8 Ekim 2014

Bayramlık Gezi

Hep derler ya, bayramın en güzel tarafı İstanbul’un boşalması. Evet gerçekten keyifli boş bir İstanbul’la karşılaştık. 4 günlük bayramın ikinci günü (5 Ekim) Kemerburgaz tarafına pedallamak istedik. Ama önce bu seneki durumdan söz etmek istiyorum. 4 Ekim aynı zamanda Dünya Hayvanları Koruma Günü. Ve İslam alemi kurban kesiyor. Nasıl da bir çelişki. Ve bu böyle devam mı edecek?!!

Hayvan haklarına ilişkin ilk girişimler 19. yüzyılda ortaya çıktı ve yaklaşık 100 yıl sonra, dünyanın farklı ülkelerinden hayvan hakları örgütleri Hollanda’nın Lahey kentinde bir araya gelerek Dünya Hayvanları Koruma Federasyonu'nu oluşturdular. Bu kuruluş, 1931 yılında 4 Ekim'i Hayvanları Koruma Günü ilan etti. O tarihten beri pek çok ülkede 4 Ekim günü hayvan haklarını hatırlatma ve hükümetleri-otoriteleri bu konuda daha etkin davranmaya yöneltecek faaliyetlerde bulunma günü olarak ‘kutlanıyor’.

Bulutlu ve gri bir havaya uyandık. Geceden eşyaları hazırladığımızdan, sadece sandviçleri yapmak kalmıştı. Bisileri de taşıyıcıya yerleştirmiştik. Tek iş yola çıkmak. Yarım saat yetti Kızıltoprak’a ulaşmak için. Park et-indir velespitleri-doldur çantaları-bas pedala. Gelirken Haldun’u gördük, giyinmiş kuşanmış sarmalanmış iskeleye pedallıyordu. Ama o bizi görmedi  :))

Boğayı geçtik. Yolda ters dönmüş bir araba, vinç tarafından kaldırılıyor. Nasıl becerdi ki bunu? Ters kaldırdıkları gibi ters de götürdüler.

Haldun girmiş iskeleye, el etti. Cumhuriyeti (gazete tabii) alıp girdik. Bayram hediyesi, şehir hatları %50 indirimli. İlk uyguladıklarında beleş de yapmışlardı.

Kısa keseyim, Beşiktaş’ta Fahri bir köşede Serhan ve İhsan diğer köşede beklemekteler. Fotolar, kucaklaşmalar ve Çayırbaşı’na doğru çıktık yola. Bu arada Murat da bizle ilk kez pedallamak üzere aramızda.

Bir yıldır buralardan geçmiyorum. Hemen değişiklikler olmuş. İstanbul sürekli değişiyor. Güzel de, eskiyi silmeye mi çalışıyorlar. İnsanın yaşamında bir yığın anı var. Mekanlarla, işletmelerle, her şeyle. Bunlar kalktı mı anıların da kalkıyor. Sadece bir hayal kalıyor. Halbuki o mekanları aynen görsen, oralara girsen-çıksan-otursan-dokunsan... güzel olmaz mı?

Emirgan’da Gültekin katılıyor gruba, 8‘ledik. Dizildik peş peşe bir inci kolye gibi-gidiyoruz. Sırayla öne geçmeler. İhsan’ı tut tutabilirsen. Önlerde, hatta gözden kaybolmaca. Onu öncü birlik ilan ettik. Önden gidip yolu açıyor...

Çayırbaşı ilk molamız. Çay nerede ucuz, biz orada. Spor kulübü 1 lira olunca daha ilerideki gittiğimiz kahveye konuşlandık. Çaylar 75. Gene de çok bizim için. İndirim ancak bu kadar. Şekeri almasak olmaz mı? Olmadı. Peki az çay var mı? Yok. Neden yok, az kuru, az pilav var da az çay niye yok :))

Kahvaltı faslını bitirip Vedat’ları da fazla bekletmemek için yoldayız. Kendimi sınıyorum. Düz yol tamam da, rampalar ne durumda? Durum gayet iyi. Biraz idmandan düşmüş olsam da basıyorum pedallara. Bas-çek-bas-çek... tırmandık yokuşu ve su kemerlerine vardık. En sonda ben ama :((

