17 Eylül 2022, Cumartesi / Araç - Kastamonu, 48 km (25. gün)
Araç ÖE’nin küçük odasında fena uyumadım. Ama geçen araçlar, bazen öylesine bir gürültüyle geçtiler ki. Bu yolun halen ilçe içinden geçmesine izin verilmesini gerçekten anlamak mümkün değil. Bu resmen Araç’a ihanet etmek.
6 buçuğa doğru ayaklanıp hazırlanıyorum. Dün aldığım meyveli yoğurdu yiyor, bir yandan çantaları topluyor, tıraş oluyorum. İki gündür olmamıştım, Boyalı’da imkan yoktu. Bisiklet oda kapısının önünde, ilkin eşyalar sona da bisikleti bir kat indiriyor, yüklüyor ve çıkıyorum. Yandaki Denizbank ATM’sinde işlem yapan vatandaş yardım istiyor. Birlikte parasını yatırıyoruz.
Pastaneden alınan iki poğaça (2x4-) ile yola başlıyorum. Saat 08.10. Bugün Kastamonu, 45 km gibi. Turun son etabı. Pazartesi otobüsle dönüş olacak. Hava açık. Araç geride kalıyor. Sağdan İhsaniye diye ayrılıyor yol. Aslından buradan da Kastamonu’ya gidiliyor. Biraz daha uzun. Ama yan yol. Herhalde daha sevimlidir.
Sağda Karayolları Bakım Evine giriyor, önce iki meraklı köpek tarafından karşılanıyorum. Meraklarını kokladıktan sonra rahatlıyorlar. Çalışan iki kişi ile selamlaşıyor, yolu soruyorum. 25 km atar diyorlar. Ne etsem diye düşünürken şimdi fazladan yol yapmayayım. Zamanımı Kastamonu’yu gezmeye saklayayım diye ana yoldan devam kararı alıyorum.
Bölünmüş yol. Güvenlik şeridi yokla var arasında. Ama gidilmez. Saat 08.28, hava 18,3 °C. Manyak bir Kartal araba çok yakınımdan geçti. Bu adamlarda mesafe algısı yok anlaşılan. 764 m rakımdayım. Şimdi yükseliyorum. %10 yazdı levha ama Garmin’de 7 görüyorum. Güvenlik şeridi var oldu. Ama yanı ıslak. Nereden geliyor ki bu su? Sabah fazla trafik yok. Belki cumartesi olmasının nedeni de olabilir. Yol ağır vasıtalardan dolayı uzunlamasına dalga dalga olmuş. Yani araçların teker izleri çukur, ortası yüksek kalmış.
Kastamonu çevresi ormanlık, yeşil bir coğrafya. Sağımdan altlarda bir dere akmakta. Kimse geçmediğinde suyun sesi buralara kadar geliyor. %6’yla tırmanıyoruz. Karayollarında eğim en fazla 8 oluyor. Genelde böyle. Ayarlıyorlar. Bu bölümde güvenlik şeridi yok. Arada otobüsler geçmekte. TIR pek geçmedi. Araç ÖE’nin Md. Yrd. Şakir Bey arıyor ve hatır soruyor; nasıl rahat ettiniz mi, imkanlarımız bu kadar diyerek. İlgili samimi bir kişi. İnsanlar nasıl da çeşit çeşit oluyorlar. Bu gezilerde ne çok insan tanıyorum. Kısa süreli olsa da etki tepki ölçümleri ip ucu veriyor. Davranışları, geri dönüşleri...
10 km sonra benzinci geliyormuş. Çay varsa yanımdaki poğaçayla iyi gider. Şimdi hafiften iniyorum, %1’le. Böylesi çok keyifli oluyor. Bataryaları dolu bırakmak istemediğimden 23. km.de iki çentik kala 2’nciyi takıyorum. Bu arada da yeleği ve kollukları çıkarttım. Hava 25,8 °C. Saat 9.35, ortalamam 17,9 km/s. 1076 m rakımdayım. Yol ara sıra çıkıyor iniyor ama rampalar %6’yı geçmiyor.
