Anadolu’ya
MÖ 2 bin yıllarında Kafkasya’dan gelen Hititler, Kızılırmak çevresine
yerleşmiş, varlıklarını MÖ 7’nci yüzyıla kadar devam ettirmişlerdir.
Anadolu’nun ilk büyük devletini kuran Hititler, kendilerinden önceki kültürle,
Mısır ve Mezopotamya kültürünü kaynaştırarak Anadolu uygarlığının temelini
atmışlardır. Hititler, birçok küçük beyliğin birleşmesinden meydana gelen
feodal bir devletti, başkenti Hattuşaş idi.
Bin tanrılı bu müthiş uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Hititlerin İzinde.
Bin tanrılı bu müthiş uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Hititlerin İzinde.
7 Mayıs 2017, Pazar / İstanbul - (otobüsle) Kırıkkale (1. gün)
Tura
Kırıkkale’den başlamak istedim. Daha önce Ankara’ya kadar gitmiştim. Hem zaman
kazanmak, hem de aynı yolu pedallamamak. Sabah 11’e Kamil Koç biletim var.
Firuzan terminale kadar eşlik etti. Fazla beklemeden otobüs de geldi. Bisiklet
hiç sorun değil artık KK’da. Ön tekeri sök arabaya sok. Evet, ama ol(a)madı.
Gelen araç Tourismo, Mercedes’in bagajı alçak modeli. Söktük tekeri ama kelebek
gidon yüksek geldi. Haydi yan yatır sonra kaldır. Bu sefer araç içindeki sıcak
su borularına dokundu. Peki ters çevir, arka tekeri önce sok. Şimdi de sele
yüksek geldi. Sele borusu da mandallı değil. Çantadan allen anahtarını bulur
seleyi indirirsin, olamadı sökersin ve nihayetinde bisiklet araca girer. Ter
içinde kaldım bu işleri yaparken. İyi ki Firu da vardı, bir ucundan tutuverdi.
Meret ağır, bir başına tutup sokamıyorsun.
Tek kişilik
koltuğa kurulup rahat bir yolculuk sonrası 5 buçuk gibi Kırıkkale otogarında
velespiti indirmiş, ön tekeri, çantaları takmış, Öğretmenevinin (ÖE) yolunu
tutmak üzere pedal döndürmeye başlamıştım ki, bu ses ne? Sürtünme! Öff, takamadım
mı gene tekeri, disk frenin balataları sürtüyor derken kafamda bir serinlik
hissiyle uyanıyorum; kaskı otobüste bırakmışım! Hayda, gitti de otobüs. Dön
geri, bankodan otobüsü arattır, kaskı bul (sadece kask değil, matara ve
sandviçler de kalmış) :(( Akşam arabasıyla Kırşehir’den geri yollayacaklar. 9
buçukta gel al diyorlar. Biraz içime su serpiliyor. Kafam nerede kaldı benim?
Firu hatırlatmasaydı şarj aletini de almadan çıkacaktım yola. Yani yani...
Geldi sıra
fren meselesine. Yeniden tekeri sök-tak, olmadı! Bisikleti ters çevir sök-tak,
olmadı! Onu yap bunu yap, ses kesilmiyor. Bisikletsepeti Serkan Bey’i arıyor
yardım istiyorum. 2 vidayı gevşet, freni sıkarak vidaları sık. Gene olmuyor,
ses kesilmiyor. Yeni tavsiyeler Serkan Bey’den... uzun lafın kısası, kafa
nerede kalmışsa, çamurluğun önündeki farın sürttüğünü göremiyor-düşünemiyorum.
Tekeri söküp bisikleti bir düz bir ters otobüse sokmaya çalışırken ön çamurluk
az yamulmuş ve öndeki far tekere değer olmuş. Ama bir türlü düzelmiyor. Bir
vida var, bendeki allen uymuyor, yıldız uymuyor, düz tornavida uymuyor. Yıldız
allen denilen bir vidaymış, o anahtar da bende yok. Olmadı olamadı, sonunda bir
vatandaşın aklıyla çamurluğun burnunu iple gidonda bir yere bağlayıp,
çektirerek meseleyi hallediyoruz. Ama bir buçuk saatlik zaman kaybına neden
oldu bunlar.
