11 Mayıs 2017, Perşembe / Boğazkale – Yozgat,
45 km (5. gün)
Gece soğuk
oldu. Altımda termal, üstümde polar, ayağımda çorap ile yattım. Güzel uyudum.
Genelde 6 buçuk gibi gözlerimi açıyorum. Yataktan çıkış 7, sonra dağıtılan
eşyaları toplamak, hatırlayacak şekilde yerleştirmek 1 saat tutuyor.
Dün
Hattuşaş’a çıkarken %16’lar bataryayı bitirdi, neyse artık yedeğim var. Hemen
kaldığım yerden devam. Fakat çok etkileyici bir alan, kocaman. İnsan böyle
antik kentleri dolaşırken o günü düşünüyor. Bu taşların üzerinden kim bilir kaç
kişi geçmiş, neler yaşanmış, neler dönmüş... tarihi filmler hep hoşuma
gitmiştir. Gerçi şimdi animasyon tekniği ile öyle sahneler yaratıyorlar ki,
bazen fazla abartılı oluyor. Troya filmindeki gemi sahnesi geldi aklıma birden.
Kahvaltı
biraz fazla ÖE durumuna benziyordu. Bir tabak içinde malum şeylerden tadımlık
konulmuş. Cengiz Bey kahvaltılarının 25 lira olduğunu söylüyordu, herhalde bunu
kast etmedi diye düşünüyorum. Akşam yemeği de 36 lira tuttu. Pansiyondan
kazandığımı yemekte kaybettim. Buraları fazla turistik! Öpüldünüz.
Beybaba
bana tesisin kuruluşunu anlatıyor ve gezdiriyor. 30 sene önce başlamış, şimdi
oğlu götürüyor. Ama ülkenin durumu nedeniyle tek turist yok. Yazık mı yazık.
Saat 9
yirmi gibi ayrılıyorum Boğazkale’den. Hava kapalı. Üzerime daha kalın olan
Adidas ceketi, bacaklarıma da ısıtıcıları geçirdim.
Bir
tırmanışla başlıyor yolum (%6-7). Daha ısınmadan da pek zor geliyor. Ve de
terletiyor. Hemen üzerime gene ince yeleği giyiyorum. Az üşümek sıcaktan
patlamaktan daha iyi. Zaten güneş de yüzünü gösteriyor. Bugün Yozgat
yolcusuyum, 40 km’lik bir yol. Tırmanışlar olacak. Alaca’dakiler hadi hayırlısı
demişlerdi.
Yazılıkaya
var programda. Boğazkale’ye 2 km uzaklıkta, Yozgat yolu üzerinde. Sapıyorum. 1
km içerde. Hafif hafif derken duvar oluyor yol. %17’yi gördüm ekranda. High
konumda ve S ile aşıyorum rampayı. Eskiden olsa asla girmezdim. Şimdi 1 km
tırman..., yok geç git. Ama artık beni destekleyenler var. Zaten işin güzel yanı
bu. Rampadan hep tırsıldı. Bu nedenle pek çok yere girmemiştim. Türlü türlü
bisikletçi var. Kimi performansçı, yani şuraya tırmandım, şu kadar yolu bir
günde aldım, gençlere taş çıkartıyorum... Yaşlanıp, kabul edemeyip, gençlerle
yarışarak yaşlanmadığını göstermeye çalışanlar. Orta yaş sendromu! Bir de en
pahalı, en son, en bulunmaz, en olmaz bisiklete sahip olmanın havasında
olanlar; markacılar. Yarışçı değilsin o bisikletle ne yaparsın, ne işin var?
Haftada bir kere binersin, o göbeğinle yarış giysilerinin içinde ne ararsın?
İngilizler bunlara güzel isim vermişler, MAMIL diyorlar; Middle Aged Man In
Lycra.
Peki
kimlerdir Hititler? (5)
Yazılıkaya.
Çorum iline bağlı Boğazköy’de yer alan, bir Hitit açık hava tapınağıdır.