Vedat ve Yasin’le kucaklaşma, uzundur görüşmedik. Telefon da olmasaydı! Dostluk güzel şey. Özellikle uyumlu olunca. Bir de yeni arkadaş aramızda, Fehmi. Sonradan öğreniyoruz, dalgıç ve su altı fotografçısı. Harika. Güzel bir uğraş. Önemli, değil mi? İnsanın bir meseleyle derinlemesine ilgilenmesi.

Orman Fakültesi’nin oralardan sola, Atatürk Arboretum’u önünden geçen güzel, orman içinden giden yoldayız. Biraz iniş gelince ben de moralimi düzeltmek için basıyorum pedala. Önlerdeyim, cesaretle dönemeçleri dönüyorum.

Su molası. Tazelenen sular ve devam. İhsan gene önlerde, Fehmi de peşinde.

Kemerburgaz’dayız. Suratsıza oturmadık. Sonraki kahvedeyiz. Ahaliyle bayramlaşmalar, çaylar, ayranlar, kahveler... içiliyor. Karın doyuranlar. Ve bolca muhabbet. Bisiklet, bisiklet ve gene bisikletle ilgili her şey :))

Saat kaç? Yarıma gelmiş. Devam mı? Evet denildi ve Göktürk, Işıklar, İhsaniye. Oradan tornistan yapacağız.  Biraz otoyoldan Kemerburgaz’a kadar, sonra Cendere yolundan Kâğıthane’ye döneceğiz. Niyet bu.

Göktürk içinde maviyle boyanmış bir bisiklet yolu. Ne de güzel böyle önemsendiğini görmek. Gururla kullanıyoruz. Kısa bir mutluluk da olsa.

İstaç’ın kokuları mide bulandırıyor. Çevre rezil olmuş kokudan. Doğada gidiyorsun ama çöp kokusuyla. Yol kapatılmış. Öyle bir uyarı yazısı konulmuş ki: Uçurum Var! Vay be, sonunda düşeceksin. Aldırmadık. Yoktu zaten. İyi de olmuş yazı, korkan arabalar girmiyor :))

Firu kayboldu, merak ediyoruz. Nerede kaldı? Bir de geldi ki koynunda bir kedi. Yolda miyavlayan yavruyu almış koynunda köye getiriyor. Vedat ve Yasin de beraberinde.

Işıklar köyü, kahvedeyiz. Çaycı hoş sohbet, buraları hep Selanik göçmenleriyle dolu. Kediyi çaycıya emanet edip, bolca çay içip ayrılıyoruz. Zehra Hanım’ı da gelecek sefer aramızda görmek umuduyla.

Uzatmayayım gene. Buraları pedallık yollar. Belki de bugün bayram diye. Yoksa şu 3. köprü, havaalanı meselesiyle damperliler burayı cehenneme çeviriyorlar. Bu adamlar birer cani. Sıra kapacam diye öylesine riskli araç kullanıyorlar ki, her türlü kazanın müsebbipleri. Aracını deviren, önündekini ezen.. Azrail’in kendisi direksiyona geçmiş.

İhsaniye’de 11’li grup dağılıyor. Kaçanlar olarak İhsan ve Fehmi gruptan ayrıldılar. Anlaşılan bir yerlere yetişmek durumundalar. Vedat ve Yasin, arkadan gelmekte olan arkadaşlarını beklemek üzere kaldılar. Geriye biz ve Serhan-Haldun-Fahri-Murat-Gültekin kaldık.

Kemerburgaz’da Kahve Dünyası’nda bir mola, gıda ve kafein takviyesi, Fahri’yi ayağa kaldırmaca. Düştü şekeri, bayılacak. Neyse Firu imdadına yetişmiş ve biraz sandviçle idare etmiş Fahri.

Cendere yolu düz. Otoyol gibi iniş-çıkış değil. Köpek var ama korkmazsanız sıkıntı yok. Onlar sizi selamlıyorlar çünkü.

