16 Eylül 2022, Cuma / Boyalı - Araç, 42 km (24. gün)
Dün Alperen Beyin evinde, sağlık ocağı lojmanında kaldım. Eksik olması bana kanepede yatak hazırladı. Akşam da birlikte Kevin Costner’in oynadığı bir film izledik. Çok sevimli bir kedisi var Alperen Beyin, kucağımdan inmedi. Ben de gıdısını ensesini sevip durdum. Mest oldu hayvanca’z.
Rahat uyudum. Ama başkasının evinde olmak haliyle tedirgin etmiyor diyemeyece’m. 6 gibi gözlerimi açtım ama Emre Bey bana 8’de okulun kapısını açacağını söylediğinden biraz daha oyalanıyor, 7 buçuk gibi ayaklanıp çantamı toplayıp Alperen Beyi uyandırmadan evinden ayrılıyorum.
Okulun kapısında Emre Beyi bekliyorum ama saat 8’i çoktan geçti, görünürde yok. Haliyle gereksiz yere zaman kaybediyorum. Bir an evvel yola koyulup şu çok sözü edilen rampayı tırmanmak istiyorum.
Kazancı beyin gelmesiyle okul açılıyor, ben de bisiklet giysilerimi giyip çantaları toparlıyorum. Dün çantaları ve bisikleti okulda bırakmış, sadece tek çantayla Alperen Beye gitmiştim. Biraz karıştı eşyalar, tekrar düzene koymak gerekti. Kahvaltı et diyorlar. Fazla bir seçenek yok, bal sandığım reçel çıktı, yumurta ve siyah zeytin ile hafif bastırıyorum mideyi. Bir bardak da çay.
Emre Bey ve dostlara veda edip okuldan-Boyalı’dan 9.10 gibi ayrılıyorum. Bugün Araç, 45 km gibi. 700’den 1700’e tırmanacağım. Yani bin metre yükseleceğim. 15 km.lik bir rampa var önümde. Çok virajlı ama çok güzel manzaralı olduğu, tepedeki yaylayı bulduktan sonra Araç’a kadar ineceğim anlatıldı.
Boyalı geride kalıp yeşil bir coğrafyada pedallıyorum. Saat 9.18, hava 20,1 °C. Suakmaz Çayı üzerindeki köprüden geçip, gerçekten suyun akmadığını görüp hafiften tırmanıyor sonra iniyor ve rampa işaretiyle birlikte esas tırmanış başlıyor. Hemen %11-12’leri görüyorum. Ara sıra 13’ler de gözüküyor ama böyle 11-12 ile sabit çıkmaktayım. 1140 m rakıma geldim. 4,5 km sağlam tırmanıldı. Burada hafif düzeldi yol. Saat 9.59, hava sıcaklığı arttı, 29,4 derece, bu yükseklikte bile. Ortalamam 12,6 km/s. Şimdi ilerilerde bir köy var. Ama ben daha 600 metre tırmanaca’m.
Yolun sol tarafı, aşağılara baktığımda, çıktığım yerler, muhteşem bir vadi görünüyor, altlarda bir çay akıyor. Nasıl anlatabilirim bilemiyorum; yükseldikçe her şey küçülüyor. Havası, suyu, doğal güzellikleri... Dağ başında, gökyüzüne baktığımda, ufuklara doğru, rüya gibi, uçuyormuş gibi bir duygu. İçiniz bir hoş olur, hafifler, ferahlar, rahatlarsınız...
Tırmanış olacağını bildiğimden üzerimde yelek var sadece, bacaklıkları da giydim ama gereksizmiş. Sıcak geldi kaydırdım aşağıya. Devam tırmanmaya. İki yerde yamaçtan taşlar-kayalar düşüp yolun yarısını kapatmış. Kışın acaba kapanıyor mudur bu yol? Sümenler köyünden geçiyorum. 1200 metrede burası. Daha 30 kilometrem var. Şimdi düz gibi yol. Düz dediğim %5. Buralarda 4-5 düz gibi oluyor. Yani düz gittiğini sanıyorsun. Sağda bir köpek, beni rampa başında yakalıyor. Havlayarak yanıma kadar geliyor. Mecburen iniyorum. Tabii bu bende bir heyecan yapıyor. Ne olacak şimdi? Evin ahalisi köpeği geri çağırıyor. Zorba’ymış ismi. Niye zincirlemiyorsunuz, mecburen indim diye çıkışıyor, şimdi ancak iterek çıkabilirim diyerek kızıyorum adamlara.