Milattan önce on üçüncü yüzyılda yapılmış olan bu tapınak, Boğazköy’den iki
kilometre uzaklıkta bulunan antik yerleşkenin sınırları içine inşa edilmiştir.
Aşağı Şehir’de bulunan Büyük Tapınak’ın bir buçuk kilometre uzağındaki kayalık
yamaçta yer alır. Yaklaşık on iki metre yüksekliğindeki kayalarla çevrili olan
Yazılıkaya, üstü açık bir tapınaktır.
Yazılıkaya tapınağı,
galeri adı verilen iki girintiden oluşur. Galerilerin yüzeylerinde ise
tanrıların kabartmaları yer almaktadır. Batı duvarlarında yer alan
kabartmalarda tanrıları, doğu duvarlarında yer alan kabartmalarda ise,
başlarında yüksek başlıkları olan tanrıçalar yer almaktadır.
Yazılıkaya’da
bulunan galerilerdeki en büyük kabartmalardan biri ise, Büyük Galeri’deki doğu
duvarında yer alan IV. Tudhaliya’ya aittir. Büyük Galeri’nin duvarlarının
her iki tarafında da, şeritler halinde kabartmalar vardır. Bu kabartmalar,
kireçtaşı duvarlara işlenmiştir.
Yazılıkaya’daki
Küçük Galeri’nin girişinde yeraltı tanrılarının kabartmaları bulunmaktadır.
Tanrı Şarumma’nın, Hititlerin büyük kralı Tudhaliya’ya sarılmasını anlatan bir
kabartma da yer almaktadır.
Yazılıkaya’daki
doğu ve batı duvarlarının birleştiği noktada ise Hitit dininin baş tanrıları
olan Teşup ve Hepat’ın yer aldığı bir kabartma vardır. Ayrıca Nanni, Hazzi,
Şarumma ve Hurri de burada kabartması olan tanrılar arasındadır.
Yazılıkaya
küçük, ama taş üzerindeki kabartmalar muhteşem. Daha erken veya geç gelip, daha
yatık bir ışık olsaydı herhalde çok daha belirgin görünürlerdi. Buraya giriş
ücreti almıyorlar. Bu bölge, Boğazkale, Hattuşa ve Yazılıkaya 1998’den beri
Milli Park.
Taş
merdivenlerin üzerine oturup gözlerimi kapıyorum. Sabah erken, kimsecikler yok.
Rüzgarın kendi yüzümü yalıyor, sesi kulaklarımda... güzel bir duygu. Nasıldı
acaba gerçekleştirdikleri törenler? Tanrıları ile nasıl bağlantı kuruyorlar,
isteklerini nasıl bilebiliyorlardı? Kendilerini Tanrılara nasıl ifade
ediyorlardı? Büyücüler, falcılar, baş rahibe, tapınak dansçıları ve
şarkıcıları hayal ediyorum...
Yazılıkaya
|
Çıktığım
yokuşu hızla inip Yozgat yoluna bağlandım. Arada çıkan güneş içimi ısıtıyor.
Sonra gene bulutların arkasına saklanınca soğuyor hava. Soğuk sıcak devam
ediyorum pedallamaya. 1100-1300 metrelerde seyredecek bu yol. Çıkılacak
inilecek gene çıkılacak. Ama yayarak yükselecek yol. Hava tertemiz, uzakta
Hattuşaş’ın tepe noktasındaki al bayrağımız dalgalanıyor. Dünkü kadar olmasa da
gene rüzgarlı bir hava var. Tek iyiliği karşıdan esmemesi. Bugün sol önümden
geliyor. Yozgat’a 36 km varmış, levhaya göre. Asfaltımız kaba, yer yer yamalı.
1230 m’de
Derbent köyünden geçiyorum. Güneş kaybolunca serinliyor hava. 11. km’de ilk
%20’yi harcadım. %2-3 ile sürüyor yükselmem. 1285’e geldim ve şimdi iniyorum.
