27 Aralık 2020

Sarı Bisiklet

 

Eti Sarı Bisiklet Sosyal Sorumluluk Projesi ile sağlıklı bir yaşam için hareket etmenin gerekliliği konusunda farkındalık yaratmak ve hareket etmenin en eğlenceli yollarından biri olan bisiklet kullanımını teşvik ederek, Türkiye’de hareketli yaşama liderlik etmek hedefleniyor.

2014 yılında Eskişehir’de başlayan ve 2015 yılında İstanbul’a taşınan Eti Sarı Bisiklet Projesi kapsamında, “hareketlilik” kavramını bisiklet aracılığı ile toplumun her kesimine yayabilmek amacıyla bugüne kadar gerçekleştirilen ilkokul eğitimlerinden semt pazarı etkinliklerine, kampüs içi bisikletle ulaşımdan toplu sürüş etkinliklerine, mobil tamir aracı aktivitelerinden geri dönüşüm kampanyasına kadar çeşitli uygulamalar ile herkese bisiklet sevgisi aşılanıyor... 
denilmekte Eti’nin sayfasında. 

 

Proje kapsamında son olarak eklenen ‘Araç Sürücüleri Trafikte Bisikletliler ile Yolu Paylaşırken Nelere Dikkat Etmeli?’ ve ‘Trafikte Bisiklet Kullanıcıları Nelere Dikkat Etmelidir?’ başlıklı iki eğitim videosu da bu alanda önemli bir boşluğu doldurmakta.


Eti

 

Eti’yi, bisiklet konusuna gösterdiği duyarlılıktan dolayı kutlarız.

















25 Aralık 2020

Ekin Smart City Solutions FBI'ın da Kullandığı Bisikletleri Akıllı Hale Getirecek


Ekin Smart City Solutions, ABD Federal Soruşturma Dairesi’nin (FBI) resmi bisiklet tedarikçisi Recon Power Bikes ile iş birliğine imza atıyor. Ekin Smart City Solutions’un geliştirdiği akıllı trafik yönetimi çözümleri; taşınabilir plaka tanıma ve hız tespit sistemleri Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter, akıllı devriyeleri Ekin Patrol ve Ekin Bike Patrol, yeni partnerlik anlaşmasıyla Amerika’nın Indiana’na eyaletine bağlı Fort Wayne şehrinde polisin deneyimine sunulacak.

 

Anlaşmayla Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter, Meksika’dan Kanada’ya kadar uzanan Amerika’nın en uzun otobanlarından birinden topladığı verilerle polise canlı ürün deneyimi sunacak. Ekin, Recon Power Bikes ile ABD’de kurduğu kontrol merkezi ile çözümlerinin ileri trafik yönetimi kabiliyetlerini sergilemenin yanı sıra Amerikan polisine devriye sürecini iyileştirmek için danışmanlık vermeye hazırlanıyor.


Yetkili Recon Power Bikes temsilcileri danışmanlığında ülkenin en büyük otobanlarından birinde denenmeye başlanacak Ekin ürünleriyle, Ekin’in akıllı trafik yönetimi çözümleri Ekin Box Spotter ve Ekin X Spotter ile trafikten toplanan veriler canlı olarak kontrol merkezine aktarılacak. Aynı zamanda Ekin’in plaka tanıma ve park yönetimi yapabilen mobil devriye sistemi Ekin Bike Patrol, Recon Power Bikes’ın elektrikli bisikletlerine entegre çalışarak test sürüşü için kullanılacak olup, mobil olarak plaka tanıma, hız tespiti, park yönetimi ve yüz tanıma yapabilen Ekin’in akıllı tepe lambası Ekin Patrol de demo gösterimleri için ABD’de hazır bulunacak.

 

İş birliğini değerlendiren Ekin Smart City Solutions Yönetim Kurulu Başkanı Akif Ekin şöyle dedi: “ABD’deki emniyet güçleri tarafından halihazırda tercih edilen Recon e-bisikletlerine entegre çalışan Ekin Bike Patrol sistemiyle trafikten toplanan izleme verilerini canlı olarak kontrol merkezine aktarıyoruz. Buna ek olarak, ABD’yi birbirine bağlayan dev bir otoyolu, akıllı trafik yönetimi sistemlerimizle ürün testlerimiz için kullanıyoruz. Mobil ve taşınabilir trafik yönetimi sistemlerimizle ABD’deki emniyet güçlerinin iş süreçlerini akıllı bir hale getirmeyi hedefliyor, teknolojimizi ABD’de temsil etmekten mutluluk duyuyoruz.”

