8 Nisan 2019

Keşif Turları; Halkalı-1

Bu pazar da keşif turumuzu Halkalı’dan başlatıyoruz. Marmaray’ın açılmasıyla İstanbul ve Çevresi turlarını Gebze ve Halkalı çıkışlı yapmaktayız :))

Küçükçekmece’den başlayalım istedik ancak bu istasyonda çıkışlar sadece doğu tarafından yapılıyor (maatteessüf). Batı merdivenlerini daha yap(a)mamışlar. Arsa sahibi ile itilafları varmış vs. vs... Doğudan da çıkınca bir yay çizerek gitmektense bir sonraki istasyon “Mustafa Kemal” buluşma noktamız oldu. Saat 10 dedik. Haluk O. ve Mustafa E. keşif turuna katılacaklarını bildirdiklerinden 4’lü olacağız bugün. Bostancı’dan 61 dk. gösteriyor(du) yolculuk süresini Marmaray sitesinde. Bu durumda 8.41 trenine binmemiz gerek. Ancak biraz erken varınca bir önceki trenle yola çıkıyoruz. Sabahları boş oluyor. Bizim gibi treni kullanan başka bir bisikletli grup da var. Kısa bir selamlaşma ve velespitleri açılmayan kapıya park edip sabitliyoruz.

Tıngır mıngır trenimiz yol almakta. Daha önce pedalladığımız bölgeleri geçmekteyiz. Atatürk Hava Alanı iptal edildi, eskiden kalkan inen uçaklar görürdük. Artık yok. Koca bölge bir sessizlik içinde. Tren rahat bir yolculuk, stresi olmayan. İnsan güzelce hayaller içine dalabiliyor. Geçenlerde okuduğum ve bilmediğim bir öyküyü paylaşmak isterim:

Asıl adı Ayhan Işıyan'dı.
Selanik'ten İzmir'e göç etmiş Ermeni asıllı bir ailenin 6'ncı evladıydı.
İzmir'in Karataş semtindeki Mithatpaşa Caddesinde bir evde doğdu.
Küçük yaşta babasını kaybedince ailece İstanbul'a taşındılar.
Okudu, büyüdü, Yeşilçam'a girdi.
Ama Ermeni kimliğini gizleyerek.
O artık Ayhan Işıyan değil Ayhan Işık'tı.
Kısa sürede ünlendi.
Türk Sineması'nın kralıydı.
Her filminde başroldü.
Bir jöndü.
Yeşilçam'da kendisi gibi onlarca Ermeni asıllı artist vardı.
Kenan Pars (Kirkor Cezveciyan), Danyel Topayan (Danyel Bayrıyan), Vahi Öz (Vahe Özinyan), Sami Hazinses (Samuel Agop Uluçyan) ve daha niceleri...
Ayhan Işık en çok Nubar Terziyan'ı sevmişti.
Terziyan, Yeşilçam'da Ermeni kimliğini gizlemeyen tek aktördü.
Ona Amca derdi.
Nubar Terziyan da Ayhan Işık'a "oğlum".
Tarih 16 Haziran 1979'du.
Ayhan Işık ani şekilde öldü.
Nubar Terziyan yıkılmıştı.

Nubar Terziyan ertesi gün Ayhan Işık'ın vefatı için gazetelere bir ilan verdi.
İlanda şunlar yazılıydı...
“Oğlum Ayhan...
Dünya fanidir, ölüm herkese nasip ama, sen ölmedin zira geride bıraktığın bizlerin ve milyonların kalbinde yaşıyorsun. 
Ne mutlu sana.
Çok kısa oldu senin için hayat.
Ruhuna Fatiha, nur içinde yat.
Amcan Nubar Terziyan.”
İlan Ayhan Işık'ın ailesini çok rahatsız etti.
Oğullarının Ermeni kimliğinin ortaya çıkmasıydı asıl rahatsızlığın nedeni.
Onlar da gazetelere hemen karşı bir ilan verdiler.
Şöyle yazıyordu ilanda.
"Önemli bir düzeltme...
‘Amcan Nubar Terziyan’ imzasıyla çıkan ilanla sevgili varlığımız Ayhan Işık’ın hiçbir ilişkisi yoktur… Görülen lüzum üzerine üzüntüyle duyururuz. 
Ailesi."

Tarih 18 Haziran 1979’du.
İlanı gören Nubar Terziyan’ın gözünden bir damla yaş geldi.
O günden sonra bir daha eskisi gibi gülmedi.

