30 Nisan 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Anadolu'nun batısında, Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeye Antik Çağ’da Lidya, bu topraklarda yaşayanlara da Lidyalılar denilmiştir.
Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan ve doğudan Anadolu'ya gelen Lidyalılar, önce Hititler'in daha sonra da Frigler'in egemenliği altında yaşadılar. Frigya’nın yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular (MÖ 687). Başkentleri dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli yakınlarındaki Sardes’di. Kral Giges devletin sınırlarını genişletti. Doğu sınırları Kızılırmak ırmağına dayandı. Kimmerler’e karşı 
Asurlular’la iş birliği yaptı ve bunun sonucunda Kral Yolu Asur'a kadar uzandı. Kral Alyattes zamanında Medler’le savaş yapıldı. MÖ 585 yılında barış yapılarak Kızılırmak iki devlet arasında sınır oldu. Son kralları Krezus 
dönemi Lidya’nın en parlak zamanı oldu. Başkentleri Sardes aynı zamanda dönemin kültür ve sanat merkeziydi. Ancak bu durum uzun sürmedi. Adalar Denizi'ne (Ege) çıkmak isteyen Pers Kralı Kirus, Mısır'la ittifak yapan Lidya Kralı Krezus'u yenerek Lidya Krallığı'na son verdi (MÖ 546). 

Tarihte ilk kez madenî parayı basıp kullanarak ticaretteki takas usulüne son veren bu müthiş uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Lidyalıların İzinde.
Lidyalıların İzinde













29 Nisan 2018, Pazar / Mudanya – Görükle, 43 km (1. gün)

İDO biletim 9.50’ye idi. Çantaları zaten geceden hazır etmiştim. Sabah 7’ye kurdum saati. Gece rüyalarla geçti. Nedense son günlerde gördüklerimi hatırlıyorum. Daha doğrusu film izler gibi geçiyor. Hatta bazen, sanki derin uykuda değilim, müdahale ediyorum J Neyse. Hazırlandım, hafif bir kahvaltı ve Firuzan’ın eşliğinde Kadıköy iskelesine pedalladık. Hem pazar hem erken (saat) olması nedeniyle sıkıntılı bir trafik yok. Minibüs yolu da rahat. Gün içerisinde buradan gitmek ölüm. Devamlı önünde duran araçlar L

Bisiklet yüklü; 25 kg çantalar, 25 kg bisiklet, üstüne de ben bindim mi 140 kg ile hareket ediyoruz. İlk başta gidonun ağırlığı garip geliyor. Tank gibisin. Ama kısa zamanda anatomisine alışıyor insan.

Erken vardık iskeleye. Güvenlik kontrolünden bisiyi geçirip bıraktık içeride. Sonra birer çayla kapıdaki kafede oyalandık.

Düzgün bir şekilde velespiti güverteye sabitledikten sonra ön sıralardaki yerimi alıyorum. Kadıköy’den fazla binen olmadı. Herhalde boş yerler Yenikapı’da dolacaktır.

Bebelerle dolu içerisi. Ağlayan vızlayan, pusetle tur atan... Curcuna, sabah sabah da pek çekilmiyor. Arkamdaki sırada birbirlerini uzundur görmemiş okul arkadaşları yüksek sesle aradaki zamanı tamamlamakla meşguller. Sen ne yapıyorsun, kaç çocuğun var, nerede oturuyorsun, hiç değişmemişsin,  yok Ali nerede, yok Ayşe niye gelmedi... Kafa ütüleyici bir muhabbet.

