13 Mayıs 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Gördes–Demirci)

11 Mayıs 2019, Cumartesi / Gördes - Demirci, 54 km (19. gün)

Otel odasında mis gibi uyumuşum. Hem odayı beğendim, hem çarşafları, hem de yorgan sıcaktı. Tek sıkıntı yastıktı. Kazık gibi, dağ gibi yüksek. Nasıl yatarlar anlayamıyorum!

Toparlanıp kahvaltıya inmem 8.15 gibi. Zengin olmayan bir ikram. Ben de zaten fazla yemiyorum. Oyalanmadan işimi hallettim. Meteo bugün 14 gibi yağmur gösteriyor. Ondan önce varabilirsem iyi olacak.

Tendiris Otel’den ayrılışım 8.50. Hava kapalı. Ana caddeden sağ yapıp Demirci yoluna giriyorum. 53 km gibi gösteriyor harita. Ama tırmanışı var. Ve Gördes’ten daha iyi diyorlar. Virajlıymış. İlçe çıkışından başlayan sıkı bir inişteyim. Asfalt kaba olduğundan sürtünme var. Ses ve titreme hat safhada. Hava da serin, inişte rüzgar güzel esiyor. 3,5 km sürüyor bu iniş. Yani çıkış için hiç de iyi sayılmaz.

Şimdi düz devam ediyorum. Çok güzel bir coğrafya buraları. Her şey var; özellikle renkler. Hele de bahar olunca her şey daha güzel, daha parlak ve renkli. 

Yağmur olayı tedirgin etti beni. Hiç istemiyorum şimdi hazırlık yapmak.  Ancak rampa durumunu da pek bilmediğimden Eco ile sürmekteyim. Aslında bu turda bir şey daha fark ettim. En az 2 ama en doğrusu 3 batarya. Geçenlerde okuduğum bir yazıda da adam bunu diyordu. İki yetiyor ama üçüncü güven veriyor. Sanırım dönüşte bir üçüncü alacağım.

İki köpek beni fark edip havlayarak gelmekteler. Daha mesafe var yetişmelerine. Hızla basıp uzaklaşmaya çalışıyorum. İddialılar, devam ediyorlar gelmeye. Bağırıp çağırmam fayda etmiyor. Peşimdeler... En nihayetinde takipten vaz geçiyorlar. Ohh..., ama sabah sabah enerjimi aldı bu koşu.

Hoppala, bu damla mı? Yüzüme hafif bir ıslaklık dokundu. Merakla telefonun üstüne bakıyorum, oraya da düştü mü? Ama birazdan hafif hafif çoğalıyorlar. Acaba yağış öne mi geldi? Bir telaş bende. Sağda bir kadın-erkek tarlada çalışmaktalar. Soruyorum durumu. Geliyor diyor ve bulutları gösteriyor. Eyvah, ne’dcez? İleride bir otobüs bekleme durağı olduğunu söylüyor. “Oraya sığınabilirsin.” İyi fikir. Ben gene de hazırlığımı yapayım. Şiddetlenirse yakalanmayayım diye çantalara kılıfları geçiyor, kendiminkilerini de bagajın üzerine lastikliyorum. (13.2 km/09.47) Bu arada düşen damlalar durmuş. Neyse ben hazırım. Yağacaksa göreceği de var Ne denir: Gülü seven dikenine katlanır... Uydu mu ki buraya? Böyle deyimler nereden çıkmıştır hep merak ederim?

Hikaye budur ya; Bülbül, çiçeklerin kraliçesi olan güle vurulur. Gül önceleri solgun ve ak bir güldür. Goncanın ise seher vakti açtığı düşünülerek o ana tanık olabilmek amacıyla tüm gece o anı bekler, fakat uykuya yenik düşen bülbül o anı kaçırır. Defalarca aynı şey olur ve bir türlü istediği amaca ulaşamayan bülbül, gül mevsimi son bulduğu anda ötemez duruma gelir.

