1 Ekim 2019

Yalova Keşif Turları: Armutlu

Aynı yerlere gide gele farklı yerler arayışındayız. Bu nedenle bu hafta Yalova’nın ilçesi Armutlu yapalım dedik (günübirlik). Pendik’ten Yalova’ya feribotla, oradan Armutlu’ya pedalla, oradan da Kadıköy’e deniz otobüsüyle. Süper bir rota, 55 km gibi gösteriyordu uygulama. Ancak tren ve gemi saatleri erken hareket etmemizi gerektiriyor. Armutlu’dan dönüş 15.05’de. En az 4,5 saat sürüş dersek, bu durumda 10’da Yalova’da olmak lazım. Biraz da oyalanalım, yemek yiyelim, görelim Armutlu’yu, Çınarcık’ı, Koru’yu dediniz mi 9’da Yalova’dan çıkmak gerekiyor diye düşünüp 8 feribotuna biletimizi aldık. O saatte Pendik’te olabilmek için de 7’de Bostancı’dan trene binmek durumundayız. O zaman da evden 6.15’de çıkmak lazım. Bu da en geç 5 buçuk gibi uyanmamıza neden olacak. Yani yani... Erken başlayan bir gün bekliyor bizi J

Evden ayrılmadan önce Firuzan köpeklerini gezdiriyor. Ben de hazırlıkları tamamlayıp garajdan bisikletleri çıkartıyorum. Binadan çıkış saatimiz 06.16. Gün daha yeni yeni ağarıyor. Farlarımızla önümüzü aydınlatarak boş olan sokaklardan hızla geçmekteyiz. Serinlik var. Benim üzerimde ince yelek ve kolluklarım takılı. Firu montunu giymiş. Araç olmaması hızla ilerlememize olanak sağlıyor. Kısa zamanda Bostancı Köprüsüne geldik bile. Bundan sonrası iniş, neredeyse istasyona kadar.

26 dakikada geliverdik Bostancı’ya. Süper J 6.54’deki trene biniyoruz. Pendik’e kadar 10 durak. Yarım saat tutmuyor. Hemen yürüyüş yolundan, çarşı içinden geçerek İDO iskelesine vardığımızda yolcu girişi daha açılmamıştı bile. 7 buçukta açılıyormuş. 10 dakikamız var.

Bugün kalabalık bir bisikletli topluluk da var, Sancaktepe Bisiklet Grubu. Gençler Yalova-Orhangazi yapacaklarmış. Bekleme sırasında bir kaçıyla sohbet de ediyoruz. Bizim velespitleri merak ediyorlar. Marifetlerini saydıkça çok hoşlarına gidiyor. Di2 bilmedikleri bir özellikti.

Feribota binen kalabalık grup nedeniyle kendimizi sona bırakıyor ve sancak tarafına yönelip içeriye, kapalı mekana sokuyoruz velespitleri. Böyle bir yerin varlığı bilmiyordum bugüne kadar. Salona çıkan merdivenlerin kapısından girince alt koridorda tekerlekli sandalye için ayrılmış bir yer var, orası.

Yanımızdaki sandviçler ve çayımızla kahvaltımız ederek 55 dakikalık yolculuk sonrası Yalova’ya ayak basıyoruz. Hava ısınmış, güneş çıkmış, nefis bir günde ağırdan Yalova’nın içinden Termal-Çınarcık yön tabelalarını izleyerek pedallamaktayız.

Herhalde oldukça fazla Arap kökenliler var ki geçtiğimiz bir bölgede panoların üstlerinde Arap harfleriyle çokça yazı var. Özellikle emlakçılarda... Yalova'da Arap turist sayısında beklenen patlama gerçekleşti. Adeta Yalova'ya akın eden turistler, Termal'in yanı sıra il merkezi ve Çınarcık’ta da yoğunluk gösteriyor. Ya Habibi durumları yani.