 

Dünyanın İlk ve Tek Akıllı Mobil Devriye Bisikleti

 

Ekin Bike Patrol sistemi, tak – çalıştır özelliğiyle her devriye bisikletini anında plaka tanıyan, diğer sistemlerle iletişim kurabilen, anlık bildirimler sunan duyarlı teknolojik araçlara dönüştürebiliyor. Dünyanın ilk hareket halinde plaka tanıyabilen ve park yönetimi yapabilen sistemi olan Ekin Bike Patrol’ün bu özellikleri karanlıkta, siste ve sağanak yağmur gibi zorlu koşullarda bile kullanılabiliyor. Ekin Bike Patrol, mevcut veri tabanlarıyla entegre olarak, kara listeye alınan plakaların takibini gerçekleştirebiliyor.


Mobiliteyle %100 Güvenli Şehirler

 

Ekin’in akıllı mobil devriye sistemleri Ekin Bike Patrol ve Ekin Patrol, sabit sistemlerin bulunmadığı noktalarda da trafik ve güvenliğe dair akıllı veriler toplayıp, şehir güvenliğini %100’e ulaştırmak amacıyla geliştirildi. Sabit sistemlerle iletişim kurarak entegre çalışan patroller, Ekin’in merkezi yönetim yazılımı Red Eagle (OS) ile şehirlerde konumlandırılan diğer akıllı şehir ürünleriyle iletişim kuruyor ve IoT tabanlı akıllı şehir ağının bir parçası olarak görev başına geçiyor.

 

Yapay Zeka Tabanlı Plaka Tanıma Sistemi Sayesinde %99 Doğruluk Oranı

 

Ekin’in yapay zeka ve makine öğrenimi tabanlı plaka tanımı yazılımı ETS ile çalışan trafik yönetimi ve patrol ürünleri 7/24 otomatik plaka tanıma gerçekleştirilebiliyor. Ekin plaka tanıma sistemi, dünya plakalarını %99 doğruluk oranıyla tanıyor. Sistem, plaka bilgilerine ek olarak otomatik konum, tarih ve saat verilerini de otomatik olarak güvenlik güçlerine sunuyor.

 

Türkİnternet, Recon 


















23 Aralık 2020

"Haydi Türkiye Bisiklete" kampanyası tamamlandı


Türkiye'de bisikletli ulaşım farkındalığını artırmak için Avrupa Birliği (AB) fonuyla yürütülen ilk iletişim kampanyası "Haydi Türkiye Bisiklete", final raporunun yayımlanmasıyla sona erdi.

 


Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) Türkiye Sürdürülebilir Şehirler'in AB'den Sivil Toplum Destek Programı II çerçevesinde 3 milyon avro fon alan projesine, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi ve Lüleburgaz Belediyesi katıldı.


WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler'den yapılan açıklamaya göre, Nisan 2019'da başlayan proje kapsamında belediye ve sivil toplum kuruluşları temsilcileri, bisikleti şehir içinde ulaşım aracı olarak kullanmaya teşvik edecek iletişim kampanyaları düzenleme konusunda Türkiye ve Hollanda'da eğitim aldı.

 

Saha çalışmalarının ardından söz konusu 3 ilde stratejik iletişim eğitimleri düzenlendi ve 2 aylık mentorluk sürecinin sonunda belediyeler, bisikletli ulaşımla ilgili farkındalık oluşturacak iletişim kampanyaları tasarladı. Belediyelerin deneyimleri ve elde ettikleri sonuçlar, "Haydi Türkiye Bisiklete Proje Raporu"nda ele alındı.


Açıklamada görüşlerine yer verilen WRI Türkiye Sürdürülebilir Şehirler Direktörü Güneş Cansız, hazırlanan raporun "Sivil Toplum Kuruluşları ve İletişim", "En İyi Kampanya Uygulamaları", "İzmir, Eskişehir ve Lüleburgaz Kampanyaları" ve "Öneriler" olmak üzere 4 ana başlıktan oluştuğunu aktardı. Kampanya için pilot belediyeleri ölçeklerine göre belirlediklerine işaret eden Cansız, şunları kaydetti: "Raporda nüfusları, coğrafyaları, sorunları farklı belediyelerin deneyimleri yer alıyor. 'Haydi Türkiye Bisiklete Proje Raporu' Türkiye'deki tüm belediyeler için yol haritası olabilir. 1 Haziran 2019'dan itibaren, imar uygulaması görmemiş alanlar için hazırlanacak yeni imar planlarında, bisiklet yollarıyla bisiklet park istasyonları zorunlu hale geldi. Pek çok belediyede gerekli altyapı oluşturulmaya başlandı. Eksik olan, toplumsal farkındalık. 'Haydi Türkiye Bisiklete' projesiyle bu farkındalığı geliştirmeye yönelik önemli bir adım attık. Özellikle yeni tip koronavirüs (Kovid-19) sürecinde ve sonrasında bisikletli ulaşımın yaygınlaşması hayati önem taşıyor."

