Palindrom, her iki yönde de aynı şekilde
okunabilen kelime, cümle, sayı veya sayı dizilerine verilen isimdir. Palindrom
ismi 17. yüzyılda yaşamış İngiliz yazar Ben Johson tarafından bulunmuştur.
Yunancadaki tekrar ve yön sözcüklerini birleştirerek palindrom ismi
oluşturulmuştur.
Palindromların kökeni MS 79 yılına kadar uzanır.
Latince yazılmış bir tablette belki de insanlık tarihinin ilk palindrom örneği
bulunuyordu; “Sator Arepo Tenet Opera Rotas”.
SATOR
“ekici” (serere’den gelme)
AREPO
(bilinmiyor, yaratılmış, belki Mısır kökenli bir isim)
TENET
“tutar” (tenere’den türemiş)
OPERA
“eserler” (opus’un çoğulu)
ROTAS
“tekerler” (rota’nın çoğulu)
Serhan’ın
çocukluğumdan hatırladığım dediği Anastas
Mum Satsana lafını ben de çok iyi hatırlıyorum. Aylada Mı Madalya, İlaç İç Ali, Al Kazık Çak Karaya Kayarak Kaç
Kızakla... başkaları.
Serhan’ın
rehberliğinde bugün şehir turu yaptık. Arada İstanbul içinde dolanmak da çok
güzel oluyor. Kocaman bir metropol, yürüyerek mümkün değil dolaşman. Öylesine
görülmedik yeri var ki. Gezimizin başına da Siirt Pazarı’nda pideli kahvaltı
ekledik. Uzundur bunu yaparız. Malzemesini alır fırına verirsin, o da sana
leziz bir pide pişirir. Bakkaldan kaşar+domates+biber karışımı hazırlattık. 15
dakika sonra pidelerimiz hazırdı. Tanesi 5,20’ye geldi. Böylesini böyle lezzette
bu fiyata zor bulursun.
Geçen hafta
gezide düşmüştü Esin. Onu tekrar sele üzerinde görmek çok sevindirdi hepimizi,
Levent’in katılması ise ayrı bir sürpriz oldu. Böylece Serhan ile birlikte 5
kişi Karaköy’den başladık pedallamaya.
Köprü üstü
balıkçılarla dolu. Eminönü otobüs peronları bu saatte bile bir kargaşa. Zor
geçtik aralarından. Daha sabahın 9’u ve de pazar, yani iş günü falan değil. Havalar
biraz olsun serinledi, rahatladı başka bir ifadeyle. Cuma bazı bölgelere yağdı
da. Aslında niyetimiz Şamlar’a gitmekti, ancak baraj kenarı ıslak olur diye
erteledik başka pazara.
Siirt
Pazarı’nda her zaman gittiğimiz çaycı yerini taşımış. Eski yer büyük ve
rahattı. Şimdiki biraz yol üzeri, yani o kadar keyifli değil. Ancak sahibi çok
iyi niyetli, bize her zaman yardımcı oldu. Kolonyalı peçete, tuz-biber vs
buldu. Çaylar yüz kuruş, çok iyi demliyorlar. Bardaklar da her zaman şık, altın
varaklı.
Karaköy… Fatih Bozdoğan Kemeri… Kemere
paralel giden sokak taaa Karagümrük Stadına kadar gidiyor.. (yeni)
Oradan Edirnekapı’dan aşağı.. Vatan Cad.
başlangıcı…
Biraz Aksaray’a gidip sonra karşı ve geriye
dönüp (tersini hep yapıyoruz..) (yeni sayılır) surların kenarından yukarı…
Ulubatlı Surundan karşıya geçip senle
tramvaya bindiğimiz durağın önünden 1453…
Merkezefendi’den yukarı Tıbbi Bitkiler
Bahçesi önünden Zeytinburnu’ndaki kavşak… yukarı devam…
Warung adlı (daha önce gittiğimiz) lokantaya
sapmak yerine düz karşıya…
Devamla Merter’e paralel Nakliyeciler Bölgesinden
yokuş aşağı ve dönerek Bağcılar Kale AVM’den yukarı..
Bahçelievler Haznedar'dan sola aşağı dönerek
İncirli…(yeni) Devam… Bakırköy meydana çeyrek kala sağa...
Ataköy’e gelince ise havaalanı yan yolu için
bu kez Hava Harp Okulunun önündeki viyadükten gidiş (yeni)
Florya’ya varınca Atatürk Ormanı’na giriş..
(yeni) Ormanı boydan boya geçiş…
öteki uçtaki kapıdan çıkış… Basınköy içinden
kısa bir turla geriye Florya’daki köprüye… (yeni yapıldı..)