Tekrardan gül mevsimi gelir ve bülbül de ötmeye devam eder. Gülün ona karşılık olarak açmasını ve muhabbetine ortak olmasını bekler. Nazlı gülün dalınan konan bülbül, gülün dikenini fark etmez ve bülbülün göğsünden akan kırmızı kan, yağmur suyu ile gülün fidanına bulaşır ve o günden sonra beyaz gül kırmızı olarak açar. Buna bağlı olarak; “Gülü seven dikenine katlanır”-“Gülün kırmızısı bülbülün kanındandır” veya “Vefakar bülbülün ölümüne sebep olan gül hicabından kızarır” sözleri kullanılır.

Yaaaaa...

[e] 15,1 km/09.52/%20 harcandı. 650 metredeyim. Normal’le kullanıyorum. Bir an evvel yol alayım. Tırmanılıyor, ilk etapta 800, sonrasında 900 metre olmalı. Bir gözümle Garmin’i takip ediyorum. Çok da ona takılırsan iyi olmuyor. Arada unutup tekrar baktığında sayıların arttığını görmek daha iyi.

Güneşli kasabası geçiliyor. Burası düz, uzunca bir yol. Muhteşem dev ağaçlar var yol kenarında. Çok heybetliler, çok hoşlar. Sanat şaheseri gibi. Yollar ıslak ama, buraya ne zaman yağmış ki? Bugün mü dün mü? Kasaba çıkışı tırmanış başlıyor. (24,3 km/10.16) Hava açtı, güneş var. Bakalım yağacak mı?

[e] 24,6 km/10.20/%40 harcandı. 634 metredeyim, 800’e doğru çıkıyorum. Bir koyun sürüsüyle burun buruna geliyorum dönemeci alınca. Karabaş da ileride. Pek de bir heybetli duruyor. Çobana yanaşıyor, soruyorum durumu. Benimle yürü, şimdi böyle bisikleti tanımayabilir. Yürürken de sohbet ediyoruz. Adı Bilal. 150 koyunu var. Köpeğini çok  seviyor, 3 yaşındaymış. Sürüyü güdüyor diyor. Burası Deliçoban köyü imiş.

697 metre, devam pedallamaya. Sağda yürüyen, sırtında ilaçlama aparatı olan bey selam verince duruyorum yanında. Gel çay iç diyor. Hadi olsun, fena fikir değil. Konuşa konuşa gidiyoruz. Ama bu arada hatırlıyor ki ramazandayız, bu saatte çay bulunmaz kahvede. Sağlık olsun. Sadık Bey zamanında satıcılık yapmış, ülkeyi dolaşmış. Her yerini biliyor. Bana rotamı soruyor. Anlatıyorum, pek beğeniyor. “Yağmur yok.” diyor. “Gideceğin yön açık. Yağmur İzmir Manisa tarafında var.” Bulutları gösteriyor. “Yağmur olsa ilaçlama yapmazdım.” Biraz olsun içimi rahatlatıyor bu sözler.

773 metre. Buradan iniyorum galiba. 683 m. Yol in-çık şeklinde, keyifli. Uğraş uğraş çık tepeye sonra sal kendini. Aslında buraya kadar çıktım inmesem de şu 800’i bir görsem diye geçmiyor değil içimden. Ama ısmarlama olmuyor. İnsan nedense her şeyin kendisine göre olmasını istiyor. Yağmur yağmasın, rampa olması, yolda çeşme olsun, asfalt güzel olsun da olsun...

Yeşillerin içinde gelincikler muhteşem bir renk katıyor, kırmızı leke leke. Araç trafiği var yolun. Öyle dağ başı değil. Kılavuzlar köyüne geldim (440 m rakım). Bir soda için duruyor, masaya yerleşiyorum. Firu’yu arıyor ulaşamıyorum. Tam ayrılırken o beni arıyor ve geçen zamanın özetini veriyoruz. 20 gündür görüşmedik. Biraz tuhaf, haklısınız.

