30 Ağustos 2021

Bisikletçi Öldüren Katiller ve Potansiyel Katiller


Bisiklet kullanırken öldürülen emekli orman mühendisi İsmet Yücel’in anısına…

 

Antalya’da, emekli yüksek orman mühendisi İsmet Yücel, yol kenarında bisiklet kullanırken bir araç sürücüsü tarafından öldürüldü. Sürücü kaçtı. Bu satırlar yazılırken henüz yakalanmamıştı. Arama motoruna ‘bisiklet kazası’ yazarsanız, yalnızca son yaz mevsiminde kaç kişinin yaşamını kaybettiğini görebilirsiniz. Ev yolunda, antrenman yaparken, şehirlerarası yolda, çoluk çocuk, yaşlı, genç…

İlk bisiklet cinayeti yazısını 2010 yazında vefat eden ODTÜ’lü bisikletçi Çağatay Avşar için kaleme aldım, bildiğim kadarıyla Avşar’ın katili hâlâ bulunamadı, tam 11 yıl oldu. Polisin bisiklet parçalarında kalan izlerden hareketle varsaydığı araç model ve rengini öğrenmiş, bir umut o ahlaksıza rastlarım diye Gölbaşı civarında dolaşmıştım o günlerde. Geçen yıl öldürülen 19 yaşındaki bisikletçi Umut Gündüz’ün ailesi ve dostlarının, sürücünün dört ay yatıp çıkması nedeniyle başlattığı adalet arayışından haberdarsınızdır.

 

Kaza, Allah korusun herkesin başına gelebilir. Bir an dikkatsizlik ya da araçtaki bir arıza, birinin yaşamına son verebilir; bu nedenle en korktuğum şeylerden biri ve hiç büyük konuşmamalı. Fakat Türkiye’de ‘kaza‘ olarak adlandırılan felaketlerin çoğunun bu nitelikte olmadığı herkesin malumu. Hiçbir kurala uymamayı marifet zanneden, altlarına çektikleri lüks araçlarla şehir yaşamını insana zehir eden görgüsüz lümpen itlerin marifetine kaza demek, akıl kârı değil. Cinayet işliyor bu lümpen ahlaksızlar, üç beş dakikalık haz uğruna ocakları söndürüyor. Hemen hepsi potansiyel katil ve memleketin kazaları ‘mekanik‘ değil, büyük ölçüde ‘kültürel marazdan‘ kaynaklanıyor.

 

Kaza değil cinayet

 

Basında, ‘bisiklet kazası’ başlığıyla verilen haberlerin çoğunun adı kaza konulsa da, aslında cinayet. Hiç kuşkusuz bir bisikletçi de hata yapabilir. Buna mukabil vefat edenlerin çok büyük bir kısmının hemen hiç kusuru olmadığından kuşku duymuyorum. Bu yargıyı, yıllarca bisiklet turu yapıp, şehirlerarası pedal çevirmiş biri olarak, gönül rahatlığıyla yazıyorum.

 

Bisiklet, pek çok açıdan medeniyet sembolü. Hele ki iklim krizinin bu boyutlara vardığı devrimizde, nefes alabilmek için teşvik edilmesi gereken bir araç. Uzun süre, bazen tek başıma, bazen küçük arkadaş gruplarıyla şehirler arası yollarda bisiklet sürdüm. Nasıl bir zevk olduğunu ve bu heves insanın kanına bir kez girdiğinde nasıl aşka dönüştüğünü anlatmam kolay değil. Uzun mesafe bisikletçiliği ile şehir içi çok farklı. Şehirde kullanmaktan hep korktum ve kaçtım. İnsan, yaşadığı şehir ve ülke ahalisinin kumaşını böyle işlere giriştiğinde daha iyi anlıyor. Araç sürücülerinin münasebetsizliğini, acımasızlığını, hödüklüğünü, şımarıklığını daha yakından görüyor, ensenizde hissediyorsunuz.

 

Son yıllarda şehirde bisiklet kullanmayı ısrarla sürdüren ve bisikleti trafiğin bir parçası olarak kabul ettirmeyi hedefleyen kişi ve gruplar, uluslararası organizasyonlar var ve yaptıkları şey son derece önemli, değerli; buna mukabil ben hiçbir zaman o kadar cesur olamadım. Salt cesaret meselesi de değil bu, insanın siniri harap oluyor bönlük ve kötülük karşısında. Muktedire karşı iki büklüm olup, güçsüz-zayıf gördüğünün üzerine giden toplumsal kültür ve alışkanlıklarımızın en yakası açılmadık haliyle muhatap oluyorsunuz şehrin yollarında. Bu nedenle, bisiklet sürmek için her zaman bisiklet yollarına ihtiyaç olmasa da, belediyelerin bisiklet yolları konusunda giderek daha duyarlı davranmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum.