 

Milliyet, WRI













İlginizi çekebilir Türkiye'de bir ilk! Konya'da bisiklet tramvayı raylarda, Şehir Hatları Moda Gemisi, İstanbul’da bisikletle bir yaka gezisi

19 Aralık 2020

Mavi Boyalı Bisiklet Yollarında Büyük Tehlike


İstanbul’da kilometrelerce uzunlukta bisiklet yolları bulunuyor. Uzmanlarca

mavi renge boyanan bu yolların  kimyasal kirliliğe; çevre kirliliğine dolayısıyla da insan sağlığına da olumsuz etkileri olduğu belirtiliyor.

 

Bisiklet sürücüleri ise yolları kendilerinden çok, yürüyüş yapanların kullanmasından şikayet ederken, kaygan olması nedeniyle de kullanımının zor olduğunu belirtiyorlar.

 

Prof. Özyaral: Durup dururken kimse kanser olmuyor

 

“Her türlü kullandığımız kimyasalın bir karbon ayağı, kirliliği oluyor. Geri dönüşümsel olarak çok küçük gibi baksanız da olaylara bütüncül olarak geri dönüşümü, yediğimiz içtiğimiz gıdaya kadar zehir şeklinde dönüyor." diyen

Koruyucu Sağlık Uzmanı Prof. Dr. Oğuz Özyaral, şunları söyledi: "Siz ne kadar kimyasal kullanırsanız ne kadar çok yapışmasını sağlayan kimyasallarla şehri donatırsanız çevreye o kadar çok zarar vermeye başlarsınız. Dolayısıyla boya yapmak yerine, yapılırken kendinden renkli taşlar yerleştirmek son derece anlamlı olur. Belki o daha masraflı olur ama çevreye vereceği zarar son derece az olur. Çünkü siz ne kadar çok doğayı, yeri boyarsanız yağmurlarla, korozyonla, ısı farklılıklarıyla çözünen bütün kimyasallar eninde sonunda doğanın kendisine karışıyor. Kaç ton kullandığınızı düşünün, çevreye ne kadar zarar verdiğinin hesabını buradan yapmak gerekir. Doğrudan öyle bir iki dakika temasla hiçbir şey olmaz, özellikle sürekli çalışanlar için bunu söyleyebilirim. Sürekli bu tarzdaki kimyasallara yüz yüze kalıp solunduğu zaman tabii akciğer problemler yaratabiliyor. Ama uzun vadede baktığımız zaman onların denize, derelere aktığını, sulara ve kanallara karıştığını düşünürseniz insan hayatının bütüncül olarak etkilendiğini göreceksiniz. Yani çeşitli kanser nedenlerinin altında çevredeki bu kadar olumsuz kimyasal maddenin bulunması yatıyor. Durup dururken kimse kanser olmuyor. Soluduğu havadan, içine girdiği denizden, oturduğu topraktan aldığı nefesten oluyor. Olumsuzluklar ne kadar çok olursa bu faktörler, yani karıştırıcı faktörler, belki çok minimum yüzeyde gözüken faktörler üst üste yığıldığında, arabanın egzozu, bacanın dumanı, yok günlük stres, yediğiniz gıdalardaki olumsuzluklar üst üste bindiği zaman, bunu unutmayalım ki hayatımızda son derece karmaşık, karışık bizi, hücrelerimizi ve DNA’mızı aynı zamanda tamamen olumsuz yönde etkileyen bir stresörler kompleksi ortaya çıkmış olur."

 

"Yağışlı havalarda çok kaygan oluyor"

 