Kılavuzlar çıkışı 457 metrede düz bir yoldayım. Buradan 10 km’lik bir tırmanışım var. 15 km kalmıştı Demirci’ye. [e] 40,9 km/11.43/%60 harcandı. Hava açıyor kapıyor. Benim gittiğim yönde gri değil ama bulutlar.

İnişlerde serin, çıkışlarda sıcak geliyor. Güneş de var, sıcak fazla geldi. Ara sıra durup 1-2 dakika dinleniyor, gerileyen laktik asit sonrası yeniden güçlü döndürüyorum pedalları. Çevirmezsen destek yok. Batarya 40,9 km’de son çentiğe düştüğünde değiştiriyor (12.12/671 m rakım) helvadan da iki ısırık alıyorum. Buraya kadar ilki getirdi, rahatladım, şimdi Normal’de de kullanabilirim. Biraz hızlanayım. Zaten 5 km kaldı Demirci’ye.

Yol boyunca çok olmasa da afyon tarlaları vardı. Lila rengi açmıştı çiçekleri. Aralarında kırmızı gelinciklerle çok güzeldiler.

Ve 815 metrede uzakta görünen Demirci olmalı. Solda belediyenin atık aktarma istasyonu (49 km/12.39). Kıçım pişti ama. Bir molayla geldim. Yolda kar direkleri var. Kışın demek karlı oluyor. Yüksek burası, 825’e geldik. Asfalt 2’nci sınıf olarak sürüyor. Sürtünmesi fazla. 

847 m’ye çıktım. Şimdi böyle bir iniş gözüküyor önümde. Demirci ise uzakta karşımda. Herhalde oraya da bir 2 km vardır. Yol boyunca sağlı sollu ilanlar; cami halısı dokunduğuna dair. Birazdan gelen Devlet Hastanesi ve yavaştan binaların çoğalması. Soruyorum ÖE’yi. Tarifler veriliyor. Pazar var, içinden geç veya etrafını dolan. Ama içinden geçersen daha kısa. Kısayı tercih ediyor yokuştan pazara kadar inip orada bir daire çizerek etrafını geçip ÖE’nin önüne ulaşıyorum. [e] 55,5 km/13.18/%20 harcandı-2. Müdür Mustafa Bey yok ama resepsiyondaki bey (Rahim Bey) kaydımı yapıp kahvaltılı 75 olan odayı sahura kalkmayacağımdan kahvaltısız 65 liraya veriyor.

Demirci; Yontma Taş Devri’nden bu yana yerleşim alanı olan bölgede, Hitit, Frig, Lidya, Pers, İskender, Bergama, Roma ve Bizans yönetimlerini yaşayan ilçe, Anadolu Beylikleri döneminde 1310 yılında Türk egemenliği altına girmiştir. 1412 yılına kadar Saruhanoğulları yönetiminde kalan Demirci, bu tarihte Osmanlı yönetimine dahil edilmiştir.

İlçedeki en önemli gelir kaynağı halıcılıktır. Halıcılığın yanı sıra hayvancılık, yayla bağcılığı ile elma, kiraz, ayva, Antep fıstığı ve erik üretimi de yapılmaktadır.

Açıl saçıl yayıl durumları, duş almaca, biraz ayakları dinlendirmece ve 15.30 gibi çıkmaca. Pazar gezmeyi çok severim. Dalıyorum içine. Muhteşem. Her yerde sebzeler-meyveler satılıyor. Domates halen 5 lira. Acaba İstanbul’da ne oldu? Ayrılırken 6-7 idi.

Karnımı adından seçtiğim Cumhuriyet Lokantası’nda doyuruyorum. Bana göre fazla bir şey yoktu ama. Ezo gelin+peynirli piede+ayran için 17 lira ödüyorum. Yanına azıcık yeşillik ikram ettiler.

