Nedense çok istemişimdir hep Şile’ye gitmeyi. Herhalde eski yolu hayal ederek buradan bisikletle çok keyifli geçilir diye düşündüm. Nitekim de öyle oldu. Mevsim de çok iyiydi, ekip de çok uyumluydu.
Firuzan ve Sarkis’le Cumartesi (23.05.09) için anlaştık. Sabahtan erken çıkacaktık. 7:15 ‘de Beşiktaş’ta Sarkis’le, 7:50’de de Firuzan’la Kalamış’ta buluşmak üzere sözleştik. Geceden bölgenin haritasını Google’dan kopyaladım, eşyalarımı hazırladım ve sabah 6:15’de kalkmak üzere saatimi kurup yattım. Sabah kendime 2 sandviç hazırladım (aslında 3 hazırlamalıymışım) ve bir simitle kahvaltımı yapıp Beşiktaş iskelesine indim. Sarkis gelmişti bile. Gelen gemiye özenle bisikletlerimizi yerleştirdik. Artık yeni gemilere daha sık rastlıyorduk. Aslında eskilere alıştığımızdan mı, bunlara bisikletleri yerleştirmek için yer düşünülmemiş. Sanki ortada bırakıyorsunuz gibi bir duygu oluşuyor bende hep. Saşılacak şey, yeni bir gemi tasarlarken bir yer düşünülmemiş olması!! Neyse diyelim (hep dediğimiz gibi) ve gezimize dönelim. Karşıya geçtik (tabii çayımızı da içerek) ve hemen buluşma noktasına doğru hızla ve kuvvetle pedallarımızı döndürmeye başladık. Sabahın erken olmasına rağmen sokaklarda hareket başlamıştı. Fenerbahçe’ye doğru ilerlerken ışıklarda yan yoldan bir bisikletlinin ok gibi fırladığını gördük. Evet bu Firuzan’dı ama bizi görmemişti. Hadi dedik yetişelim-peşine takıldık ve kendimizi belli edip aynen inmeden pedallamaya devam ettik. Aslında kıyıdaki bisiklet yolundan gitmeyi düşünuyorduk ama öyle güzel bir tempo tutturmuştuk ki, simdi koşan-yürüyen kalabalığın arasından geçerek tempomuzu düşürmek istemeyip araba yolundan devam ettik.
Hem pedallıyor hem de konuşuyorduk. Firuzan’ı Trakya gezisinden sonra ilk görüyordum ve yaşadıklarını çok merak ediyordum. Baktım arkada Sarkis’e birşeyler anlatıyor, aman bekleyin ben de dinlemek istiyorum diye ilk molamıza saklamasını istedim. Merak işte :)) Bu tempoyla 9’da Pendik’deki “Melemenci”ye vardık bile (8:50 / 28,5.km). İlk olarak bir başlangıç fotosu çektirdik (hemen) ve bu grubu da “El Trio Chile“ olarak takdis ettik. Çayların siparişini verdik, bir de peynirli menemeni paylaşmak üzere ekledik (sade menemen 3,5 TL, peynirlisini unuttum) ve Firuzan’ı dinlemeye koyulduk. Benim arka göbekteki arızadan dolayı terk etmek zorunda kaldığım turun 2. gününde Çorlu’da magandalar, aile var-bu kılıkta geçemessiniz diyerek taciz etmişler, neredeyse darp etmeye kalkışmışlar arkadaşları. Evet bu halen oluyor, bisikletliye mayosundan dolayı rahatsızlık duyuluyor. Öfkelenerek hikayenin gerisini dinledim ve orada olsaydım kendimi tutabilirmiydim, nasıl hareket ederdim diye düşündüm :((
Zaman sohbetle çabuk geçti ve menemen de miğdeye inince artık harekete geçme zamanının geldiğine karar verip tekrar pedalları döndürmeye başladık (9:45). Kaynarca’dan TEM bağlantı yoluna sapıp (son zamanlarda çok kullandık bu yolu) F1’e doğru ilerlemeye başladık (10:15 / 41.km). Biraz trafik geçse de yanınızdan, güvenlik şeridi yeterince bisiklet yolu çıkartıyor. Firuzan gene yaylı ayakkabılarını giymişti ve yetişmek mümkün değildi. Önlerde, ilerilerde küçük bir leke olarak sürdü hep bisikletini tur boyunca (zaten fotoğraflardan da anlarsınız, hep arkadan çekebildim), ben de peşlerinden (Sarkis’in de aşağı kalır yanı yok) dilim dışarıda yetişmeye çalıştım.
Hava ilginçti, ne soğuk ne de sıcak, yeleğimi uzun süre çıkarmadım. Ama artık ısınmaya başlamıştı. Yolumuz bizi, Ballıca ayırımından (10:25 / 45.km) geçerek, Shell benzincisinde verdiğimiz 10 dk. molada tazelenip (10:45 / 46.km) ve üçlünün bir fotosunu daha çekip (uyuyan köpek önünde), Göçbeyli’ye getirdi (11:15 / 55.km). Daha önce bir kaç kere gelmiştim, çayhaneye yerleştik (daha doğrusu bizimkiler önden geldiklerinden yerleşmekteydiler-ben yanlarına vardım). Küçük değişiklikler olmuş çayhanede. Açık mekan daralmıştı, biz de sandalyeleri alıp dışarıda kenarda bir yere yerleştik. Soda ve ayranı karıştırıp içtik. Yol tarifini aldık. Başlangıçta Darlık barajı kenarından (Teke) gitmek vardı ama uzar, rampa var gibi laflarla Sarkis vaz geçelim dedi. Ben de gelecek sefere sözü alarak kabul ettim ve Bıçkıdere yönünden devam ettik (11:40).
Buraları artık köy yolları, sağınız solunuz yeşillik, tarla, köy evleri falan. Yol asfalt (2.sınıf da olsa), yani rahat ve keyifli bir yol. İnerek çıkarak, kuş sesleri ve tek tük arabanın geçtiği yoldan ilerledik ve bir su istasyonuna (Taşdelen) geldik. Sarkis daha önce, bu yol toprak iken burada mola vermiş. Hadi dedik hem su alır hem de görürüz diye girdik. Bizi karşılayan beyle sohbet ettik ve yolun devamıyla ilgili bilgi alarak veda ettik (12:25 / 62,5.km).
Yolumuzun üzerinde bir dereye geldik (bu su Ömerli barajına akıyormuş) ve etrafında piknik yapan bir ailenin çocuklarıyla sohbet ettik (13:00 / 69.km). Ayaklarımı suya sokarak biraz serinledim, çok iyi geldi. Firuzan küçüklerle hoş bir diyalog kurdu. Sonra devam ederek tepede bir noktada, çeşmenin yanında (1971 Jandarma Mustafa Emin Hayratı) bir mola daha verdik (13:20 / 70.km). Burada da Sarkis güzelce saçını başını ıslatarak serinlemeye çalıştı. Gerçekten çok sıcaklaşmıştı hava. Ağaç altında biraz dinlendik.