Çevre muhabiri, Doğa Programı Yapımcısı Güven İslamoğlu da şunları söyledi: “Bir kere tonlarca kimyasal döküyoruz, bu bir israf. İnsanlar getiriyoruz boyama için, işçi masrafı var. Bir kere kimyasal kirlilik var, çevre kirliliği. Bunu daha aza indirebiliriz. Bir de çok kaygan oluyor, yağışlı havalarda çok kaygan oluyor. Bir kere bunları kaldırımlara yapmışlar, zaten bisikletliler burayı kullanmıyor. Sadece gezinti amaçlı belediye bisikletlerini kullananlar kullanıyor. Aslında daha dışarıda olması lazım, ama Konya’da mesela dışarıda fakat orada da maviye boyamışlar. Bunu 10-15 kilometre boyuyorsunuz, tonlarca kimyasal döküyorsunuz, hem para harcıyorsunuz, hem çevreyi kirletiyorsunuz, hem insan sağlığına zararlı. Bir müddet sonra bunlar soyulup buradan denize gidiyor, ya da çevrede kalıyor. Bu bir nevi kimyasal atık, daha az yapılabilir. Sadece iki tane çizgi çizerek, resimlerle de yapılabilir, bunun Avrupa’da örnekleri var. Ama biz maalesef Türkiye’de yönetmelik diye maviye boyamaya başladık. Bunun gerekçesi olarak ‘insanlar görmüyor’. Burayı maviye boyadık ama insanlar hala üzerinde yürüyor. Çöp dökmeyin diyorsunuz, çöp döküyorlar. Farkındalığı yaratmıyor açıkçası. Doğru olan şekli böyle boyanmaması lazım. Bunu belli şekillerle, kimyasal kullanmadan, insanların daha görebileceği şekilde yapılabilir. İnce çizgilerle yapılabilir, bilgilendirme panoları konulabilir, belki ceza, kameralar koyulabilir. Bisiklet yollarına arabalar park ediyor. Bunlara caydırıcı önlemler alınabilir. Bu caydırıcı önlemlerle bisikletliler korunabilirse, onlara rahat bir imkan sağlayabilirsek doğru bir şey yapmış olabiliriz, ama sadece yolu yapmakla bu iş olmuyor. Sonuçta insanlar yolları kullanmak istiyor ama yollar kullanılabilir değil.”


"Durulabilecek bir zemin değil"

 

Bisikletiyle araç yolunda ilerleyen Özer Taşkale de  “Bisiklet yollarını ne yazık ki yayalar kullandığı için ben de boş olan yolda gitmeye çalışıyorum. Bisiklet yolunu farklı amaçla kullanıyorlar hem yaya, hem kaykay, motosiklet de geçiyor. İnsanlara çarpa çarpa gitmektense yoldan gitmeyi tercih ediyorum, ne yazık ki süs olarak yapıldı galiba, görüntü güzel, mavi bir şerit ama kullanım açısından biraz zayıf” dedi. 

 

Bisikletiyle gezinti yapan Tarkan Şen de ani bir durumda yolun zemindeki boya nedeniyle kaygan olduğuna dikkat çekerek, “Tehlikeli, siz buradayken, yayalar bu yolda yürürken, ani çıkış yaptığınızda iki tane birey köpeğini gezdiriyor, köpeklerinin 3 metre tasmaları var, köpekler istediği yerde yürüyor, yanlışlıkla ben onlara dokunsam bas bas bağırırlar ‘sorumsuz’ diye, yani bu durulabilecek bir zemin değil, onu söylemeye çalışıyorum. Fakat ben olana gerçekten müteşekkirim” şeklinde konuştu. 

DHA


İBB’den açıklama:
























Katkıları için Kaan’a teşekkürler.

 

 









İlginizi çekebilir Şehir Hatları Moda Gemisi, Güneş Enerjisi ile Dünya Turu; bisikletle, Güvenli bisiklet kullanımı için iç çamaşırlı kampanya cinsiyetçi bulundu 

16 Aralık 2020

2021

Kutlu Olsun












Van Gölü yanına yatmış yamaca,
Gölü seyrederek durursun Ahlat.
Tarihi tamamen bağrına basmış,
Tarihinle birlikte uyursun Ahlat.

 

Doğunun bağrında duran bir cevher,
Gönüllerde taht kurmuş bir cansın Ahlat.
Tarih çizgisiyle bezenmiş her yer,
Açık hava müzesisin sen Ahlat.

 

Barış Hayrettin Bilgiç









2020

12 Aralık 2020

Victor In Paradise


Ev sahibesi uzundur gecikmiş kirayı toplamak için geldiğinde, hayaller kuran, çok az şey yapan bir ressam olan Victor, tahliyeyi engellemek için gereken parayı çaresizce toplamaya çalışır. Kendini kurtarmak için yaptığı birçok girişim başarısız olduktan sonra, Victor gerçekliğini hesaba katmak zorunda kalır.

 

 

Yazar ve Yönetmen: Brendan McHugh

Yapımcı: Nadine Lübbeling, Noah Pritzker

Oyuncular: Nicholas Braun, Susan Blommaert, Buddy Durress, Mark Blum, Geoffrey Owens, Colby Minifie, Jillian Lindig, Keith Poulson




Katkıları için Manolya’ya teşekkürler.

 

 

 




 

İlginizi çekebilir bisikletle ilgili her şey... (3), bisikletle Müzik, Bicycle–The Film, Ride The Divide-Belgesel Film

10 Aralık 2020

Bisikletiyle Hacca Giden Hendekli


1911 yılında Bolu-Düzce Aziziye köyünde doğan Mehmet Neşet Öz, Çanakkale’ye Bolu’dan giden Çanakkale şehitlerinden Esat Öz’ün oğlu. Annesi Aişet 3 aylıkken vefat ediyor. Yaklaşık 3 yaşlarındayken hem öksüz hem yetim kalıyor. Yakın akrabalarının ellerinde büyütülerek, Osmanlıca, Arapça ve Türk alfabesi eğitimlerini tamamlıyor. Memleketinde imam olarak göreve başlıyor.