 

 Her seferinde acıyla okuduğum kaza haberlerinin cinayet olduğunu düşünmenin nedeni, büyük ölçüde kişisel deneyimim. Özellikle yaşça ve sürücülükte belli bir olgunluğa erişmiş bisikletçiler -ki İsmet Yücel’in onlardan biri olduğu açık- tahmin edemeyeceğiniz kadar dikkatli davranan insanlardır. İki incecik tekerleğin üzerindeki, o koşullarda yoldaki irili ufaklı her çukuru ve her kıvrımı hesap etmek zorundadır, aksi halin şakası olmaz. Canınız söz konusu ve küçücük dikkatsizlikte tüm bedeninizle tehlike altındasınız. Hal böyleyken bisikletçi, motorlu araçları da kendisini de riske atacak hatayı kolay kolay yapmaz, o aleti nasıl kullanacağını, gereksiz maceraların tehlikesini, hangi hız ve hareketin doğru, hangilerinin çocukça olduğunu bilir, ona göre davranır.

 

Şehirlerarası yollarda kullanacağınız alan belli, genellikle yandaki beyaz çizgi üzerinde ve içinde. Bazı rotalarda o çizgi olmaz, olabildiğince dikkatlice en kenardan, otların dikenleri ve cam kırıklarından kaçınmaya çalışarak sürersiniz. Evet, cam kırıkları, soda ve bira şişelerinin artıkları. İçi sarı sıvı dolu plastik şişeleri merak ederseniz, onlar necip halkın gelecekte kendileri kadar necip olarak yavrularının sidiğidir, muhterem okur. Sık karşılaşılan bir şey de boş mermi kovanları, sağa sola ateş etme ‘özgürlüğünü‘ kullanan tosunların marifeti.

 

Yollarda sorun çıkaran, bisikletçiyi tehlikeye atan araç sürücüleri genellikle büyük şehir plakalarıdır. Yerel halk bisiklete ve yabancıya alışık olduğundan münasebetsizlik yapmaz pek, sağa çekip su vereni dahi oldu, sağ olsunlar. Şehirli gerginliği ve hödüklüğü ise benzersiz. Müthiş mizah anlayışları nedeniyle olsa gerek, fındık fıstık atan çok olur, örneğin. Cam açıp bağıranlar. Hemen yanınızdan hızla geçip korna çalanlar. Bir keresinde çok riskli bir yokuşu tırmanmaya çalışırken bir cipten kutu kola atmışlardı da, zar zor toparlamıştım. Bir anda dengesini kaybedebilecek insanlara yapıyorlar bu ‘şakaları’. Asgari duyarlılıktan yoksun, kendi yoz eğlencesinden başka hiçbir şeyi umursamayan görgüsüz ve rezil serseriler. Bakın cinayetlere, genellikle ya arkadan çarpmıştır ya da yana savurmuştur bisikletliyi. Zevk alıyorlar korkutmaktan, insanların hayatını tehlikeye atmaktan.

 

Olabilecek en zarif ve zararsız, kullanması böylesine zevkli bir aracı dahi zehir edebiliyorlar insana. Dünya’yı gezen kimi gezginlerin başı bu toprakta derde girebiliyor; ölenler, bisikletini çaldıranlar vs. İsmet Yücel de bisiklet ve doğa sever bir yurttaş, ağaç parçalarından heykel yaparmış, akşam evine gidiyormuş, hepsi bu.

 

Ne yapıp etmeli, bilmiyorum. Belki yerel yönetimler her yere bisikletin şehir yaşamının parçası olduğuna dair afişler asmalı, belki kamu spotları hazırlanmalı, belki siyasetçiler konuşmalarının birkaç dakikasını bu konulara ayırmalı, belki bisiklet her yaş grubuna ısrarla önerilip, bisiklet kullanmak türlü teşviklerle özendirilmeli, belki bisikletlileri tehlikeye atanlar herkesçe ihbar edilmeli, belki cezalar ağırlaştırılmalı… Mutlaka bir şeyler yapılmalı.

 

Lütfen bisiklet kullananların şehir trafiğinin en kırılgan üyesi olduğunu unutmayın, yanlarından geçerken aracınızı açıktan alın, alamıyorsanız durup bir iki saniye bekleyin, araç kapılarınızı açarken yandan bir gelen olup olmadığını kontrol edin, bisikletçileri taciz eden araç sürücülerini ihbar edin, onları fark ettiğinizde biraz yavaşlayın ve korna çalmayın, iki tekerlek üzerindeki insanın olası tüm darbelere tümüyle açık olduğunu unutmayın, saçma şakalar yapma isteğinizi dizginleyin… 

 

Çok üzgünüm. İsmet Yücel’e rahmet, yakınlarına sabır diliyorum.

 

Murat Sevinç

Diken 





Katkıları için Haluk’a teşekkürler.

 

 



 

İlginizi çekebilir İstanbul’da “Bisikletliyi Fark Et” Kampanyası, Maydanoz Tarlasından Olimpiyatlara; Cavit Cav, Türkiye'de bir ilk! Konya'da bisiklet tramvayı raylarda

28 Ağustos 2021

[bisikletle]Türkiye: Misya’dan Karya’ya

Anadolu’nun kuzeybatısındaki tarihsel bölge, Anadolu’ya MÖ 1200’lerden sonra Balkanlar’dan gelen Misler tarafından yerleşildiğinden Misya adını almıştır. Günümüzde Balıkesir ve Bursa illerinin sınırları içinde kalan Misya, ilkçağda iki bölüme ayrılıyordu. Marmara Denizi’nin kuzey kıyılarına yayılan bölüme Misya Minör, güneyde Kaikos (Bakırçay) çevresindeki bölümüne Misya Major adı veriliyordu. Güneyinde Lidya, doğusunda Bitinya ve Küçük Frigya, kuzey ve batısında ise Marmara ve Ege denizleriyle sınırlanıyordu. Ancak batı kıyı şeridi, buraya yerleşmiş çoban Aioller nedeniyle Aiolia adını taşıyordu.

 

Karya ise Güneybatı Anadolu’daki antik bölgedir. MÖ 2. bin yılının sonlarından itibaren Anadolu’nun yerli halklarından olan Karlar burada yaşadıklarından bu adı almıştır. Günümüzde Aydın, Denizli ve Muğla illerinin sınırları içinde kalır. Başkentleri başlangıçta Mylasa'da (Milas) iken, MÖ 4. yy.da Mausolus tarafından Halikarnas'a taşınmış, ancak Mylasa önemini korumuştur. Bu bölge genel olarak antik dönemde doğu ve güneydoğuda Frigya ve Likya, kuzeyde Lidya ve İyonya bölgeleri ile komşudur. Bölgenin batısı ve güneyini tümüyle Ege Denizi çevreler.

 

Trakya'dan Nairi'ye, Karya'dan Pontos'a, Paflagonya'dan Pamfilya'ya, Misya'dan Kilikya'ya... Anadolu’da varlığını sürdürmüş olan güçlü iki uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Misya’dan Karya’ya.


[bisikletle]Türkiye projesi çerçevesinde bölgeyi kapsayacak turlarda izlenecek rotalar, uzaklıklar, yolların niteliği, gezilip görülecek tarihi ve doğal güzellikler, konaklama, yeme-içme ve yerel kültürler hakkında bilgi toplamak üzere 5 Eylül’de pedallar dönmeye başlıyor...



--------



3 Ekim akşamı İstanbul'a Bodrum’dan döndüm. Çok keyifli bir tur oldu. Gezi notları pek yakında Blog’da.

 

10 ilçe + 3 köy/mahalle = 808 km






Seyahatname’yi okumak için... Misya’dan Karya’ya

24 Ağustos 2021

Dünya İçin Hareket Et


AXA Gelecek Riskleri Raporu’na göre üst üste dört yıldır insanlığın karşı karşıya olduğu en büyük risk iklim değişikliği. Üstelik iklim değişikliği listede yer alan doğal kaynakların yönetilememesi, salgın hastalıklar, jeopolitik istikrarsızlık gibi pek çok başka riskle de doğrudan veya dolaylı olarak bağlantılı.

Hem iklim değişikliği hem de önleyici sağlık konusunda çalışmalar yürüten bir şirket olarak bu bağlantılık ilkesiyle nasıl değer yaratabileceğimize odaklandık. İnsan sağlığı ve gezegenimizin sağlığını merkezine alan bir proje için yola çıktık... demiş ve bir dizi öneride bulunmuş. Aralarında bisiklet kullanımı da var. Bu kapsamda insanları güvenle bisiklet sürmeye özendirmek amacıyla “Bisikletçi Dostu Sigorta” poliçesi geliştirdiğini duyurmuş.








23 Ağustos 2021

bisikletle Büyükçekmece Gölü


Çatalca  Yarımadasının Marmara Denizi kıyısında, İstanbul'un 15 ile 27 km batısında iki önemli göl vardır. Bunlardan birisi Küçükçekmece Gölü, diğeri de Büyükçekmece Gölü’dür. Her iki göl Marmara Denizi’nden bir kıyı kordonu ya da koy şeddiyle ayrılmıştır. Bu göller denize bir gideğenle bağlıdırlar. Kü­çükçekmece Gölü’nde bu gideğen gölün doğu kenarında, Büyükçekmece Gölü’nde ise gölün güney ucunda ve orta kesimindedir. Her iki gölü de denizden ayıran set, Kuaterner’de teşekkül etmiş bloklu, çakıllı, kumlu, killi malzemeden ibarettir. Bu alüvyal dolgunun oluşumunda batı rüzgârlarının ve akıntıların rolü olmuştur. Esasında Küçükçekmece ve Büyükçekmece gölleri denizin kara içine doğru ilerlemiş girintileridir. Her iki göl çukurluğu Eosen ve Neojen formasyonları içinde bulunmaktadır. 

Küçükçekmece Gölü yer altından deniz suyu ile bağlantılıdır. Bu sebeple suyu Büyükçekmece Gölü’ne göre tuzludur. Deniz sularının zaman zaman Lodos’un etkisiyle göle doğru ilerlediği de vakidir.

 

Küçükçekmece Gölü 15 km2 yüzölçüme sahiptir. En derin yeri 20 m’dir. Büyük ölçüde kuzeyinden gelen akarsularla (Kartal, Eskinoz, Sazlı, Menekşe ve Nakkaş dereleri) beslenir. Küçükçekmece’de İstanbul'a içme suyu sağlayacak baraj da gölün ku­zeyinde Sazlıdere üzerinde DSİ tarafından inşa edilmiştir.

 

Büyükçekmece Gölü ise 10 km2 yüzölçüme sahiptir. En derin yeri 3,5 m’dir. Bu haliyle Küçükçekmece Gölü’ne göre sığdır. Burada 1986 yılında bir baraj inşa edilmiştir. Tahtaköprü ve Karasu Dereleri de Büyükçekmece Gölü’ne sularını boşaltmaktadır.

Dergipark


İstanbul’a çok yakın bu iki göl bisiklet için ideal bir rota. Hele de Marmaray ile Halkalı’ya gidip tura oradan başlayıp bitirmek, şehir içinde fazladan pedallamayı da ortadan kaldırıyor. Biz de İhsan ile sabah erken yola koyulduk. Ben Bostancı’dan İhsan Ayrılıkçeşmesi’nden trene bindik, Mustafa Kemal’de indik. Saat 9, selenin üzerinde Küçükçekmece Gölü kıyısında pedallıyoruz bile. Hava kapalı geçecek gibi, hatta rüzgarlı. Sabah nedeniyle fazla insan yok ortalıkta. Rotayı şöyle belirledik: Mustafa Kemal-Avcılar-Ambarlı-Gürpınar-Büyükçekmece-Ahmediye-Bahşayiş-Halkalı.

 

Daha önce bu rotaya ilişkin çokça bilgi verdiğimden ayrıntılarına buradan ulaşabilirsiniz: Keşif Turları; Halkalı-1, Halkalı-2, Halkalı-3, Küçükçekmece’den Büyükçekmece’ye, oradan Hezarfen Havaalanı’na bisikletle..., bisikletle BahşayişBugün daha çok çevre değişikliklerine değineceğim. 


Ambarlı dolum tesisleri üzerinden giden yolda son gelişimizde başlayan yol çalışması tamamlanmamış, sürmekte. Bu da yolun bazı kısımlarının tek şerit olmasına, daralmasına neden. Yoldan da zaman zaman büyük-geniş araçlar geçmekte. Haliyle tedirgin edici olabiliyorlar. Buradaki çalışma bunca zamandır tamamlanmamış olması işin daha uzun süreceğine işaret ediyor.

 

Gürpınar sahiline kadar süren yol eskisi gibi. Sadece yol boyunca inşaatlar almış başını, ancak halen yerleşim ol(a)mamış. Çevredeki ilanlarda Arapça görmemiz alıcıların Arap olacağını göstermekte. Belki de tamamen onlara yönelik bir yatırım. Eskiden ülkeler savaş ile kazanılırdı, bugün para ile kazanılmakta. Arap sermayesi yavaş yavaş buraları satın almakta. İleride nüfus yoğunluğu arttığında kendi belediye başkanlarını falan seçebilirler. Zaten “Kanal” olacak diye pazarlanan Sazlıdere tarafı Katarlılarca kapatıldığı biliniyor.


Dolgu alanı üretilerek inşa edilen Gürpınar Su Ürünleri Hali’nde duyurulduğu gibi “halka açık rekreatif su dünyası ve balık kültürünün interaktif deneyimlendiği sosyal alanlar, deniz müzesi, tematik deniz mutfağı gösterileri alanı, konferans salonu, kafeler ve restoranlar” faal mi bilemiyorum. Görünüşe göre değil.

 

Gürpınar kıyı şeridinde her yer ayağa kaldırılmış, kazılmış, kapatılmış, yıkılmış durumda. Ne zamandır böyle bilemiyorum ama işletmeler zor konumda gibi görünüyor. Önceki gelişlerimizde ortalık insan kaynardı, bugünse “in cin...” durumları.

 

Büyükçekmece’de E5’in karşısına geçmek için kullandığımız üstgeçit sökülmüş alt geçit yapılmış. Ancak ona da rampa yapmadıklarından tekerli aracı nasıl geçireceksin?! Bu nedenle daha ilerideki araba alt geçidini kullanıyoruz.

 

İlçenin sembolü Mimar Sinan’ın eseri, 450 yıllık Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü yerli yerinde duruyor. Buralara kadar gelip üzerinden geçmemek olmaz, mutlaka geçin. O koca taşlar nasıl da özenle yerleştirilmiş. Dikkatli olun ama, ince tekerler araya girip sıkışabilir. Hani nasıl olmuş da üzerine asfalt dökmemişler?! Turlarımın birinde Van’ın Muradiye ilçesinde gördüğüm 200 yıllık Şeytan Köprüsü’ne asfalt dökmüşlerdi de sonra gelen tepkiler üzerine kazımışlar. Bizde olur, cehalet bu boyutta kaldığı sürece!

 

İşte başarılı bazı restorasyon örnekleri: 

 

Büyükçekmece’nin tarihine bakacak olursak: MÖ 7. yy’da ilk yerleşimin başladığı Büyükçekmece’nin kurucuları Helenlerdir. MÖ 2. yy’da Bizans egemenliğine giren Büyükçekmece Athyra adıyla bilinmekteydi. Helenlerin ardından Büyük Hun İmparatoru Atilla, MS 447’de ordusuyla Çatalca’dan geçip Büyükçekmece’ye girmiş ve Bizans’ı vergiye bağlayarak geri dönmüştür. Avar Türkleri 616’da, Bulgarlar ise Kurum Han komutasında 813’te Çatalca üzerinden İstanbul’a kadar gelmişlerdir. 1090 yılındaysa Peçenekler Büyükçekmece’ye ulaşmışlardır. Türkler 1357 yılında Bizans deltasına yerleşmişler ancak Çekmece bölgesi uzun bir dönem Bizans egemenliği altında yaşamaya devam etmiştir. İstanbul’un fethinden sonra Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanan Büyükçekmece bir sayfiye ve tarım beldesi, ayrıca Bizans ve Osmanlı döneminde orduların konaklama yeri olduğundan bölgede yoğun bir yerleşim olmamıştır. Osmanlı döneminde bir av ve kışlak yeri olarak kullanılan Büyükçekmece’ye özellikle 1829 Osmanlı-Rus savaşından sonra çok sayıda Türk göçmen yerleşmiştir...

Vikipedi


Göle paralel süren Çatalca yolunda yol çalışmasının olduğu bölümler daha tamamlanmamış, tek şeride düşen yerler haliyle sıkıntı yaratıyor. Ahmediye bu dairenin orta noktası, sonrasında dönüş başlar. Çok kuvvetli bir karşı rüzgarla boğuşarak buraya kadar gelip Büyükçekmece’yi dönüyor ve suyu çekilmiş gölün kıyısında balık tutmaya çalışanlar, park etmiş araçlar arasından geçiyoruz. Buralarda değişiklik olmamış.

 

Büyük ve Küçük, bu çekmecelerin adı nereden geliyor? Köprü olmadığı zamanlarda üzerinde yer alan ve çekmece ismi verilen elle çekilen sallardan. Ve de Büyükçekmece Gölü sanıldığı gibi Küçükçekmece Gölü’nden daha büyük değil. Sadece bulunduğu ova daha büyük olduğu için bu ismi almış.

 

Abdi İbrahim ilaç şirketini önü asfaltlanmış, iyi olmuş, eskisi delik deşik bir yoldu. Buralarda halen dev yükseklikte inşaatlar sürmekte. Ve halen kimse oturmamakta. Herhalde buraların da bitmesini Araplar bekliyor olmalı. Yoksa bu kadar insan bugün nerede ki?

 

Altınşehir tarafları her zamanki gibi yoğun araç trafiğiyle kaplı. Bazı yerlerde bisikletle bile geçmek zor oluyor. Kuvvetli karşı rüzgar bugün hızını hiç kesmedi. Normalde mermi gibi bir hızla indiğimiz rampaları aheste aheste iniyor, Küçükçekmece Gölü’ne bakarak Halkalı tren istasyonuna ulaşıyoruz. 

 

15.28, trenimiz hareket ediyor. Bu  durumda molalarla birlikte iki gölü dönmek 6 buçuk saatimizi almış. Yolun uzunluğu da 80 km tutmuş. 4 mola verdik: Ambarlı-Gürpınar-Bahşayiş-Halkalı; çay ve kahve içtik, sandviç ve künefe yedik...

 



 










bisikletle Büyükçekmece Gölü: Dudullu-Bostancı-(tren) Mustafa Kemal-Küçükçekmece-Avcılar-Ambarlı-Beylikdüzü-Gürpınar-Büyükçekmece-Ahmediye-Bahşayiş-Karaağaç-Altınşehir-Halkalı-(tren) Bostancı-Dudullu.

 

Tur tarihi: 22 Ağustos 2021

Alınan yol: 92,70 km
Ortalama hız: 18,7 km/sa

En yüksek hız: 54 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 57 dk, dışarıda geçen süre 10 sa 11 dk
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 27,4 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1083 m, kaybı (iniş) 1104 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 188 m

 

Garmin yol bilgileri bisikletle Büyükçekmece Gölü

 

Relive yol bilgileri bisikletle Büyükçekmece Gölü















16 Ağustos 2021

bisikletle: Ana-Dolu-Fen-Eri


Teknik mesele yüzünden “Friglerin İzinde” turumu Isparta’da sonlandırıp dönmem üzerine bir hafta geçti. Belki oralarda da çözebilirdim ama emin olmadığımdan İstanbul’u tercih ettim. Neyse, madem İstanbul’dayız, bari buralarda dolaşalım diye pazar günü Anadolufeneri’ne pedallayalım dedik. Uzundur gitmemiştik. Çok keyifli bir rotadır. Daha önce defalarca yazıp çizdim: AnadoluFeneri, Yeşile hastayım..., bisikletle Anadolufeneri

Sabah çıkışımız 07.48, Akbaba’ya varışımız 09.38. Yolun dörtte üçü sahilden gider. Sabahın erken saatleri olduğundan fazla kalabalık değildi. Bisikletçiler vardı, bir de balık tutanlar. Tek tük koşan/yürüyenler.


Son dönemde yaşanan doğal afetler, krizi yönetemeyen iktidar, SP’nin (kim bu SP derseniz; OSÖ lideri dediler. Ama açıklamaları ortalığı karıştırdı) bomba gibi düşen tvitleriyle geçti. Orman yangınları, sel felaketleri, hangarda çürütülen THK uçakları, buna karşılık CB’nin muhteşem filosu... Bir de IBAN yollayan devlet. Tam tamına çelişkiler yumağı bir Türkiye. İçler acısı durumdayız. Neresinden tutsan elinde kalıyor. Yardım yapabilmek için vatandaşından para dilenen, ama sarayda tam gaz harcamaya devam eden, zor duruma düşen bir iktidar, her şeyiyle dışarıya teslim olmuş!

 

Akbaba’da bir mola. Eskiden güzel bir fırın vardı, sonra yıkılıp yeniden inşa edilince markete dönüşmüş :(( Yazık mı yazık! Simidi de ne güzeldi. Ama biz yanımızdakilerle -artık kahvenin masaları yerine parktaki piknik masalarında oturuyoruz, (büyük 3-, küçük çay 1,5 TL)- kahvaltımızı ediyoruz. Köyün köpekleri de etrafımızda, kimi Firu’ya yanaşıyor, kimi güvercin kovalıyor...

 

Fenere gitmek için Akbaba sonrası soldan sapılır ve sıkı bir rampayla 230 m’ye kadar çıkarsın. Bazı yerler ciddi diktir. Sonra yol 2’ye ayrılır. Soldan Kavağa inersin, düz ise Poyraz ve Fener olarak gösterilir. Buralara çıktın mı, Fener’e kadar pedal çevirmeden gidebilirsin desem yalan söylememiş olurum. Ve de bu yolun tadı; aralardan görünen “Üçüncü”, ağaçlar, çalılar, yeşillikler... Anlatmakla olmaz, pedallamak lazım.

 

Bir zamanlar askeri bölgeydi buraları. Girip çıkmak bugünkü gibi kolay değildi... Bu süreçte korunan ormanlar ve doğal yaşam, o dönemde Anadolufeneri ve civarındaki ormanlarda pek çok hayvanın var olmasını sağlamıştır. Ceylanlar, yaban domuzları, çakallar ve çeşitli kuş türleri Anadolufeneri ormanlarında bulunmaktadır. Ormandaki ağaç çeşitliliği ise yaklaşık 12 farklı türü barındırmaktaydı. Ancak askeri kapının kaldırılmasından yaklaşık on yıl sonra Poyraz ormanlarından çıkan büyük bir yangınla ağaç ve hayvan türleri azalmış, bir kısmı ise tamamen görünmez olmuştur. En son yapılan üçüncü köprü çalışmalarında mevcut ormanın büyük bir kısmı kaybedilmiştir... denilmekte. 

Vikipedi


Ben önde Firu arkada keyifle kıvrıla kıvrıla Fener’e yaklaşıyoruz. Kafa radyomda son turda karşıma çıkan Damien Escobar çalıyor; Awaken. Kemanıyla bizi uçuran Amerikalı...



Fener’de kalmıyoruz, suyumuzu tazeleyip dik bir yokuştan milletin denize girdiği Kabakoz Plajı ve kışlasının kenarından geçip yeşilliklerin arasından, sağda solda çok da keyifli evleri görerek Kaynarca’ya doğru sürüyoruz. Hep hayal ederim/ediyorum; buralarda mı yaşasam, nasıl olur yaşamım, çok mu izole olurum, bisiklete kiminle binerim? Aslında İstanbul’u terk etmek gerek. İş yaşamın yoksa burada durmanın anlamı kalmadı!

 

Tekerlerin havasını bir çeşmenin kenarında durup tamamlıyoruz. Ardından sıkı mı sıkı bir rampayı çıkıp hızla inmekteyiz. Dereseki tarafına geldik. Riva yolu ve MŞP yönü. Zerzevatçı köyü mü desem mahallesi mi, bir mola. Bizim çılgın çaycı belediyede işe girmiş. Yerine kahvenin sahibi karşımızda. 2 ayran (5-/fena zamlamışlar) 1 soda (2-) ile nefesleniyor, bu arada Firu’nun balatalarını da değiştiriyoruz.

 

Yan masada -buranın insanları olsa- günümüz durumlarını yorumluyorlar. Anlatılanla gerçekler tamamen zıt. Dinlersen “vay be müthiş” dersin ama gerçekler başka. Ne var ki yıkanmışlar. İçimden bir ses git karış diyor, ama boşa kürek çekmekten başka bir şey olmayacaktır!

 

Yolda tezgahlar domates, hıyar, patlıcan, erik ve fındık ile dolu. Ekmek aradık -Paşamandıra ekmeği- ama yoktu. Bence çok lezzetli bir ekmek yapıyorlar. Eskiden buralara da gelirdi, nedense son zamanlarda göremez olduk, Paşamandıra’ya gitmek gerekiyor.

 

Firu’yla baş başa olmak turu daha da keyifli kılıyor. Tempoyu kendimize göre ayarlıyoruz. Güzel bir daire çizdik ve Çavuşbaşı-Hekimbaşı-Ümraniye-Tatlısu, mahallemize geldik. 76 km, tadında tuzunda bir gezi oldu.




 



















bisikletle: Ana-Dolu-Fen-Eri: Dudullu-Beylerbeyi-Beykoz-Akbaba-Anadolufeneri-Kaynarca-Zerzevatçı-Acar-Çavuşbaşı-Hekimbaşı-Ümraniye-Dudullu

 

Tur tarihi: 15 Ağustos 2021

Alınan yol: 76,28 km
Ortalama hız: 18 km/sa

En yüksek hız: 59,1 km/sa
Bisiklete biniş süresi 4 sa 14 dk, dışarıda geçen süre 6 sa 18 dk
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 26,9 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1409 m, kaybı (iniş) 1397 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 242 m


Garmin yol bilgileri bisikletle: Ana-Dolu-Fen-Eri

 

Relieve yol bilgileri bisikletle: Ana-Dolu-Fen-Eri
















15 Ağustos 2021

e-Bisiklet Reklam Sansüründen Sonra: VanMoof’dan Araba Karşıtı Yeni Video

Haberin bisiklet dünyasını sarsmasının üzerinden bir yıldan biraz fazla zaman geçti: VanMoof'un video reklamları Fransa'da sansürlendi! Şimdi e-bisiklet üreticisi yeni bir girişime cüret ediyor: çok benzer yöntemler ve çok daha yaratıcılıkla.

 

Sansürlenen e-Bisiklet Reklamı

 

2020'deki sansür videonun içeriğiyle ilgili. Popüler S3 ve X3 e-bisikletlerinin üreticisi Hollandalı VanMoof otomobil üreticilerine doğrudan saldırmadı, ancak tüm bir endüstri kolunun karşı karşıya olduğu “korku iklimi” Fransız televizyonunun medya denetleyicileri (ARPP) için çok fazlaydı. Video sansürlendi!


Elbette VanMoof için sansürden daha iyi bir reklam olamazdı. Video YouTube'da iki milyonun üzerinde tıklama aldı. 



Yeni Video Konuyu Tekrar Ele Alıyor

 

VanMoof'un yeni videosunun da ARPP'nin dikkatini çekmesi beklenir. Video çok romantik bir müziğe dayanıyor, ancak resimler artık birçok büyük kentte gerçek olan bir korku senaryosunu gösteriyor. Trafik sıkışıklığı, egzoz dumanları, kazalar, asabi insanlar; müzikal huzurun tam aksine her şey.

 

VanMoof'tan her zamanki gibi video pazarlamada kusursuz bir başarı. Bir önceki gibi yapım da oldukça profesyonel ve yaratıcı görünüyor. 

 

VanMoof belirgin olanı ele alıyor ve sert eleştirilerden çekinmiyor. Hollandalılar, kendi e-bisikletlerinden daha çok dünya çapında sürdürülebilir devinimi (mobilite) özendiriyor. Geriye dönük çözümler yerine ileriye dönük. Bu da, yorumların gösterdiği gibi birçok izleyicinin dikkatini çekiyor.



ARPP’nin yine sansürcülere iyilik yapıp yapmayacağı henüz bilinmiyor. Belki bu video da bir YouTube hiti haline gelecek. Her koşulda sorunlara bir çözüm olarak e-bisiklet, bu reklamda eskisinden çok daha fazla ön planda ve geleneksel devinim kavramlarının eleştirisi bir yaşam sonu betimlemesi değil, ne yazık ki bir gerçek! Bu saptamaların anlaşılması, kamu ve otomobil endüstrisinden beklenip beklenemeyeceği henüz belli değil.



10 Ağustos 2021

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde (Isparta-İstanbul)

 

8 Ağustos 2021, Pazar / Isparta – (otobüs) İstanbul (29. gün)

 

Otobüsüm 10.30’da. Telaşım yok ama hazır olduğumdan fazla da oyalanmadan DSİ’den 9 gibi ayrılıyorum. Bisikletin üzerinde kalmasın diye eşyalarımın çoğunu çantalara koydum. 8 saatlik yolculukta rahat edeyim diye bisiklet giysilerini de giymedim. Ayağımda sandalet, üzerimde pamuk gömlek ve keten şort. Bisiklet 3’üncü viteste kilitli. Ağır ağır sağdan otogara gitmekteyim. Bereket şehir dışında değil. Pazar olmasından dolayı trafik yoğun sayılmaz. Bu vitesle de hızlandığında boşa döndürüyorsun, o nedenle yavaşım.

 

Kalkışa daha çok var. Bisiyi dayayıp otogarda dolanıyorum. Büfeden bir çay ve poğaça ile kahvaltı ediyor, bir kaç foto çekiyor ve otobüsün gelmesiyle muavinin de yardımıyla velespiti bagaja yatırıyoruz. Evet yatırıyoruz, fazla bagaj yok diye tekeri sökmeden yan koyuyoruz. Bagaj lastiklerini unuttuğumdan sabitlemeyi çantalarla sıkıştırarak yapmaktayım. Kamil Koç’ta gerek şoför gerekse muavin son derece ilgili ve nazik davrandılar bisiklete. Ne kadar sevindiğimi tahmin edersiniz. Şirkete ve çalışanlarına teşekkürler.