Atatürk Köşkünün önünden devam…
İstenirse Avcılar… istenirse K. Çekmece göl kenarı…
Bildiğimiz yola bir iki rötuş yaptım…
Dönüş ise sahilden… Bakırköy Samatya arası
bisiklet yolu…
Samatya’dan biraz sahile doğru…
Yeni yapılan Yenikapı dolgu alanının ucunda
yer alan Avrasya gösteri merkezi önünden
İDO iskelesine kadar viyadüklerin üzerinden
gidiş… sonrası bilindik…
Dönüş yolunun da bazı bölümleri de yeni
sayılır... olarak
açıklamıştı Serhan geziyi. Harfi harfine uyduk. Dediği gibi bazı bölümlerini
daha önce pedallamıştık. Bazı yerlerde kimsecikler yoktu, Merkezefendi
tarafları. Sanki sokağa çıkma yasağı uygulanmış. Böylesine boş ve sakin bir
İstanbul ne de keyifli oluyormuş, bunu gördük. Havaalanı tarafında ise bir
trafik vardı. Hele geçtiğimiz alt geçit beni doğrusu çok rahatsız etti. O yol
nedense hep böyle hızlı gidenlerle dolu. Sanki uçaklarla yarışıyorlar. Uçak
dedim de, inişleri kalkışları, izlemesi bile keyifli. Ben daha çok kalkışını
seviyorum, Firu iniş diyor.
Kadir
Topbaş istifa etti. Neden olarak “adam yerine konulmamayı” göstermiş.
İstanbul
Kent Savunması, Büyükşehir Başkanlığı görevinden istifa eden Kadir Topbaş ile
ilgili açıklama yaptı. Açıklamada 13 yıllık başkanlığı boyunca yapılan
doğa katliamları, kamu alanlarını ranta açılması gibi bir çok konuya
değinildi.
Açıklamanın
tamamı şöyle;
Aylardır
beklenen oldu. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, 13 yıllık kabusumuz Kadir
Topbaş istifasını verdi. İstifanın perde arkasını, ardındaki siyasi
çekişmeleri, çıkar çatışmalarını bir kenara bırakarak bu istifanın İstanbul
için taşıdığı anlamı açalım.
13 yıl
boyunca İstanbul’u yönet(emey)en Topbaş, istifasını verirken gururlu ve onurlu
olduğunu belirtmiş ve vicdanen rahat olduğunu ifade etmiştir. Bu beyanı üzerine
İstanbul’a sahip çıkan yurttaşlar olarak kendisine iki kelamımız var:
2004-2017
tarihlerinde, 13 yıl İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yapan Kadir
Topbaş;
Onlarca
bilim insanının katkılarıyla hazırlanan ve kötü bir plan olmasına rağmen
İstanbul’un kuzeye genişlemesini istemeyen, kentin akciğerleri kuzey ormanları
eko-sistemini koruyan, altında bizzat başkan olarak kendi imzanın olduğu
1/100.000’lik İstanbul Çevre Düzeni Planı’na ihanet ederken de vicdanın rahat
mıydı?
Mega
katliam projeleriyle başkanı olduğun İstanbul’un bizzat canına okurken, iklim
değişikliği çağında kentin su havzalarını, ormanlık alanlarını betonlaştırıp
yüzlerce canlının habitatını darmadağın ederken de vicdanın rahat mıydı?
Eli
kulağında depremini bekleyen bu kentin neredeyse tüm çadırkent alanlarını AVM,
rezidans, plaza, otellere dönüştürürken; sermayenin rant projelerine teslim
ederken, vicdanın rahat mıydı?
Kentin
simgesi haline gelen hafriyat kamyonları yayaları, bisikletlileri, küçücük
çocukları katlettiğinde, katletmeye devam ettiğinde, kentin en yetkilisi olarak
hiç bir sorumluluk almadığında da vicdanın rahat mıydı?
Uzmanlar
ve bilim insanlarının ciddi itirazlarına rağmen, inatla inşa ettirdiğin
boynuzlu Haliç Köprüsü ile Haliç’e sapladığın hançer ve de muhteşem
Süleymaniye’nin siluetine ettiğin ihanet karşısında da vicdanın rahat mıydı?
Ya
Üsküdar’ı betonlaştıracak ucube meydan projesinin çakılan kazıkları nedeniyle
Şemsi Paşa (Kuşkonmaz) Cami’yi çatlattığında, vicdanın rahat mıydı?