Fahri Kâğıthane’ye varmadan ayrıldı. Sanayi Mahallesi’ne çıkacak. Biz de cesaretle, yasak olmasına rağmen Dolmabahçe’ye ulaşmak için daldık tünele. Bu ancak bu memlekette olur. Polislerin yanından geçtik, sıkıntı yok. Tünelin içindeyiz, sirenleri, ışıkları mavi-kırmızı çakan araçlar yanımızdan geçmekteler- sıkıntı yok. Özellikle de tünelin 2. kısmı harika. Yokuş aşağı akıp Dolmabahçe’ye vardık. Bir kalabalık ki ortalık sormayın. Hele Beşiktaş. Herhalde vesayetçi burada ki etraf sivil dolu. Hiç de belli olmuyorlar. Kenarda dikili duran bir adam seni kesiyor.

Bu tünel toplam 4 km idi. Bizi Haliç’i dönmekten kurtardı. En az 1 saat yolu kısalttı. Kenarda rahat bir güvenlik şeridi var. Hız sınırı da araçları yavaşlatmakta. Neden bisikletlere yasak koyarlar ki?

90 km geride kalmıştı. Vapurdayız Haldun’la, Serhan ve Gültekin’den ayrılmış olarak. Yarın ki turumuz şehir turu olacak. Emin telefonda, 3 kişi geliyoruz diyor. Harika.

Yorgunluk var. Duş vs sonrası istirahat.


















Kemerburgaz-İhsaniye Turu: Beşiktaş-İstinte-Çayırbaşı-Bahçeköy-Kemerburgaz-Göktürk-Işıklar-İhsaniye-Kemerburgaz-Cendere-Kağıthane-(tünel) Dolmabahçe -Beşiktaş

Garmin yol bilgileri Bayram-Kemerburgaz-İhsaniye

Tur tarihi: 5 Ekim 2014
Kat edilen mesafe: 91,57 km.
Ortalama hız: 14,8 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 10 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 50 dk. 
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 19,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1028 m, kaybı (iniş) 1029 m.
















 
























6 Ekim, Bayramın 3. günü - PiyerLoti

Sabah üzücü bir haberle uyanıyoruz. Serhan babasını kaybetmiş. Başın sağ olsun, sabırlar dileriz.

Biraz buruk başlıyor gün. 8 buçuk vapuruna vardığımızda Emin ve Cengiz gelmişler bile (Nüvit gelememiş). Uzundur onlarla da yüz yüze görüşemedik, pedallayamadık. Vapur yolculuğu arayı kapatmanın ilk fırsatı oluyor. Bu arada Cengiz de yol’cu olmuş. Abbas değil, yol bisikletçisi demek istedim :)) Altında bir Giant, uçuyor.

Karaköy’den Gültekin’i, Eminönü’nden de Turgay’ı aldıktan sonra Fatih’e Siirt Pazarı’na doğru yol alıyoruz. Kahvaltıyı burada edeceğiz. Tavsiye olunur. Bakkaldan peynir-domates-biber alıyorsun. Güzelce pidelik hale getir diyorsun. 6 kişi için yumurtalar dahil 13 lirayı verip fırına gidiyorsun. Şunlardan bize pide yap diyorsun. 6 lira da oraya verip toplam 19 liraya pidelerine kavuşuyorsun. Dışarıda tanesini 8 liraya yiyemezsin. Çayevine de oturup gelsin çaylar gitsin kahveler diyerek ona da 37 lira bıraktıktan sonra 56 liraya karnını doyuruyorsun. 6’ya böldün mü 10 lira bile tutmuyor. Tavsiye olunur.

Bisikletten başka bir konu yok konuşulan. Yok vites ayarı, yok kaç kilo, yok çadır, yok o yok bu... bisiklet de bisiklet. Turgay hanımıyla yaptığı Ege turunu, Emin kütüğünü, buradaki İskender mahallesinin kaç defa isim değiştirdiğini. Gültekin  Almanya’daki çadır meselesini. Cengiz yeni bisikletle yaşadığı kazayı... anlatıyor. Biz de araya girip laf sokuşturuyoruz. Buralara daha önce yaptığımız gezileri vs‘leri.