İlerleyen yıllarda Adapazarı Hendek Kargalıhanbaba köyüne yerleşiyor. Müftülüğün görevlendirmesi üzerine şehir şehir gezerek çeşitli bölgelerde vaaz hocalığı yapıyor. Vazifeleri sırasında bisikleti ile bir kaza geçiriyor. Kamyonu sollarken arkasından gelen taksiyi görmüyor; sadece bisikleti parçalanıyor. Bu kaza onu bisiklet sevgisinden vazgeçirmiyor.

 

Aradan yıllar geçiyor. 1964 yılında Mehmet Neşet amca bisikletiyle hacca gitmek istiyor. Fakat gideceğini kimseye ilan etmiyor. Görevi gereği ülke içindeki seyahatleri sırasında Tokat’ta görev yapan oğlu Aydın Öz’e uğruyor. Kendisine “sıcak ülkelere gidiyorum” diyerek bisikleti ile yola çıkıyor. Cebinde sadece 66 lirası var. Yollarda paraya ihtiyacı çok olmuyor. Vaaz verdiği yerlerde önüne sofralar kuruluyor.

 

Tokat’tan bisikleti ile Cilvegözü Sınır Kapısı'na varıyor. 1952 yılına ait pasaportunu gösteriyor. Fakat 5 bin lira döviz alması gerektiği söyleniyor, parası olmadığından geçemiyor.

 

Yolundan vazgeçmiyor. Tel örgülerden yol arkadaşı olan bisikletini atıyor. Ardından kendisi de atlıyor. Bu kez üstünde geldiği yol arkadaşı bisikletini kucağına alıyor. Mayın tarlasından geçip Suriye asfaltına çıkıyor. Bisikletine binerek hızla ilerliyor. Ürdün’ün başkenti Amman’a varıp mola verdiği sırada tanıdıkları ile karşılaşıyor. “Buradan öteye zorlanırsın, bizimle gel” diyorlar. Başta kabul etmiyor ama zorla ikna ediyorlar. Bisikletini Amman’da birisine emanet edip tanıdıklarıyla yola devam ediyor. Otobüsle Mekke’ye varıp Hac vazifesini tamamlıyor.

 

Dönüş yolunda bir aksilik yüzünden otobüsü kaçırıyor. Arabadan arabaya aktarma yaparak Amman’a varıyor ve bisikletine kavuşuyor. Ürdün ve Suriye'yi geçtikten sonra, “Nasılsa memleketime gidiyorum” diyerek bisikletiyle Türk hududuna geliyor. İşte orada, 5 bin liralık döviz almadığı ve kaçak geçtiği için tutuklanıyor.

 

Mehmet Neşet Öz’ün bisiklet yolculuğu savcının çok dikkatini çekmiş. Savcının talebiyle bisikletli fotoğrafı çekiliyor. Ve o fotoğrafı Hürriyet Gazetesi basıp haber yapıyor. Ailesi haberi gazeteden öğreniyor. Yanına gidiyorlar ama alıp getiremiyorlar. Yargılanarak 27 gün Hudut’ta, cezaevinde yatıyor, sonra beraat ediyor. Yol arkadaşı bisikletiyle otobüse bindirilip evine gönderiliyor.

 

Mehmet Neşet Öz 19 Şubat 1976'da vefat etmiştir.

Akyazi



Katkıları için Ahmet’e teşekkürler.

 

 

 

 

İlginizi çekebilir İstanbul Halk Otobüsleri, Bisiklete binenler maske takmak zorunda mı?, Türkiye'de bir ilk! Konya'da bisiklet tramvayı raylarda

7 Aralık 2020

Türkiye'nin 12’nci büyük gölü Eber, son bir ayda 1,5 kilometre daha çekildi


2016 yılının mayıs ayında çıktığım [bisikletle]Türkiye: Güney turumda yolum Emirdağ’dan Çay’a giderken Eber Gölü’nden geçmişti. Solumda, içerlek bir konumdaydı, 1-1,5 km kadar. Çok büyük bir göl olmasına karşın üzerinde bulunan kamışlardan dolayı büyük kısmı göl değil de çayırlık gibi. Eber, Avşar Türkmenlerinin bir obası ve adını da bu Avşar obasından alır. Üzerinde bulunan yüzlerce yüzen adacıklara yerli halkın "kopak" adını verdiği, kalınlaşan kamış köklerinin topraktan ayrılarak üzerine zamanla rüzgarın etkisiyle biriken toprak parçaları o kadar büyüktür ki, balıkçıların, avcıların ve kamışçıların barınakları bulunmakta.