İki saatlik bir deniz yolculuğu sonrası Güzelyalı iskelesine varıyoruz (11.50). Buraya 3’üncü gelişim oluyor. Bugün gideceğim yolu ise 2’nci defa geçeceğim. İki sene önce yazın bir Marmara-Trakya turunda gelmiştim. Hatırlarım sanıyordum ama fazla bir şey kalmamış kafamda. Sora sora eski Mudanya yoluna çıkıyorum. Hava sabah biraz serindi ama şimdi ısındı. Üstümdekinin kollarını söküyor, yeleğe dönüştürüyorum. Bacaklıkları da indirdim. Biraz olsun hafifledim. ... Eski yoldan fazla gitmeden sağdan, Yörükali diye 2 kilometrelik bir yola sapıyorum. Şimdi keyifleniyor etraf. Köy yolları bisikletin en büyük keyfi. %3 ile başlıyoruz tırmanmaya. Kısa mesafede amma dikleştik, sıkılaştı rampa. %16’yı gördüm ekranda. Eco yetmiyor Normal ile devam. Hatta bazı yerlerde High gerekiyor, dönemeçleri de dıştan almak lazım. İçi herhalde %20’dir.

Burası zeytin ve incir bölgesi. Bolca sıkımhaneler, satış tezgahları var. Öğlen sıcağında yol almaktayım. Geçen gelişimde akşamüstü güneşiydi, etraf kızıla boyanmıştı. Daha güzel gözüküyordu. Şimdi ise parlak ışık altında o günkü keyfi alamıyorum. Ama güzel olan doğanın uyanışı, etrafın yeşilliği, tarlalar çiçek açmış, sarılar, morlar, kırmızılar kaplamış. [e] 18 km/%20 harcandı.

Tereddütte kaldığım yerlerde yön sorarak sürüyorum. Hatırlarım sanmıştım ama pek de kafamda kalmamış. Yol çıktı çıktı sonra güzelce inmeye başladı. Önce İpekyayla (burada suyumu doldurdum) sonra Yaylacık ve Balabancık. [e] 24,5 km/13.11/%40 harcandı.  Evet, burayı hatırladım, mola vermiştim. Gene aynısını yapıyor iki çay eşliğinde dinleniyorum (75- krş.). Bu sefer daha kestirme bir yoldan geldim. Yay çizmeden. 5-6 kilometre herhalde kazandım. Bundan sonra bildiğim yoldan Görüklü içine vardım. Güzel bir yer, bolca kıraathane, çokça kağıt oynayanlar. Bir kaç lokanta, market geçtikten sonra Uludağ Üniversitesi’nin girişi ve misafirhanedeyim. Odaya yerleşme, duş, masaüstü işler ve şöyle biraz uzanmaca.

“Hair” müzikali vardır, bilirsiniz. Tam 50 yıl önce bugün ilk kez Broadway’de sahnelendi. O günlerde açık açık cinsellik içeren metni yüzünden kışkırtıcı olarak nitelenir, bununla birlikte kısa süre içinde Vietnam Savaşı’na karşı çıkan "hippilerin" sembolü haline geldi. 1971'de Engin Cezzar'ın rejisiyle Türkiye'de de oynandı. O dönemin  kuşağı hatırlar. Manhattan’da yaşayan bir grup barışçı gencin hikayesini anlatan müzikal 1979’da Milos Forman tarafından başarıyla sinemaya da uyarlandı. İngiliz BBC tarafından yapılan bir araştırma, 4 yıl aralıksız Broadway’de sahnelenen müzikalin aylarca müzik listelerinin zirvesinde kalan "Let The Sunshine In", "The Age Of Aquarius", "I Got Life" gibi şarkılarının hala en çok dinlenen şarkılar arasında yer aldığını ortaya koyuyor. 

Karnım açıktı, saat de 4’ü geçti. Geçen gelişimde üniversite yerleşkesi içindeki hastane yakınında bir lokantada yemiştim. Pek de güzel değildi yemekleri. Ancak geç kaldığımdan başka seçenek yoktu. Resepsiyondaki beye soruyorum yemek işini; “Görüklü’ye gidin, orada seçenek çok.”  “Nasıl gideceğim peki?”  “Hemen önümüzden geçen minibüse binin, sizi götürür getirir.” Harika, atlıyorum ve 2 liraya Görüklü’ye geliyorum. Yolda sürücü ile yaptığım konuşmada Şehzade Lokantasının sulu yemek çıkardığını öğrenince yakınında iniyorum.  Görüklü ne güzelmiş. Ben görmemişim geçen gelişimde bir şey. Bir ana cadde boyunca karşılıklı dizili yiyecek-içecek, giyim-kuşam, alış-veriş yerleri. Ve yollar gençlerle dolu. İşte üniversite şehri olmanın farklılığı-avantajı. Uludağ Üniversitesi buraya hayat katmış. Tek bir yaşlı görmedim, çalışanlar bile genç. Harika bir yer. Çanakkale de aynen böyleydi, gençlerle dolu. Hepsi de çağdaş giyimliler. Bugün GS-BJK maçı var, anlaşılan. Ortalık iki tarafın fanatikleriyle dolu. Yüksek sesle şarkı söylüyorlar parklarda.

