29 Haziran 2023, Perşembe / Mazı - Muğla, 76 km (26. gün)
Bayramın 2. günü. Sabah 5 buçuğu geçe ayaklanıyorum. Bugün Abbas’ım. Muğla’ya Ali’ye gidece’m. Acele etmeden, geceden de büyük çoğunluğunu hazırladığım eşyaları çantalara yerleştirip ortalığı toplayıp 1 hafta misafir edildiğim odadan iki postada eşyaları bisikletin yanına taşıyorum. Dün zaten iki ön çantayı taşımıştım. Ama ağır olan çantalarla, ayaklarımda kilitli pedalın ayakkabıları ile taş yolda kaymadan yürümek pek de kolay olmuyor. Toprak bölümleri tercih ediyorum. Ceylan haliyle uyanık, keza köpekler. Çörek bisikleti herhalde ilk gördüğünden havlamakta ama sesimi, muhtemel kokumu da algıladığında herhalde bir tereddüt geçiriyor olmalı. Bu adamı tanıyorum ama diğer nesne ne?
Çantaların yüklenmesi, Ceylan’ın ilk fotomu çekmesi, Covid korkusu nedeniyle sarılmaya izin vermeyen Ceylan’a teşekkürlerimin ifadesi, ardından açılan demir kapıdan çıkıyorum. Bisiklet ağır, yokuş dik, ‘walk’ asistanı da açık olmayınca itmek bir hayli zor oluyor. Ancak Ceylan’ın arkadan desteğiyle 10 metrelik giriş rampasını itebiliyoruz.
Saat 06.45, hava açık, sabahın serinliği var. Yolum 85 km gibi ama sıkı bir rampa beni bekliyor. 850 metredeki Yerkesik’e tırmanılacak. Yavaş yavaş evden uzaklaşmaktayım. Toprak bölümleri iterek geçip parke taş bölümünde bisiklete binip pedallamaya başlıyorum. Aşağı Mazı daha uyanmamış. Sessizlik hakim. Bir kaplumbağa da benim gibi erkenci. Nereye gidiyor acaba?
Pedallarken sol önden değişik bir ses gelmekte. Nedir ne değildir, durup bakayım. Ne görüyorum deseniz? Çantaların takıldığı ön bagajı çatala tutan kelepçenin biri kopmuş. Üst kelepçe olmayınca çanta haliyle oynamakta-titremekte. Haydi al başına iş şimdi! Bu 3’dür olmakta. Her turda sanki biri kopuyor. Haliyle sarsıntılı yollarda gidince ağır olan yüke dayanamıyor ve kelepçeyi yırtıyor. Keşke dün kontrol etseydim. Ama belki de şimdi koptu. Çantaları takarken fark etmediğime göre.
Bagaj lastikleriyle çantayı çevreleyip destekliyorum. Daha önce bu işi yaptığımdan bunun sonuç verdiğini biliyorum. Ama gözüm orada, hani daha fazla koparmasın. Alt kelepçe de yırtılırsa iş büyüyebilir. Aşağı Mazı köyünden geçerek Yukarı Mazı köyüne yaklaştığımda daha farklı bir bağlama şekliyle çatalın arkasından lastikleri geçirip ayrılmasına engel olacak şekilde lastik bağlantısını yeniliyorum, böyle daha doğru oluyor. Çünkü aşağıya olan yükü bagaj tutuyor, sorun çataldan ayrılması.
Saat 07.50, hava 24,3 °C, 393 m rakımdayım, şimdilik ortalamam 10,1 km/s. Yukarı Mazı’dan sağdan Çökertme olarak ayrılıyorum. Az bir mesafe gittikten sonra dik bir iniş geliyor. Bagajın durumu, yolun da kaba asfaltı sarsıntının bol olmasına neden oluyor, frenleyerek iniyorum. Yılan gibi kıvrılıyor yolum. Çevre muhteşem güzellikte. İki gün önce Ceylan’ın diğer evine bakmak için buralardan geçmiş, yolun profiline ait bilgi edinmiştim. Yolda otlaktan dönen inekler var. Beni görünce tedirgin oldular. Durdum. Hayvan kaçmaya başladı, ayakları kayıyor asfaltta. Büyük ineğin yanına kadar koştu. Rahatladığını görünce ağır ağır geçtim yakınından. Birazdan da sürünün çobanı gözüktü. Kadınlar çobanlık yapmakta.