Saat 09.46. Solumdan geçen bir Şahin marka arabadan sarkan kişi “Bir dakika bir şey soracağım” diye sesleniyor. Hoppala, ne soracak ki bu adam yolun ortasında? Sor bakalım nedir diye sağda duraklıyorum. Camdan uzanıp bir hikaye anlatıyor; yok Karabük’ten gelip Samsun’a gidiyormuş, çocuğu ameliyat olacakmış, Allah rızası için yardım et… Hoppala, benim vereceğimin ne yararı olur ki bir ameliyata? Yok bende öyle bir para diyorum ama adam ısrarcı, gönlünden ne koparsa. Aldık başımıza dert. Aklıma Yumurtalık’taki olay geliyor. Motorcunun yaptığı. Gene aynısı olmasın, vereyim kurtulayım diye bir onluk uzatıyorum. Gelen geçen yok, inseler ne ederim? Neyse parayı alıp uzaklaşıyorlar. Plakayı bile almayı akıl edemedim. Tek hatırladığım beyaz bir 06 plakalı Şahin’di.
Saatler ilerledikçe hava da ısındı, 28 derece oldu. 1115 metredeyim. 27 km.de sıcak asfalt oluyor. Güvenlik şeridi de geldi. Bu yan bariyerler, metal herhalde ısınıyor-soğuyor gün içinde. Çat çut sesler geliyor yan taraftan. Öff, fena geçirmişler demirlere, parçalanmış bariyerlerin bu bölümü. Yol üzerinde benzinci yok. Gelenler de karşı tarafta. Güvenlik şeridi var ama tırtıllı cinsten. Hiç sevmiyorum bunları. O nedenle yoldan gidiyorum ama Kamil Koç’un otobüsü beni yoldan kovuyor. Açıktan geçmeyerek.
Kastamonu’ya az kaldı, 5 km kadar. Asfalt süper oluyor, yeşilimsi renkte. Yokuş aşağı gidiyoruz. Salıyorum velespiti. Asfalt da iyi olunca mermi gibi uçuyoruz. Öyle ki Kastamonu yazısı için bile durmuyor bisiklet üzerinden fotoluyorum. Soldan Otogar diye ayrılan bir yol. Benim pazartesi gideceğim yer. Bu kadar şehir dışında mı?
Şehir Merkezi diye devam etmekteyim, okları izleyerek. Girişte yüksek yapılar karşılıyor beni. Ardından gelen bölümde tipik Kastamonu mimari örnekleri. Araya girmiş apartmanlar. Ortada akan bir kanal. Şehrin gezilecek görülecek yerlerinin yön tabelaları. ÖE’yi arıyorum. Üst yoldan gösteriyor Google. Ve ulaşıyorum bir müddet sonra. Velespiti kapısına dayayıp resepsiyonda ayrılmış yerimi soruyorum. Temizlenmekte oda, yarım saat sonra hazır olur deniliyor. Lobide beklemedeyim. Bahçesi daha açılmamış.
İki gece için 350 lira karttan çekiliyor ve 505 nolu odanın giriş kartı teslim ediliyor. Bisikleti de, giriş öncesi soldaki cam odaya yerleştiriyor, asansörle eşyaları 5. kata taşıyor, odaya yerleşiyorum. Ne de küçük penceresi var. Hücre gibi. Oda iki yataklı, temiz görünüyor, banyosu da. Buzdolabı var, kliması yok. İnternet çekiyor. Biraz müzik açıyor, o sırada açılıp saçılıp yayılıyorum. İki gün için evim olacak burası.
Duş sonrası hafif kestiriyor ve 3 buçuk gibi sahne alıyorum. Hava gene ısındı. Gölgelerden yürümekteyim. Yan yollardan sonra ana caddeye çıkıyorum. Karaçomak Çayı olarak adı geçen kanalın gölge tarafında yürümekteyim. Etrafta lokanta arayışındayım. Burası hoşuma gitti. Çevre güzel, insanlar güzel, şehir güzel. İlk geliyorum Kastamonu’ya.
Bir köprüyü geçip karşıma çıkan Plevne Lokantasında az az pilav-barbunya-yoğurtlu kızartma ve su için 59 lira ödüyo, bu arada kalış süremi de bir gün uzatayım diyorum. Ne zaman tekrar gelirim ki? İyicene gezeyim. Pazartesi biletini iptal ediyor, salı gününe yeni bilet alıyorum.