Kamil Koç
|
Kırıkkale
fenaya benzemiyor. Geçtiğim yolların kenarında kafeler bolca. ÖE Atatürk
Caddesi üzerinde, 2 sorgulamayla buluyorum. Karşılama iyi, zaten önceden yerimi
ayırtmıştım, ancak öğretmen kabul etmeyip kamu fiyatından (55-) alıyorlar
ücretini. Kahvaltı dahilmiş, ama ÖE’lerdeki kahvaltı ancak kuşları besler.
Eşyaları
odaya bırakıp bir şeyler yemek üzere çarşıya iniyorum. Ortalık FB-BJK maç
sesiyle inliyor. BJK ilk yarının sonunda 1 gol atmış, maç devam ediyor. Pazar
olması sebebiyle sulu yemek yok. Bolca dönerci ve hiç bir yerde görmediğim
kadar çiğ köfteci, ama öyle böyle değil. Kafanı nereye çevirsen bir tanesi
çıkıyor.
Girdiğim
Merkez Kebap’ta az bulgur+az yoğurt+çoban salata ile karnımı doyuruyorum.
Lokanta sahibi ile maç üzerine başlayan sohbet, tura ve ne yaptığıma geliyor.
OkanÜni falan deyince adam elini uzatıyor ve “yeğenim orada okuyor” diyor. Ne
tesadüf değil mi? Hukuk 2’deymiş. Bunun üzerine yemeğin parasını almak
istemiyor. Israr ediyorum ama kararını değiştirtemiyorum. Beleşe getirdin gene
diyorsunuz değil mi? Yani ne desem?
9 buçukta
kaskımı ve diğer eşyaları otogardan alıp ÖE’ye geri dönmekteyim. Yol üzerinde
bir bisikletçinin telefonunu arayıp sabah 8 buçuk-9 arası açtığını öğrenip,
çamurluk meselesinin nasıl sonuçlanacağı merakı içinde devam ediyorum. Bu arada
kasksız bindim de, amma alışmışım, hem kaska hem de aynaya. Bir güvensiz
hissettim kendimi sormayın. Çok azı İstanbul’da, gerisi burada 11,5 km
dolanmışım bu git-gellerle. Tren düdüğü sesi duyuyorum. Aaaa ne güzel.
İstanbul’da duyamıyoruz artık. Haydarpaşa’yı da devşirmek için uğraşıyorlar.
Yarın
Sungurlu’ya gideceğim, 90 km’lik bir yol. Şu önümüzdeki 2 gün için sağanak
diyorlar, bir de hava bayağı ısınacakmış.
Kırıkkale
ÖE 0318-2245404
Kırıkkale
by Night
|
Merkez
Kebap, Kırıkkale
|
8 Mayıs 2017, Pazartesi / Kırıkkale –
Sungurlu, 96 km (2.
gün)
Nefis bir
uyku çektim, yanımdaki caminin ezanını bile duyduğumu hatırlamıyorum. Bugün
yolum uzun, 95 km. Sabah ÖE’de kahvaltımı yaparken açık olan aTV kanalına
balkıyorum da, bu nasıl bir dinbazlık, bu nasıl bir yalakalık?! Sabah programı,
günün özetini geçiyor, arada dualar, şehitler, yani dinbazlığın cılkı çıkmış
vaziyette. Tanımadığım bir sunucu, matah değil.
Ön
çamurluğun sürtme işini çözmek için yakındaki bisikletçiye gidiyorum. Pek
teşkilatlı değil. Yıldız allen gerekiyor ki, yok onda. Beni daha uzağa
yönlendiriyor. Kırıkkale içinden geçerek tarif edilen bölgeye ulaşıyorum.
Bisikletçi değil de motorcu bir dükkan. Usta sanayiye inmiş, ortalığı
temizleyen kişi yardımcı oluyor. Yıldızla vidayı açıp çamurluk kollarını biraz
indirmeye çalışıyorum ama fayda etmiyor. Gene iple gidon çantasının boğazına
bağladım. Anlaşılan bu tur bu şekilde sürecek. Bakalım İstanbul’da bir çözüm
bulabilecek miyiz?