1161’e gelip gene başladım çıkmaya. İn-çık durumları. Baltasarılar Çayı
üzerinden geçmekteyim. Cılız akan bir çay.
15 km’yi
geride bırakmışım. Bir sürü, hayli kalabalık. 2 çoban güdüyor. Yanlarında bir
Akbaş köpek, boynunda kurtlara karşı çivili tasma. Yahya ve Şükrü gerideki Baltasarılar
köyündenler, 51 büyük baş hayvanları var. Tek kişi olmaz mıydı?, soruyorum. Birimiz ekinleri gözlüyor, girmesinler diye.
6 köpekleri varmış, diğerleri herhalde geride. Öndeki geçmeme izin veriyor,
şöyle beni bir keserek.
21.
km’deyim (11.10) ve %40’ını harcamışım bataryanın. Eco’yla pedallıyorum. %2-3
bir eğim şimdi %8 oldu. 1376 m’ye çıktım (11.25/23,8 km). Boğazkale’den 400 m
yüksekte burası. Şimdi iniyorum. Ama ne iniş. Seyrede seyrede etrafı. 29. km’de
bir iki damperli geçiyor. Eyvah, burada da mısınız?!!
Devamlı
iniyorum artık. 32. km’ye geldiğimde Tavium Antik Kenti’nin (Büyüknefes Köyü)
20 km uzakta olduğu gösteriliyor (daha sonra yaptığım araştırmada buranın
Arkeo-Park projesiyle açık hava müzesine dönüştürüleceği söylenmekte).
Bu kent Hitit ve Friglerin yerleşim
merkezleri olup burada bu iki medeniyetin izi görülse de aslında burası
Galatların merkezidir. Galatlar MÖ 3. ve 1. yy arası burada hüküm
sürmüşlerdir.
‘İster İnan
İster İnanma’ : )) Zaytung
İnanılmaz Keşif; Kral Arthur’un kılıcı
Excalibur Yozgat’ta bulundu! Yozgat il merkezinin 40 km
batısında bulunan Büyük Nefes Köyü’nde yer alan Tavium Antik Kenti’nde 1997
yılından beri araştırmalar yapan Avusturya’nın Kolagenfort Üniversitesi’nden
Prof. Karl Tsrubal başkanlığındaki ekip inanılmaz bir keşfe imza attı. Kentin
henüz kazılmamış antik tiyatrosu civarında yüzey araştırması yapan
ekip, tiyatronun orkestra bölümünde bir kayaya saplı halde demirden bir
kılıç buldu. Olay dünya basınında geniş yankı uyandırırken Prof. Tsrubal şu
açıklamayı yaptı: “Böylesi muazzam bir keşfin Tavium’da olması özellikle
anlamlı. Kelt kavmine bağlı bir halk olan Galyalılar ya da Romalıların
deyişiyle Galatlar, Roma’nın baskısıyla yurtlarından ayrılmışlar, MÖ 280’de
Balkanlar’dan Anadolu’ya girmişlerdi. Ve burada yerleştikleri yere Galatya adı
verilmişti. İşte Tavium, Galatların Trokmi kolu tarafından kurulan ve
sonrasında Orta Kızılırmak yöresinde başkent konumuna yükselen bir yerleşimdi.
Adının kökeni olasılıkla Kelt kökenli Galce’de Ayı-Adam (Arth-Ur) anlamına
gelen Kral Arthur ve kılıcı Excalibur yaptığımız bu keşifle efsaneden gerçeğe
dönüşüyor. Kim bilir belki de Arthur ve Yuvarlak Masa Şövalyeleri, Yozgat’a
kadar gelmişlerdi Kutsal Kase’yi ararken.”
Durmadan 35
km geldim. 10 km kadar yol kaldı. Burası Musabeyli yol ayrımı, ben sola
gideceğim. Ve de yolun trafiği artıyor. Bu Yozgat-Kırıkkale yolu. 37. km’de
%60’ı harcanıyor bataryanın (12.00).
