara sıra kuvvetlense de üzerimdeki sarı fosforlu ceket korudu beni.
Geldim Çatalca ayrımına. Her tarafta rüzgar pervaneleri görünüyor. Soldan Gökçeali-Çatalca diye gidiliyor. Bense Subaşı-Saray diye sağdan devam ediyorum. Ve 1,5 km sonra gelen Subaşı’nı hatırladım. Trabzon ekmekleri falan, bolca da et lokantaları, kasap falan vardı. Bugün de aynı durumda. Pazar olması nedeniyle de çokça araç önlerinde.
Subaşı’na kadar gelen otoyol, düzgün asfalt, geniş güvenlik şeridi olan, eğimleri de sert değildi. Subaşı sonrası yol tek şerit, dar, fazla trafiği olan, inişli çıkışlı, sıkıntılı bir yola dönüştü. Şimdi saat 12.17, 50,29 km.de 2’nci bataryaya geçiyorum. Ortalamam 21,3 km/s, hava 17,8 °C. Ve 65’inci kilometrede, Gümüşpınar sonrası Kırklareli yolundan nihayet ayrılıyorum. Trafik hafifliyor, ohh. Güzel de bir yola girdim, orman-yeşillik, çobanlar-sürüler, sağda solda tek tük evler, ara sıra çiftlikler vs… Danamandıra’dan sağ yapınca şimdi beton bir yola çıktım. Arada geçen TIR’lar da olmasa son derece sessiz ve sakin diyebileceğim bir bölge. Karşı yönden iki adam gelmekte, ellerinde kocaman torbalar. Mantar mı diye sesleniyorum. Evet diye başlarını sallıyorlar. Merak ettim ama durmak istemiyorum şimdi. Yol üzerinde mangal kömürü üretilen yerler var. Böyle tepeleme yığıp yakıyorlar, sonunda kömür ortaya çıkıyor.
1928 yılı kayıtlarında adı Manastırdere olarak geçen Çayırdere’ye yol hafif iniyor, güzel de bir girişi var. Burada içilen çay (4-) ile yanımdaki sandviçi yiyorum. Ve alınan tarif üzerine Hallaçlı’ya devam. 19 km kalmış Çerkezköy’e. Yol toprak değil, asfalt. Ancak 2. sınıf, yer yer yama ve bozuk bölümler, ama sanırım Trakya’da ara yollar bu şekilde, yani gidilir durumda. Topraktır diye otoyolu tercih etmiştim, uzatmış da oldum boş yere. Bir başka sefer ara yollardan gelirim.
Az önce bir damperli geçti ki yanımdan tren geliyor sanırsınız. Çıkan ses öyle böyle değildi. Yer yerinden oynadı. Bunların 25 ila 40 ton arasında yük taşıyabildiği söyleniyor. Bizde karayollarında yük taşıma sınırı 44 tonmuş. Ciddi bir ağırlık bu, hele de hareket halinde olması.
Ve geldim nihayetinde Çerkezköy’e. Şehir Merkezi diye ilerliyor, haritada işaretlediğim yeri buluyor, bisikleti dayayıp resepsiyona varıyor, ama Çerkezköy Polisevi kamu olarak kabul etmiyor beni. Özel üniversite diye. Ne dediysem razı edemedim memuru. Biraz da suratsızın tekiydi, yüzü pek gülmeyen cinslerden. Bunlar polis, sivil giyimli ama. Polisevi kamu 350-/sivil 700-. Kim verir Polisevi’ne 700 ki? Otel daha ucuz. Çok mu konforlu ki Polisevi? Adı da rahatsız edici zaten! : ))
Paşa Otel’e gidiyorum. Polisevi’nin biraz uzağında. Orası da 600- (O.K.) nakit diyor. Hoppala! Resepsiyoniste başka otel soruyorum. Dağlı Suite uygun olabilir deniliyor. Geri dönüyorum Dağlı’ya doğru. Ama öncesinde telefonla arayıp, oranın da 500 olduğu, saat 18’den sonra giriş yapılırsa 400’e indiği söyleniyor (kahvaltı yok ama). Bir başkası, City Otel de nakit 650 diyor. Yani fiyatlar aldı başını uçtu.
Dağlı Suite’de biraz ahbaplık ederek empati yapmaktayım. Çalışan genç Karslı, Osman Bey, diğer genç Serkan Bey. Konuşmalar sonunda bana süit odayı 500’e veriyorlar. Burada 2 kişi de kalsan aynı para. Oda bazında para alınıyor. Yani bana biraz pahalıya patlıyor Çerkezköy.