Yolumun üzerinde karşıma Nasrullah Köprüsü çıkıyor. Asimetrik görünümden dolayı halk arasındaki adı Kambur Köprü 16’ncı yüzyıldan kalma. Bugüne sadece iki kemeri ile gelmiş. Zamanında 5 kemerli, 40 metre uzunluğunda, 4 metre genişliğindeymiş. Üç restorasyon geçirmiş; 1709, 1946, 2002. Son restorasyonda bazı kemerlerden vazgeçilerek, bunların yerine merdiven yapılmış. İyi halt etmişiniz!
Ve gezilecek yerler listemden sırayla başlıyorum. İlkin Etnografya Müzesine. 1879-1881 yıllarında Mir Liva Sadık Paşa tarafından haremlik-selamlık, bodrum artı üç katlı olarak yaptırılmış bir konak, 1997 yılında müzeye dönüştürülmüş. Giriş ücretsiz. Zemin katta Kastamonu’ya ait eski fotoğraflar, kışlık kat olarak kullanılan orta katta Kastamonu el zanaatlarını yansıtan ahşap el oymacılığı eserleri, dokumacılık, semer ve koşum takımcılığı, baskıcılık, kunduracılık, urgancılık ve bakırcılık bölümleri, yazlık kat olarak kullanılan üst kat ise bir müze ev olarak düzenlenmiş. Buradaki odalarda günlük yaşam (gelin odası, oturma odası, günlük odalar, misafir odası, baş oda) mankenlerle canlandırılmış.
Ardından hemen yakınındaki Arkeoloji Müzesine gidiyorum. O da ücretsiz geziliyor. Bina 1917 yılında İttihat ve Terakki Kulübü olarak yapılmış. Planını, aynı zamanda Ankara’daki II. Meclis Binasının mimarı olan Mimar Kemaleddin Bey çizmiş. 1921 yılında İstiklal Mahkemesi, 1945 yılına kadar Türk Ocağı, Halk Fırkası ve Kastamonu Gençlik Teşkilatı olarak da işlev görmüş.
30 Ağustos 1925 tarihinde Mustafa Kemal Atatürk, İnebolu’dan sonra şapka ve kıyafet inkılabına ilişkin ikinci nutkunu burada vermiş olduğundan müzenin girişi Atatürk Salonu olarak düzenlenmiş. Atatürk'ün 1925 yılında Kastamonu gezisinde kullandığı çeşitli eşyalar ve fotoğraflar sergilenmekte.
1945-1952 yılları arasında arkeolojik eserlerin toplandığı bir depo iken 1952 yılında bölge müzesi haline getirilmiş. Kastamonu ve civarından toplanan birçok eser ile bölge tarihine ışık tutan müzede çeşitli dönemlere ilişkin zengin bulgular var. Giriş katında hemen solda Taş Salon bulunuyor. Burada heykeller, mezar stelleri ve lahitler sergilenmekte. Bu bölümün en ilgi çeken eseri bir tümülüs mezar kazasından bulunan lahit içerisinde, eşyalarıyla birlikte sergilenen mezar sahibi bir Satry heykeli.
Üst katta ise Hititler, Frigler, Batı ve Doğu Roma’ya ait taş, metal, pişmiş toprak, ve cam eserleri sergilemekte. Bunların aralarından en önemlileri ise Devrekâni Kınık kazılarında bulunmuş olan madeni eserler.
Çok değerli buluntular var. Müze küçük. Sergileme yöntemi ise eskiden kalma. Bugünün müzeleri çok daha zengin, etkileyici bir vitrin düzeneği ve ışıklandırma kullanıyor.
Girişte bana Şapka Müzesi’ne ulaşım konusunda bilgi veren güvenlik memuru Bülent Bey ile sohbet ediyoruz. 13 yaşındaki kızının marifetlerini anlatıyor. Çok hoşuma gitti onu dinlemek. İyi bir baba, evladının arkasında duruyor, destekliyor. Genelde okuyamamış insanlar bunu çocuklarında gidermek istiyorlar. Ben yapamadım ama o yapsın düşüncesiyle.