Ve nihayet (%74
E’ci) Yozgat levhası görünüyor (42. km/12.30). Bir hatıra fotosu ve devam.
Şehir merkezi levhası koymamışlar. Yol çatal oldu. Geçen arabadan soldan gitmem
gerektiğini öğrenip cezaevi önünden mahalle aralarından merkeze doğru iniyorum.
ÖE’nin adresini sorarken Etnografya Müzesi önünde olduğum belirlenince girip
geziyorum. 2 katlı eski bir konak, 1871 yılıyla tarihlendirilen
Nizamoğlu Konağı. 1975’de korunması gereken eski yapılar arasına
alınmış. Müzede arkeolojik ve etnografik eserler var. Etnografya bölümünde
yöresel kıyafetler, mutfak eşyaları, kilimler, el yazmaları, ahşap malzemeler,
silahlar ve halı dokumaları..., arkeolojik eserlerin sergilendiği bölümde ise
heykeller, pişmiş toprak lahitler, mezar buluntuları, tabletler, sikkeler ve
mühürler bulunuyor.
Bana
rehberlik eden memur ile konuşuyoruz, H/E. Nerede
bu E’ciler? diyor. Aynen benim gibi, hiç rastlamıyorum ama 2 kişiden biri.
İlin asıl adı "Bozok" olup, 1927
yılında ismi "Yozgat" olarak değiştirilmiştir.
Oğuzların "Bozok" koluna mensup
Türkmenlerin bu bölgeye akınıyla birlikte, yöre "Bozok" ismiyle
anılmıştır. 1800'lü yıllara doğru bu ismin yanı sıra "Yozgat" adı da
telaffuz edilmiştir.
"Yozgat" adının menşei konusunda
ise, değişik söylentiler ileri sürülmektedir. Bir rivayete göre, Yozgat Saray
Köyü'nden (bugün itibarıyla kasaba) itibaren aşağıdan yukarıya doğru kat kat
yükselmektedir. Bu kat kat yükselişinden ve rakımının yüksekliğinden dolayı
önceleri "Yüz kat" denmiş, zamanla bu isim söylene söylene
"Yozgat" halini almıştır.
Diğer bir rivayete göre; Aşiret Reisi Ömer
Cabbar Ağa'nın yüzü çopurdu. Bu yüzden kendisine Çopur veya Çapar Koca
derlerdi. Söylentiye göre Cabbar Ağa, sürülerini bir yaz günü yaylakta
otlatırken karşısına Hızır çıkıyor ve davar sahibi Cabbar Ağa'dan içmek için
süt istiyor. Güler yüzlü Ömer Ağa hemen misafirine ikramda kusur etmeyerek,
gönül hoşluğu ile sütü ikram eder. Hızır sütü içtikten sonra çok memnun kalır
ve Cabbar Ağa'ya "Çobanoğlu, yozuna yoz katılsın, memleketinin adı
Yoz-Kant olsun" diyor. Bu sözü söyleyerek kayboluyor. Temeli böyle olan
Yoz-Kant söylene söylene Yozgat halini alıyor.
İsmin kaynağı hakkında her ne kadar tatmin
edici bir bilgi yoksa da uzun yıllar bu bölgenin böyle anıldığı bilinmektedir.
Yozgat fena
görünmüyor. Öyle Ümraniye gibi çarşaflı kadınlar yok, fazlaca yani. Ama zaten
bu iktidar böyle olmayı özendirdi, ben genç kızların ne düşünerek bu kılığı
seçtiklerini çok merak ediyorum. Çünkü süslerinden vaz geç(e)miyorlar, ama türban
altından gösteriyorlar.
ÖE’de
bisiklet haliyle ilgi odağı oluyor. Ben de ballandıra ballandıra özelliklerini
sayıyorum.