Bisiklet girişte bir odaya yerleşiyor. Osman Bey yardım sever, eşyaların taşınmasına destek veriyor. Bereket asansör var. Oda no 110, kat 4’te. Ahım şahım bir süit değil ama geniş en azından. Açıl saçıl yayıl durumları. Ardından alınan duş. Biraz ayakları uzatıyor, internette dolanıyorum. Buranın iyi tarafı internetin olması.
Sırada ilçe turuna çıkış ve yemek için yer arayışı. Kebapçılarda sulu yemek yok. Etrafta bir döner ve kebap furyası var. Nereye kafamı çevirsem onları görüyorum. Atatürk heykeli arkasında Ziraatbank’ın olduğu yerde sulu yemek var denilmişti. Oraya yürürken yol üstünde, meydana yakın iki lokanta çıkıyor karşıma. Sulu yemek yazmışlar camlarına. İlk girdiğim, küçük olanda pek bir şey yok, sadece kuru kalmış. Yandaki, daha büyük olan ‘self service’; az az pırasa, kuru, pilav ve ayran (100-) ile doyuruyorum mideyi.
Yürümece, geniş kaldırımlı tek yönlü bir bulvar boyunca. Sağ sol dükkan, büfe, gidiş geliş bisiklet yolu da var. Bu güzel, ancak kaldırım düzenlemesi yapılmakta, etraf dağınık, taşlar yığılı, daha tamamlanmamış bölümler bulunuyor. Ara sokakların birinde karşıma çıkan dükkandan (Çerezkur) kuruyemiş alayım bari, yolluk. Bu tip, kendin dolduruyorsun dükkanlarından 3-4 farklı marka görüyorum artık bisiklet turlarımda. Sanırım İstanbul’da da açıldı. 116,50 liralık bir torbayı kapıp yürümeye devam. Canım filtre kahve istiyor. Soruyorum gençlere, “Starbucks veya Kahve Dünyası var mı buralarda?” Bulvarın sonunda varmış ama uzak deniliyor. Neyse yürümüş olurum. Ama gerçekten uzakmış, git git gelmedi. Yolda Yemen Kahvesi’ne rastladım ama onlarda filtre ‘French press’ şeklinde, sevmiyorum pek. Bir AVM geliyor yolun sonuda. Kahve Dünyası’ndan küçük boy filtre alıp, açık havada boş masaya kurulup hem dinleniyor, hem kahvemi içiyor, hem Firuzan’la konuşuyor, güneşin sıcaklığı ile de ısınıyorum. Hava bir açıyor, bir kapıyor, bir rüzgar çıkıyor..., devamlı değişmekte.
Çerkezköy düzgün bir ilçe görünümünde. Bugüne kadar hiç sebep olmadı gelmek için. Burasını hep sanayi olarak bilirim. Pek çok markanın üretim tesisleri bulunur. Yazılanlara göre de sanayii nedeniyle çok göç almış (ve almakta), yerli nüfus az kalmış. Geçmişte nüfusunu Osmanlı'nın son dönemlerinde şehre yerleşmiş olan Boşnaklar, Pomaklar, Romanlar, Çerkesler ve Arnavutlar oluşturuyormuş. Bir de 90’lı yıllarda Bulgaristan'daki baskılardan kaçarak sığınan Bulgaristan Türkleri. Bugün artık Trakya’nın 3. kalabalık kenti olmuş.
Geri yürüyüşüm sırasında karşıma çıkan bir otelden (Beylice) fiyat alıyorum. 300-tek/530- çift. Kahvaltısız. Çift kişi için benim süit daha hesaplı. Odaya çıkıp baktım da, tek yataklı dar bir oda, ama bir gece idare edilir. 200 cebe kalır.
Saat kulesinin (İzmir’dekini andıran) olduğu meydana kadar gelip Kent Parkı’na doğru yürümekteyim, Polisevi’nin yakınında. Gelirken önünden geçmiştim. Pek matah gözükmüyor. Parkın yeşili yok, ortada kocaman bir beton alan, herhalde mitinglerde kullanılıyordur. 5 dk. kadar bankta oturup dönüyorum otele, yolda Kooperatif marketten su ve limonlu soda alarak.
GS-FB maçı vardı bugün. GS iki tane geçirdi FB’ye. Odada notları yazarken dışardan büyük bir kutlama sesi gelmekte: “Şampiyon Cim Bom Bom”.