Hititler,
Fırtına Tanrısı Teşup’un çocukları. Peki kimlerdir Hititler? (1)
Hititlerin
tarihteki yerine dair bilgiler, 20. yüzyılın başında elde edilmiştir. “Yozgat
Tabletleri” olarak bilinen tabletlerin çözülmesinin ardından bu tabletlerde
geçen, Anadolu’daki Hatti Ülkesi’ne dair bilgiler elde edilmiştir. Anadolu’da
uzun süre yaşamış olan Hattiler, Hitit kültürünü ve yaşamını da oldukça
etkilemiştir. Zamanla bu iki kültür birbirine kaynaşmış ve Hitit kültürü olarak
var olmaya devam etmiştir.
Hititler, Anadolu’ya Kafkasya üzerinden göç etmiş bir Hint-Avrupa kavimi olarak tanımlanabilir. Anadolu’ya Kafkaslar üzerinden gelen Hititler ticaret, hayvancılık yaparak hayatlarını sürdürüyor olsa da ana geçim kaynakları tarım olmuştu. Bu yüzden Hititler izledikleri genişleme politikalarında ticaret yollarına sahip olma amacı kadar, verimli toprakları ele geçirme amacını da taşımıştır.
Tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir toplum olan Hititler de, Tanrı inancı da doğa temelliydi. Hititler kutsal saydıkları değerler, bayramları, tapınakları ve tapınma şekilleri, ayrıca Tanrıları da bir tarım toplumu için önemli olan hava, su, toprak gibi unsurlara göre şekilleniyordu. Sanatı, dini, savaşları, güçlü krallığı ve kralları ile tarihteki önemli uygarlıklardan biri olan Hititler'e dair ilk kalıntılar Kültepe'de bulunmuştur.
Hititler, Anadolu’ya Kafkasya üzerinden göç etmiş bir Hint-Avrupa kavimi olarak tanımlanabilir. Anadolu’ya Kafkaslar üzerinden gelen Hititler ticaret, hayvancılık yaparak hayatlarını sürdürüyor olsa da ana geçim kaynakları tarım olmuştu. Bu yüzden Hititler izledikleri genişleme politikalarında ticaret yollarına sahip olma amacı kadar, verimli toprakları ele geçirme amacını da taşımıştır.
Tarım ve hayvancılığın öne çıktığı bir toplum olan Hititler de, Tanrı inancı da doğa temelliydi. Hititler kutsal saydıkları değerler, bayramları, tapınakları ve tapınma şekilleri, ayrıca Tanrıları da bir tarım toplumu için önemli olan hava, su, toprak gibi unsurlara göre şekilleniyordu. Sanatı, dini, savaşları, güçlü krallığı ve kralları ile tarihteki önemli uygarlıklardan biri olan Hititler'e dair ilk kalıntılar Kültepe'de bulunmuştur.
Hitit Devleti
|
9.45. Biraz
kaybolur gibi olsam da sora sora Bağdat yoluna çıkıyorum. Anayol, Samsun yolu
bu. Hava sıcak, güneşli. Hafif rüzgar da var. Üzerimde şort, kollu beyaz üst ve
ince yelek. Sırtı fileli, üzerinde turuncu güvenlik yeleği. Görsünler de
çarpmasınlar :))
Hava fazla sıcak,
kısa kol bile olurmuş. Çokça araç geçmiyor, daha doğrusu tahminimden az. Bu yol
bir müddet sonra daha işlek bir duble yola bağlanıyor. Sağda güvenlik şeridi
keyifli, araç sıkıntısı yok. Tek, bu yeni yollara dönemeçlerinde beyaz zebralar
çizmişler, iyi olmuş ama bisiklet hafif çıkıntıyı hissediyor. Tık tık vuruş
rahatsız edici. Mecburen, az da olsa araçların yolundan gidiyorum. Dikiz
aynasından arkayı keserek.
Kırıkkale’den
ayrılalı 9,8 km olmuş. İlk çentik gidiyor. Ancak 11,5 km kadar da öncesinden
vardı, yani 21 km diye bakmak lazım.