Şehzade Lokantası da bugüne kadar gördüğüm en zengin vejetaryen mönüye sahip. Yiyecek çok şey var, ben (yoğurtlu) ıspanak, kızartma ve bulgur alıyorum. Hepsinden az az. Yanına turşu getiriyorlar, sonra da çay (ikramları). Hepsi 18 lira. Biraz cadde boyunca yürüyor, dükkanlara ve insanlara bakarak dolaşıyorum. Gloria Jean’s Coffees’i görmemle bir doppio espresso eşliğinde bir iki telefon konuşmasını da yaptıktan sonra serinleyen hava artık beni misafirhaneye gitmeye zorluyor. Tekrar minibüse atlayıp odama dönüyorum. Geceleme ücreti 40 lirayı da ödedikten sonra yarının hazırlığına geçiyorum.

Gözlerimi kapamadan odanın penceresinden gördüğüm müthiş bir dolunayı bir süre izliyorum. Gümüş ışığı yatağımın kenarına kadar düşüyor, odayı aydınlatıyor. 


Uludağ Ü. Misafirhane 0224-2940702 / 2940710














Mudanya – Görükle
Tur tarihi: 29 Nisan 2018
Kat edilen mesafe: 43,09 km
Ortalama hız: 15 km/sa
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 52 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 12 dk.
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 27,5 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 698 m, kaybı (iniş) 713 m
En düşük irtifa 1 m, en yüksek irtifa 392 m

Garmin yol bilgileri Mudanya–Görükle

Relive yol bilgileri Mudanya–Görükle



Çok güzel etraf. Köy yolları bisikletin en büyük keyfi.

Burası zeytin ve incir bölgesi.


Yol çıktı çıktı sonra güzelce inmeye başladı. Önce
 İpekyayla (burada suyumu doldurdum) sonra Yaylacık ve...  

... Balabancık. Evet, burayı hatırladım, mola
 vermiştim. Gene aynısını yapıyor iki çay eşliğinde dinleniyorum.

Bildiğim yoldan Görüklü içine vardım. Güzel
 bir yer, bolca kıraathane, çokça kağıt oynayanlar...


Bisiklet yolu bile var J

Şehzade Lokantası

Bir ana cadde boyunca karşılıklı dizili yiyecek-içecek,
 giyim-kuşam, alış-veriş yerleri. Ve yollar gençlerle dolu...

... Görüklü ne güzelmiş, geçen gelişimde iyice görmemişim.

Gloria Jean’s Coffees’i görmemle bir doppio espresso
 eşliğinde bir iki telefon konuşması da yapıyorum.



























































