 

Bugün okuyorum ki; Türkiye'nin 12'inci büyük gölü olan Eber Gölü'nde kuraklık, iklim değişikliği ve bilinçsiz sulamaya bağlı olarak yaşanan su çekilmesi tehlikeli boyutlara ulaşarak, ekimde 2,5 km, son ayda da 1,5 km ile 4 km’yi bulmuş.

 

Türkiye’nin endemik bitkileri ve göçmen kuşlarının üreme ve yaşam alanlarından olan önemli bir bölge büyük tehdit altında. Ne kadar üzücü değil mi? Ama üzülmek çözüm olmuyor. Önlem alınmalı! Türkiye'de son 60 yılda, Marmara Denizi'nin yüz ölçümünden daha büyük, neredeyse üç Van Gölü büyüklüğünde 70'e yakın doğal göl kurudu!

 


Afyonkarahisar'ın Çay İlçesi, Eber beldesi sınırlarındaki Türkiye'nin 12'inci büyük gölü olan Eber Gölü'nde kuraklık, iklim değişikliği ve bilinçsiz sulamaya bağlı olarak yaşanan su çekilmesi tehlikeli boyutlara ulaştı.

 

Geçen ekim ayı sonunda 2,5 kilometre çekildiği tespit edilen Eber Gölü'nde son ayda yaşanan 1,5 kilometre ile çekilme 4 kilometreyi buldu.

 

En derin yeri 21 metre olan gölüm yüzölçümü ise yaklaşık 120 kilometrekare. Deniz seviyesinden yüksekliği 967 metre olan gölde ayrıca Eber Sarısı adlı endemik bitki türü dünyada sadece Eber Gölü’nde yetişiyor. Bolvadin çevresindeki en önemli sulak alanlarından birisi olan göl Türkiye'de göçmen kuşların göç yolu üzerinde bulunduğundan sazlık alanlarıyla da birçok kuş türüne üreme ve yaşam alanı olarak ev sahipliği yapıyor.

 

Gölde son yıllarda kuraklık, iklim değişliği ve bilinçsiz sulamaya bağlı olarak yaşanan su çekilmesi korkutucu boyutlara ulaşırken, gölün kuruma riskini de beraberinde getirdi. Bir zamanlara yerli halkın 'kopak' adını verdiği, su üzerinde kamış köklerinin oluşturduğu yüzer adacıklardan eser kalmazken, gölün Ortakarabağ köyü sınırları içinde kalan kısmında yaklaşık 4 kilometrelik bir çekilme yaşandığı gözlendi.

 

Önceki yıllarda balık tutanlar, avcılık yapanlar ve en önemlisi kamış toplayıcılarının kayıklarla ilerlediği yerlerde suların çekilmesi ile şimdi motorlu taşıtlarla açılan yollardan göl suyunu ulaşılıyor. Gölde kullanılan ve şimdilerde karada oldukları gözlenen kayıklar ise, ortaya çıkardığı ve görenleri ürküten manzarası ile kayık mezarlığını anımsatıyor. Bölgede önemli bir geçim kaynağı olan ve bazı Avrupa ülkelerine ihracatı dahi yapılan kamış üretiminin de suların çekilmesi ile azaldığı kaydedildi.


Ortakarabağ köyü sakinlerinden Süleyman Demir, kayık mezarlığını anımsatan yerden ziyade suların köyün hemen yanı başına kadar geldiğini ve köyün adeta sahile kıyısı olan bir yer gibi olduğunu söyledi. Dile getirdiği cümleler ile göldeki çekilmenin ne denli korkunç boyutlara ulaştığını ifade eden Demir, "Gölün önceden güzel, içilecek derecede suyu vardı. Kayıklar gölün artık iflas ettiği ve kurumasından dolayı orda kaldı. Karada kayık yürür mü? Geçen yıl biraz su vardı, ama zamanla o su da gitti. Geçen yıl su bayağı vardı ama bu yıl tamamen gitti. O kayıkların yanında motorlu kayıklarla da geziliyordu. Kayıkların hepsinin sahibi var, ama kimse evine getirmiyor. Kayıklar ile kamışlar toplanıyordu yani sazlıklar, avcılar gelirdi mevsiminde ve av yaparlardı. Yani kayıklar o amaçlar ile kullanılıyordu" dedi.