Türkiye'de azınlık olmanın özetidir bu acı hikaye.
Azınlık olmak haksız olmaktır bu ülkede.
Utançtır.
Gizlenmektir, saklanmaktır.
Aşağılanmaktır...

Hava serin, Bir saatlik yolculuk boyunca tren içinde ısındık, şimdi çıkınca üşüdük. Güneşin olduğu bir bölümde banklara yerleşip arkadaşları bekliyoruz. Bu arada kahvaltı da etmemiştik, fırsat bu ya, yanımızdaki iki sandviçi götürüyoruz. Yakınlarda bir çayevi olsaydı keşke :((

Evdeki hesaba göre 75 km’lik bir yay çizeceğiz bugün. Önce küçüğün sonra büyüğün çevresini döneceğiz. Yani Çekmece Gölleri. Bu küçük-büyük lafı da argoda ne anlamdadır ki? Lafın kısası; boyu uzun ve kısa olan adamlar :))

Küçükçekmece ilçesi deniz seviyesine yakın yükseltisi ve hafif dalgalı rölyefi ile Çatalca-Kocaeli Penepleninin karakteristik özelliklerini yansıtır. Küçükçekmece Lagünü; rejim ve debileri düzensiz, mevsimlik ve sürekli, genellikle boyları kısa akarsular ile yeraltı sularından beslenmekte. Bu akarsuların başlıcaları ise Nakkaşdere, Sazlıdere, Topçular Dere, Hasan Dere, Karanlık Dere, Selim Dere, Azaklı Deresi’dir. Yüzölçümü itibariyle Büyükçekmece’den büyüktür. Peki neden küçük demişler o zaman?

Osmanlı dönemine kadar "Rhagion" olarak geçen Küçükçekmece adı, bölgenin Osmanlı İmparatorluğu'na geçmesiyle değişerek "Çekme-i Sagir" daha sonra da "Çekme-i Küçük" olarak değişir. Küçükçekmece adının kaynağı oldukça tartışmalı olsa da genel olarak kenarlarında kurulduğu gölle ilgili olduğu kabul edilmekte.

Tarihi köprü üzerinden geçerek yolumuza devam ediyoruz. Kimileri bu köprüden Sinan eseri olarak söz eder, ancak Mimar Sinan’ın yaptığı köprülerle ilgili bir doçentlik çalışması hazırlayan Orhan Bozkurt, Sinan’ın inşa ettiği yapıların listesinde bulunmayan bu köprünün ondan önce başmimar olan Acem Alisi’ne ait olabileceğini belirtir. 

Yan yoldan ilerledikten sonra Avcılar sahiline geçiyoruz. Gelmeyeli her yer çok değişmiş. Trafik olmadığından yan yana sohbet ederek pedallamaktayız. Mustafa E. ile uzundur bir araya gelememiştik. Biraz sağlık sıkıntıları, biraz İstanbul dışında bulunuşu nedeniyle. Arada geçen süreyi sohbetle kapatmaktayız. Sahil yolu bitip kısa ama dik bir rampadan ilk mola yerimize, Osman Ağa Cami karşısındaki çayevine konuşlanıyoruz. Fırından alınan kurabiyeler eşliğinde sohbete devam. Çaylar 1,25. WC 1.

Seneler önce bu yolu bir kaç kere pedallamıştık. Ama bazı noktalar hafızadan silinmiş. Gördükçe hatırlıyor, kimi yerde de sorma gereği duyuyorum. Ancak sonunda Ambarlı Dolum Tesisleri solumuzda kalacak şekilde inen uzun yolu buluyor, bir süre ters yönde ilerleyerek Kumcular yoluna geçiyor ve Yakuplu’ya tırmanıyoruz. Bu rampa o günlerde çıktığım en dik yokuştu, hatırlıyorum. Nedense o zamanlar illaki çıkılmalıydı, inmek olmazdı. Ne hikmetse? (!) Sonrasında yolu 2’ye bölmüştük. Yani yarısın bir yokuştan çıkıp sonra yatay gidip tekrar tırmanmak şeklinde. Böylecene yatay kısımda dinlenme olanağının oluyor. Bugün de aynısını yapıyoruz.