Gökbel köyüne geldik. Yol şimdi düz ama bir müddet sonra tırmanış geliyor. Tırmanışlarda hız azaldığından çantanın titremesi de azalıyor. İnişlerde hız arttığından oynama daha fazla oluyor. Güzel bir coğrafyadan geçiyorum. Artık sağımda deniz, Gökova Körfezi de göründü. Günün bu saati, ışığın açısı, çok etkileyici bir manzarayla karşı karşıyayım. Keyifle pedallıyorum. Yol inişli çıkışlı. Bir yerde durup bagajı minik lastiklerle diğer bagaja da bağlayarak destek atıyorum. Aslında bazı şeyleri demek yanında bulundurmak gerekiyor. Neye ne zaman ihtiyaç duyulacağı hiç bilinmiyor.
1 hafta yatmış olmam bacak kaslarımı yumuşatmış. pedal çevirmek zorluyor. Nedense kafamda düşünceler dönmeye başladı. Bir tembellik duygusu içindeyim, hiç iyi olmadı bu istirahat. Yani yolda en fazla 3 gün mola vermeli. Fazlası işi bozuyor. Belki tur sonunda uzatabilirsin ama arasında asla. Yerkesik’e nasıl çıkaca’m bu durumda? Yani o sabrı nasıl gösterece’m? Oraya varışım da havanın ısındığı saatlere denk gelecek. Acaba bir yerden minibüse mi koysam? Ören veya Akyaka. Kafamın içi fırıldak gibi. Olabilir mi?
Yolda ara sıra sağda solda gelen evler. Bayram nedeniyle önlerinde araçlar. Zaten yol boyunca da sıklıkla araç geçmekte. Bazen tek tük de değil, 3-5 peş peşe. Çökertme’ye geldim. Kahvaltılık mekanlar var. Açılmış müşterilerini beklemekte. Yolum artık kıyıya paralel sürmekte. Villalar falan geçiliyor. Burası oldukça dolu. Ardından gelen Türkevleri de kalabalık bir yerleşim. Pansiyon ve lokantalar, kahvaltılık yerler, gözleme-ayran ilanları sağda solda. Burada bir de termik santral var, Kemerköy adı. Kocaman bacası ve tesisiyle bir dev olarak işgal etmiş bölgeyi. Kömür taşıyan yürüyen bandı uzun bir süre bana paralel solumdaydı. Son orman yangını sırasında alevlerin santrale sıçraması ciddi bir tehlikeye neden olmuştu, köylerde insanları tahliye etmişlerdi. Santralin içerisine giren alevler binalarda hasara yol açmış, termik santrale enerji ve su sağlayan hatlarda yanmalar meydana gelmişti. Bunları endişe ile takip etmiştik o günlerde. Büyük bir felaketten son dakika dönülen bu olay, 1984 yılından bu yana gündemde olan Kemerköy Termik Santrali'nin ve santrale karşı verilen mücadelenin yaklaşık 40 yıllık öyküsünü aklıma getirdi. İlk direnişi Türkevleri köyü kadınları başlatmıştı. Köy girişinde direnen kadınların eylemi birçok medya organında haberdi, hatırlarsanız. "Gökova'ya santral yaptırtmayız" diyen Halkçı Parti’ye, o zamanki başbakan Turgut Özal'ın yanıtı halen hafızamda: “Köprüyü sattırmayız diyorlardı, sattık. Bu santrali de yaparız.” Danıştay’da dava açıldı, imzalar toplandı, süresiz açlık grevleri yapıldı, çevreciler kilit vurdu, Bölge İdare Mahkemesi “çalışmaların durdurulması” kararı verdi ama fayda etmedi ve yapıldı! Bölgedeki üç termik santralin (Yatağan, Yeniköy, Kemerköy) 1984-2017 arasında atmosfere 360 milyon ton karbondioksit saldığı (45 bin insanın erken ölümüne neden olduğu) ve devamında 2043 yıllına kadar 328 milyon ton karbondioksit daha salacağı tahmin ediliyor. Yarattığı hava kirliliği yılda 280 erken ölümün nedeni olarak gösterilmekte. Konu ciddiden de öte; vahim!