Öff pöff tepeye varıp tekrar bisikletin üzerine biniyor pedallamaya devam ediyorum. Solumda buraya özgü evlerden var. Ağaç kütüklerinin üst üste dizilmesiyle, çivi kullanılmadan, birbirine geçme yöntemlerle inşa edilenlerden. Okuduğuma göre; yayladaki ürünlerin elde edilmesi, aklanması, depolanması amacıyla kullanıldığı, genel olarak ocaklı, tek odalı, kuzey bölümlerinde süt, tereyağı, yoğurt gibi ürünleri saklayabilmek için doğal buzdolabı niteliğindeki soğukluk ambarların olduğu.
Derken bir ikinci köpek daha çıkmasın mı? Gene adamlar, bir kadın bir erkek, ineklerini mi otlatıyorlar/fingirdiyorlar mı anlamadım... Çağırın köpeğinizi diye uyarıyorum.
Demin rampayı %12’lerle çıkarken, karıncalar yanımda benimle beraber yürüyorlardı. Onlara zarar vermemek için yere bakarak tırmandım. Burası güzel, dedikleri gibi var. Kelebekler uçuşuyor şu anda. Hava tertemiz. Uzaklarda yamaçlarda köyler gözüküyor. Kimi sadece 5-6 hane. Bazıları beyaza da boyalı olmayınca arazinin içinde neredeyse gözükmüyor bile. Saat 10.36 ve 15,4 km.deyim. Hava 28,3 derece, ortalamam 11,4 km/s. 1472 metreye çıkarttı bataryam. İkinciyi takıyorum. Daha 300 metre yükselmem gerek.
Tepe noktası olduğunu tahmin ettiğim bölgede, yolda yürüyen bir adama sorduğumda -ki sessizce yaklaşınca ürküttüm kendisini- zirveye geldiğimi, yayladan sonra kısa bir çıkışın kaldığını öğreniyorum.
Saat 11, 1664 metrede Susuz Yaylasındayım. 18,85 km sonra geldi. Hava 27,4 °C. Kuzeydoğu yönündeyim. 11,8 km/s ortalamam var. Sağlam 13 km tırmanmışımdır. Bazı noktalarda High bile gerekti (e-bisinin 3 desteği var: eco-normal-high). Bu köy, yani Susuz, 1487’den beri bu adı taşıdığı ve adının köydeki su kaynaklarının sınırlı olmasından geldiği söyleniyor. Ehh yani, başka ne olabilirdi ki? Ama muhteşem bir manzara, bir hava var. Aslında burada kalmalıy(d)ım. Çadırım olsaydı keşke. İçişleri Bakanlığının yayımladı bir raporda ülkemizde 8523 yayla olduğu belirtilmiş. Yaylacılık, veya dedikleri gibi Yayla Kültürü bizde çok yaygın. Festivalleri bile var. Yaylaya çıkmanın farklı amaçları olabiliyor. Hayvanları otlatmak ve onların kışlık yiyeceklerini toplamak, yazın sıcağından kaçmak, doğa ile baş başa kalmak... gibi nedenler insanların ilgisini çekmiş ve bu yaşam tarzına katılmalarını sağlamış. Sonuç olarak da "yayla turizmi" şeklinde bir turizm çeşidini meydana çıkartmış.
1696 m.den sonra iniş geliyor. Saat 11.13. Hava 26,7 °C. Geride kalmış 20,57 km. Neredeyse yolun ortası burası. Polar yeleği geçiriyorum üzerime. Çıkış ne kadar dikse iniş de öyle oluyor. 140 kilo ile bisiklet hemen hız kazanıyor. Uçuyoruz... Bazı noktalar öylesine dik ki. Virajlar sert, yılan gibi kıvrılan bir yoldayım. Ormancılar ağaç biçmiş kamyona yüklemekteler. Karşı yönden gelen araçlar olmaya başladı. Yemyeşil bir dünyanın içinden geçiyorum. Ormanlarımız sık orman niteliğinde olup, karaçam, sarıçam, kızılçam, köknar, kayın, meşe ağaçlarından oluşmakta... denilmiş. Ağaçları pek tanımam ancak etraf çamlık. Köknar görüyorum, ama öyle böyle değil. Ağaçlar 25 m var, belki daha fazla. İnanılmaz bir orman. Yoğun reçine kokusu burnumu yakmakta. Böylesine büyük bir ormandan ilk geçmekteyim. Durup, bisikleti yola koyup fotolar çekiyorum. Artık Instagram sayfam oldu. Daha yüklemedim ama oraya hazırlık. Sağda bir çeşme, suyunu tadıyor, nefis, buz gibi de, matarayı tazeliyorum. Çektiğim bir iki fotoyu eşe dosta yolluyorum bu arada. Her taraf çam. Gerçekten bu kadar büyüklerini hiç görmedim.