Yakuplu ana caddesi boyunca dizili kafeler, lokantalar, butikler... sağımızda solumuzda kalacak şekilde hafiften süzülen bir yoldayız. Ara sıra yön teyidi alarak. Ve uzunca bir süre hiç pedal çevirmeden hafif bir yokuştan inip West İstanbul Marina kenarından geçerek; etrafta öylesine çok inşaat var ki, kimi bitmiş kimi sürmekte. Bu kadar insanı nereden bulacaklar? Bunlar ucuz emlaklar değil ki! Türkiye’nin her tarafını taşısan dolmaz.

Bundan sonra yönümüz Gürpınar olacak. Levhaları izleyerek, arada GoogleHarita’dan yön doğrulayarak, eskiyi hatırlamaya çalışarak; ancak çok değişmiş etraf. Su Ürünleri Kooperatifi levhası herhalde deniz kenarındadır diye takibindeyiz. Doğru yere çıkarıyor. Sonunda “Sahil” levhasını da görünce iniyoruz kıyıya; Piri Reis Parkı. Geniş bir bisiklet yolu da yapılmış. Pazar nedeniyle pek çok lokanta “Brunch” vermekte. Pek çok da insan gelmiş. Kıyıdan kıyıdan Büyükçekmece yönüne doğru devam. Bir zamanlar var olan kocaman uçağı kaldırmışlar. Yazık olmuş, hoş duruyordu. O nedenle daha küçük olan diğer iki uçağın önünde çekilen selfie ve devam. Buraları iyicene kalabalıklaştı. Salınan insanları sürekli zille uyarmak zorundayız. Bir de minik tren çalışmakta (Olmasa olmazdı!). Bisiklete binme çabasındaki bebeler her yerde (Çocuğun var mı derdin var :))

E5 üzerindeki yaya geçitini kullanıp yolun karşısından Büyükçekmece gölü kıyısından Ahmediye, oradan da Bakşayış’a gideceğiz. Mimar Sinan’ın köprüsünü kullanmıyor, E5 kenarından Çatalca yönüne sapıyoruz. Önceleri tek şerit olan yol çift olmuş. İnce de bir güvenlik şeridi çıkmış. Daha rahat. Eskiden nahoş bir yoldu. Sevindim bu duruma :))

Bahşayiş’e varmadan gelen gölü geçen köprü üzerinde ve kıyılarda-kenarlarda çokça balık tutanlar var. Kimileri de mangal yakmış çıkanı mı yoksa getirdiklerini mi bilinmez, pişirmekteler! Belediye otobüsleri ile gelmiş bir hayli çarşaflıyı tarlalarda bir şeyler toplarken görüyoruz. Otobüslerin hepsinde “Görevli” yazısı yanıyordu. Belki de sözü edilen derneklere belediyece sağlanan ikramlar (bunlar). Bir hafta geçti halen AKP belediyeyi devretmedi. Nasıl yapsak da kaybedilen seçimi kazansak? (!)

Kırım’dan gelen göçmenlere bu bölge Padişah Abdülhamit tarafından bahşiş olarak verilmiş, 1893 tarihinde. İsmi de buradan gelmekte. Hava güzel ısındı. Bahşayiş’de verilen bir mola; içilen çaylar/ayranlar, yenilen tostlar/sandviçler şeklinde. Afganlı Ahmet kardeşimiz hızlı, yolda hem bardakları temizliyor hem siparişleri alıyor. Çaylar 1 lira.

1992 yılından beri Türkiye’nin uluslararası tescilli ilk özel havaalanı Hezarfen de yakınlarda. Yanına vardığımızda sırayla tek kişilik uçakların kalkışını/inişini bir süre takılıyoruz. Nedense insana uçak izlemek keyif verir.  Yanımıza gelen bir bisikletli girilebildiğini, kafeteryasında oturulabildiğini söylemesi, bir sonraki turun nedeni oluyor. Evet, [bisikletle]Hezarfen.

Karaağaç köyü de geride kaldı. Yolumuz hafif çıkıyor sonra düzelip iniyor ve çıkıyor şeklinde. Tem otoyolunun bir o tarafına bir bu tarafına geçerek devam ediyoruz. Alkent2000, İ.Ü. Hadımköy Yerleşkesi, Mercedez-Benz... sırasıyla geçilip, yön sorulup, haritadan doğrulanıp... ve Bahçeşehir Göleti’ne doğru park içinden inmekteyiz. Buralarda biraz yolu karıştırdık. Daha net bir güzergah bulmalıyız. Veya başka seçeneğimiz yok diyerek kullanmalıyız.

Bahçeşehir’e ilk yerleşim 1994 yıllarında başlamıştı. Önemi neydi?