(devamı) 2. gün Görüklü–Orhaneli



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

24 Nisan 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Anadolu'nun batısında, Gediz ve Menderes ırmakları arasında kalan bölgeye Antik Çağ’da Lidya, bu topraklarda yaşayanlara da Lidyalılar denilmiştir.
Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan ve doğudan Anadolu'ya gelen Lidyalılar, önce Hititlerin daha sonra da Frigler'in egemenliği altında yaşadılar. Frigya’nın yıkılmasından sonra Kral Giges zamanında bağımsız bir devlet kurdular (MÖ 687). Başkentleri dönemin en büyük ve zengin kentlerinden olan Salihli yakınlarındaki Sardes’di. Kral Giges devletin sınırlarını genişletti. Doğu sınırları Kızılırmak ırmağına dayandı. Kimmerler’e karşı Asurlular’la iş birliği yaptı ve bunun sonucunda Kral Yolu Asur'a kadar uzandı. Kral Alyattes zamanında Medler’le savaş yapıldı. MÖ 585 yılında barış yapılarak Kızılırmak iki devlet arasında sınır oldu. Son kralları Krezus 
dönemi Lidya’nın en parlak zamanı oldu. Başkentleri Sardes aynı zamanda dönemin kültür ve sanat merkeziydi. Ancak bu durum uzun sürmedi. Adalar Denizi'ne (Ege) çıkmak isteyen Pers Kralı Kirus, Mısır'la ittifak yapan Lidya Kralı Krezus'u yenerek Lidya Krallığı'na son verdi (MÖ 546). 

Tarihte ilk kez madenî parayı basıp kullanarak ticaretteki takas usulüne son veren bu müthiş uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Lidyalıların İzinde.





















[bisikletle]Türkiye projesi çerçevesinde bölgeyi kapsayacak turlarda izlenecek rotalar, uzaklıklar, yolların niteliği, gezilip görülecek tarihi ve doğal güzellikler, konaklama, yeme-içme ve yerel kültürler hakkında bilgi toplamak üzere 29 Nisan’da pedallar dönmeye başlıyor...
















9 Haziran akşamı İstanbul'a Antalya’dan otobüsle döndüm. Çok keyifli bir tur oldu. Gezi notları pek yakında blogda.

5 il + 13 ilçe + 8 belde = 1650 km



23 Nisan 2018

Şamlar; Dünya Günü

22 Nisan Dünya Günü, ilk olarak San Francisco’da 1969 yılında düzenlenen Ulusal UNESCO Dünya Konferansında John McConnell tarafından dünyamızın yaşamı ve güzelliğini kutlayarak karşı karşıya kaldığı çevresel tehditlere dikkat çekmek amacıyla bir özel gün düzenlenmesi fikri ile ortaya çıkmıştır. 
John McConnell, Dünya Günü kutlamaları için tarih olarak ekinoks (gece ve gündüzün eşit olduğu) zamanı, yani 21 Mart'ı önermiştir. Daha sonra ise çevre sorunlarına büyük bir kamuoyu ile tepki gösteren ilk hareket, Wisconsin Senatörü Gaylord Nelson’un desteği ile ve Denis Hayes'in organizatörlüğünde 22 Nisan 1970 günü ilk Dünya Günü kutlamaları olarak tarihe geçmiştir.Bu kutlamalara yaklaşık 20 milyon kişi katılmış, birçok konferans ve sempozyum düzenlenerek, çevre sorunlarına dikkat çekilerek ABD’nin ilk 'Temiz Hava Yasası' ve 'Temiz Su Yasaları' hazırlanmıştır... Biz de bu günü kutlamak üzere, bebesini emzirmeyen, uykusundan fedakarlık eden, sınıf toplantısına gitmeyen, torununu ebeveynine bırakan, kapısının önünü beklemeyen, evden izin alabilen, rampadan korkmayan, köyüne gitmeyen arkadaşlarla Şamlar’a pedalladık (bu tanıma giren sadece 2 kişi çıkabildi, maalesef).