Dolaşıyorum sokaklarında. Demirci ama sırf tepe, her yer in-çık durumları. Düz yol göremedim. Belediye Kültür Merkezi içinde peynir-zeytin satılıyordu. Zeytinlere bayıldım, öylesine çok çeşit vardı ki, ahh İstanbul’da olsaydı. Gördüğüm otele girip fiyat alıyorum. Gültekinler Otel; tek 60-/çift 120-, O.K. şeklinde. Odalara da bir göz attığımda ÖE’den daha iyi ve ucuz olduğu çıkıyor. Yani bu ÖE’ler bu şartlarda piyasa ile yarışamaz, kapanır giderler. Hani destek olsun diye onlara gidiyorum ama, aması var...

Bir kahvede sadeyle (2-) oyalanıyor, aldığım çikolatayla tatlandırıyorum. Christiane ile telefonlaşıyor, Datça’da olduğunu öğrenmemle ona da uğramak istiyorum. İçilen sigara dumanı nedense içmeyene gelir, kalkıyorum fazla dayanamayacam!

Soda aldığım dükkandaki gençlerden bir otobüs hattı öğrenip Kültür Merkezi durağından binerek 3 liraya şehir turu atıyorum. Harika oldu. Bir ucundan diğer ucuna gittim, sokak aralarından, mahalle içlerinden.

Yapılacak fazla bir şey kalmayınca da ÖE’ye dönüp yazıları yazmaktayım. Akşam biraz hava almak adına kısa bir tur atıyor, Otel Dede’den de fiyat alıyorum; tek 60-/çift 100- (O.K.). Ama bana Gültekinler Otel daha iyi gözüktü.

Tarihte Bugün: 11 Mayıs 330; Konstantinopolis Roma İmparatorluğunun resmi başkenti olur. Daha önce Bizantion denen bu kente törenle Yeni Roma adı verilir ama daha çok Konstantinopolis adı kullanılacaktır.
Konstantinopolis

Bizantion'un Trakçadan gelme adı, daha sonra Yunanlarca efsaneleştirilerek Megaralı kahraman Bizas'a atfedilmiştir. Böylece Bizantion'un kökleri efsanelerle özleşmiştir. Geleneksel bir efsane, Megaralı (Atina'nın yanında bir antik Yunan şehridir.) Bizas'ın Bizantion'un bulunduğu yeri Ege Denizi'nde kuzeydoğu yönünde yelken açarken bulduğunu söyler. Bizas Delphi'de bir müneccime danışarak, yeni şehrini nereye kurması gerektiğini sormuştur. Müneccim ona "körlerin karşısına" cevabını vermiştir. O zaman Bizas bunun ne anlama geldiğini anlayamamıştır. Ancak gemileriyle Boğaz'a gelince müneccimin dediklerinin ne anlama geldiğini kavrayabilmiştir. Boğaz'ın Asya kıyısında Kalkedon adında bir Yunan şehri vardır. Bizas Kalkedon şehrindekilerin bahsedilen "körler" olduğunu düşünmüştür; çünkü kendilerinden yarım mil uzaklıktaki muhteşem konumdaki seçkin toprakları fark edememişlerdir. Bizas şehrini bu seçkin olarak adlandırdığı topraklara kurar, ve ondan sonra şehrin adı şerefine "Bizantion" olarak adlandırılır.

Peki İstanbul ismi nereden geliyor?

Payitaht-ı Saltanat
Cumhuriyetten sonra resmi olarak kullanılmaya başlanan İstanbul isminin, Rumcadan geldiğini ve geçmişte de kullanılan bir isim olduğunu ifade eden Saffet Emre Tonguç, İstanbul'un kelime olarak kökeninin “şehre” demek olan “stan” ve “şehir” anlamında “polis” kelimelerinin birleşiminden geldiğini anlattı.

Tonguç, “Neden 'Stanpolis' demişler? Çünkü buraya gelen insanlar, yolda şehri sorarlarmış, 'Şehre nasıl gidebiliriz?' diye. O yüzden de şehrin adı 'Stanpolis' olarak kalmış ve zamanla İstanbul'a dönüşmüş” dedi. Osmanlı'da şehrin “Konstantiniyye”, “Asitane”, “Dersaadet” gibi bir çok ismi bulunduğunu belirten Tonguç, cumhuriyetle birlikte İstanbul adının kullanılmasının bazı sıkıntılara neden olduğunu söyledi.