Yalova güzel bir yer. Babam hep emekliliğinde burada oturmak istediğini söylerdi. O zamanlar İstanbul’a bağlıydı, 1995’de il oldu. Buralardaki ilk yerleşimler prehistorik çağlarda, MÖ 3000 yıllarında. Bitinya adıyla bilinen bu bölgede MÖ 2000'lerde Hititler, MÖ 1200'lerde Frigler hakimiyet kurarlar. Pers egemenliği altında kalan bölgede MÖ 5. yüzyılın ortalarından itibaren Bitinyalı hanedanlar hakimiyet kurmaya başlarlar ve MÖ 3. yüzyılda bağımsız Bitinya Krallığı kurulur. Yalova da bu krallığın topraklarında yer alır. Bölge MÖ 74'te Romalıların denetimine girer, imparatorluğun 395 yılında bölünmesinden sonra Yalova Bizans İmparatorluğu'nun yönetimine geçer ve 1326 yılında Osmanlı İmparatorluğu'nun toprakları arasına katılır. Evliya Çelebi Seyahatnamesi'nde Kara Yalovaç, Katip Çelebi ise Yalakabad ve Yalıova adları ile buradan söz etmekte. Yalova isminin o dönemlerde verildiğini görmekteyiz. Bu isimler 19. yüzyılda, yörede kırk gün kalıp tetkiklerde bulunan ünlü tarihçi Hammer tarafından da doğrulanmakta.

Rotamız her iki yanında Atatürk dönemine ait tarihi çınar ağaçlarının bulunduğu “Turizm Yolu”ndan sürmekte. Bu yol Yalova’nın ünlü kaplıcalarına da gidiyor. Yalova kaplıcaları Türkiye’nin en düzenli, gelişmiş kaplıcalarından sayılır. Roma olsun, Bizans olsun, Osmanlı olsun... her dönemin ilgisini çekmiş olan bu kaplıcalar en son Ulu Önder Atatürk döneminde bugünkü halini almış. Atatürk, Termal’e büyük önem verdiği, sık sık dinlenmek üzere Termal’e geldiği ve burada uzun zaman geçirdiği bilinir. Zaten Atatürk Yalova’dan 'Kurtuluşa öncü' ve 'Benim Kentim' olarak söz eder. Yalova’yı çok sever, bazı önemli çalışmalarını da burada yapmıştır.

Termal-Çınarcık ayrımında yolumuz sağdan devam ediyor. Yalova Üniversitesi Yerleşkesi önünde hafif bir %3’den tırmandık ama esas geçtikten sonra gelen %9’luk rampayla 62 metre rakıma çıkmış olduk. Denize paralel gidiyoruz. Göğün mavisiyle denizin ki birbirine geçmiş. Ne var ki yolun durumu pek parlar değil, dalgalı, yamalı, dangıl dungul. O nedenle peşinden gelen inişte mecburen frenlemek zorundayız, yavaşlamak için. Her çıkışın bir inişin vardır ama bu sefer tersi durumlar, %10-11’lik bir rampayı tırmanıyoruz. Bu durum Koru ayırımına kadar neredeyse sürüyor.

Hava ısındı, Firu’ya üzerindekiler fazla gelmeye başladı. Şort giymek için sağdaki benzinciye girdik. O değiştirirken ben de benzinciye Çınarcık’a sahilden giden yolu soruyorum. Hemen buradan sapmamız gerekiyormuş. Koru merkezden devamla kıyı kıyı Çınarcık’a varırmışız. Bunu öğrenmem iyi oluyor. Böylecene anayoldan kurtulmuş olacağız.
Eski Koru

Hızla yokuş aşağıya Koru’ya doğru indik. Belediyelik burası. Bizans İmparatorluğu döneminde kurulan köye Rumca “güzel orman” anlamına gelen Kuri adı verilmiş. 1924 yılına kadar belde nüfusunun tamamını yerleşik Rum nüfusu oluşturmaktayken, 1924 yılında mevcut Rum nüfus ile Yunanistan'ın Selanik ili Drama ilçesinde yaşayan Türk nüfus arasında yapılan mübadele sonucunda belde nüfusunun tamamı Türklerden oluşmuş ve Koru adını almış. 

Sahilinde pedallamaktayız. Denizin önünde evler var, önlerinden geçen dar beton yol herhalde yazın ana baba günü oluyordur. Bu mevsimde sakin ama, kimsecikler yok. Bir iki kişi oturmuş kahvaltı etmekte. Keyifli minik bir beldeye benziyor. İnşaat nedeniyle sahilde kapalı bir bölgede içerilere girip sonra tekrar sahile iniyoruz. Bazı bölgelerde deniz hiç de temiz değil, kokuyor. İzmir körfezinin eski halini hatırlattı. Satılık evler burada çoğaldı. Herhalde kaçmak istiyorlar. Gerçi Araplar buralara da gelmiş. Yön sorduğum birisine 3 defa tekrar ettiğim halde anlamayıp sonunda ha ha diyerek Çınarcık yönünü göster(ebil)di.