İnişe devam...
15 km kadar çıktım, 20 km kadar indim. İnerken polar yeleği giymiştim, rüzgara karşı. Şimdi, 3 bin yıllık geçmişe sahip, eski ismi Timanidis olan Araç’a geldim. Hava çok ısındı, fazla geldi polar. Önümü açtım, rahatlamak için. Karayolu ilçenin içinden geçiyor. Sağda kalesi gözüktü. Küçüğe benziyor. Ardından belediye binası geliyor. ÖE’yi soruyorum, Halkbank’ın arkasında deniliyor. Girmeden bir şehir turu atmaktayım. Arka sokaklar, kurulu bir pazar çıkıyor karşıma. Süper, bayılırım pazarlara. Bir çay bahçesi, kocaman Çınarların altında. Kalabalık masalar, insan kaynıyor ortalık. Giriş rampası da göremediğimden basamaklardan çıkartmak istemiyorum, uğraşmak zor şimdi. ÖE’ye gideyim. Salaş bir bina. Üst katta. Bisikleti kapısından sokup koridora giriyorum. Ama durum endişelendiriyor. Burada duramaz, aklım kalır, üst kata taşımak gerekecek. Bir de çantalar, yani oldu mu şimdi bu? Olmaz ise otelde kalırım, ama orası 175, burası 35. Çok fark var. Gene de oteli arıyor, orada da asansör olmadığını, iki kat çıkmam gerekeceğini öğreniyorum.
Md. Yrd. Şakir Bey ile de tam namaza çıkarken kapıda karşılaşıyoruz. İlgili ve samimi bir kişi. Yer için beni aramış-ayırdığını haber etmişti. Yarım saatte dönerim siz yerleşin... Bana odayı gösteriyor. Hücre haliyle. Tek yatak. Haymana’dan az daha geniş. Orası 60 idi.
İki postada eşyalar, bisikletin de bataryasını söküp, bir kat çıkartıp odanın kapısı önüne dayıyorum. Her işi kendimiz yapıyoruz diyor Şakir Bey. İki kişiyiz sadece, çarşaflar yatağın üzerinde, yatağı kendiniz yapacaksınız. Öyle olsun. Temizler ama. Kayıt, ödeme ve 104 No.ya yerleşme. Sıcak su çabuk geliyor. Duş alıp biraz uzanıp hafif kestiriyorum.
Anadolu’daki en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Araç, tarihi kaynaklarda ilk defa MÖ 1132 yılında Timanidis olarak geçmektedir. Bu duruma göre de yaklaşık 3122 yıllık bir yerleşim geçmişine sahip bulunmaktadır. Bölgede Gas, Hitit, Frigya, Lidya, Pers, Pontus ve Bizanslılar yaşamış ve egemen olmuşlardır. 1105 yılında, Danişmend’liler zamanında Türk hâkimiyetine geçmiş, uzun süre beylikler dönemini yaşamıştır. Beyliklerin en önemlisi Candaroğlu Beyliği olup, 1459 yılında Osmanlılar yönetime hâkim olmuştur. İlçemiz 1866 yılında belediye, 1868 yılında ilçe olmuştur.
4’e doğru çıkıp lokanta arayışındayım. Dört tanesinde bakliyata et suyu katmışlar, pas geçiyor, 5’incisi, Söylemez Lokantası koymamış. Az az kuru+bulgur+cacık+su için 39 lira ödeyerek doyuyorum. Temiz bir yer. Tavsiye ederim.
Dolanıyorum ilçede. Pazara bir göz atıyor, ama çoğu toplanmış-toparlanmakta. Kıraathanede içilen bir sade (12,5) ile etrafı kesmekteyim. Sokak çöplük bu insanlar için. Bir çöpçü de bu adamların pisliklerini süpürmekte. Ne kadar da çelişkili bir iş; biri pisler diğeri temizler... durumları!
Çınar ağaçlarını altındaki kahve boşalmış, öğlenki kalabalıktan izler yok. Oturup burada da 2 çay (3- ad.) içiyor, Firuzan’la konuşuyorum. Çalışan genç kız masaları temizlerken küllükleri çöp kutusu yerine kuru çimlere atmakta. Yuh yani! Bu kadar pis misin? Bana çay getirirken uyarıyor, ayıpladığımı söylüyorum. Bilemiyorum kafası bastı mı? Daha önce boks topuna yumruk atıyordu. Şu hani para atıp yumrukladığın ve sana bir değer gösteren alet var ya.
