9 Temmuz 2013

Bakırköy’ün BotanikPark’ı

İstanbul içi gezimizi bu pazar BotanikPark’a yapmak istedik. Serhan bize rehberlik edecekti. 
Sabah aynı saat aynı yerde, yani 8.50 Karaköy’de buluşmak üzere hareketlendik. Taşıyıcının ayarları kaçmış, sabah sabah bir telaşa soktu bizi ama vakitlice çıkmış olduğumuzdan gecikmemize neden olamadı.

İskeleye çıkıyoruz, gemi bomboş. Nedense kimse yok. Ne inen ne de binen. Her zaman Serhan’ı görürdük karşımızda ama bu sefer olmaması düşündürüyor. Yoksa yanlış mı anladı, başka bir yerde mi bekliyor? Arıyorum, meşgul. Derken gelişini görüyorum. Ne oldu demeden “lastik patladı” diyor. Halbuki içi sıvılı lastik kullandığını biliyorum, hoppala oldum. Neyse onda yama malzemesi yok, gerekmiyor da. Yedek iç varmış. Sökmesi kolayca oldu. Ama takması zorca. Bu yol bisikletlerini hiç elime almamıştım. 3 kişinin uğraşısı sonunda vites-zincir-teker üçlemesini becerip yola çıkıyoruz. Serhan sonuçtan pek memnun değil, vites ayarları kaçmış. Sirkeci’de açık yer varsa bir düzelttirelim diye İleri Bisiklet’e uğruyoruz. Tecrübeli eleman meseleyi toparlayıp bizi kurtarıyor.

Tahtakale içinden İMÇ arkasından geçerek Unkapanı’na doğru yöneliyoruz. Arka sokaklarda 2. el ıvır zıvır şeylerin satıldığı tezgahların yanından. Çok keyifli sahnelerle dolu ortalık. Tam filmlik. Çekeceğim burasını ilk fırsatta.

Unkapanı: Bazı satış yerlerinde Arapçada 'Kabban' adını taşıyan büyük teraziler bulunduğundan, buraları Kapan adını taşırdı. Sahiline buğday ve arpa yüklü gemiler demirlediğinden, semt bu adı aldı.

Siirt Pazarı’na geliyoruz. Geçen haftaki programı aynen uygulayacağız: bakkaldan domates-biber-peynir alınıp yandaki pideciye teslim edilip 10 dk sonra nefis pidelere gömülüp. Bugün Serhan hazırlıklı gelmiş. Pideleri yanmadan taşıyabilmek için karton altlık, yapışmamaları için alüminyum folyo ve lezzetine lezzet katmak için sucuk (bize haram :).

Sohbet içinde pideleri temizliyoruz. Çaylar ayranlar peş peşe. Derken bir gümbürtü. Karşıdaki dükkan önü tezgahı devriliyor. Üzerindeki tahin pekmez bidonları yerde. Kimi çatlamış kimi patlamış kimi yuvarlanmış. Esnaf şaşkın ve kızgın. Öyle de bir masa seçmişler ki, kendini zor taşıyor. Kokuyu alan uçucu böcek türleri gelmeye başladı bile. Adamlar süpürge-kova-su-fırça ile temizlikteler. Masa cezalandırılıyor, tablayla gövde birbirinden ayrıla.

Bakırköy’e sahilden gidelim der Serhan. Kemerlerin altından Aksaray üzerinden Yenikapı ve sağdan devamla Bakırköy’ünün Özgürlük Meydanı’na geliyoruz.

Aksaray: Fatih'in sadrazamı İshak Paşa, İç Anadolu Bölgesi’ndeki Aksaray’ı ele geçirdikten sonra orada yaşayan bölge insanlarını bugünkü Aksaray semtinin bulunduğu yere gönderir. Aksaraylılar da semte adlarını verirler.

Bakırköy kalabalık, millet sokakta. Ara sokaklardan çevreye ilişkin bilgiler alarak Bakırköy’ü turlamaktayız. Serhan uzun yıllar burada oturmuş, avucun içi gibi biliyor. Bense sayılı gelmişimdir. Ama güzel bir ilçe. Ağaçlıklı yolları falan...