Ova ve hafif engebeli bir arazi yapısına sahip Koru’da seralar dikkat çekici. Kimileri sağlam kimilerinin camları kırık. Burası kesme çiçekçiliğin cenneti. Seracılık belde halkının önemli bir gelir kaynağı. Zeytin ve zeytinyağı ile ilgili pek çok afiş-tabela-reklam da gözüme ilişiyor. Anlaşılan zeytincilik de var. Beldeye hayat verdiği söylenen, tarımsal sulamada kullanılan, Samanlı dağlarından uzanıp Küçükova’yı baştan aşağıya geçerek burada denize döküldüğü söylenen Doğandere’yi göremedik. Gördük de suyu mu yoktu anlayamadım. Çınarcık’la neredeyse bitişmiş vaziyette Koru. Kıyıdan süren yolumuzda fazla gecikmeden tekrar binalar başlamakta. Burada da evlerin önünden giden sahil şeridi bir beton yol, ve yazın eminim iğne yere düşmüyordur, plaj-deniz-piyasa... durumları.
Eski Çınarcık

Çınarcık, Yalova’nın en büyük ilçesi. Burası da Milat'tan 3-4 bin yıl önce kurulmuş yerleşim merkezlerinden. Sırasıyla; Frigyalılar, Kimiryalılar ve Vitrinyalılar'ın hakimiyetinde kaldıktan sonra MÖ 74 yılında Roma Devleti'ne geçmiş. Roma döneminden kalan bazı kalıntılara Çınarcık ilçesi ve köylerinde rastlamak mümkün olduğu anlatılıyor. Çınarcık uzun yıllar süren Bizans hakimiyetinin ardından 1307 yılında Osman Bey tarafından Osmanlı topraklarına katılmış. Kurtuluş Savaşı yıllarında üç kez işgal edilip en son 19 Temmuz 1921 tarihinde tamamıyla kurtarılmış. Rum döneminde adı “temiz havası olan şehir” anlamına gelen Kio olan ilçenin günümüzdeki adının tam olarak nereden geldiği bilinmemekte. Yerleşik halkını 93 Harbi'nde Batum’dan gelen göçmenler oluşturuyormuş.

Merkezinde, Atatürk heykelinin bulunduğu meydandayız. Burada İDO ve Turyol’un iskeleleri var. Çınarcık hatırası diye suların iki cam arasından aktığı ilginç pano önünde çektiğimiz hatıra fotosu sonrası devam ediyoruz kıyı kıyı pedallamaya. Öğrendiğimize göre ikinci iskeleden sapmamız gerekecekmiş Armutlu yoluna bağlanmak için. Burası da güzele benziyor. Bu mevsim midir yoksa yazın da böyle mi? Ama şu anda en boş hali olmalı. Yazın 30 katına çıkıyormuş. Çok mu sıkıcı olur? Ortalıkta vızır vızır arabalar falan...

e-Bisi’yi edindiğimde, bundan 4 sene önce kasım ayında buralardan geçmiş, performansını denemek için 3 günlük bir tur yapmıştım. Adına da kasım ayı anlamına gelen Osmanlıca Teşrin-i Sani demiştim, Yalova-Gemlik-İznik-Yalova/"Teşrin-i Sani" O günlerden kalma bazı yerleri hatırlıyorum; üzerinden geçtiğimiz dere ve köprüsü, kıyıdaki pansiyonlar, plaj tesisleri... geldikçe gözümde gene canlanıyor her şey. [e] 33,7 km/10.55/%20 harcandı. Ve kıyıdan ayrılmamızla, sapmamızla bahçelerin içinden sürüyoruz. Sağ sol kivi ağaçları, üstleri de dolu dolu. “Dalından Elma Toplama Yeri” diye yazmışlar. Toplanmışlardan iki tane satın almak için tezgaha yanaşıyorum. Satıcı para almıyor. Nefis elmaları yiye yiye anayola bağlanıyoruz. Ve bir rampayla karşılaşıyoruz, %9’luk. Bu ikincisi oluyor ama esası Esenköy sonrasında gelecek. Yol kaba asfalt, tek şerit, güvenlik şeridi yok ama trafik aşırı değil.
Kızılcık

Şenköy ayırımına geldik. Girmiyoruz. Burada ağustos ayında “Kızılcık Şenlikleri” yapıldığını okumuştum. Herhalde oldukça çok kızılcık yetişmekte. Müthiş bir C vitamini deposudur. Şerbeti, reçeli... başka nesi vardır?