Bugün belediye olan eski hükümet konağı önünden kaleye doğru yürümekteyim. Dıştan sadece surları gözükmekte. Doğu bölümündeki duvarları yıkılmış, yerine köy evleri yapılmış. PTT’nin arkasındaki ara sokaktan, taş merdivenden çıktım. Oldukça dik bir konumda. İç kalenin temeli ve duvarlarının bir bölümü günümüze ulaşmış. Ama bakımsız ve düzensiz. İçi dolmuş kalenin. İlçenin güneyinden geçen Araç Çayına bakmakta. Tepeden tüm ilçeye gözleyebiliyorsunuz. Doğu Roma (Bizans) zamanından kalma. Osmanlı döneminde tadilat gördüğü söyleniyor.
Kalede üç genç kız bir kulede video çekerek oyun oynamaktalar, biraz uzağında bir adam yerde oturmuş, önündeki telefonla bazı işlemler yapmakta. Poşetinde teneke biralar var. Kızlarla adam ilişkili değiller gibi. Panoramik fotolar çekiyor ve ayrılıyorum. Ardından şu gitmediğim Elik Oteli bulup odaların görüyorum. Düzgün görünüyor. Kahvaltı da açık büfeymiş. Kalınır. Hem de yolun trafiğinden uzak, daha sessiz ÖE’ye göre. Ama girişte alçak bir basamağı fark etmeyip başparmağımı çarpmam sinirlendiriyor beni. Zaten giriş de net belli değildi. Otoparktan geçip alttan girilir sanıp boş yere dolanıp durdum.
Deniliyor ki: “Karadeniz ile iç bölgeler arasındaki ticari ve beşeri bağları kuran kervanların işlediği önemli bir yol güzergahında, önemli bir durak ve uğrak yeri olması, ilçeye Araç adının verilmesine neden olmuştur.”
Şu genç tipler yok mu, 131’lerin egzozunu delip gürültülü ses çıkartan, arabanın burnunu düşürüp kıçını kaldıran, veya arabayı tamamen yere yapıştırıp en ufak kasiste sürekli sürtenler. Bu gibi ilçelerde sıkça rastladım bu gezimde. Emisyon ölçümü yapılmamış, borusundan duman üfleyen araba da fazlasıyla vardı. Yani taşrada kim kime dum duma durumları. Ne denetim var ne de önemseme. Pek çok konuda. Mesele geri dönüşüm konusunda bir şey yapılmamış. Cam şişe kumbarası hiç görmedim.
A101’den soda, Şok’dan alınan kefir, armut, bisküviyi odaya bırakıyor, biraz daha dolanıp iki top dondurma alınıyor (10-), ana cadde üzerindeki bir kahvede iki çay ile bisküviyi yiyor, çaycıya neden yolun ilçe dışına taşınmıyor soruma, 4-5 sene önce köprüsünü de yaptılar ve yolu dıştan geçireceklerdi, ancak nedense olmadı-ilerlemedi cevabını alıyorum. Dediği köprüyü kalenin tepesinden görmüştüm. Gerçekten koca koca TIR.lar, hem de hızla şehrin ortasından geçmekte, gümbür gümbür ses çıkararak. Hem gürültü, hem hava kirliliği, hem de kaza riski. Akepeye oy vermediniz mi? Verdik de diyor.
Odada gezi notlarını ve fotoları aktarıyorum. Dün de yapamadım bu işleri, iki günü ayırmam lazım. Bu işi artık Kastamonu da yapacağım. İki gün oradayım.
Araç ÖE 0505 6983672 Şakir bey Md. Yrd.