Yan sokakta satılan Van Otlu Peynir (kilosu 17.5, nefis bir lezzet) buraya gelmenin ikinci bir sebebi. Şansımıza sokakta kurban kesmiyorlar. Daha önce burada onu da yaşadım. Uluorta kesmişler ve direğe asıp yüzmekteler. Neyse ki o günden bugüne çevre değişti. Eskiden dükkânlar ortadaydı. Zaten her yer et-kasap burada. Bu insanlar etobur.

Zeyrek Camii Restorasyonu halen bitmemiş. Pek de bitecek gibi görünmüyor. Malumunuz çevre UNESCO tarafından koruma altında (yoksa hemencecik bir AVM kondururlardı). Pantokrator Manastırı Kilisesi, Doğu Roma döneminden kalma dini bir yapıdır. Fetihten sonra ilk medrese burada açılmış. Fatih külliyesiyle birlikte yeni medreselerin açılmasıyla buradaki medrese kapanıp bina cami olmuş. Bugün yalnızca güney kısmı ibadet için kullanılmakta.

Fatih Caminin içinden geçen yolumuz sokak aralarından devam etmekte. Çoğumuzun buralara ilk gelişi. Sakince sürüyoruz. Ara sıra bir saygısız çıktığında Turgay hemen ifadesini alıyor. O olmadı Emin hesabını kesiyor. Bu şekilde Karagümrük sonrası Sulukule içinden Mihrimah Sultan Camii kenarından Edirnekapı’dayız.

















Dikdörtgen planlı caminin etrafında medrese, mektep, türbe, hamamları vardır. 37 m yükseklikteki kubbe üçer kemere yaslanır, yanlarda ikişer sütun, sağ ve solda 3 kubbe ve mahfelleri bulunur. Mihrap ve minber taş işçiliğiyle yapılmıştır.

Caminin büyük avlu kapısından dik merdivenlerle cami içine çıkıldığında sağ tarafta medreseler ve karşısında 7 kubbeli 8 mermer granit sütunlu son cemaat yeri vardır. Şadırvan bunların arasında bahçede, minaresi sağdadır. Hamam cadde kenarındadır. 1999 depreminde hasar gören caminin restorasyonu tamamlanmıştır.

Bu cami Sinan’ın eseri. Mihrimah Sultan, Kanuni’nin kızı, 2. çocuğu. 17 yaşındayken Diyarbekir Beylerbeyi Rüstem Paşa ile evlendirilmiş. Rüstem Paşa ise bu evlilikten sonra sadrazam olmuştur (1544-61 arası 2 yıl hariç kesintisiz). Mihrimah Sultan yaşamı boyunca devlet işlerinde çok söz sahibi, annesi 1558’de öldükten sonra babasına, 1566’da da babası öldükten sonra tahta geçen II.Selim’e saltanatı boyunca danışmanlık etmiş. Çok büyük servet edinmiştir. Sinan tarafından Üsküdar İskele Camii, medrese, ilkokul ve hastaneden oluşan (1540-48) ve Edirnekapı Mihriman Sultan Camii, çeşme, hamam ve medreseden oluşan külliyeler (1562-65) yapılmıştır.

25 Ocak 1578’de 55 yaşında hayata gözlerini yummuştur.



















İtalyan ressam Tizianon Vecellio tarafından yapılmış yağlıboya portresi


Edirnekapı’da biraz trafik var, bayram diye gene de az sayılır. Öyle minibüs-otobüs aralarından G.O.P yönünde pedal basıyoruz. Turgay arkadan yönlendirme yapıyor. Hem bize hem şoförlere. Benzincide basılan hava, kaldırımdan gidilen kısa bir mesafe ve Piyerloti’deyiz. Hani uzatalım Alibeyköy’e inelim mi dedik ama Piyerloti görülmek istendi. Madem ki turun adı da PL, tamam olsun.