Geri yönde yürümekteyim, haritada işaretlemiştim gezilecek yerleri. Eflanili Konağı geliyor. 1910 yılında Eflanili ailesi tarafından inşa edilmiş olup bugün lokanta olarak kullanılmakta. Yöresel lezzetler varmış. Girip etsiz yemek soruyorum. Bazı şeyler sayıyor konuştuğum hanım. Ekşili pilav mesela. Sulu bir yemekmiş. İlginç. Patatesli ekmek ve bir iki şey daha. Belki yarın uğrar tadarım diyerek ayrılıyor ve Nasrullah Meydanına geliyorum. Camisi de burada. Köprüyle birlikte 1506 yılında Kadı Nasrullah tarafından yaptırılmış. Kastamonu'nun en önemli sembollerinden olan cami 1746 yılında genişletilmesine kadar 6 kubbeli bir yapıya sahip iken, bu çalışmayla 9 kubbeli bir hale gelmiş. Meydanı, şadırvanı, köprüsü ve sonradan eklenen medresesi ile bir külliye. Dıştan-içten fotoluyor, şadırvanındaki çeşmesinden üç yudum su içiyorum. Taksici demişti ki, içersen tekrar gelirsin : )) Bakalım görece’z.
Etraftaki dükkanlarda turistik eşya, bolca sarımsak, sucuk, pastırma ve çekme helva satılıyor. Bir de eşarp. Dolaşıyorum... Nasrullah Camii arkasında yer alan Münire Sultan Sofrası’nda etsiz ne var diye sorduğum bey sahibi çıkıyor ve yemek üzerinden başlayan sohbetimiz gastronomi üzerinden devam ediyor. 2015’de Eflanili Konağı’nda bu işe başladım, 2017’de burasını açtım diyor. Yöresel yemekleri toparlamak bana ait diye ekliyor. Ben de biraz kendimden, hem bisiklet turlarından, bugünkü para isteyeni, Yumurtalık’taki çingenenin yaptığını anlatıyor, güzel bir sohbet oluşturuyoruz. Yarın belki yemeklerini tatmak üzere uğrayacağımı söyleyip hemen yanı başındaki Münire Medresesi El Sanatları Çarşısı’nı geziyorum. 2001 yılında Kastamonu Valiliği’nin düzenlemeleri ile turizme açılmış olan medrese binası, 1746 yılında Reisülküttab Mustafa Efendi (*) tarafından yaptırılmış. İçindeki 21 adet dükkanda Kastamonu’ya ait her türlü geleneksel el zanaatı, yöreye ait şifalı bitkiler ve ürünler satılmakta.
(*) 1689 tarihinde Kastamonu’da doğan Mustafa Efendi, erken yaşta babasını kaybetmiş ve İstanbul’da olan amcası Elmas Paşa’nın himayesinde yetişmiştir. Tavukçubaşı Ali Ağa’ya damat olduktan sonra devlette önemli kadrolarda yer almıştır. I. Mahmud’un saltanatı döneminde bazı devletlere özel elçi olarak gönderilmiş ve İstanbul’a gelen heyetlerle yapılan görüşmelere katılmıştır.1736’da Reisülküttablığa (**) getirilmiş, 1741’de görevinden azledilmiştir. 13 Eylül 1741 tarihinde hac için yola çıkmış, Mısır üzerinden hacca gidip Şam üzerinden İstanbul’a dönmüştür. Bu ziyareti esnasında Mısır, Hicâz ve Şam’da hadis âlimleriyle görüşüp bazı icâzetler aldığı anlaşılmaktadır. 1744 tarihinde yeniden Reisülküttab olan Mustafa Efendi 1747 tarihinde görevinden tekrar azledilmiş ve 1749 tarihinde vefat etmiştir. Arapça ve Farsça şiir yazabildiği belirtilmiştir. Resmî görevleri sebebiyle gittiği yerlerde, âlimlerle irtibat kuran Mustafa Efendi, bu âlimlerle irtibatını sonrasında da devam ettirmiştir. Oğulları, Âşir Efendi ve Abdürrezzak Efendi, damatları Ebubekir Rasim Efendi, Ahmed Resmî Efendi (ö. 1783) ve Ahmed Azmi Efendi ile bu aile XVIII. yüzyılın etkin bir ulemâ ailesidir.
(**) Tanzimat’tan önce Osmanlı Devleti'nin Dışişleri Bakanı.