Bahar artık kendini belli ediyor. Hava ısınmış, doğa uyanmış. Her yerde çiçekler açmış. Biz de artık giysileri inceltmeye, paçaları kısaltmaya başladık. Karaköy’den çıktık yola Eyüp’e doğru. Balat’taki restorasyonu yeni bitmiş olan Bulgar kilisesinin önü tur otobüsleriyle dolu. Oldukça kalabalık bir ziyaretçi kitlesi var, görünürde. Komşularımız pazar ayinine mi gelmişler? Stevi Stefan Kilisesi, bilinen adıyla Demir Kilise 110 yaşında.
Rivayete göre, İstanbul’da yaşayan Bulgarlar 19. yüzyılda Rum Patrikhanesinden ayrılarak kendileri için bağımsız bir kilise yaptırmak isterler. Zamanın Osmanlı padişahına isteklerini arz ederler. Fakat Sultan Abdülaziz, Bulgarların Fener Patrikhanesi’nden bağımsız bir kilise yapmalarını istemez. Bulgarların isteklerini doğrudan reddetmemek için de “Kilise inşaatını üç ay içinde bitirmek koşuluyla izin veririm” der.Çünkü böyle bir inşaatın o dönemin koşullarında üç ayda bitirilmesi mümkün değildir. Bunun üzerine Bulgarlar kiliseyi Viyana’da demirden döktürüp, sonra da Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden taşıyarak Haliç’in kıyısına üç ay içinde kurarlar. Kilisenin söz verildiği sürede bittiğini gören Sultan Abdülaziz de verdiği sözü tutmak zorunda kalır. Dilden dile anlatılarak günümüze gelen ve ilgi uyandıran bu rivayetle ilgili yazılı bir belge olmadığı gibi, böyle bir kilisenin üç ay gibi kısa bir sürede inşa edilmesi de mümkün olmadığına göre gerçek hikayeyi dinleyelim.

İstanbullu Bulgarların ayinlerini kendi dillerinde yapma isteği Fener Rum Patrikhanesi tarafından ret edilince, Rusya’yı da arkasına alan genç Bulgar devleti Osmanlı üzerinde bir güç gösterisi yapmayı arzulamaktadır. 1849’da Osmanlıdaki Bulgar cemaatinin ileri gelenlerinden ve o dönemde milletvekili olan Stefan Vogoridis, Bâb-ı Âli’den bir kilise yapılması için izin alır ve 1850’de Bulgar Eksarhlığı (önderliği) açılır. Tam karşısına da ahşap bir kilise yapılır. Arazi ve evini bağışlayana ithafen Sveti (Aziz) Stefan adı verilir. On yıl sonra artık Fener Rum Patriğini dini önder olarak kabul etmeyeceklerini deklare eden Bulgarları Fener Rum Patriği 1872’de aforoz eder. Bulgarlar da ahşap kilisenin yerine daha büyük ve gösterişli bir kilise yapma iznini Osmanlıdan alırlar. Açılan yarışmayı Ermeni mimar Hovsep Aznavur, ihaleyi de Avusturyalı Rudolf Waagner şirketi kazanır. Kilisenin inşası 1,5 yıl sürer. Kilisenin bütün dış cephesi, yan duvarları, pencere kenarları, merdivenleri, kabartmaları, çan kulesi neredeyse hemen her şey demirdendir ve parçalar Tuna Nehri ve Karadeniz üzerinden İstanbul’a taşınır. 1898’de de Sveti Stefan Kilisesi açılır. Patrikhane ancak 1945’te Demir Kilise’yi tanımayı kabul etmiştir. 
Neo-Gotik ve Neo-Barok stilde inşa edilen kilisenin sadece mihrap kısmı ağaçtan ve altın kaplıdır. İkonaları ressam Lebedev resmetmiş, çanları Rusya’da dökülmüştür. 500 ton ağırlığındaki kilise, Brezilya’da yetişen ve suyun içinde yaşayan ağaçlardan yapılmış 325 kazık üzerine monte edilmişti. Denizin üzerinde olması nedeniyle zamanla yapıda korozyon oluşur ve demir erimeye başlar. Haliç’in çevresi düzenlenirken, önüne yapılan yol nedeniyle üzerine monte edildiği ve su ile yaşayan ağaçlar su alamadığından zeminde çamurlaşma oluşur. Kilise denize doğru kaymaya başlar. Bunun üzerine 2006 yılında çevresine 330 beton kazık çakılarak kayması önlenir. Zamanında tüm dünyada sadece 2 adet olan demir kiliselerden diğeri yok olunca, Balat’taki Sveti Stefan Kilisesi dünyadaki tek demir kilise olarak kalır. 9 yıllık bir restorasyon sonrası 2018 yılının başlarında tekrar açılır.