• Türkiye’nin en önemli, dünyanın sayılı uydu kent projelerinden biri olan Bahçeşehir projesi, 1996 yılında Birleşmiş Milletler Habitat II Konferansı çerçevesinde, “Kurumsal Uygulamalar ve Projeler” ödülüne, 1997 yılında da Kanada’da “Yeni Kentsel Yerleşim Anlayışı” ödülüne layık görüldü.
• Yeşil alanların sulanmasına kaynak sağlamak amacı ile atık su arıtma tesisi kuruldu, tesisin ana amacı hem çevre kirliliğini önlemek hem de yeşil alanların sulanmasına yardımcı olmaktı.
• 26.000 m² ile Türkiye’nin ilk ve en büyük yapay göleti ve 300.000 m²’lik park da bu kompleks içinde yer alıyordu.
• Bahçeşehir Belediyesi 1999 yılında kurulmuş ve kuruluşundan kısa bir süre sonra da Avrupa Çevre Diploma (2001), Avrupa Şeref Bayrağı (2005) Ödülleriyle ödüllendirilmiş, uyguladığı belediyecilik anlayışıyla Türkiye’ye model bir belediye olmuştu.
• Türkiye’de ilk kez Aile Hekimliği uygulamasına, ilk kez kentteki bütün öğrenci çocuk ve gençleri belediye başkanının yetkisi ile donatarak “Çevre Müfettişi” olarak gönüllülüğünün sağlanmasına imza atıldı.
• Türkiye’nin ilk modern halk pazarını kurması bir kamu kurumunda ilk kez İSO 9001 Kalite Standartlarının uygulanması dikkat çekti.

Bahçeşehir Belediyesi 2010 yılında yeni kurulan ilçe Başakşehir’e bağlandı, yani yok oldu. Şimdi bu uydu kenti Başakşehir Belediyesi idare ediyor. Özellikle son 5 yılda Bahçeşehir’in ‘Bahçe’si gitti desek yanlış olmaz. Dağ, taş, yamaç aklınıza neresi geliyorsa kat kat beton bloklarla dolduruldu.

Bu haberin devamını okumak için: Hürriyet.

Evet, dediği gibi her taraf beton ve yoğun bir trafik. Pazar gezmesinden dönenler sıralanmış yollara. Kimileri de güvenlik şeridine kaydırmış aracını. Yani bize bile yer bırakmamışlar. Neyse aralarından sıyrılıp, zaman zaman bekleşip-buluşup Altınşehir’e ulaştık (sanki Gold City/Hamerika-Kentaki). Bundan sonrasını biliyoruz, çünkü Şamlar turunun dönüş yolu. Ancak daha 6-7 km uzağımızda Halkalı.

Akşam için yağmur söylüyordu Meteo. Biraz ısı düştü, bulutlar da hafiften karardı. Tahmin doğru çıkacak gibi. Halkalı istasyonu çevre düzenlemesi de biraz karışık olmuş. Anlaşılan buraları bitirilmemiş daha. Seçim var diye aceleyle açılmış.

Trende yerimizi alıyor, her istasyonda binenler çoğalıyor, sonunda tıklım tıklım oluyor. Bostancı’da inmek için oldukça çaba sarf ediyoruz. Mutlaka başa veya sona binmek lazım. Her zaman daha boş oluyor.

Bostancı sonrası Firuzan’la desteği Normal’e, yer yer Highkonuma alıp hızla, sıkı bir mücadeleyle eve vardığımızda saatler 8’i gösteriyordu. Bizim için 96 km tuttu yol.

Halkalı rotası keyifliydi, yeni yerler keşfettik, bir kere daha pedallayıp bazı bölümleri ıslah edersek iyi bir tur rotası olacak.










Keşif Turları; Halkalı-1: Dudullu-Bostancı-(tren) Mustafa Kemal-K. Çekmece-Avcılar-Yakuplu-Gürpınar-B. Çekmece-Bahşayış-Karaağaç-Hadımköy-Esenyurt-Bahçeşehir-Altınşehir-Halkalı-(tren) Bostancı-Dudullu
Tur tarihi: 7 Nisan 2019
Kat edilen mesafe: 91,40 km.
Ortalama hız: 13,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 39 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 34 dk.
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 20,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1004 m, kaybı (iniş) 1022 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 185 m.

Garmin yol bilgiler Halkalı-1

Relive yol bilgiler Halkalı-1

        



























































Katkıları için Mustafa E. ve Ali’ye teşekkürler.