Bakırköy: Bizanslıların 'Makri Hori' dedikleri semt, 14. yüzyılda Osmanlıların eline geçince 'Makriköy' adını aldı. 1925'te ulusal sınırlar içindeki yabancı kökenli adların değiştirilmesi sırasında Atatürk’ün isteğiyle semt Bakırköy adını aldı.




Döndük dolandık ve BotanikPark’a tepeden bakan bir girişe geldik. Güzel bir vadi altımızda. Çocuk bahçesi, kaydıraklar falan, genişçe bir merdivenden suların aktığı havuz, önünde Pegasus atları çokça, sarı sarı şahlanmışlar. Sanki altın. Bekçi bizi selamlayarak karşılıyor. Hoş geldiniz beş gittiniz durumları ve şok açıklama: Bisikletle giremezsiniz! Ne? Yasak. Niye? Başkanın emri. Olurdu olmazdı, fayda etmiyor. Peki itelim. Olmaz. Ne olur peki? Zararın neresinden dönsek kardır. Buraya kadar bunun için gelmedik mi? Şuraya bırakın sonra alırsınız. Yani yokuşu in sonra geri çık. İyi misin? Telefonlar ediyor sonuç değişmiyor, sadece alt kapıyı bir deneyin çıkıyor ağzından. Hadi alt kapı. Sanki girecekmişiz gibi hareket ediyoruz. Ama aynı engel. Serhan bir ara boş verelim diyor ama boşuna mı pedalladık bu kadar yolu? Uzun lafın kısası kenarda bir yer gösteriyorlar ve bekçiye emanet edip velespitleri giriyoruz parka. (17.07.2013 tarihinde Belediye Başkanı telefonla arayarak böyle bir talimatının olmadığını, güvenlik görevlilerinin işgüzarlığı olduğunu bildirdi).

Açılalı daha 1 ay olmuş. Güzel bir alan. Ağaçlar tam oturmamış, zaman içerisinde doldukça daha da keyifli olabilir. Taş devri yaratıkları, dinozorlar vs etrafa serpiştirilmiş. Millet yanında foto çektiriyor. Evet, evlenme hazırlığında olanlarla doluydu park. Hepsinin arkasında bir fotoğrafçı, orada burada resim çekiliyordu. Anlaşılan plato olarak kullanılıyor.

Ama piknikçilere yasak yok. Halısını bohçasını kapıp çimenlere yayılanlar ortalığı mesire yerine çevirmişler bile. Yakında mangalcılar gelirse şaşmam.

Belediyenin sitesinden öğrendiklerimiz: 96.000 m²’lik bir alan üzerinde yer alan Bakırköy Botanik Parkı'nda 11 adet tematik bahçe, çocuk oyun alanları, Atatürk ve çocuk temalı heykel, 50 m yüksekliğinde bayrak direği, ekolojik yaşamı teşvik etmek ve botanik parkın enerji ihtiyacının bir kısmını karşılamak amacıyla yerleştirilmiş 3 adet rüzgar türbini, sosyal tesis, 8 m yüksekten çağlayan ve içinde 5 adet Pegasus atı bulunan kaskatlı havuz, manzara seyir terasları ve otoparklar bulunmaktadır. Botanik parkta yer alan yaklaşık 5.256 m² alana sahip doğal göletin biyolojik arıtması tamamlanmış; gölet çevresi ahşap iskeleler, doğal kayalar ve bitkilendirme ile kullanıcılara keyifli anlar sunacak şekilde tasarlanmıştır. Park içinde yer alan fonksiyon alanları, gezinti yolları ile birbirine ve gölete bağlanmaktadır.
Değişik yaş gruplarındaki çocuklara özel olarak tasarlanmış çocuk oyun alanında çocukların eğlenirken kendilerini de geliştirebilecekleri oyun elemanları ile 11,5 m yüksekliği ile Türkiye’nin en yüksek çocuk oyun kuleleri yer almaktadır.
Botanik Park’ta, Türkiye’nin endemik bitki türlerinin yanı sıra egzotik bitki türleri, yapraklı ve ibreli ağaç türleri, çalı ve ağaççıkların değişik tür ve alttürleri bir arada sunulmaktadır. Botanik parktaki tüm yeşil alanlar otomatik sulama sistemi ile sulanmaktadır.
Kaynak BakırköyBel