Hava erken, daha tam ısınmadı. 21 derece diyordu meteo bugün için. Haliç boyunca pedallıyoruz. Eyüp’ü geçtik, Alibeyköy’ü geçtik Gazi Mahallesine geldik. Buralarda artık tırmanışlar başlar. Ve çevre de değişir. İHE fabrikası sonrası sağda kazılan dev bir arazi. Ne çıkartıyorlar İstanbul’a bu kadar yakın yerden? Alibeyköy Barajı’nın üstleri burası. Beton fabrikaları bolca. Damperlilerden geçilmiyor. Yolun durumu da pek temiz değil. Toz kalkıyor çok fena. Yutup durduk. Yarın 23 Nisan olunca hafta sonu tatili 3 güne çıktı. Bunu fırsat bilen pek çok insan tatile gitti. Çıkmayanlar da bugün ortalıkta dolanıyorlar. Yollar kalabalıklaştı. Kayabaşı Şamlar Tabiat Parkı’na rağbet çok. Kapısında sıralanmış arabalar. Yol kapanmış bu nedenle. Kimileri de kamyonla gelmişler. Kasaların kapıları açık, içi insan dolu. Havasızlıktan bunalmış olmalılar, kapı açık gidiyorlar. Giriş parası vermek istemeyenler çevredeki çayırlara yayılmış vaziyetteler.

Eski Şamlar’da ilk molamızı verdik. Kanal manal hesabına bu bölgeyi su altında bırakacaklarmış. Sazlıdere Barajı nedeniyle zaten köyü yukarıya taşımışlardı. Baraj kenarında balık tutanlar, demlenenler, uzaktan kumandalı kayık yüzdürenler, atış talimi yapanlar... envaiçeşit insan görmek mümkün. İSKİ sahasından geçip barajın tahliye kanalı yanından, toprak yoldan devam ediyoruz. Kurbağa sesleri, kuş cıvıltıları, tarlalarda açmış sapsarı çiçekler, otlayan inekler... güzel bir yer. Trafikten uzak üstelik. Tek sıkıntı toprak-taş karışımı yol. Hoppala zıppala... Ehh, gülü seven dikenine katlanırmış. Ya arabaların arasından süreceksin, egzoz kokusuyla, ya da toprak yoldan mis gibi havayla.

Küçükçekmece’de bir çay molası. Firu’yla benim de bugün karnımız doymak bilmiyor. Paylaşılan bir çiğköfte dürümle zapturapt altına almaya çalışıyoruz. Misafir olduğumuz masadaki bey ile önümüzdeki seçimler, arka planda mehter marşıyla gösteri yapmaya çalışan MHP’nin durumu gibi siyasi meseleleri paylaşıyoruz.

Florya’da sahilden gitmek böyle bir havada ve günde “ölüm”. Aslında buraya hiç girmemek lazım. Bir bebeyi ezmeden, bir yayaya çarpmadan geçebildiğimiz için şanslıyız. İnanılmaz bir kalabalık. Kiralık bisikletliler, gokartlı bebeler, umursamaz ebeveynler, aşıklar, küskünler, koşturanlar, salınanlar ve daha fazlası.

Yeşilköy Kahve Dünyası son molamız. Mustafa E. ve Serhan Kumkapı yolcusu olduklarını söylüyorlar. Demlenme durumları. Biz de Bakırköy’den İDO’yla Bostancı yolcusuyuz o zaman.










Şamlar; Dünya Günü: Dudullu-Kadıköy-(gemiyle) Karaköy-Eminönü-Eyüp-Alibeyköy-Sultangazi-Arnavutköy-Şamlar-Küçükçekmece-Florya-Bakırköy-(gemiyle) Bostancı-Dudullu

Tur tarihi: 22 Nisan 2018
Kat edilen mesafe: 90,72 km.
Ortalama hız: 14,0 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 30 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 33 dk.
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 22,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 938 m, kaybı (iniş) 930 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 237 m.

Garmin yol bilgileri Şamlar;DünyaGünü

Relive yol bilgileri Şamlar;DünyaGünü