Aktarların olduğu bölgede yürümekteyim. Çevrede gördüğüm hanlar lokanta veya otel olmuş; Candaroğulları Beyliğinin son hükümdarı ve Fatih Sultan Mehmet’in dayısı Kemalettin İsmail Bey tarafından 1443-1461 yılları arasında yaptırılmış olan İsmail Bey Hanı (Kurşunlu Han) otel ve lokanta, 1481–1512 yılları arasında 2. Beyazıt tarafından yaptırılmış olan Penbe (Balkapanı) Han ve kitabesi olmadığından yapım yılı bilinmeyen bedestenin banisi olan Cem Sultan’ın 1469 yılında Kastamonu Sancak Beyi olduğu ve 5-6 yıl burada kaldığı dönemde yapıldığı düşünülmekte olan Cem Sultan Bedesteni lokanta olmuş. Hepsini geziyor ve inceliyorum. Bu tür ticari işletmelere dönüştürmek yerine kültürel amaçlı kullanmak daha doğru olmaz mıydı diye düşünmeden edemiyorum ama.
Geldiğim yolu geri yürümekteyim. Hafif bir acıkma hissini dürüm çiğ köfte (13-) ile yatıştırıyor, Coffee 1919 denilen yerde bir espresso (24-) ısmarlıyor. İki musluktan aktığından ikisini de veriyorlar ama başarılı değiller. Krema hiç yok. Benim cezve bile daha çok krema üretiyor. 24 lira da az değil.
Kanal boyunca yürümekteyim, ÖE’ye doğru. Hava kararmakta. Gecenin güzelliği Kastamonu’yu sarmakta. Kanal üzerinden geçen köprüler led ışıklarla süslenmiş, kanalın içi de yeşil ışıklarla aydınlatılmış. A101’den alınan meyve suyu-soda ve krikkrak ile dönüyorum ÖE’ye. Bahçesinde içilen iki çayla (2x5-) gezi notlarını aktarmaktayım.
Merak ettiniz mi, Kastamonu adı nereden geliyor? Şöyle anlatılmış: Bir görüşe göre Kastamonu ismini Hitit döneminde aynı bölge için kullanılan Kastama isminden almıştır. Kastama ismi zamanla Kastamonu'ya dönüşmüştür. Bir başka görüşe göre Gas ve Tumanna kelimelerinin birleşiminden almıştır. Gaslar (Gaşka Türkleri) ya da bilinen adıyla Kaşkalar Kastamonu'nun ilk yerleşimcilerindendir. Tumanna ise o dönemde Kastamonu üzerinde bulunan bir şehir/bölge ismidir. Bu iki kelimenin birleşimi, zamanla Kastamonu şeklini almıştır. Üçüncü bir görüşe göre ise Kastra ve Komnen kelimelerinin birleşiminden almıştır. Kastra kelimesi Latince "kale" demektir. Komnenler ise bir Bizans hanedanı olup bu bölgenin Bizans dönemindeki yerleşimcileridir. Bu iki kelime zamanla Kastamonu şeklini almıştır.
Kastamonu ÖE 0366 2146440 / 0366 2149960
Araç - Kastamonu
Tur tarihi: 17 Eylül 2022
Alınan yol: 48,41 km
Ortalama hız: 20,2 km/s
En yüksek hız: 62,4 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 24 dk, dışarıda geçen süre 2 s 49 dk
En yüksek sıcaklık 29 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 24,2 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 815 m, kaybı (iniş) 705 m
En düşük yükselti 669,4 m, en yüksek 1216 m
Garmin yol bilgileri Araç-Kastamonu
Relive yol bilgileri Araç-Kastamonu
Saat 08.10, Araç'tan yola çıkıyorum. |
Hava açık. Araç yavaş yavaş geride kalıyor. |
Sağdan İhsaniye diye ayrılıyor yol. Aslından buradan da Kastamonu’ya gidiliyor. Biraz daha uzun. Ama yan yol. Herhalde daha sevimlidir. |
%10'luk bir tırmanış anons ediliyor : )) |
Bölünmüş yol. Güvenlik şeridi yokla var arasında. Ama gidilmez. |
Sabahları hep sürüler görmekteyim, tura çıktığımdan beri. |