Ve buradan bir iniş başlıyor ki bayağı keyifli. Ben önde Firu arkada hızla Esenköy’e girdik. Sahile dönen yol belediyenin önünden geçip devam etmekte. Burada deniz temiz ama. Firu keşke mayomu alsaydım bir dalıp çıkardım demez mi? Yapar da J

Buranın tarihçesini de belediyenin sitesinden okuyalım: Esenköy’ün eski adi "Katirli"dir. Yüzyıl başında Yalova bölgesinin en kalabalık, en zengin Rum köylerinden biriydi. Tek ulaşım denizdendi. Çalışkan köylüler, deniz kıyısından başlayıp, yürüyerek 1,5 saatte ulaşılan sarp dağ tepelerine kadar her yeri zeytinlik yapmış, aralarını kestane, ceviz ve meyve ağaçlarıyla zenginleştirmişti. Her sonbaharda, üretilen zeytin, zeytinyağı, ceviz ve kestane gemilerle İstanbul’a taşınır, oradan imparatorluğun dört bir köşesine yayılırdı. 1921 Nisan’ında köye çıkan Yunan askerleri köyün kaderini değiştirdi. Karadan Yalova’ya yürüyüşe geçtiler, çetelecilerin yardımıyla katliam yaptılar. Onlar çekilince ibre tersine döndü. Katırlı’dan kaçmak zorunda kalan Rumlar, mübadeleyle Yunanistan’a gönderildi. Yerlerine Kafkas göçmeni Gürcü ve Lazlar yerleştirildi. Etnik kökenlerine göre iki ayrı mahalle oluşturan yeni ahali hayvancılık, ormancılıkla uğraştı, gönülsüz de olsa zeytincilik yaptı. 1970’lerin başında balık ihracatı ve pansiyon turizmiyle hareketlenen köy ekonomisi, 1980’lerde tamamen turizme yöneldi.
  
Dört sene önceki gelişimde mola verdiğim Bülbül Deresi Et-Mangal tesisinin önünden geçmekteyiz. Fazlaca araba olmasa uğramak isterdim ancak pas geçiyor ve gelmekte olan rampaya hazırlanıyoruz. [e] 52 km/12.00/%40 harcandı.

Yükseliyoruz. Yolu daha iyi durumda hatırlıyor(d)um. Dört sene içinde bu hale mi gelmiş? Bölge ormanlık, sağımız da solumuz da. Deniz altlarda kaldı. Aradaki çamlık bölgenin içinde hastalık gibi yayılmış siteler var. %9-10’larla sürüyor yol, 11’i de görüyorum bir ara. Böyle döndüre döndüre pedalları 239 metreye çıkmış olduk, deniz seviyesinden başlayarak. Saat 12 buçuk ve 58,6 km tutmuş burası. Şimdi iniş başlıyor. Bu artık bizi Armutlu’ya kadar götürür J

Uçuyoruz..., bir sağ  bir sol... virajlara yatıyor velespit. Asfaltın durumu da iyi. Keyfim yerinde. Son günlerde gene Marillion dinliyorum. Kafa radyosunda çalıp duruyor.

Dinlediğin bir şarkının ufak bir parçasını aklından çıkaramıyor musun? Hepimizin başına gelen bu durum, bir şarkının 5-10 saniyelik bir kısmının bazen saatlerce aklımızda çalması; “Kulak Düğümü” ismiyle de bilinen bir fenomen. “Proceedings of the 10th International Conference on Music Perception and Cognition” araştırmasına göre insanların %91’i haftada bir kez bu olaya maruz kalırken %25’i ise günde bir kereden fazla bu durumu yaşıyor.
  
Evet, durum böyle ama biz Marillion’a dönelim. İsmini Tolkien'in eseri “The Silmarillion”dan alan Marillion 1979 yılı başlarında İngiltere'de kurulur. 1988’e kadar vokalde Fish’in (gerçek ismi Derek Dick) olduğu ve müziğini Genesis'e benzetebileceğimiz grup, daha çok 70'lerin progressive tarzının hissedildiği art rock esintileri taşıyordu. Fish’in beklenmeyen bir şekilde solo kariyeri için ayrılmasıyla, grubun müzik tarzı ve sözlerine büyük ölçüde etki edecek Steve Hogart’ın katılmasıyla modern progressive müziğin daha çok etkisi görülür. Hala konserler veren ve müzikal anlamda ağırlığını bir çok grup üstünde hissettiren Marillion’un 2016 tarihli stüdyo albümünden bir parça: Living in F E A R