Park sonrası Bakırköy turuna devam ederek, çarşılardan sokaklardan geçip, Ataköy’ü tarayıp, Havaalanı Kargo bölümü... ilk defa geçtiğim bir yığın yerleri gösterdi rehberimiz bize. En güzel yer ise uçakların inişe başladığı en alçak noktaydı. Tepenizden geçen koca kuşlara neredeyse dokunabilecek mesafede olmak, o dev makinaların altında minikliği hissetmek çok heyecan vericiydi. O kadar da sık iniyorlar ki, 3 dk arayla.

İstikamet Florya, ileri denildi ve Havuzlu Kavşak’a doğru biraz ters yönü kullanarak bastık. Karşıdan gelen yolunu şaşırmış genç bisikletçiyi de alarak. Topkapı’ya gitmek istiyordu.

Hava Müzesi’nde ‘Müze Kart’ geçmediğinden transit geçip Florya Menekşe Plajı’nda bir serinletici molası için benzinlikteyiz. Ortalık mayolu adamlarla dolu. Plaj sokaklara taşmış. Ramazan öncesi son gün durumları.

Ne yeriz falan? Küçükçekmece’de bolca lokanta var der rehberimiz. Hemen şurada. Tamamdır.

E5 altından giden yol biraz karambol. Tadilat çalışmaları da iyicene zorlaştırmış geçişi. Akrobatik hareketlerle atlatıp Çekmece’ye giriyoruz. Yemek yeri konusunda oy birliği sağlanamayınca Kanarya’ya basalım, sahilde kafeterya tarzı yerlerde deneriz, deniliyor.

Göl kenarı çok güzel tamamlanmış. Gelmeyeli ağaçlar dikilmiş, koşu parkuru, banklar, gölde tekneler, iskeleler falan çok hoş olmuş. Tabii halkımızı görmeyeceksin. O devreye girdi mi ortalık pisliğe dönüşüyor. Uçan naylon torbalar, yuvarlanan pet şişeler, patlamış çöp poşetleri, teneke kutular, trene bakanlar...

Belediyenin tesisleri onay görmedi, LoveGarden tercih edildi. Serhan aç olmadığından 2 soda ile yetinirken biz patates kızartması+menemen+limonta ile idare ettik. Daha fazla yeseydik bisikletleri bırakmak zorunda kalabilirdik.

Dönüş sahilden, kıyı kenarından. Pazar kalabalığı zaman zaman bisikletle bile ilerlemeyi olanaksız kılıyor. Duran, sapan, geri gelen, indiren, bindiren, bağıran, çağıran...

Geldik ‘İstanbul Akvaryum’ yapılan bölgeye. Yanına da bir AVM konmuş. Mimari yönden birbirine ters form ve karakterlerin yan yana getirilmesi. Renk-biçim-özellik vs... Ama esas şok burada yayılmış kalabalık. Tepeler, bayırlar, sahil, yollar, ağaçlar, banklar... her yer kaynıyor insanla. Halısını yaymış, çadırını kurmuş, perdesini çekmiş, hamağını asmış, ipini germiş, mangalını yakmış, sofrasını açmış, semaverini oturtmuş, nargilesini ateşlemiş, mayosunu giymiş, türbanını bağlamış... ne istersen var. Ben bu kadar insanı bir arada görmedim. İşgal edilmiş her yer. Arkadaki evler, zavallılar perdelerini, kepenklerini indirmiş-kaybolmuşlar. Bu kadar insan buraya nasıl gelir, nasıl gider, bu kadar eşya nasıl taşınır, nasıl toplanır, bunlar nerede yaşarlar?