Dumanı ciğerlerimi yaktı. Nedir ki bu böyle? |
İşte kahreden bir görüntü! |
Kastamonu çevresi ormanlık, yeşil bir coğrafya. |
Sağımdan altlarda bir dere akmakta. Kimse geçmediğinde suyun sesi buralara kadar geliyor. |
Şimdi görebiliyorum da. Demin sadece sesi vardı. |
Yazdın ya, inadına atarlar : (( |
Saatler ilerledikçe hava da ısındı, 28 derece oldu. |
Yol sıcak asfalt oluyor. Güvenlik şeridi de geldi. |
Yol üzerinde benzinci yok. Gelenler de karşı tarafta. |
Güvenlik şeridi var ama tırtıllı cinsten. Hiç sevmiyorum bunları. O nedenle yoldan gidiyorum ama Kamil Koç’un otobüsü beni yoldan kovuyor. Açıktan geçmeyerek. |
Yol kenarına beni selamlamak üzere gelmiş. Nasıl bir incelik? İnsanlarda bile zor görürsünüz... |
Asfalt süper oluyor, yeşilimsi renkte. Yokuş aşağı gidiyoruz. Salıyorum velespiti. Asfalt da iyi olunca mermi gibi uçuyoruz. |
Batı Karadeniz bölgesinde, Gökırmak'ın bir kolu olan Karaçomak Deresi vadisinde kurulu bulunan, denizden yüksekliği 774 m olan Kastamonu’ya vardım. |
Şehir Merkezi diye devam etmekteyim, okları izleyerek. |
Girişte yüksek yapılar karşılıyor beni. |
Ardından gelen bölümde tipik Kastamonu mimari örnekleri. Araya girmiş apartmanlar. |
Şehrin gezilecek görülecek yerlerinin yön tabelaları. |
Ortada akan bir kanal. ÖE’yi arıyorum. |
Valilik |
Cumhuriyet Meydanı |
Kastamonu ÖE |
Hava gene ısındı. Yan yollardan sonra ana caddeye çıkıyorum. |
Karaçomak Çayı olarak adı geçen kanalın gölge tarafında yürümekteyim. |
Plevne Restoran |
Nasrullah Köprüsü. Asimetrik görünümden dolayı halk arasındaki adı Kambur Köprü. |
Namazgah Çeşmesi (Gazipaşa) |
Etnografya Müzesi. Livapaşa Konağı |
Bakırcılık |
Urgancılık / Semercilik |
Kunduracılık / Baskıcılık |
Dokumacılık |
Gelin Yatak Odası |
Oturma Odası / Baş Oda |
Yatak Odası |
Günlük Oda |
Oturma Odası |
Misafir Odası |
Günlük Oda |
Livapaşa Konağı Etnografya Müzesi |
Kastamonu Kalesi |
Arkeoloji Müzesi |
Atatürk’ün 1925’te Kastamonu ziyaretinde kullandığı çalışma masası. |
Taş Lahit. Helenistik Çğ. |
Mezar Taşı. Roma Dö. / Kala’nın Mezarı. Roma Dö. |
Antropomorfik Vazo. Piş.Top. Taşköprü |
Sekiz Kulplu Çömlek |
Rhyton. Tunç |
Askos. Frig Dö. |
Unguentarium. Cam |
Unguentarium. Piş. Top. |
Lagynos |
Kybele |
Arkeoloji Müzesi bahçesi |
Arkeoloji Müzesi |
Nasrullah Camii |
Nasrullah Camii içi |
Münire Medresesi El Sanatları Çarşısı |
Nasrullah Camii Şadırvanı |
Kurşunlu Han |
Kanal boyunca yürümekteyim. Hava kararmakta. Gecenin güzelliği Kastamonu’yu sarmakta. |
Coffee 1919 |
[bisikletle]Türkiye: İç Anadolu, Türkiye’nin Tahıl Ambarı
Isparta–Eğirdir, 42 km
Eğirdir-Yalvaç, 77 km
Yalvaç-Hüyük, 66 km
Hüyük-Seydişehir, 73 km
Seydişehir-Bozkır, 56 km
Bozkır-Hadim, 50 km
Hadim-Başyayla, 49 km
Başyayla-Ermenek, 28 km
Ermenek-Gülnar, 83 km
Gülnar-Mut, 58 km
Mut-Karaman, 78 km
Karaman-Karapınar, 82 km
Karapınar-Eskil, 94 km
Eskil-Cihanbeyli, 76 km
Cihanbeyli-Kulu, 56 km
Kulu-Haymana, 85 km
Haymana–Ankara Gölbaşı, 59 km
Ankara Gölbaşı-Çubuk, 80 km
Çubuk-Şabanözü, 50 km
Şabanözü-Atkaracalar, 59 km
Atkaracalar-Boyalı, 47 km
Boyalı-Araç, 42 km
Araç-Kastamonu, 48 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Şiran–Alucra)