Girdik Armutlu’ya. İDO için sola gidilmeli ama biz merkezine gitmek istiyoruz. 2 saatimiz var gemi kalkışına. Aslında bu durumda 8 yerine 9 feribotuna da binebilirdik. Ama neme lazım diyerek erkene aldık.
Eski Armutlu

Armutlu, Bizanslılar tarafından kurulmuş çok eski tarihe sahip bir yerleşim merkezi. Bir rivayete göre ismi Bizans Kralı’nın kızı Armodias’dan gelmekte. Armodias kayıkla gezmek üzere saraydan ayrılarak bu kıyılara gelmiş ve buranın güzelliğine, kaplıcalarına hayran kalmış. Kızının burayı çok sevdiğini gören kral, yöreye Armodias ismini vermiş. Armodias’ın zaman içinde Armutlu olarak değişerek bugüne geldiği söylenmekte. İster inan ister inanma durumları yani. Eski adlarından bazıları ise Enrutluk, Emrudili, Imrudili. Evliya Çelebi de Seyahatnamesinde Armutlu'dan söz eder.

Köfteci Metin, her 100 m’de bir ilan vermişti, gelirken gördük. Yani diyor ki bana gelmezsen olmaz. Amma ısrarcı J Neyse ki köfteci değiliz ve kendimize sulu yemek bulabileceğimiz lokanta arayışı içinde Armutlu’da tur atmaktayız.

Az az kuru+pilav ve bir porsiyon kızarmış patates ile karnımızı doyuruyoruz 23 liraya. Adını lokantanın almayı unuttum ancak çarşı içinde. Sonra liman denilen bölgeye, biraz balıkçı barınağının içine, kıyı kıyı giderek, değişik tipte ve renkte evlerin önünden falan derken bir de bakmışız ki İDO iskelesine gelmişiz. Şöyle bir çevre turu ve gemiyi beklemek üzere iskelenin karşısındaki banklara çöküyoruz. Bir kahve (2x4-) eşliğinde dinlenirken buranın insanlarıyla yapılan sohbet sonrası deniz otobüsünün gelmesiyle bir kalabalığın arasından biniyoruz. Ama öyle böyle değil, herkes bavullu, torbalı, sepetli, pusetli, çocuklu... Geminin arkası bir doldu, bisiklete yer kalmadı. Haydaaa... Bizi öne alıyorlar. Olur mu, deniz suyu vurur mu falan derken kalktık bile. Üst kattaki yerimizi alıp ağlayan zırlayan bebeler, yol boyunca ceviz kıran kadının yanında 2 saatimizi geçirip 20 dakikalık bir gecikmeyle Kadıköy’e yanaştık. Bundan sonrası hızla evin yolunu tutmak olacak. 12 saattir sokaklardayız...

Son olarak ittifak senedinden söz edeyim, 211 sene önce imzalanan. Bazı tarihçiler bu belgeyi İngiliz tarihindeki Magna Carta’ya benzetirler. İçeriği itibariyle Magna Carta ile Senedi İttifak arasında bazı benzerlikler olsa da Tanzimat Fermanı, Islahat Fermanı, Kanuni Esasi ve Meşrutiyetin ortaya çıkmasında Sened-i İttifak'ın önemli bir etkisi olmamıştır. Halbuki Magna Carta İngiltere’de demokrasinin gelişmesinde önemli bir dönüm noktasıdır ve daha sonraki gelişmeler üzerinde etkili olmuştur. 
II. Mahmut

Tarihte Bugün: 29 Eylül 1808; Sened-i İttifak imzalandı.

Nedir: Osmanlı padişahı ve ileri gelen Osmanlı yöneticileriyle yerel düzeyde güç kazanmış âyanlar arasında yapılan görüşmeler sonucunda imzalanmış belgedir. 

İçeriği: Bu belgeyle âyanlar II. Mahmud’a itaat edip emirlerini yerine getirme sözü vermişlerdir. Buna karşılık padişah ve devlet yöneticileri âyanların bazı haklarını garanti altına almış, haksızlık yapılması durumunda âyanların karşı koyma hakkı tanınmıştır.

Önemi: Bu belgeyle Osmanlı tarihinde padişahın mutlak yetkileri ilk kez sınırlanmıştır. Bu açıdan bazı tarihçilere göre, bu belge Türkiye’de demokrasi yolundaki ilk gelişmelerden biridir. 