39 km sonra
Şoförler Federasyonu’nun oteli ve tesisleri geliyor. Burada da kalma imkanı var.
Biraz fazla izole ama belki geç gelinirse sabah erkenden devam etmek için uygun
olabilir. Yol bu noktaya kadar yükseldi, çok sert olmayan eğimlerle. Tesiste
bir kısa mola, kahve yokmuş çayla idare ediyorum. Saat 11.40, 39. km’de (+11,5)
ikinci çentik de gitti.
Hava arada
bulutlanıyor kapıyor, güneş gidince serinliyor. Rüzgar sağ arkamdan esmekte,
güneyden gibi.
Güzel bir
coğrafya. Sağımdan giden tren yolundan bir yük treni geçmekte. Gerçekten ne
özlemişim böyle görüntüleri. Kara yolundan başka yol göremez olduk. Doğru
dürüst deniz ulaşımı da yok ülkede. Eskiden İstanbul’dan Karadeniz’e ve
Akdeniz’e seferler vardı ve bu gemilerde seyahat etmek bir lükstü, bir
ayrıcalıktı. Salonlar, şık giyimli yolcular, balo, kaptanın masası...
Filmlerdeki gibi.
Denizyolları
ile gezi
|
Gemi salonu
|
Yol
şoförlerin dinlenme tesislerine kadar yükseldi, şimdi Delice’ye doğru iniyorum,
keyifle. Delice, oteli olmayan bir ilçe. Girmiyor pas geçiyorum. 45 km’yi
geride bıraktım, bir bu kadar daha var. Fazla da oyalanmadan varayım. Bir de
yağmur falan tahmini tutarsa, uğraşamam şimdi.
Sağımda bu
su içindeki tarla ne acaba? Çeltik olabilir mi? 12.30, öğle sıcağı, 28,4°C
sıcaklık gösteriyor Garmin. Yol boyunca sağlı sollu kavun satıcıları. Çömlek de
satıyorlar. Sanırım bu kavunlar sahte. Beyaza yeşile boyanmış, müşteriyi
durdurmak için olsa :)) Uyanıklar!
Güvenlik
şeridinde önünüze bakmadan gitmeyin, şişe kırıkları oluyor. İçip atılmış. Bir
lastik patlağı ile uğraşmak istemezsiniz herhalde. Delice Irmağı üzerinden
geçiyorum. Kızılırmak’ın en uzun kolu, 426 km. Bunun yaklaşık 42 km’si ilçe
alanından geçiyor.
71 km’yi
geride bırakmışım. Hava sıcak. Yol bitmiyor, bir mola, karnım da acıktı, saat
de 13 oldu. Sağdaki Opet’te duracağım, karşı yolda jandarma falan bir şeylerle
meşguller, bir araba, etrafında birileri, olay mı var?
Sade kahve
ve soda ile İstanbul’dan getirdiğim 2 sandviçi mideye indirirken öğreniyorum
ki, jandarma, arabada kalp krizi geçiren ve maalesef ölmüş olan sürücü için
buradaymış. Savcı ve cenaze aracı da gelmiş durumda.
Mola
verdiğim yerde ilk defa gördüğüm çok değişik tavuk ve horozlar dikkat çekici.
Bir ördek ailesi de dolanmakta. 4 lirayı ödeyip (kahve 3-, soda 1-) yoluma
devam ediyorum (13.25).
Birazdan
gelen çeşmeden suyumu tamamlayıp şimdi sıfır eğimli yoldan, artık sızlanan
kaidemle ilerlemekteyim. Şanslıyım, rüzgar hep benden yana. Arkadan esmediğinde
hafif sağıma geçiyor. Doğu–kuzeydoğu yönünde pedal basıyorum. Ama sıkıldım, bir
an varayım artık Sungurlu’ya. Bir 25 km daha var önümde. Hava bulutlandı.
Sağımdan, yolun altında 2 genç leylek havalanıyor. Benden mi ürktüler? Yol
boyunca kenardaki otların biçildiğini gördüm. Toplayanlar, çuvallara
dolduranlar da vardı. Hayvanlara olsa. Nitekim büyükbaş hayvan çiftlikleri de
var buralarda.