Oda 5
üzerinden 2,5 alır. Şimdilik Sungurlu 1 numara. Yıkanıp çıkıyorum piyasaya.
Hava açtı, zaten ısınacak önümüzdeki günler. Ama haftaya gene düşecek ısı.
Bakalım nerede yakalanacağız? Lise Caddesi buranın piyasasıymış. Gençler orada
kendilerini gösterirmiş (öyle yazmakta internet). Eski Vali Konağı çok keyifli
bir taş yapı (ancak ağaçlardan pek iyi foto çekilemiyor). Keza Yozgat Lise
Binası.
Ve meşhur
Saat Kulesi. 1908 yılıyla
tarihlendirilmektedir. Belediye Başkanı Tevfikizade Ahmet Bey tarafından inşa
ettirilen Yozgat Saat Kulesi, altı bölüm halinde yapılmıştır. Her bölüm
birbirinden ayrılmış olup, her cephesine birer pencere yerleştirilmiştir.
Kulenin içerisindeki merdivenlerle yukarı çıkılmaktadır ve en üst katı balkonla
çevrelenmiştir. Kulenin saati 288 kilo ağırlığında. Üzerinde ise “’Nores Jura
ve L.D Odobey Gadet”’ yazmakta.
Parmak
çörek alıyorum. Merak, buranın özelliği imiş. Ve de Aynalı Kahvede bir sade
(5-) ile elimdeki listedeki konakların yerlerini öğrenmeye çalışıyorum. Çalışan
genç İranlı’ymış, Türkçesi bozuk. Anlaşılamadı dedikleri. Sonra bizim
vatandaşlardan biri bana tarifleri verdi. Sulu yemek için de bir yer buldum ama
daha iyisini bulursam ona giderim. Konakları ararken bir köfteciye adres sormam
çay davetini getiriyor. Adam da H’ci çıkıyor. Dört çocuğu var, hepsini okutmuş.
İyi yerlere yerleşmişler. Hatta bir tanesi gastronomi okuyormuş. Sesimiz
çıkamıyor, konuşsan Fetö diye yaftalıyorlar.
Hüzni Baba
Konağı, akşam bir dini mevzuu toplantısı için hazırlık yapmakta.
Yozgat’ın yetiştirdiği değerli şairlerden
olan Hüznî Baba, 1879 yılında Yozgat’ın Aşağı Nohutlu Mahallesinde doğmuştur.
Esas adı Mehmet’tir. Keşşaf-zâdeler’den Mehmet Derviş Efendi’nin oğludur. İyi
bir öğrenim görerek, Sağır Mustafa Medresesi’nde ilim öğrenmiştir, mahkeme
zabıt kâtipliğinde, imamlıklarda bulunmuştur.
İlk divanını aruz vezniyle yazdığı şiirler,
İkincisini hece vezniyle söylediği koşma, destan, taşlama, şarkı, maniler
doldurur. 1930’da meydana getirdiği koşmalarını içine alan üçüncü kitabı
basılmıştır. Hüznî'nin şiirlerinde kullandığı atasözleri ve deyimlere
bakılınca onun bir kültür taşıyıcısı, mahallî bir kaynak olduğu hemen
anlaşılır. Hüznî 17 Ocak 1936’da Yozgat’ta ölmüştür.
Kiliseden
devşirme Fatih Camii. Kuzey duvarının
dışında bir üst pencere alınlığında 1907 tarihi yazılıdır, bu tarihte yapıldığı
kabul edilmektedir. Uzun süre değişik amaçlarla kullanılan kilise, güneybatı
köşesine bir minare ilave edilerek camiye çevrilmiştir (1996).
Divanoğlu
Konağı 5’de kapandığından sadece dıştan görebiliyorum. Sonra Büyük Camii, Çapanoğlu Camii olarak da adlandırılmakta
olup, 1779 yılıyla tarihlendirilmektedir. Caminin birinci kısmı Çapanoğlu Ahmet
Paşa'nın oğlu Mustafa Bey tarafından yaptırılmış olup, ikinci kısmı ise Mustafa
Bey'in kardeşi Süleyman Bey tarafından 1794-95 yıllarından inşa ettirilmiştir.
Çapanoğlu (Büyük) Camii'nin mimarı kesin olarak bilinmiyor. Dönem dönem yeni
eklemelerle genişletilmiş durumda. Osmanlı dönemine ait bu camii, Avrupa
etkisinde ortaya çıkan Türk mimari tarzının Anadolu'daki nadir örneklerinden biridir.
İçine girip dua edenlerin yanından bir kaç foto alarak ayrılıyorum.
Çapanoğlu
ismi başka bir tarihi olayda daha görüyoruz; Yozgat Ayaklanması (8-27 Haziran
1920).
18. ve 19. yüzyıllarda Anadolu’nun güçlü
âyan ailelerinden olan Çapanoğulları, II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve
Terakki yönetimiyle ters düşmüştü. Aile, İttihat ve Terakki’nin devamı olarak
gördüğü Milli Mücadele kadrolarının yürüttüğü savaşa ve Ankara’da kurulan TBMM
Hükümeti’ne karşı çıkmıştı. Öte yandan TBMM Hükümeti’nin merkezî bir otorite
oluşturması, Çapanoğullarının çıkarlarıyla çatışıyordu.
14 Mayıs 1920’de Yıldızeli’ne (eskiden Yenihan, Sivas) bağlı Kaman köyünde Postacı Nâzım İsyanı olarak bilinen bir ayaklanma başladı. Kendisine padişahın temsilcisi görüntüsü veren Postacı Nâzım, Aynacıoğulları, Deli Hacı, Katil İlyas gibi çetelerle işbirliği yaparak 6-7 Haziran’da Zile’yi işgal etti. Bu arada Ankara Hükümeti’nin ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdiği Kılıç Ali Bey, 1 Haziran’da 80 kişilik bir kuvvetle Antep’ten Yozgat’a gitmişti. Orada yörenin ileri gelenleriyle yaptığı görüşmeler sonunda Çapanoğullarının da ayaklanma eğiliminde olduğunun ortaya çıkması üzerine, Çapanoğlu Celal ve Edip beyleri göz hapsine aldırdı. Ama o sırada Arapseyfi’de bulunan Çapanoğlu Halid Bey’in Yozgat’a yürüyeceği haberinin gelmesi üzerine, elinde karşı koyacak kuvveti olmadığı için kentten ayrılmak zorunda kaldı. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal bir uzlaşma yolu bulabilmek için Yozgat’a Süleyman Sırrı ve Madenli Rıza beylerden oluşan bir öğüt kurulu (heyet-i nâsıha) gönderdi. Yapılan görüşmeler sonunda Celal ve Edip beyler, bu kurulun yaptığı Kuva-yı Milliye’ye katılma önerisini geri çevirdiler. Bunun üzerine Ankara Hükümeti Çapanoğullarının tutuklanması için karar çıkardı. Bunu haber alan Celal ve Edip beyler de 8 Haziran’da Yozgat’tan ayrılarak Köhne’de (Sorgun) küçük kardeşleri Halid Bey’in kuvvetlerine katıldılar. Çapanoğulları 13 Haziran’da Köhne bucak merkezini bastılar. Ertesi gün de Yozgat’a girdiler ve kenti “padişah adına” yönetmeye başladılar.
14 Mayıs 1920’de Yıldızeli’ne (eskiden Yenihan, Sivas) bağlı Kaman köyünde Postacı Nâzım İsyanı olarak bilinen bir ayaklanma başladı. Kendisine padişahın temsilcisi görüntüsü veren Postacı Nâzım, Aynacıoğulları, Deli Hacı, Katil İlyas gibi çetelerle işbirliği yaparak 6-7 Haziran’da Zile’yi işgal etti. Bu arada Ankara Hükümeti’nin ayaklanmayı bastırmakla görevlendirdiği Kılıç Ali Bey, 1 Haziran’da 80 kişilik bir kuvvetle Antep’ten Yozgat’a gitmişti. Orada yörenin ileri gelenleriyle yaptığı görüşmeler sonunda Çapanoğullarının da ayaklanma eğiliminde olduğunun ortaya çıkması üzerine, Çapanoğlu Celal ve Edip beyleri göz hapsine aldırdı. Ama o sırada Arapseyfi’de bulunan Çapanoğlu Halid Bey’in Yozgat’a yürüyeceği haberinin gelmesi üzerine, elinde karşı koyacak kuvveti olmadığı için kentten ayrılmak zorunda kaldı. Bu gelişmeler karşısında Mustafa Kemal bir uzlaşma yolu bulabilmek için Yozgat’a Süleyman Sırrı ve Madenli Rıza beylerden oluşan bir öğüt kurulu (heyet-i nâsıha) gönderdi. Yapılan görüşmeler sonunda Celal ve Edip beyler, bu kurulun yaptığı Kuva-yı Milliye’ye katılma önerisini geri çevirdiler. Bunun üzerine Ankara Hükümeti Çapanoğullarının tutuklanması için karar çıkardı. Bunu haber alan Celal ve Edip beyler de 8 Haziran’da Yozgat’tan ayrılarak Köhne’de (Sorgun) küçük kardeşleri Halid Bey’in kuvvetlerine katıldılar. Çapanoğulları 13 Haziran’da Köhne bucak merkezini bastılar. Ertesi gün de Yozgat’a girdiler ve kenti “padişah adına” yönetmeye başladılar.
Yunanlıların genel bir saldırıya
hazırlandığı sırada başlayan ve bu yüzden Ankara Hükümeti’ni güç durumda
bırakan Çapanoğlu Ayaklanması’nı bastırmak üzere Çerkez Ethem’in Yozgat’a
gönderilmesi kararlaştırıldı. Kuva-yı Seyyare adıyla bilinen Çerkez Ethem
kuvvetleri 20 Haziran’da Ankara’dan hareket etti ve 23 Haziran 1920’de Yozgat’ı
kuşattı. Kent kısa sürede Çerkez Ethem’in denetimine geçti. Ayaklanmanın önde
gelenleri Alaca’ya doğru çekildiler. Ayaklanmacıları izlemeye başlayan Çerkez
Ethem, Alaca ve Yenihan’daki çarpışmalardan sonra, 27 Haziran 1920’de Yozgat ve
Alaca arasında Arapseyfi’de Çapanoğulları’nın son kuvvetlerini de yenerek
ayaklanmayı kesin olarak bastırdı.
msxlabs
msxlabs
Kültür
merkezindeki GESAM sergisi pek önemsizdi. Tiyatro salonunda ne olduğunu
anlayamadığım bir etkinlik, bir okuma vardı. Hayri İnal Konağı sabahki
Etnografya Müzesi karşısında. Geç Osmanlı
mimari esrelerinden olup 1979 yılında Korunması Gerekli Eski Eser kapsamına
alınmıştır. Bodrum kat hariç iki katlıdır. Bodrum taş, alt ve üst kat ahşap
çerçeveler arası helik taş dolgu olarak inşa edilmiştir. Burada da herhalde
akşam bir etkinlik olacak. Bana rehberlik eden genç hanım detaylı bir şekilde
anlatıyor mekanı ve o günün adetlerini. Üst kata çıkıyoruz, gezerken bir odada
oturan üç beyden birisi belediye başkanı çıkıyor. Beni çaya davet ediyorlar.
İki yardımcısı da yanında. Konakları
kazandırmaya çalışıyoruz, satın alıp restore ederek kullanıma katıyoruz
diyor başkan Kazım Bey. Betondan yapılan yeni camilerin çirkinliğinden, Ataşehir’deki
Sinan Camii’nin, hatta Çamlıca’dakinin de özelliksiz bir kopyadan ibaret
olduğundan söz ediyor. Konuşmalarından kendisinin iktidar partisinden olduğunu
düşünmemiştim (ama özgeçmişini okuduğumda Refah’tan beri siyasetin içinde
olduğunu öğreniyorum).
Karnımı
doyuracak başka seçenek bulamadığımdan gördüğüm Bolu Lokantası’nda az pilav+az
kuru+çoban s.+ayran+(kuru soğan)=12 lira ile kalkıyorum. Neyse ki bu sefer
miktar karışmadı. Yarım porsiyon yetiyor. Gene de şişiriyor.
Çokça
baharatçı var Yozgat’ta. Şimdi Piyasa Caddesi’nde yürümekteyim. Canım tatlı
istedi, dondurma için soğuk geldi hava. Baklavacıda iki çeşitten ikişer parça
(7-) yiyerek yürümeye devam ediyorum. ÖE’yi geçince bir AVM çıkıyor karşıma.
Duvarında bildiğimiz bazı markaları görebiliyorsunuz. Düşünmüştüm buraya
gelmedi mi o süper marketler veya giyim dükkanları? Otogarın önünden (ÖE’nin
hemen yanında) şehir turunu tamamlayarak odama çıkıyorum.
Yozgat’ın
bir de YİMPAŞ hikayesi var, bilirsiniz. 1982
yılında Yozgatlı bir grup girişimci, Yimpaş'ı (Yozgat İhtiyaç Maddeleri
Pazarlama Anonim Şirketi Holding) kurmuş. Yimpaş'ın sermayesinde Avrupa'daki
gurbetçilerden kâr payı vaadiyle toplanan paralar bulunuyordu. 'Yeşil sermaye'
kategorisinde tanımlanan Yimpaş, 1990'larda bünyesinde birçok sektörü
barındıran bir kuruluşa dönüşmüş. Bir dönem Kanal 7'nin en büyük hissedarı
olmuş, süpermarketleri Türkiye'nin dört yanına yayılmış. 2000'lerin başında
Yimpaş Türkiye'nin en büyük ilk 50 şirketi arasında yerini alıyor. Ancak 2002
ardından şirket çöküşe geçiyor. Son yıllarda kendilerine Yimpaşzede diyen ve
dolandırıldıklarını söyleyen binlerce kişi hâlâ hakkını arıyor.
Boğazkale - Yozgat
Tur tarihi:
11 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 45,08 km.
Ortalama
hız: 14,8 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 3 sa. 2 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 19 dk.
En yüksek
sıcaklık 33 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 18,2 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1001 m, kaybı (iniş) 697 m.
En düşük
irtifa 992 m., en yüksek 1415 m.
Garmin yol
bilgisi Boğazkale-Yozgat
Yozgat ÖE
0354-2128037
Cengiz Bey
ve Beybaba ile, Boğazkale
|
Uzaktan Boğazkale
|
Uzaktan Hattuşaş
|
Yazılıkaya
|
Benzeri
babaannemde var, Etnografya Müzesi
|
Pişmiş
toprak lahit, Etnografya Müzesi
|
Etnografya
Müzesi
|
Çapanoğlu
Camii
|
Saat Kulesi
|
Yozgat
Lisesi
|
Büyük
Sinema
|
Parmak
çörek
|
Aynalı Kahve
|
Fatih Camii
|
Fatih Camii içi
|
Fatih Camii
|
Hüzni Baba
Konağı
|
Hüzni Baba
Konağı içi
|
Divanoğlu Konağı |
Çapanoğlu
Camii
|
Çapanoğlu
Camii içi
|
Çapanoğlu
Camii
|
Bolu
Lokantası
|
Hayri İnal Konağı |
Talip Bey
ve Nizam Bey ile
|
6. gün
(devamı) Yozgat–Sorgun - 4. gün (öncesi) Alaca-Boğazkale
İlginizi
çekebilir Marmaris-Serçe