Tarihimizde 4 Haziran’da ne de çok olay olmuş:
- 1876 - 30 Mayıs 1876 Darbesi ile tahttan indirilen Osmanlı Padişahı Abdülaziz, gözaltında bulundurulduğu Feriye Sarayları'nda bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. Doktorlar tarafından intihar ettiğine karar verilmişse de, yaygın kanı öldürüldüğü yönündedir.
- 1878 - Kıbrıs’ın idaresinin geçici olarak Birleşik Krallık'a bırakıldığı "Kıbrıs Antlaşması" imzalandı. 16 Ağustos 1960 tarihine kadar sürecek olan ve Britanya Kıbrısı olarak adlandırılan idare kuruldu.
- 1970 - "Altın Portakal" Sinema Ödülünü, baş rolünü Yılmaz Güney'in oynadığı Bir Çirkin Adam filmi kazandı.
- 1986 - İzmir 9 Eylül Üniversitesi'nde bir kız öğrenci, Ramazan günü okula askılı elbiseyle geldiği gerekçesi ile polis tarafından dövüldü.
- 1997 - Irak'ın kuzeyinde terör örgütü PKK'ya karşı yürütülen Çekiç Harekâtı'na katılan askerî bir helikopter Zap Kampı yakınlarında düştü. Hakkâri'de görevli sekiz subay, iki astsubay ve bir er öldü.
- 2001 - Gaffar Okkan suikastıyla ilgili olarak Hizbullah mensubu biri kadın 10 kişi yakalandı.
- 2009 - Rahşan Ecevit, kurucusu olduğu Demokratik Sol Parti'den istifa etti.
Çerkezköy Dağlı Suit 0539 8105936 Osman b., Serkan b.
Çerkezköy Paşa Otel 0282 7252120
Çerkezköy City Otel 0282 7268300
Çerkezköy Polisevi 0282 7268155
İstanbul – Çerkezköy
Tur tarihi: 4 Haziran 2023
Alınan yol: 95,31 km
Ortalama hız: 20,8 km/s
En yüksek hız: 70,8 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 38 dk, dışarıda geçen süre 8 s
En yüksek sıcaklık 25 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 18,3 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1477,6 m, kaybı (iniş) 1425,7 m
En düşük yükselti 3 m, en yüksek 277,8 m
Garmin yol bilgileri İstanbul–Çerkezköy
Relive yol bilgileri İstanbul–Çerkezköy
![]() |
Çatalca diye düz gidiyor yolum. Güvenlik şeridi geniş, asfalt sıcak. Rahatım yani. |
![]() |
Kırklareli yolundan nihayet ayrılıyorum. Trafik hafifliyor. Güzel bir yola girdim, orman-yeşillik, çobanlar-sürüler… |
![]() |
Danamandıra’dan da sağ yapınca şimdi beton bir yoldayım. Arada geçen TIR’lar da olmasa son derece sessiz ve sakin diyebileceğim bir bölge. |
![]() |
Bir damperli geçti ki yanımdan tren geliyor sanırsınız. Çıkan ses öyle böyle değildi. Yer yerinden oynadı. |
![]() |
Dağlı Suite |
![]() |
Çerkezköy ilçe turuna çıkış ve yemek için yer arayışı. |
![]() |
Yürümece, geniş kaldırımlı tek yönlü bir bulvar boyunca. Sağ sol dükkan, büfe, gidiş geliş bisiklet yolu da var. |
![]() |
Saat kulesinin (İzmir’dekini andıran) olduğu meydana kadar gelip Kent Parkı’na doğru yürümekteyim. |
![]() |
Pek matah gözükmüyor. Parkın yeşili yok, ortada kocaman bir beton alan, herhalde mitinglerde kullanılıyordur. |
2. gün (devamı) Çerkezköy-Tekirdağ
İstanbul–Çerkezköy, 95 km
Çerkezköy-Tekirdağ, 61 km
Tekirdağ-Şarköy, 76 km
Şarköy-Gelibolu, 56 km
Gelibolu-Eceabat, 65 km
Eceabat-Çanakkale, 84 km
Çanakkale-Yenice, 88 km
Yenice-Akbaş, 68 km
Akbaş-Bigadiç, 74 km
Bigadiç-Akhisar, 41 km
Akhisar-Turgutlu, 69 km
Turgutlu-Ödemiş, 86 km
Ödemiş-Nazilli, 72 km
Nazilli–Yatağan, 89 km
Yatağan-Mazı, 94 km
Mazı-Muğla, 76 km
Muğla-İstanbul, 6 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Bozdoğan-Yatağan)






-w1500-h1500.jpg)






