Sahil yolu bitip ana yol Galeria’ya yaklaşınca Serhan bizi sağa saptırıp, kıvrılarak, aralardan, park girişlerinden geçip AtaköyMarina'ya soktu. Manzara tersine döndü. Tekneler, yatlar, üstü açık arabalar, sarışınlar, esmerler, delikanlılar, kafeler, barlar... tezatlar ülkesi.

Canım da nasıl kahve çekti. Sadece ben değil Firu da Serhan da. KahveDünyası bu iş için en güzel yer. Dondurması da süper. Mado halt etmiş yanında. Zaten Mado artık ‘out’. Malum Taksim sebebiyle.

Serhan hemen bir yer kapıyor. Biz de velespitleri direklere yaslamaya çalışırken gelen güvenlikçi “buraya koymak yasak” demesin mi? Yaa nedir bu bisikletten çektiğimiz. Nereye gitsek ‘yassah’. Üstü açık araba mı alsak? Çünkü onlar içeride park etmişler biz ise edemiyoruz. Yok onlar patronunmuş da, müşteri getiriyormuş da, emir kuluyuz da, müdüriyete şikayet edin de... de babam de, heyecanlı oluyor.

Birden 2 bisikletli gelip aynısını yapmazlar mı? Aaa bunlar tanıdık, Zuhal ve Aytaç. Zuhal’ı görmeyeli ne de çok olmuştu. Daha geçenlerde ‘Yenikapı buluşması’ gezisini blog’da ararken aklıma gelmişti. Güzel bir gün yaşamıştık, Sibel, Hasan, Hakkı da vardı. Triatlon yapıyordu Zuhal. Aktif Pedal’a girmiş, Caddebostan şubesinde. Çok sevindim tekrar gördüğüme.

Birer yoğurtlu dondurma ve ‘espresso’ ile bizler yetinirken, Serhan özel bir kup ile idare ediyor. Bisküviler, kremalar üzerinde. Yanında bolca küçük çikolata drajeleri götürüyoruz. Beleş ya :) Servis yapan hanım kız da çok güleryüzlü, bize kocaman bir kase getiriyor.

Sirkeci’ye kadar araba trafiğinde boğuşarak-yarışarak-sinirlenerek geldik. Beşiktaş’taki vapurun kalkmasına 15 dk var. Yetişir miyiz? O zaman bastır bakalım.

Serhan’a bu güzel gün için teşekkür edip kalabalık olan gemide bisikletlerimize bir yer bulup merdivenin kenarına oturup rahatlıyoruz. Günün sonuna gelmek üzereyiz. Gemi gençlerle dolu. Gazdanadam Festivali’ne gidiyorlar herhalde. Bu muhteşem gençlik aldı götürdü ülkeyi. Muhalefetin 10 yılda yapamadığını 10 günde yaptılar. Helal onlara.

Kadıköy’e yaklaşıyoruz. Güm güm davul sesleri gelmeye başlıyor. Yaklaştıkça kalabalığın farkına varıyoruz. Her yer dolu, sığmayanlar damlara-çatılara çıkmışlar. Müzik bangır bangır, ortalık tam bir festival havasında. Bayraklar, flamalar, afişler, sloganlar, balonlar...

Yorgunuz o nedenle izlemeden Moda sahilinden kaçıyoruz Kızıltoprak’a. Arkamda bir gürültü. Dönüyorum, aaa o ne? Firu yerde. Karşısında bir köpek- havlıyor. Ne oldu? “Kediyi kovalayan köpek aniden önüme çıktı, frenlere tam asılsaydım üzerinden uçardım. Ancak durabildim ama çarptım ve düştüm.”

Gene sol diz gitti. Etti 2, kaldı 4. Bir kurşun döktürmeliyiz artık diyorum Firu’ya. Böyle olmayacak.
















Tur tarihi: 7 Temmuz 2013
Kat edilen mesafe: 80,11 km.
Ortalama hız: 14,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 38 dk., dışarıda geçen süre 12 sa. 35 dk. 
En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 31,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 759 m, kaybı (iniş) 759 m.

Garmin bilgileri için Bakırköy-Botanik