Milas’tan gelen yol kavşağı da geçilip devam. Bu bölüm düz, deniz şimdi bana daha yakın. Gökova’nın turkuaz rengiyle muhteşem bir manzara, çok çok keyifli. Fi tarihinde GPA (*) turunda buralardan iki kere geçmiştik. Tabii aradan çok zaman geçti, çok da büyümüş bölge. Evler, kamping alanları, siteler oluşmuş.
(*) GPA3
Ören’e geldim. İlçeye girmek isterseniz ana yoldan ayrılmanız gerekiyor. Görmek isterdim ama üzerimde bir tembellik var, gir çık yapmak istemiyorum. Geçmişi 3000 yılı bulan antik kent Keramos da burada. Zeus Tapınağı, çeşme binası, kurşunluğu yapısı, Roma Tapınağı ve anıt mezarları ile görülmesi gerekli yerlerden ama nedir bu tembelliğim anlayamadım!
Kahvedeki vatandaşlara buradan Muğla’ya, Akyaka’dan Muğla’ya minibüs var mı diye soruyorum. Varmış. Buradan kalkıp Akyaka üzerinden gidermiş. Acaba buradan mı binsem? Yok ya, Akyaka’ya kadar git. Bu arada motorcu bir beyle başlayan sohbet. Aydın’dan gelmiş. Bana ters yönde hareket ediyor. Yani geldiğim tarafa. “Rampa var mı önümde?” Var diyor. Hadi bakalım neymiş göreceğiz. Ören’den ayrılıp devam. Ve bir müddet sonra sözü edilen rampa geliyor. Yani hiç olmadığım kadar High desteği açmak zorunda kaldım. %13’ü görüyorum. Çok güzel ormanlık bir yol ama. 43 mi 47 mi kilometre dedi Yerkesik’e. Bu yolun tepesinde Kultak gelmeli. Tırmanıyoruz. Bir yandan da fi tarihini hatırlamaya çalışmaktayım. Yıl 2009, bisiklet yaşamıma gireli daha 1 yıl olmuş. Heyecanlı ve arzuluyum : )) GPA gibi bir organizasyona ilk katılışım, Firu’yla birlikte. Birlikteliğimiz de yeni olmuş. Hani ne güzel bisiklete binen bir hatun diyorum (bugünü sormayın n’olur!). Reklamlar mı dediniz?
34,34 km.de 2’nci bataryaya geçmek zorundayım. Lastikle bağlı çantadan bataryayı çıkartmak, sonra diğerini yerleştirmek de pek rahat olmuyor. Saat 09.28, yani 2 buçuk saattir yoldayım. Hava 31,1 °C ve ortalamam 16,5 km/s. 159 m rakımdayım şimdilik. Yol keyifle sürmekte aslında. Bölge gerçekten çok güzel, tam bisikletlik derler ya. Hele de bayram dışında çok daha güzeldir. Geldiğim Anıt Ağaç’ın yanındaki çeşmeden suyumu doldururken aklıma geldi de; ülkemizde Anıt Ağaçların 10 bini geçtiğini okumuştum. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı verilerine göre Zonguldak'ın Alaplı ilçesinde bulunan 4117 yaşındaki Porsuk ağacı, en yaşlı anıt ağaç konumunda. Vay be demez misiniz? 4 bin yıl ne demek. Milat öncesine gider. Haberin devamında; Antalya Kumluca'da 2329 yaşındaki Sedir Ağacı 2., Kahramanmaraş Onikişubat'da 2282 yaşındaki Doğu Çınarı 3., Hatay Samandağ'da 2003 yaşındaki Doğu Çınarı ve Konya Taşkent'deki Kokulu Ardıç Ağacı 4., Manisa Demirci'de 1832 yaşındaki Doğu Çınarı 5., Antalya Elmalı'da 1703 yaşındaki Kokulu Ardıç 6., Manisa Kırkağaç'ta 1653 yaşındaki Zeytin Ağacı 7., Muğla Yatağan'da 1503 yaşındaki Zeytin Ağacı 8., İstanbul Sarıyer'de 1383 yaşındaki Londra Çınarı 9., Hatay'da 1353 yaşındaki Zeytin Ağacı da 10'uncu en yaşlı anıt ağaçlar... olarak sıralanmaktalar. Muhteşem değil mi?