Peki
kimlerdir Hititler? (2)
Hititlerin Anayurdu. Tam olarak bilinmemekle birlikte, tarihçilerin
yorum yapabilmesi için bir Hitit Duası mevcuttur. “Göğün Güneş Tanrısı,
Efendim, İnsanoğlu’nun çobanı, yukarıya geldin sen. Göğün Güneş Tanrısı,
denizden geldin ve şimdi göklere çıkıyorsun.”
Bu dua, İç
Anadolu’da denizden uzakta yaşayan Hititlerin bölgeye nereden geldiklerini
bizlere sunan tek ipucudur. Bu duayı doğrulayacak iki deniz dikkate
alınabilir: Karadeniz ve Hazar Denizi. Buna göre Hititlerin anayurdu, Aşağı
Tuna bölgesi ya da Kafkaslarda aranabilir.
Bu konu hakkındaki
bir diğer iddia ise Hititlerin anayurdunun Kızılırmak Deltası
olduğudur. Hititler çekirdek ülkede yer alan Kızılırmak (Maraşantiya)
Nehrini Karadeniz’e döküldüğü yere kadar izledilerse güneşin denizden doğduğunu
şahit olmuşlardır.
İstanbul
Arkeoloji Müzesi
|
İkinci
bataryayı aldım. Bu da bana daha cesur olmamı sağladı. İhtiyaç duymasam da
varlığı keyif veriyor. Bir 3 kg fazladan ağırlık katsa da. Zaten tank gibiyim.
25 kg bagaj, 25 de bisi, 86 da ben, sıkı bir ağırlık. Ön gidon ağır mı ağır.
Ama sert rüzgara karşı daha dirençliyim tabii. Evet Eko’yu hiç kapatmadım, 25
km’yi geçince zaten devre dışı. Ama müthiş bir ortalama çıktı, 24,3 km/sa.
Saat 14, 88
km gelmişim. 3. çentik bitiyor. 11,5 km’yi de eklersek 99 km eder ve halen
%40’ı mevcut bataryanın :))
97,6 km,
14.30 ve ilçe sınırlarına girdim. Gün boyunca rüzgar benden yana davrandı,
kuzeydoğu-doğu yönünden esti. Ve Sungurlu’nun (%71 E) içine daldım, hafif bir
yokuş çıkıyor ve saat kulesi bana burasının merkezi olduğunu söylüyor.
Taksiciler ÖE için arka sokağı gösteriyorlar. Bisikleti dışarıda bırakıp 2 kat
üstteki resepsiyona çıkıyorum. Giriş katı olmaması dert tabii, velespiti
yukarılara taşı durumları.
Neyse
resepsiyondaki hanım, telefonla yerimi ayıran Serap Hanım güler yüzlü ve yardım
sever. Üst katlar 35, alt kat 45 lira demişti. Altı yenilemişler. 35’liği merak
ediyor bakıyorum. Evet durumu pek parlak değil. Gerçi böyle yerlerde de
kalmıştım ama 45 herhalde daha iyidir diye tercihimi alttan yana kullanıyorum.
Ve de tertemiz bir odayla karşılaşıyorum. Dört dörtlük yapmışlar. Her şey yeni.
Bisiye de mutfak girişinde bir aralık gösterince yerleşim işi tamamlanıyor. Duş...,
sıcak su da adamı deli edebilir, altından çıkmak istemiyor insan. Sonra biraz
ayakları uzatıp ve 5 olmadan çıkıyorum bir şeyler yemeye. Alınan tariflerle
bulunan Akaylar Et Lokantası’nda sulu yemek seçeneği fazla değil. Az kuru, az
pilav ve çoban salata ısmarlıyorum. Kuru soğan da bu gezilerde vaz geçemediğim
bir tercih. Kokma korkusu olmadığından, herkes yabancı, varsın soğan kokulu
bisikletçi desinler :)) Yalnız bu porsiyonlarda bir şey var, ye ye bitmiyor.
Bu nasıl yarım porsiyon anlayamadım? Anlayamazsın elbette, hesap tahminimden 2
kat fazla çıkınca (19-), garsonun tam getirdiği belli oluyor. Bre adam hasta
mısın nesin?! Bu kadar yemek isteseydim söylerdim. Şişirdin beni, patlayacak
gibiyim. Sinirlendim, bahşiş de bırakmadım, çıktım. Zar zor yürüyebiliyorum.