Çeşitli dil ve medeniyetlerde farklı şekillerde adlandırılan İstanbul, Grekçede “Vizantion”, Latincede “Bizantium, Antoninya, Alma Roma, Nova Roma”, Rumcada “Konstantinopolis, Istinpolin, Megali Polis, Kalipolis”, Slavcada “Çargrad, Konstantingrad”, Vikingcede “Miklagord”, Ermenicede “Vizant, Stimbol, Esdambol, Eskomboli”, Arapçada “Bizantiya, el-Mahsura, Kustantina el-uzma”, Selçuklularda “Konstantiniyye, Mahrusa-i Konstantiniyye, Stambul” ve Osmanlıcada “Dersaadet, Deraliyye, Mahrusa-i Saltanat, Istanbul, Islambol, Darü's-saltanat-ı Aliyye, Asitane-i Aliyye, Darü'l-Hilafetü'l Aliye, Payitaht-ı Saltanat, Dergah-ı Mualla, Südde-i Saadet” isimleriyle anıldı.














Gördes - Demirci
Tur tarihi: 11 Mayıs 2019
Kat edilen mesafe: 54,22 km.
Ortalama hız: 15,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa 28 dk., dışarıda geçen süre 4 sa 29 dk. 
En yüksek sıcaklık  32 ˚C, en düşük  15 ˚C, ortalama 21 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1105 m, kaybı (iniş) 926 m.
En düşük irtifa 442 m, en yüksek 872 m.

Garmin yol bilgileri Gördes-Demirci

Relive yol bilgileri Gördes-Demirci


        

Demirci ÖE 0236-4623410

08.50


Hava kapalı. Ana caddeden sağ yapıp Demirci yoluna giriyorum...




Hoppala, bu damla mı? Yüzüme hafif bir ıslaklık dokundu. Ama
 birazdan hafif hafif çoğalıyorlar. Acaba yağış öne
 mi geldi? Bir telaş bende...

Şiddetlenirse yakalanmayayım diye çantalara kılıfları
 geçiyor, kendiminkilerini de bagajın üzerine lastikliyorum...

 Burası düz, uzunca bir yol. Muhteşem dev ağaçlar var yol
 kenarında. Çok heybetliler, çok hoşlar. Sanat şaheseri gibi...



İnişlerde serin, çıkışlarda sıcak geliyor. Güneş de var, sıcak
 fazla geldi. Ara sıra durup 1-2 dakika dinleniyor, gerileyen laktik
 asit sonrası yeniden güçlü döndürüyorum pedalları.





Demirci ÖE





Pazar gezmeyi çok severim. Dalıyorum içine...




Cumhuriyet Lokantası




Yazım hatası



Deve yükü ile eşyan var

Yazım hatası


Yazım hatası

Bir bu eksikti; sevgili İlhan daha hangi işe el atacaksın?




















































20. gün (devamı) Demirci-Selendi – 18. gün (öncesi) Akhisar-Gördes






[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga = 72,88 km

Biga–Yanıklar = 73,88 km

Yanıklar-Arıklı = 61,12 km

Arıklı–Burhaniye = 57,06 km

Burhaniye–Ayvalık = 37,13 km

Ayvalık–Bergama = 62,30 km

Bergama–İzmir = 25,10 km

İzmir–Akhisar = 10,29 km

Akhisar–Gördes = 60,94 km

Gördes–Demirci = 54,22 km

Demirci–Selendi = 32,54 km

Selendi–Alaşehir = 63,74 km

Alaşehir–Kiraz = 66,69 km

Kiraz–Tire = 67,39 km

Tire–Koçarlı = 64,20 km

Koçarlı–Karpuzlu = 62,01 km

Karpuzlu–Milas = 36,24 km

Milas-Bodrum = 52,40 km