Tırman tırman geldim Alatepe’ye, 415 m rakımda. Saat 10.03, hava 36,8 °C oldu. 15,5 km/s ortalamaya düştüm. Bakkalda bir mola, içilen bir soda. Nedense şehirde 4 lira olan burada 6 lira. Aslında köylüler genelde geçirmeyi seviyorlar. Herhalde şehirliler nasılsa paralı, %50 koyalım üzerine mi diyorlar? Si amigo! Bakkal sahibesine soruyorum Akyaka yolunu. “Düzdür, şu tepeyi çıkınca iniştir” diyor, “Yerkesik diktir ama.” Ben de zaten bu lafları bekliyor gibiyim. Hani, kaytarmak için sebep : )) Yol üzerinde bir araç sahibine de aynı soruyu soruyor, aynı cevabı alıyorum: “Yol ayırımında sağdan devam et, Akbük-Akyaka diye, kıyıya paralel gidersin.”
Tırmanmaya devam, zorlanıyorum. Sıkıntım var, sabır gösteremiyorum. Neticede ağır ağır da olsa çıkıyorsun, nedir bu isyan? Kafama “hava sıcak” fikri yerleşmiş. Yuh desem mi? Bir de ayakların-kasların durumu. Pelteye dönmüş bu bir haftalık dinlenme sırasında.
Nihayetinde Kultak geldi. Burası için; “çok eski bir köy olduğu merkezinde bulunan kavak ağaçlarının, mezarlıkların çokluğundan ve eski tarihi kalıntılardan anlaşılmaktadır. Kultak ismi ansiklopedilerde ibadet edilen yüksek yer-tepe olarak belirtilmektedir” denilmiş. Ancak; “Gökova Körfez Özel Çevre Koruma Bölgesi sınırları içerisinde olup; 1. ve 3. derece doğal sit alanı ilan edilmiş olmasına rağmen, mahallede hala açık işletme usulü kömür çıkartılmaktadır” da denilmekte!
Kultak’ın ardından iniş geliyor. Çam ormanı arasından süren keyifli bir yol. Kıvrılıyor, ara sıra tırmanıyor ama kırıcı değil. Sıkça araçlar geçmekte. Ancak bazen konvoy da oluyor. Bayram nedeniyle trafik fazlasıyla var, her iki yönde. Yolun evsafı kötü, parça parça sökülmüş. Sağdan Akbük-Akyaka olarak ayrılıyorum ve bir müddet sonra tepeden muhteşem, ama oldukça kalabalık bir koy görüyorum. Evler içlere kadar yayılmış-dolmuş. Tekneler de demirlemiş koya. Cam gibi bir deniz, çok güzel bir manzara. Burası Akbük, Muğla’nın incisi deniliyor.
Buraları muhteşem. Zaten millet gelmiş, kampinglerde çadırlar dip dibe kurulmuş, yol kenarları araçlarla kaplı, insanlar kahvaltı sofralarını doldurmuşlar, bayramın kalabalığı her yerde görülmekte. Müşterisi olmayan hiç bir teyze veya abla evi yok. Genelde yerlerin adı Ayşe Ablanın, Fatma Teyzenin… mekanları şeklinde. Ali Babanın, Ahmet Eniştenin diye adlandırılmak istenmemiş. Yani hepsi girişimci kadınlara mı ait? Birinde durayım diyorum ama masaların çoğu dolu. Hani manzarası olsun, ama kazıktır, şimdi gereksiz para harcama, boşver, Akyaka’da bir mola veririm diye devam ediyorum. Öylesine bir araç trafiği oluyor ki, sanki gemi boşalmış da 10-15 araç peş peşe geliyor. Ardı arkası kesilmiyor. Arkamda bazen araçlar birikince virajlı yolda önlerini göremediklerinden sıralanıyorlar. Ben biraz önde olduğumdan yolun müsait olduğunu gördüğümde elimle geçin-geçin diyor, az kenara çekilip yol veriyorum. Bazı kahraman şoförler bu duruma aldırış etmeyip risk almayı seçiyorlar. Genelde de bu tip araçlar nedense Tofaş’ın kuşları oluyor. Şekli ve şemaili değiştirilmiş Şahinler. Ya yere yapışmış, ya egzozlara kromaj borular takılmış, gürültülü, huzur bozucu, LED’lerle süslenip bayram arabasına dönmüş 4tekerler… Bu konuda akademik araştırmalar bile var; Erkekliğin Tutkulu Hali: Tofaş Modifiye Gençliği. Okumak isterseniz > Dergipark