Sonuçları: II. Mahmud gücünü attırıp, merkezi yönetimi güçlendirdikten sonra bu belgeyi yok saymıştır. Daha sonraki anayasal gelişmelerde de Senedin ciddi bir etkisi olmamıştır. Dolayısıyla bu belgenin Osmanlı tarihinde önemli sonuçlar doğurduğu söylenemez.

Günün şartları: 1807 yılında meydana gelen Kabakçı İsyanıyla III. Selim tahtan indirildi ve yerine IV. Mustafa geçirildi. III. Selim’in reform düzenlemeleri kaldırıldı, özellikle de Nizam-ı Cedid ordusu dağıtıldı. Bunun üzerine III. Selim’i tekrar tahta oturtmak için Rusçuk âyanı Alemdar Mustafa Paşa İstanbul’a yürüdü. Alemdar’ın askerleri sarayı kuşatmışken, tahtını kurtarmak isteyen IV. Mustafa III. Selim’i öldürttü. Kardeşi veliaht Şehzade Mahmud’un idamını da emretti ama Mahmud harem kadınlarının yardımıyla cellâtlardan kaçmayı başardı. Alemdar Mustafa Paşa askerleriyle saraya girdi ve Şehzade Mahmud’u tahta geçirdi. Kendisi de Sadrazam oldu. Alemdar Mustafa Paşa padişahın ve merkezi devletin otoritesini sağlamak için güçlü âyanlarla bir anlaşma yapmayı ilk çare olarak görüyordu.

Âyanlar: Bu devirde, Osmanlı Devleti’nin merkezî otoritesi taşrada büyük ölçüde etkisizdi. Taşrada güçlü toprak beyleri ortaya çıkmıştı. Bu toprak beyleri âyan olarak isimlendiriliyordu. Âyanlar etkili oldukları bölgelerde güçlü yönetimler kurmuştu. Rumeli, Anadolu ve Mısır gibi eyaletlerde âyanlar yarı bağımsız hale gelmişlerdi. Padişahın ve İstanbul’un otoritesi âyanların hakim olduğu topraklarda pek hissedilmiyordu.










Yalova-Armutlu: Dudullu-Bostancı-(tren) Pendik-(gemi) Yalova-Çınarcık-Armutlu-(gemi) Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 29 Eylül 2019
Kat edilen mesafe: 86,68 km.
Ortalama hız: 15,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 32 dk., dışarıda geçen süre 12 sa. 15 dk. 
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 16 ˚C, ortalama 23,7˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 2196 m, kaybı (iniş) 2217 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 259 m.

Garmin yol bilgileri Yalova-Armutlu

Relive yol bilgileri Yalova-Armutlu

        

06.54, trene biniyoruz



















Feribota binen kalabalık grup nedeniyle kendimizi
sona bırakıyor ve sancak tarafına yönelip içeriye,
 kapalı mekana sokuyoruz velespitleri

Salona çıkan merdivenlerin kapısından girince alt koridorda
tekerlekli sandalye için ayrılmış bir yer var



Ya Habibi






Termal-Çınarcık ayrımında yolumuz sağdan devam ediyor


Korkuluk



Koru sahilinde pedallamaktayız. Denizin önünde evler var,
 önlerinden geçen dar beton yol herhalde yazın
 ana baba günü oluyordur







Çınarcık


Çınarcık Hatırası


Doğru söz

Nilton vs Hilton

Teras Evler, iyi düşünülmüş




Kıyıdan ayrılmamızla bahçelerin içinden sürüyoruz



Sağ sol kivi ağaçları, üstleri de dolu dolu



Toplanmışlardan iki tane satın almak için tezgaha
yanaşıyorum. Satıcı para almıyor




Hoşbulduk


Burada deniz temiz ama. Firu keşke mayomu alsaydım
 bir dalıp çıkardım demez mi? 


Dört sene önceki gelişimde mola verdiğim Bülbül Deresi 
Et-Mangal tesisinin önüne gelmekteyiz

Rotanın en uzun tırmanışı başlıyor

Hoşbulduk

Armutlu

Armutlu Balıkçı Limanı




Armutlu İskele

Deniz otobüsünün gelmesiyle bir kalabalığın arasından
 biniyoruz. Ama öyle böyle değil, herkes bavullu,
 torbalı, sepetli, pusetli, çocuklu...

20 dakikalık bir gecikmeyle Kadıköy’e yanaştık