Bir soda içmem lazım acilen, hazmı kolaylaştırırmış diyorlar. Aslında yaptığı,
daha fazla şişirip, geğirince rahatlamış gibi hissettirmesi.
Sungurlu'nun,
adını Sunguroğlu Mehmet Bey’den aldığı rivayet edilir. Sungurlu, Osmanlı
döneminde Sivas eyaletine bağlıydı. Sungurlar yöresi sırasıyla Asurlular,
Hititler, Frigler, Kimmerler, Moğollar, İskender, Galatlar yönetiminde
bulunduktan sonra Romalıların sonra da Bizanslıların eline geçmiştir. Anadolu
kapılarının Türklere 1071 Malazgirt Meydan Muharebesi ile
açılmasından sonra Sungurlu ve yöresi Danişment Ahmet Gazi tarafından
Bizanslılardan alınarak Türklerin idaresine ve egemenliğine geçmiştir.
Anadolu'nun birçok bölgesi gibi bu bölge de
ilk çağlardan beri gelmiş geçmiş çeşitli, kültür medeniyetlerin izlerini taşır.
Yörede ilk yerleşmeler Kalkolitik dönemde (MÖ 3000) olmasına rağmen, uygarlığın
gelişmesi daha sonraki yıllarda olmuştur. MÖ 1800-1200 yıllarında Anadolu'da
yaşayan yerli kavimlerden Hattiler bu bölgeyi önemli bir yerleşim
merkezi haline getirmiştir. Daha sonra bölgeye hakim
olan Hititler ise Hattuşa'yı (Boğazköy'ü) başkent yapmışlardır.
Asurlu tüccarların yapmış olduğu
‘Karum’ denilen iş merkezinin burada kurulması, Karadeniz, Akdeniz ve Ege
havzasının Kuzeydoğu Anadolu ile İran Yaylası'na bağlanan ve tarihte ‘Kral
Yolu’ olarak bilinen, ünlü ticaret yolunun da buradan geçmesi bölgenin önemini
iyice arttırmıştır.
Hattuşa
|
Bir parkın
içinden geçiyorum, fıskiyeli bir havuz, kocaman “Aileye Mahsus” yazılmış.
Kesinlikle ailesiz almıyorlar gibi görünüyor. Burada aile meselesi halen
sürmekte anlaşılan!
Şuradaki
çaycıda bir kahve içeyim. Sade ve yanında soda ısmarlıyorum. Önce sodayı
içip durumumu düzeltme gayretindeyim.
Sıra kahveye gelince sade yerine şekerli olduğu çıkıyor! Ya bu memlekette
herkes söyleneni dinlemiyor, kafasına göre mi takılıyor? Az dedik, tam
getirdiler, sade dedik şekerli çıktı, hoppala!
Şöyle bir
dolanayım. Burada da çiğ köfteci bolluğu var. Anlaşılan bu merak yayılmış. Bir
de tabii ki leblebi. Her tarafta kuruyemişçi. Bir çuvaldan Kıbrıs çekirdeğinden
2 tane kapıyorum (hani simsiyah upuzun bir çekirdek vardır ya), ikisi de boş
çıkıyor. Meşhur diye de yazmış çuvalın üzerine. Boş çıkması meşhur değil
herhalde.
Belediye
başkanı her yerde başarısını öve öve bitirememiş. Büyük afişlerde,
billboardlarda yaptıkları-yapacakları tanıtılıyor. Ayakkabıcılar Arastası
ilgimi çekiyor aralarında. Yerini öğrenip gidiyorum. Pek de matah değil. Eski
haline göre çok iyiymiş ama çok çok daha iyi olabilirdi.
Burada MHP
hakim galiba. Etrafta üç hilal, uluyan kurt resimleri-bayrakları var.