Elik Otel 0366 3622148
Boyalı - Araç
Tur tarihi: 16 Eylül 2022
Alınan yol: 42,46 km
Ortalama hız: 15,7 km/s
En yüksek hız: 58,5 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 20 dk, dışarıda geçen süre 2 s 46 dk
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 10 ˚C, ortalama 15,3 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 463 m, kaybı (iniş) 983 m
En düşük yükselti 689 m, en yüksek 1474,8 m
Garmin yol bilgileri Boyalı-Araç
Relive yol bilgileri Boyalı-Araç
Öğrencilerle birlikte kahvaltımı ediyorum. |
Boyalı’dan 09.10 gibi ayrılıyorum. |
Bugün Araç, 45 km gibi... |
... 700’den 1700’e tırmanacağım. Yani bin metre yükseleceğim. |
15 km.lik bir rampa var önümde. |
Boyalı geride kalıp yeşil bir coğrafyada pedallıyorum. |
Yamaçtan taşlar-kayalar düşüp yolun yarısını kapatmış. Kışın acaba kapanıyor mudur bu yol? |
Soluma, aşağılara baktığımda, çıktığım yerler... muhteşem bir vadi var, altlarda bir çay akıyor. |
Sümenler köyüne geldim. 1200 m.de burası. |
Buraya özgü evler. Ağaç kütüklerinin üst üste dizilmesiyle, çivi kullanılmadan, birbirine geçme yöntemlerle inşa edilenlerden. |
Uzaklarda yamaçlarda köyler gözüküyor. Kimi sadece 5-6 hane. |
Çok güzel buraları. |
1700'e doğru tırmanıyorum. |
Şu ağaçlara bakın hele. Muhteşem... |
Bu köy, yani Susuz, 1487’den beri bu adı taşıdığı ve adının köydeki su kaynaklarının sınırlı olmasından geldiği söyleniyor. |
Aslında burada kalmalıy(d)ım. Çadırım olsaydı keşke. |
1696 m.den sonra iniş geliyor. |
Çıkış ne kadar dikse iniş de öyle oluyor. 140 kilo ile bisiklet hemen hız kazanıyor. Uçuyoruz... |
Bazı noktalar öylesine dik ki. Virajlar sert, yılan gibi kıvrılan bir yoldayım. |
Ağaçlar 25 m var, belki daha fazla. İnanılmaz bir orman. Yoğun reçine kokusu burnumu yakmakta. Böylesine büyük bir ormandan ilk geçmekteyim. |
Karadeniz Bölgesi’nin Batı Karadeniz bölümünde kurulu, denizden 641 m yükseklikte, Anadolu'daki en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Araç'a vardım. |
Sağdan Melikgazi Türbesi’ne gidebilirsiniz. |
Bense düz, merkeze gidiyorum. |
Araç'ın bir de kalesi var. |
Araç Belediyesi |
Bir şehir turu atmaktayım. |
Araç ÖE |
Söylemez Lokantası |
Dolanıyorum ilçede. Pazara bir göz atıyor, ama çoğu toplanmış-toparlanmakta. |
Kıraathanede içilen bir sade ile... |
... etrafı kesmekteyim. |
Boks topunda genç kızlar da güçlerini sınamaktalar : )) |
Çınar ağaçlarını altındaki kahve boşalmış, öğlenki kalabalıktan izler yok. |
ÖE'nin arka cephesi ve girişi. |
Şehirler Arası Otobüs Terminali |
Bugün belediye olan eski hükümet konağı. |
PTT’nin arkasındaki ara sokaktan kaleye doğru çıkıyorum. |
Doğu bölümündeki duvarları yıkılmış, yerine köy evleri yapılmış. |
Tepeden tüm ilçeye gözleyebiliyorsunuz. |
Belediyenin arka cephesi. |
Karşıda, uzaklardaki konaklar, evler... |
Batmakta olan güneşin ışınları bulutlara hoş yansımakta. |
Biraz daha dolanıp iki top dondurma alınıyor. |
[bisikletle]Türkiye: İç Anadolu, Türkiye’nin Tahıl Ambarı
Isparta–Eğirdir, 42 km
Eğirdir-Yalvaç, 77 km
Yalvaç-Hüyük, 66 km
Hüyük-Seydişehir, 73 km
Seydişehir-Bozkır, 56 km
Bozkır-Hadim, 50 km
Hadim-Başyayla, 49 km
Başyayla-Ermenek, 28 km
Ermenek-Gülnar, 83 km
Gülnar-Mut, 58 km
Mut-Karaman, 78 km
Karaman-Karapınar, 82 km
Karapınar-Eskil, 94 km
Eskil-Cihanbeyli, 76 km
Cihanbeyli-Kulu, 56 km
Kulu-Haymana, 85 km
Haymana–Ankara Gölbaşı, 59 km
Ankara Gölbaşı-Çubuk, 80 km
Çubuk-Şabanözü, 50 km
Şabanözü-Atkaracalar, 59 km
Atkaracalar-Boyalı, 47 km
Boyalı-Araç, 42 km
Araç-Kastamonu, 48 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Çağlayancerit-Kahramanmaraş)