Yol soldan devam ediyor ve haritada gördüğüm kadarıyla bir yay çizerek dolanıp uzuyor, hafif de çıkıyor gibi duruyor. Artık araç trafiği de fazlalaştı, Akyaka’ya yaklaştıkça. Sağdan da girilmez işareti ve kamerayla gözlendiği yazılı bir yol var. Acaba buradan da gidilir mi? Sakin ve düz görünüyor. Ancak çıkmaz veya özel bir mülke gidiyor da olabilir. Ama o yönden bir aracın gelmesiyle soruyorum, gidilir diyor ve dalıyorum ters yöne. Ohh kimsecikler yok, hem de düz. Amma velakin ara sıra gelen araçlar oluyor, sağdan giderek yanımdan geçmelerine yol açıyorum. Yeşilliklerin içinden sürüyorum… Ve geldim bir “Beach”e. Önünde araçlar sıralanmış, kapısında insanlar kuyruk. Vale servisi veriliyor. Haberlerde okumuştum, plaj girişleri uçuk olmuş. 500 gibi kişi başı. Burası onlardan mı? Şöyle bir Google’u gıdıkladığımda: Özel bir işletmeye ait olan mekâna giriş ücretlidir. Duş, soyunma kabini, tuvalet, normal şezlong ve şemsiye giriş ücretine dâhildir. Özel loca tercih ederseniz ekstra ücret ödemeniz gerekir. Dikkat etmeniz gereken bir diğer konu da plaja damsız girilemediğidir. Bu özelliği ile plaj tam bir aile yeridir, Çınar Beach Club. Azmak Çayı’nın denize döküldüğü yerde yer alan mekânın denizi buz gibi soğuktur. Hem soğuk olduğu için hem de hızlı derinleştiği için çocuklar ve yüzme bilmeyenler için uygun değildir... denilmekte.
Sıralanmış arabaların arasından sıyrılarak geçtim. Çok güzel ama fazlasıyla araçların sağda solda sıkışarak park ettiği bir minik koya, bolca butik otellerin bulunduğu, biraz daha pahalı otelle lokantaları gördüğüm bir yere geldim. Derken Ali arıyor; “Neredesin?” - “Akyaka’ya geldim” diyorum (burasını Akyaka sanmıştım ama değilmiş, 4 km daha varmış oraya). - “Yani yolu mu değiştirdin?” Sıkıntımı anlatıyorum, bacakların durumları falan... “Minibüse binip Akyaka’dan gelece’m” diye açıklama yapıyorum. - “İyi olur, Sakar’ı çıkma, zorlama” diyor. “1 saat sonra ancak sende olurum” (ona 1 gibi gelirim demiştim ama olamayacak). Ali de; “Bana da 1 saat lazımdı, alış veriş yapaca’m. Süper durum. Bekliyorum.”
Yolum Akyaka Orman Kamp’ı önünden geçmekte. Fi tarihinde derler ya, GPA turumuzun birinde burada kamp kurmuştuk. Çam ağaçlarıyla çevrili, gerçekten keyifli ve olanakları olan bir alan olarak hatırlıyorum. Daha fazla bilgiye buradan ulaşabilirsiniz > MuğlaVakfı. Akyaka’ya yaklaştıkça evler-apartlar-oteller-marketler çoğalıyor. Solda dizi dizi büyük otobüsler. Otogar sanıyorum ama tur araçlarıymış. Minibüslerin merkezden kalktığını öğreniyorum. Saat 12.23, hava 32,6 °C. Ortalama 16,8 km/s ile buraya ulaştım, 71,15 km tuttu. Geldim ama çok yoruldum. Hakikaten bir haftalık dinlenme iyi gelmedi.
Çeşmeden suyumu tazelerken hemen karşısında ÖE’yi görüyorum. Süpermiş. Orada kalan bir beyle ayak üstü sohbette, “Kıştan burada yer ayırtmak lazım” diyor, “yoksa zor.” Tahmin ederim. Bunun gibi sayfiye yerlerinde olan ÖE’lere rağbet çok. Öğretmene de %50 indirim olunca.
Antik çağlardan beri üzerinde yerleşim olduğuna inanılan Akyaka, 1970’lere kadar gözlerden uzak küçük bir balıkçı köyü idi. Ancak geniş kitleler tarafından tanınması bu yıllardan sonra küçük çaplı da olsa turizm faaliyetleri ile başlamıştır. Çevre il ve ilçelerden ve büyük şehirlerden gelen ziyaretçiler, Akyaka’nın bakir doğası, yazın bile hiç kesilmeyen meltemi için Akyaka’da yazlık evler, turistik tesisler inşa etmeye başlarlar ve 1980’lerdeki turizm patlaması ile birlikte Akyaka bugünkü "turistik belde" görünümünü alır. Buraya bir nokta koyup Akyaka’ya iniyor, çarşısına giriyorum. Acayip bir kalabalık var. Öyle böyle değil, taşmış! Bir de araç sokuyorlar, tam bir kaos. Zor geçebiliyorsun bisikletle bile. Bodrum’un küçük hali. Muğla araçları nereden kalkıyor, bulmam lazım. Kim yerli-kim turist ayırt edemiyorum. Yanlış adama sormayayım. Biri yukarıda diyor. Oraya pedallıyorum. Sağda bir alanda, ağaçlık bir bölgede midibüsler var, üzerinde Muğla-Akyaka yazıyor. Bunlar park mı etmiş yoksa durak mı? Durakmış ama adam bununla binemezsin diye bisikleti gösteriyor. Hoppala, nasıl olacak? Kenara çekip-ağaca dayayıp sormaya giderken bir genç, bu araç diye kalkacak olanı gösteriyor, ama bir yolcu parası alırız diyor. Al kardeşim, beni Sakar’dan çıkar da. Ne kadar yolcu? 28-. OK. Midibüsün arka kısmı katlanır koltuklu, tam bisikletlik bir durum. Onun yardımıyla velespiti oraya yerleştiriyor, çantaları da arkasına-yanına diziyor, katlanır koltukların birine oturuyor, 55 liralık seyahatim başlıyor. Çıkacak olsaydım zaten otoyoldan çık(a)mazdım, yoğun trafiği var. Dönemeçleri asla pedallayamazsın, karşıya da geçemeyeceğinden şişer kalırdım ortasında.
Bu arada Akyaka’yla ilgili: 2011 yılında Cittaslow için başvuruda bulunmuş, kabul olmuş ancak daha sonra Cittaslow ilkelerini uygulamada sorunlarla karşılaşıldığı saptanınca unvan iptal edilmiş : (( Bugün durum nedir bilmiyorum ama Halet Çambel-Nail Çakırhan çiftinin 1970'te Akyaka'ya yerleşmeleri, Nail Çakırhan’ın burada geleneksel mimari özelliklerini günümüz şartlarıyla buluşturup çevre ve doğayla bütünleştiren bir ev inşaatı gerçekleştirmesi, ve ardından benzer evler yapması için teklifler alması, alanında bugün Akyaka Evleri diye bilinen ekolün oluşması, beton yerine ahşap evler inşa ederek çevreye saygılı mimariye öncülük etmesi, kendisine 1983'te Ağa Han Mimarlık Ödülünü getirir. Mimarlık eğitimi almamış bir kimse olarak bu ödülü alması mimarlık dünyasında mektepli-alaylı tartışmasını da başlatmıştı.
Otobüs beni keyifle çıkarıyor. Ali’nin evi işaretli haritada. Otogara kadar boşuna gitmeyip yakındaki AVM’de insem daha iyi. Muavine soruyorum, geçiyoruz diyor ve beni karşısında bırakıyor. Süper. Bir de Ali’yi arayayım, geldi mi eve? “Neredesin? – “AVM’nin oradayım” diyorum, sen?”- “Ben de Migros’tayım” – “Nerede ki Migros?” – “O da AVM’de. Ayrılma oradan, birazdan çıka geliyor.” Yani istesek bu kadar rahat ve kolay buluşamazdık : ))
O önde ben peşinde, önce simit, sonra ekmek alarak evin yolunu tutuyoruz. Evde beni köpekler ve kız arkadaşı Didem karşılıyor. Odaya yerleşme ve duş sonrası kahvaltı sofrasında müthiş bir ikramla hem sohbet hem tıkınıyoruz.
Öyle bir yemişiz ki akşama kadar tok tutuyor. Akşam üstü gelen 3 arkadaşı ve oğullarıyla (Altuğ ve Dilek, oğulları Deniz ve Dr. Serdar) verandada dünyanın geleceği, vegan/vejetaryenlik, sokak hayvanları vs. konuşmalarımızla saat 10’u buluyor. Acıktığımızı fark edip geç bir akşam yemeğiyle isyan etmiş midelerimizi doyuruyor, devam eden sohbet bizi gece yarısına taşıyor. Saatin geç olmasıyla odalarımıza çekiliyoruz.
Mazı - Muğla
Tur tarihi: 29 Haziran 2023
Alınan yol: 76,51 km
Ortalama hız: 16,8 km/s
En yüksek hız: 53,3 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 33 dk, dışarıda geçen süre 7 s 21 dk
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 30,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1279 m, kaybı (iniş) 1425 m
En düşük yükselti 7,8 m, en yüksek 609,2 m
Garmin yol bilgileri Mazı-Muğla
Relive yol bilgileri Mazı-Muğla
![]() |
Keyifle bir haftamı geçirdiğim Ceylan’dan ayrılışım 06.35. |
![]() |
Hava açık, sabahın serinliği var. |
![]() |
Yukarı Mazı’dan sağdan Çökertme olarak ayrılıyorum. |
![]() |
Az bir mesafe gittikten sonra dik bir iniş geliyor. Çevre muhteşem güzellikte. |
![]() |
Gökbel köyüne geldik. Yol şimdi düz ama bir müddet sonra tırmanış gelecek. |
![]() |
Güzel bir coğrafyadan geçiyorum. Artık sağım deniz. |
![]() |
Günün bu saati, ışığın açısı, çok etkileyici bir manzarayla karşı karşıyayım. Keyifle pedallıyorum. |
![]() |
Türkevleri sonrası… |
![]() |
... burada bir de termik santral var, Kemerköy adı. Kocaman bacası ve tesisiyle bir dev olarak işgal etmiş bölgeyi. |
![]() |
Ören’e geldim. İlçeye girmek isterseniz ana yoldan ayrılmanız gerekiyor. Görmek isterdim ama üzerimde bir tembellik var, gir çık yapmak istemiyorum. |
![]() |
Geldiğim Anıt Ağaç’ın yanındaki çeşmeden suyumu doldururken aklıma geldi de; ülkemizde Anıt Ağaçların 10 bini geçtiğini okumuştum. |
![]() |
Ayakların-kasların durumu, pelteye dönmüş bu bir haftalık dinlenme sırasında... Nihayetinde Kultak geldi. |
![]() |
Buradan aslında soldan Muğla’ya gitmeyi planlamıştım ama bugünkü durumum buna hiç uygun değil, sağdan Akbük-Akyaka olarak ayrılıyorum. |
![]() |
Buraları inanılmaz güzel. |
![]() |
Yeşilliklerin içinden sürüyorum… |
![]() |
… sağım masmavi bir deniz. |
![]() |
Midibüsün arka kısmı katlanır koltuklu, tam bisikletlik bir durum. |
![]() |
Yani istesek bu kadar rahat ve kolay buluşamazdık. Ali önde ben peşinde evin yolunu tutuyoruz. |
![]() |
Ali ve Didem’in misafir odasında 2’nci kalışım olacak. |
27. gün (devamı) Muğla II-V - 20. gün (öncesi) Mazı II-VII
İstanbul–Çerkezköy, 95 km
Çerkezköy-Tekirdağ, 61 km
Tekirdağ-Şarköy, 76 km
Şarköy-Gelibolu, 56 km
Gelibolu-Eceabat, 65 km
Eceabat-Çanakkale, 84 km
Çanakkale-Yenice, 88 km
Yenice-Akbaş, 68 km
Akbaş-Bigadiç, 74 km
Bigadiç-Akhisar, 41 km
Akhisar-Turgutlu, 69 km
Turgutlu-Ödemiş, 86 km
Ödemiş-Nazilli, 72 km
Nazilli–Yatağan, 89 km
Yatağan-Mazı, 94 km
Mazı-Muğla, 76 km
Muğla-İstanbul, 6 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Gördes–Demirci)





;_ro%CC%88mische_Bru%CC%88cke_o%CC%88stlich_von_Keramos;_ca._1._bis_2._Jahrhundert_nach_Christus-w1500-h1500.jpg)








