Fakat burası mahşer günü, değil binmek elde sürmek bile mümkün değil. Zaten fiyatlar bizi aşmakta. Çay 3 liraysa gerisini düşünün siz.

Ama gene de şöyle bir görelim diye daldık. Cengiz’in gidonu sıkıştırıldı. Emin’le Firu Osmanlı bisikletçilerine büründüler. Eğlendik burada.

Eyüp’e inip çaylarımızı yudumlarken gene bisiklet konuşuluyordu. Bitmeyen hikayeler. Uzundur da görüşülmeyince bir tur yetmiyor tabii :))

Meryem Ana Ayazması (Panayia Vlaherna) gezilip, Balat’ın arka sokaklarından Fener Patrikhanesi kenarından Unkapanı tarafına doğru ve Vefa’ya boza içmeye pedalladık. Burada da bir kalabalık. İçeride yer yok. Zaten velespitleri bırakmaya kimsenin niyeti yok. Tanıdık ama neredendi, kimsenin hatırlayamadığı bir bisikletçi ile yapılan sohbetler. Başlayan ve panik yaratan damlalar. Nereden çıktı bu durum şimdi? Biraz saçak altına sığınma. Turgay’ın Cerrahpaşa’ya gitmesi. Hanımı orada refakatçıymış. Arkadaşının bebesi olmuş. Ve Eminönü’ne doğru iç yollardan dönüş. Öyle bir muhit ki burası. Eski İstanbul’un göbeği, ancak içler acısı bir durum. Pislik, fakirlik, kalabalık, Arapça, Kürtçe.. rengarenk mi desem, gri mi desem, bilemedim şimdi. Biz de haliyle bu kılığımızla turist oluyoruz. İyi Türkçe konuşuyor, bak adamlar nereden gelmişler, bi turisti evire çevire dövmüştüm... vs vs durumları.

Beşiktaş’a kadar peş peşe geldik. Gültekin İstinye’ye devam ederken biz de Kadıköy’e geçiyoruz. Bisikletliler gemide. Haliyle sohbet ediliyor.

Modada Ali Usta’nın dondurmasını yalarken Esin ve Mine’yle yapılan deprem üzeri konuşmalar ve Emin’e çaya giden yolumuz bizi günün sonuna getiriyor.

Beşiktaş’tan vapura binerken tesadüf Serhan ve kardeşi Fikri’ye rastlamamız hoş oldu. Cenaze Kuyubaşı camisinden kalkacakmış. Yarınki turu erteledik ve arkadaşımızı, her ne kadar istemese de, yalnız bırakmak istemedik.

Bir derneğimiz var: Haydoy, Hayvanları Doğal Ortamında Yaşatma Derneği. Bu gezilerde aramızda bağış toplayarak katkıda bulunmaya çalışıyoruz. Herkese çok teşekkürler. Dernek de barınaklara ve açık araziye atılmış hayvanlara destek vermekte.


Piyerloti Turu: Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Karagümrük-Sulukule-Edirnekapı-GaziOsmanPaşa-Piyerloti-Eyüp-Balat-Vefa-Eminönü-Karaköy-Beşiktaş

Garmin yol bilgileri Bayram-Piyerloti

Tur tarihi: 6 Ekim 2014
Kat edilen mesafe: 37,30 km.
Ortalama hız: 9,5 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 54 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 59 dk. 
En yüksek sıcaklık 26 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 21,1 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 456 m, kaybı (iniş) 458 m.



































Her şey bir yana, ateş Türkiye’yi sardı. Şimdi uzun bir sınırın bu yanında, yangın ve ölümden can havli ile kaçan insanlarla, mevki sarhoşluğu ve “sayd-ı hayalat” içinde bir kara harekatına hazırlanıyoruz. Üstelik içeriği bile bile lades bir tezkere ile. Ya sonra? (Prof.Dr. Sema Kalaycıoğlu, Cumhuriyet 8.10.2014)





Yasin ve Emin’e foto katkıları için teşekkürler.

Kaynak