 

Devlet Su İşleri (DSİ) Afyonkarahisar Şube Şefi Faruk Topaloğlu ise, göldeki su çekilmesinin en büyük nedeninin kuraklık ve küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yaşanan yağışlardaki azalmalar olduğunu vurguladı. Yağmurların eskisi gibi yağmadığını ve ani yaşanan yağmur yağışlarının da yer altı sularını beslemesinden dolayı göle bir faydasının olmadığını belirten Topaloğlu, bilinçsiz yani kaçak yapılan sulamanın da göldeki su çekilmesine etkisinin olduğunu dile getirdi. Topaloğlu ayrıca, gölün kurtarılmasına dair oluşturulan kurtarma eylem planı kapsamındaki çalışmalarında devam ettiğini sözlerine eklerken, su çekilmelerinin sadece Eber Gölü’nde değil kuraklıktan kaynaklı olarak diğer barak ve göletlerde de görüldüğünü anımsattı.

T24




Bölgeye yapılmış tur [bisikletle]Türkiye: Güney (Emirdağ-Çay)







İlginizi çekebilir Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti Tamamen Kurudu, Burdur Gölü’nün Üçte Biri Kurudu!

5 Aralık 2020

bisikletle Akbaba


Zerdüşt inancına göre akbaba ''göklerin kutsal kuşu''dur. O nedenle ölülerini, günahla dolu vücutlarını akbabaların yemesi için, dağların yüksek kesimlerine bırakırlar.


Pandemi nedeniyle sokağa çıkmaya -yapılan değişiklik sonucu- pazar günleri 10-20 arası izin veriliyor. Ancak 65+’lara 10-13 arası. Ama bizler o kadar yaşlı olmadığımızdan bu kısıtlamaya bağlı değiliz J ve 10.45’de Beylerbeyi’nde İhsan ve Mustafa E. ile buluşup akbabalar gibi turluyoruz Firu’yla. Eve döndüğümüzde 77 kilometreyi tamamladığımız okunuyordu bisiklet sayacında. Tan 6 saati açık havada geçirmişiz. 

 

Gün sabah serin başladı ancak öğleden sonra güneş de yüzünü gösterince “yeme de yanında yat” oldu. Beykoz sahil yolu bisikletli kaynıyordu. Geleni gideni, daha çok yol bisikletliler. Tek tek, grup olarak... selamlaşarak geçtik. Daha çok onlar bizi geçti, hızlılar.

 

Çaycı maycı kapalı olduğundan vatandaş ortalıkta dikili, banklara yerleşmiş, küçük grup toplantıları yapılmakta. Akbaba’da biz de yeni düzenlenen parktaki piknik masalarına konuşlanıp İhsan’ın ikramı pastayı afiyetle mideye indiriyoruz. Geçen hafta yaş günüydü, onun şerefine.

 

Akbaba Köyü rivayetlere göre İstanbul’un fethinde büyük fedakârlıklar gösteren Gazi Ak Baba Mehmet Efendi tarafından kurulmuş ve ismini de buradan almış. Yani 1500’lere gitmekte. Köy, tarih boyu beyaz kirazı, kestanesi ve cevizi ile bilinmekte. Evliya Çelebi de ünlü seyahatnamesinde Akbaba Köyü’nden söz eder. Ona göre on yedinci yüzyılda köyde bir çarşı ve hamam, 20 dükkân ve 100 hane bulunmakta. Bu bilgiler ışığında Akbaba’nın geçmişte oldukça gelişmiş bir köy olduğu anlaşılıyor. Evliya Çelebi ayrıca kiraz ve kestane mevsimlerinde İstanbul’da

“safâ ehli” insanların Akbaba Sultan’a giderek çadırlar kurduğunu, türlü sohbetler yapıldığını ve “kestane ve kiraz faslı” adı verilen bu mesire faaliyetlerinin iki üç ay sürdüğünü kaydetmekte.

 

Köyde bulunan Canfeda Hatun Camisi, 1580 yılında III. Murat’ın annesi Nur Banu Hatun’un Harem Kethüdası Saliha Can Feda Hatun tarafından yaptırılmış. Ayriyeten Ahmed Mithat Efendi’nin, içerisinde bir kütüphanenin de bulunduğu çiftliği ile Malakof Hasan Paşa’nın bir konağı bulunmakta. Burada II. Mahmud dönemine dek bir Bektaşi Dergâhı da yer almakta. Bu dergâh II. Mahmud’un Yeniçeri Ocağı’nı kaldırılmasının ardından kapatılmış ve binası Nakşibendî tarikatına verilmiş. ... Yani öyle içinden hep geçtiğimiz Akbaba, zengin geçmişi ile Beykoz’un önemli 20 köyünden biri. 