Boğaziçi’nin
ve konuşlandığı tarihi bölgenin canına okuyacak, Kabataş Meydanı Aktarma
Merkezi, nam-ı diğer ‘Beton Martı’ projesine onay verirken vicdanın rahat
mıydı?
Bugün
istifana görünür gerekçe olan 5 dosyanın benzeri binlercesi 13 yıl boyunca
elinden geçerken vicdanın rahat mıydı?
Başkanı
olduğun şehrin Saray tarafından yönetilmesine müsaade ederken, kentin dört bir
yanını ranta, talana, sermayenin aç gözlü projelerine açarken vicdanın rahat
mıydı?
Beton
çölüne dönüştürdüğün İstanbul, en düşük yağışlarda bile afet yaşayıp,
İstanbullular kendi çabalarıyla sel sularıyla baş etmeye çalışırken de vicdanın
rahat mıydı?
İstanbul’un
her bir köşesi, taşı, ağacı, kültür tarih varlığı dile gelse senin sorgulanman
bitmez!
Ama sen
hiç merak etme;
Biz
seni, Mimar Sinan’ın eserlerine yaptığın saygısızlıklarla anacağız;
8000
yıllık İstanbul’u Dubai-Manhattan arası bir kent karikatürüne dönüştürme
gayretkeşliğinle anacağız;
Kentin
hafıza mekanlarını, kültür varlıklarını, kamusal alanlarını, ormanlarını,
korularını, bostanlarını, koylarını, tersanelerini... İstanbul’u İstanbul
eyleyen tüm değerleri yerle yeksan etmenle anacağız;
Sulukule,
Tarlabaşı, Ayazma, Tokludede, Sarıgöl, Emekevler ve daha nice yıktığın
mahalleyle, rant uğruna yerlerinden ettiğin insanlarla ve söndürdüğün
hayatlarla anacağız;
Taksim
Meydanı’na, Kabataş’a, Haliç’e, Karaköy’e, Albatros Parkı’na, Boğaziçi’ne
yaptıklarınla anacağız;
Boğaziçi
ve Haliç kıyılarına çaktığın kazıklarla, hukuk dışı sahil dolgu alanlarınla,
tarihi Yenikapı’ya eklediğin böbrek ile gereksiz ulaşım projelerinle anacağız!
Ancak;
Elbette
sadece anılmakla kalmayacaksın.
İstanbul’a,
bu kadim kente yaptığın tüm kötülüklerden dolayı, şu anda vicdanlarda
yargılandığın gibi, gün gelecek, mahkemelerde de yargılanacaksın. İmza attığın
her kararın hesabını tek tek vereceksin!
Öyle
üç-beş yuvarlak cümleyle, “hakkımı helal ediyorum” demeyle bu işten ellerini
temizleyerek çıkamazsın.
Kimin
hakkı? Kimin helalliği?
Mahallelerini
başlarına yıkıp şehirden sürgün ettiğin çoluk çocuk tüm mahallelilerin;
Boğaz’ın,
Haliç’in, Kuzey Ormanlarının her bir ağacının,
Habitatları
tarumar olmuş yabanılın, konaklama bölgeleri betonlanmış göçmen kuşların, dolgularla
yaşam alanları dağıtılan deniz canlılarının,
Mahalleleri
yok edildiğinden telef edilen tüm sokak hayvanlarının,
Kısaca,
bu kentte yaşama dair ne varsa, elleri iki yakanı bırakmayacak!
“1
Lira borçsuz bırakıyorum” yalanıyla ardında bıraktığın 13
milyon borç da yakanı
bırakmayacak. Haram Olsun!
O emlak
fuarı, bu gayrimenkul fuarı, tezgaha konup bir meta gibi satışa sunulan,
metrekare metrekare küresel sermayeye pazarlanan, yaşam alanı olmaktan
çıkartılıp ekonominin lokomotifine dönüştürülen 8000 yıllık İstanbul’a değerini
ve itibarını iade edene dek, her köşeden yayılan çürümüşlüğü, açgözlülüğü,
merkezine insani değerleri değil rantı koyan politikaları alt edene,
Başka
bir kenti inşa edene dek mücadeleye devam!
İstanbul
Kent Savunması
Florya Atatürk
Ormanı güzel bir alan. Girişine güvenlik koymuşlar ama çıkışı kim kime dum
duma, bir Nasrettin Hoca türbesi. Şimdilik mangala izin yok galiba. Sahil
yolunda, Bakırköy-Yedikule arası gene işgal edilmişti mangalcılarca. Bisiklet
yolu ise halen eski durumundan pek farklı değil. İnişler çıkışlar bazı yerlerde
çok sert. Güm diye çarpıyorsun. Bazı yerlerde yok bile. Mangalcı tayfası da
zaten kendinden başkasını düşünmüyor. Yolda yürüyenler de nedense yaya yolunu
sevmiyorlar, herhalde maviye boyalı yolu kendilerine yakıştırıyorlar.