 

8 saatlik yolculuk biraz uzayarak İstanbul’a varıyor. Ev zaten 5 dk. uzaklıkta. Garaja girip 10’uncu kata çıkmak ve Firuzan’la kucaklaşmak kalıyor.

 

Otobüsüm 10.30’da. Kalkışa daha çok var. Bisiyi 

dayayıp otogarda dolanıyorum.


Otobüsün gelmesiyle muavinin de yardımıyla velespiti 

bagaja yatırıyoruz. Evet yatırıyoruz, fazla bagaj yok 

diye tekeri sökmeden yan koyuyoruz.


“İstanbul yolcusu kalmasın” anonsuyla hızla otobüse 

gidip 8 saatlik yolculuk için yerimi alıyorum.


Molada içilen bir Yayla Çorbası iyi geliyor.


 











































































Sonuç: 2020 yılının pandemi nedeniyle evde geçirilmesinden sonra artık daha fazla duramayıp, okulun da kapanmasıyla çıkılan uzun soluklu tur, yaşanan bazı aksilikler dışında; fotoğraf makinesinin düşmesi ve hasar görmesi, hafıza kartının kilitlenmesi ve de en son bisiklet vites sisteminin takılı kalması sonucu hedeflenen rotanın yapılamaması ve Isparta’dan dönmek zorunluğuna karşın çok keyifli geçti.


1251 km yol pedallamışım. Yürüdüklerimi de eklersem çok daha fazla olur? 29 gün evden uzak kaldım. 88 kg ile çıktım 81,9 kg ile döndüm. Tura başlarken: ön çantalar+gidon ç. toplamı 16,2 kg, arka çantalar toplamı 14,6 kg, hepsi toplam 30,8 kg ağırlıktaydı. Tur boyunca mataraların suyu ve alınan yolluklarla 32 kg’ı bulmuştur. Ufak tefekler hariç, not aldığım harcamalar toplamı 5063- lira: yemek 700-, konaklama 2249-, ulaşım (gidiş geliş taksi minibüs) 425-, ıvır zıvır (müze meşrubat) 1496-; 1810- lirası nakit gerisi kredi kartı ile.

 


 

 


















[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde;  İstanbul – (gemi) Mudanya – Görükle – Keles - Tavşanlı - Emet-Simav – Gediz – Çavdarhisar – Kütahya - Bozüyük – İnhisar - Eskişehir – Çukurca - Afyonkarahisar – Sandıklı - Banaz – Çivril - Bekilli – Dazkırı - Dinar – Burdur – Ağlasun – (minibüs) Isparta – (otobüs) İstanbul

 

 

 

“Friglerin İzinde” turu böylece tamamlanmış oldu. 3 il, 14 ilçe ve 2 köy/mahalle; Gölcük Dağı (1370 m), Simav Helvası, Söğüt, Aizanoi, Kütahya Arkeoloji Müzesi, Germiyan Sokağı, Odunpazarı, OMM, Devrim Arabası, Çibörek, Eskişehir Eti Arkeoloji Müzesi, Sazova, Frig Vadisi, Yazılıkaya, Karahisar Kalesi, Ulucami, Zafer Anıtı, Çakmaktepe Geçidi (1904 m), İğdir Geçidi (1024 m), Acıgöl, Burdur Arkeoloji Müzesi, Doğa Tarihi Müzesi, İnsuyu Mağarası, Çatak Beli (1477 m), Sagalassos, Aya Baniya Kilisesi, Prof. Dr. Turan Yazgan Halı ve Kilim Müzesi... daha nice görkemli yerler, eski dostlar, yeni tanışıklıklar, macera dolu bir 4 hafta. 

 


----------


Tura çıkmadan yaptığım hazırlık aşamasında çıkarttığım rotayı, araya vites sorunu çıkınca Isparta’da bitirdim. Evdeki hesapta Kastamonu’ya kadar gitmek vardı. Artık oraları görmek başka bir tura kaldı.










 

 

 

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde 

 

İstanbul-Mudanya-Görükle = 44 km

 

Görükle-Keles = 65 km

 

Keles-Tavşanlı = 65 km

 

Tavşanlı-Emet = 44 km

 

Emet-Simav = 44 km

 

Simav-Gediz = 50 km

 

Gediz-Çavdarhisar = 39 km

 

Çavdarhisar-Kütahya = 58 km

 

Kütahya-Bozüyük = 78 km

 

Bozüyük-İnhisar = 53 km

 

İnhisar-Eskişehir = 49 km

 

Eskişehir-Çukurca = 69 km

 

Çukurca-Afyonkarahisar = 77 km

 

Afyonkarahisar-Sandıklı = 62 km

 

Sandıklı-Banaz = 77 km

 

Banaz-Çivril = 62 km

 

Çivril-Bekilli = 36 km

 

Bekilli-Dazkırı = 92 km

 

Dazkırı-Dinar = 33 km

 

Dinar-Burdur = 60 km

 

Burdur-Ağlasun = 36 km

 

Ağlasun-Isparta = 0 km

 

Isparta-İstanbul = 0 km


 





İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Muğla–Çıtlık)