Dostbeykoz


Fazla da rehavete kapılmayıp tekrar yola koyuluyoruz, Dereseki rampası öncesi sularımızı tazeleyip başlıyoruz tırmanmaya. Güneş yüzünü gösterdikçe içimiz ısınıyor, neşemiz artıyor. Riva yoluna bağlanıp M.Şevketpaşa yönüne sapıp Zerzavatçı köyüne doğru devam ediyoruz. Ortalıkta in cin top oynuyor. “Cini anladık da in nedir?” (*)

 

Zerzavatçi’da her zaman oturduğumuz kahve kapalı, haliyle. Biraz nefeslenip, köpekleri kedileri sevip tekrar Acarlar’a çıkıp Kavacık kavşağına doğru inmekteyiz.

 

Neredeyse bir yıldır yaşantımızı değiştiren Covid-19, unuttuğumuz, önemsemediğimiz pek çok şeyi tekrar önümüze çıkardı. Bunlardan birisi de kolonya.

 

Kolonya denilince aklıma hep PE-RE-JA gelir. Çocukluğumun limon kolonyası. Adı nereden gelir bilir misiniz? Ama önce kolonyayı anımsayalım. Büyüklerimiz eskiden Köln şehrine Kolonya derlerdi. Almancası “Kölnisch Wasser” olan “Köln suyu” da kolonya olarak dilimize girmiş. Nedeni ilk bu şehirde üretilmiş olması, 1709’da Giovanni Maria Farina tarafından. PeReJa ise ilk kolonyasını 1956’da üretmiş. Adı ise kimi kaynağa göre kurucusu Pepo, eşi Rene, oğlu Jak’dan, kimine göre de üç çocuğundan -Perla, Rebecca, Jack- gelmekte. 60’lı yılların ikinci yarısında Bomonti’den E-5 üzerine taşınan PeReJa’nın fabrikası, Atatürk’ün Mimarı olarak tanınan Seyfi Arkan tarafından tasarlanmıştı. O yıllarda E-5’den -o zamanki adıyla “Londra Asfaltı”- her geçimizde dikkatimizi çeken iki yapıdan biriydi. Diğeri Ömür Restoran’dır ki bu da başlı başına bir yazı konusu. 

 

Dönelim gene kolonyaya. Çocukluğumdan kalan anılarımda; konuk geldiğinde evin küçük çocuğunun ilk görevi gelenlere hemen kolonya ikram etmekti. “Kolonya tutmak” denirdi. Elleri ve yüzü dezenfekte etmek için düşünülmüş bir adet. Evet, yüze de sürülürdü, özellikle burun ve ağız çevresine... Ardından güçlü bir nefesle buruna kolonya kokusu çekilirdi. “Aaaa, az tutma evladım, dök, dök daha” uyarısı, âdeti destekleyen cümlelerdi. ... Otobüsler ana ulaşım aracıyken yolculara “muavin” hemen kolonya ile hoş geldin dezenfeksiyonu yapardı. Üstelik bu işlem her molada tekrarlanırdı. Yemekler yenmiş, tuvalet ihtiyacı giderilmiş... Enfekte olma olasılığı da bu kolonya ikramıyla yok edilirdi. ... Lokantada yemek sonrası hesap ödemek için kasaya gidildiğinde, tezgahta mutlaka bir kolonya şişesi beklerdi müşterileri. Bahşiş kapma peşindeki (genellikle) kıdemli garson, müşteriye -bahşiş miktarında cömert davranmaya itecek geniş bir gülümsemeyle- kolonya banyosu yaptırırdı. ... Alışveriş için “çarşı”ya inildiğinde illaki birilerinin tuvalet ihtiyacı olurdu. Bu “umumi helâ”da, sonradan yanına kağıt peçete ilave edilse de, kolonya ikramı olmazsa olmazdı. ... Diyeceğim şu, kolonya ile o günlerde korunuyormuşuz, bugün de tekrar korunmaya çalışıyoruz; gene onunla. Yeniden hoş geldin yaşamımıza kolonya.

Katkıları için Gülsevil’e teşekkürler.

 

Dörtlü olarak, sabah geldiğimiz sahil yolundan dönmekteyiz. Geçmiş zamana göre yollar daha boş. Tıkanıp kaldığımız noktaları çok zorlanmadan aşıp, Beylebeyi’nden Nakkaş yokuşunu tırmanıp Altunizade’de İhsan ve Mustafa E.’den ayrılıp sabah geldiğimiz yoldan eve varmaktayız.

 

(*) in = insan

 



 











bisikletle Akbaba: Dudullu-Beylerbeyi-Beykoz-Akbaba-Zerzavatçı-Kavacık-A.Hisarı-Beylerbeyi-Dudullu

Tur tarihi: 29 Kasım 2020

Kat edilen mesafe: 74,76 km.
Ortalama hız: 17,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 20 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 47 dk.  
En yüksek sıcaklık 19 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 15,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1247 m, kaybı (iniş) 1246 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 252 m.

 

Garmin yol bilgileri bisikletle Akbaba

 

Relive yol bilgileri bisikletle Akbaba