Ayakkabıcılar Çarşısı sonrası Terziler Çarşısı daha ilgi çekici. Halen eski
halinde. Bu çarşılar dediğim kısa mesafeler, küçük yerler. Sohbete girdiğim iki
kişi bana burada eskiden Ermeni nüfusunun kalabalık olduğunu, Selanik
göçmenlerinin çokça olduğunu ve istersem iki eski yapıyı görebileceğim bir
mahalleyi tarif ediyorlar.
Dolana
dolana şans eseri tarif edilen yeri buluyorum. Kılık kıyafetim turist
olabileceğimi düşündürüyor ama Türkçe konuşunca işler değişiyor. Evlere
giderken mahallenin çocukları etrafımda. Kızlar oğlanlar, konuşkan, meraklı,
heyecanlılar. Hepsi Selanik göçmeni, bana evleri gösteriyor ve benden gezimin
amacını öğrenmeye çalışıyorlar. Onları bilgilendiriyor, aynı zamanda
konuşturuyorum. Anlatmak istiyorlar her şeyi, çok güzeller ve kişilik
sahibiler, bastırılmamış, ezilmemiş ve çarşafa sokulmamışlar.
Mahalle
muhtarının dükkanında çay eşliğinde tanışıyor, yol güzergahı hakkında bilgi almaktayım.
Bana önce Boğazkale sonra Alacahöyük yapmamı öneriyorlar. Bense tersini
planlamıştım. Muhtar Galip Bey de Selanikli, kırık diyor Arif Bey onun için.
Yani deli demek istiyor. Ama değil, araba yapma merakında. Zihni Sinir
durumları. Boş boş kahvede oturacağıma bunları yaptım diyerek bana 3 farklı,
pat pat tarzı araç gösteriyor. Motosikleti parçalamış, 2 tekerden 4 tekere
çıkarmış, kasa takmış. Diğerinin sürgü tavanı ve elektrikli camları var, ama
daha tamamlanmamış. Bir üçüncüsü de Mad Max filmlerindeki gibi, ama daha ufağı.
Kumda giden buggy’lere benziyor. Kendi arabası Audi A6, iftiharla gösteriyor.
Biraz daha
dolanıp, saat kulesini farklı ışıkta çekip, Ulu Cami kapalı olduğundan sadece
dışından görüp-çekip ÖE’ye dönüyorum.
Kırıkkale - Sungurlu
Tur tarihi:
8 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 96,77 km.
Ortalama
hız: 21,8 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 4 sa. 26 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 28 dk.
En yüksek
sıcaklık 31 ˚C, en düşük 20 ˚C, ortalama 25,6 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 655 m, kaybı (iniş) 626 m.
En düşük
irtifa 609 m., en yüksek 973 m.
Garmin yol
bilgisi Kırıkkale-Sungurlu
Sungurlu ÖE
0364-3119898
Sahte kavuncular işte burada
|
Tavuklar müthiş
|
Deve yükü ile eşyan var... |
Haydi, hep beraber havuza
|
Sungurlar
|
Akaylar Et
Lokantası
|
Farklı bir
mimari tarz
|
Ayakkabıcılar Arastası |
Terziler Çarşısı |
Ulucamii
|
3. gün
(devamı) Sungurlu-Alaca
[bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde
Kırıkkale = 11,5 km
Kırıkkale-Sungurlu = 96,77 km
Sungurlu-Alaca = 51,37 km
Alaca-Boğazkale = 49,23 km
Boğazkale-Yozgat = 45,08 km
Yozgat-Sorgun = 38,20 km
Sorgun-Sarıkaya = 49,84 km
Sarıkaya-Boğazlıyan = 64,78 km
Boğazlıyan-Kayseri = 83,59 km
Kayseri-Bünyan = 48,46 km
Bünyan-Pınarbaşı = 62 km
Pınarbaşı-Sarız = 38,17 km
Sarız-Afşin = 71,15 km
Afşin-Elbistan = 45,39 km
Elbistan-Nurhak = 42,64 km
Nurhak-Doğanşehir = 58,78 km
Doğanşehir-Malatya = 55,51 km
Malatya-Kale = 46,47 km
Kale-Sivrice = 66,38 km
Sivrice-Elazığ = 32,60 km
Elazığ-Tunceli = 78,63 km
İstanbul = 8,98 km
Genel Toplam = 1145,52 km