Yeşilyurt
Kahve Dünyası’nda bir molamız oldu. Kimi dondurma kimi kahve aldı. Levent’in
çok sevdiği Gof Gof gofretlerini BİM’de bulup tattık. Daha sonra Roma
Dondurmacısı’nda ben ve Firu 2’şer top ile damağımızı şımarttık. Burada topu
2,5, Kahve Dünyası’nda 3 lira idi.
Bugün
İstanbul’un bir başka köşesinde “Süslü Kadınlar Bisiklet Turu” vardı. Sadece
İstanbul değil, İzmir’de ve 50 kentte eş zamanlı deniliyordu. Bu yıl 5. kez yapılmakta. Çok keyifli görsel bir
şölen.
Doğan Kuban
HBT’deki Kadın Özgürlüğü (Emancipation)
başlıklı yazısında Gelişmemiş İslam
kültüründe toplumun nabzı kadın-erkek ikileminde atıyor diyor ve devamında 1943’te Yüksek Mühendis Mektebi’ne giren
çoğu Anadolu’dan gelen lise mezunlarının öğrendikleri bu Fransızca sözcük,
Osmanlı çağında olmayan bu toplumsal özellik olarak çok ilgimizi çekmişti. O
yıllarda, Cumhuriyeti anlamaya ve yaşamaya başladığımız dönemde, kadının
özgürlüğü, rejimin temel ilkelerinden biri idi.
Kadın demek toplum nüfusunun yarısı demekti.
Kadının özgürlüğü insanların tümünün özgürlüğü düşüncesine eşit önemde bir
çağdaş insanlık kavramıdır. Toplum ilk kez içine doya doya bir nefes çekiyordu... Uzun bir yazı, tamamını buraya
koyamam ancak meraklısı 15.09.2017-sayı 77 Herkese Bilim Teknoloji dergisinde
okuyabilir.
Cumhuriyetin
ilk yıllarında kadına ve onun özgürleşmesine ne kadar önem verildiyse bugün tam
tersine çalışılmakta. Her gün kadına uygulanan şiddet haberlerinden geçilmiyor.
Şort giydi, kahkaha attı, yan baktı, boşanmaya kalktı...
Şiddet gören, istismara uğrayan kadınlar
acil destek için nereye başvuracak? Türkiye'nin, ilk imzacısı olduğu
uluslararası İstanbul Sözleşmesi'nin şart koştuğu aile içi şiddet acil yardım
hattı var; 0212-656 9696 ve 0549-656 9696.
Acil yardım hattı arandığında uzmanlar
devreye giriyor. Hattın işleyişi çok etkili ve hızlı. Gelen her çağrı, Türkiye
Kadın Dernekleri Federasyonun Türkiye çapındaki 186 şubesine bağlı ve tamamı
gönüllü çalışan avukat ve psikologlara yönlendiriliyor.
Kulağa çok
hoş geliyor, umarım işleyişi de öyledir.
Özetle
evden eve 91 km yol yapmışız. İstanbul’un Avrupa yakasının bir bölümünü,
Bakırköy sahil yolunun yeni durumunu da (içler açısı, araba araba araba. Başka
bir şey yoktu) görmüş olduk.
Haydoy
bağışları için teşekkürler.
Ey Edip
Adanada Pide Ye:
(Dudullu-Kadıköy)-Karaköy-Fatih-Edirnekapı-Merkezefendi-Bakırköy-Ataköy-Florya-Yeşilköy-Yenikapı-Karaköy-(Kadıköy-Dudullu)
Tur tarihi:
24 Eylül 2017
Kat edilen
mesafe: 86,92 km.
Ortalama
hız: 13,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 34 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 30 dk.
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 25,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 688 m, kaybı (iniş) 674 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 34 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 30 dk.
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 25,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 688 m, kaybı (iniş) 674 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.
Garmin yol
bilgileri EyEdipAdanadaPideYe
ilizyon mu, illüzyon
mu?
|
Foto
katkıları için Levent’e teşekkürler.
Bölgeye
yapılmış geziler Pide-i İstanbul, Bir Şehir Turu, Şehr-i Pide, 11artı1, OtluPeynir, Bir İstanbul Gezisi
İlginizi
çekebilir RumeliFeneri–Kilyos, pedal pedal gidiyoz 2, Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı