16 Temmuz 2025

bisikletle Rüzgarda Reşadiye


Rüzgar serisine devam; son nisanda gitmişim, Reşadiye’ye (bkz. bisikletle Reşadiye II). Sevdiğim bir rotadır. Özellikle Riva Çayı kenarından süren bölüm çok hoşuma gider. 


Sabah evden çıkışım 9. Bugün 15 Temmuz, bayram ilan edilmişti. Bir zamanlar hoca efendi olup sonra Fetö’ye dönüşen, kol kola yürüyen, darbe yapan… Ne işler değil mi? İlerde netleşir kimlerin desteğiyle bu işlere kalkışıldığı, “karanlık dört saat” denilen süreçte nelerin olduğu. En çok yandığım, silah bırakıp teslim olmalarına rağmen köprüde linç edilen askeri okul öğrencileri. Kaynaklar, darbe girişimi sonucunda toplamda 34'ü asker olmak üzere 300'e yakın kişinin hayatını kaybettiğini belirtmekte : ((


Haftalar öncesi gene geçtiğim, finans merkezinin altındaki kısa tünelde patlamış su borusu nedense halen tamir edilmemiş, yol su içinde. Girmemek için mecburen karşı şeride geçiyorum. Pazar günü kadar olmasa da yollar nispeten boş, işime yarıyor. K. Çamlıca, Altunizade ve Burhaniye üzerinden Beylerbeyi’ne inip Beykoz’a doğru ilerlemekteyim. Sağda solda fazlasıyla trafik polisi dikkat çekiyor. Nedir acaba, sıkı bir kontrol mu var? Ancak Çengelköy’e yaklaştıkça kalabalığın nedeni belli oluyor. Tügva denilen organizasyonun düzenlediği bir koşu. Başlangıç saatine yakınım herhalde, anonslar yapılıyor, yerlerinizi alın şeklinde.


Trafik tıkalı, zar zor aralardan geçebiliyorum. Ancak sonrası çok güzel oluyor. Kimse arkadan gel(e)mediğinden yolum bomboş. Ama karşı şerit uzun süre beklemek zorunda. Ne kötü, ilerideki durumu bilmiyor, açılır diye sıradasın. Halbuki saatler sürecek bu koşu ve arabanın içinde oflayıp poflayacaksın. 


Boş cüzdanı doldurmak için bankadan para çekip devam. Karşı yönden gelen yol bisikletçisiyle selamlaşmalar, “açık kalmış” diye sesleniyor ve bisikleti gösteriyor. Ön farı kastediyordur, gündüzleri de açık bırakarak kullanıyorum. Herhalde onu işaret ediyor sanıyorum. Eskiden arabaların, gündüzleri de açık farla dolaşması yaygın değilken uyarırlardı, karşıdan gelenler. Biraz da içimden gülüyorum benzer duruma. 


Ara sıra garip sesler gelmeye başladı bisikletten. Böyle gacır gucur… Sanki motordan. Acaba ömrü mü dolmakta? Kafamdan tuhaf senaryolar geçiyor. Ne yaparım, nasıl dönerim, Firu’yu mu ararım? Aslında bakınıp duruyorum da, mevcut bisikletin evsafında yeni bisiklet Türkiye’de yok, Avrupa’da da bulamadım. Zaten oradakiler artık hepsi Bosch motorlu. Shimano uzakdoğuda yaygın. 0rada da tek Merida’da var istediğim özelliklerde, eSPRESSO 775 EQ. Avrupa pazarına bu modeli vermiyor nedense?! Halbuki ideal bir e-bisi.


Çubuklu’ya yaklaştıkça rüzgar deniz tarafından kuvvetli esmeye başladı, binalar da olmayınca. Ama öyle böyle değil, dengeyi bozacak güçte. Biraz yavaşlıyor, gidonu az gevşek tutarak kollarımın rüzgarın etkisine biraz daha esnek tepki vermesini sağlayarak devam ediyorum. (…) Feribot iskelesine 1 buçuk saatte vardım (23,5 km). Okuduğum haberde temmuz sonu buradan yapılan Çubuklu-İstinye seferleri kalıcı olarak iptal olacakmış, mali açıdan zarar ettiğinden. Ancak yolcu taşımacılığı deniz dolmuş seferleri ile devam edecekmiş. Bisiklet alınır mı dersiniz?


İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin (İBB) Şehir Hatları tarafından işletilen deniz dolmuşlarına bisiklet alınması konusunda açık bir kısıtlama veya yasak olduğuna dair güncel bir bilgi bulunmamaktadır. Şehir Hatları’nın deniz dolmuşları, yolcu taşımacılığı için tasarlanmış, 28-33 kişilik kapasiteli küçük ve çevreci tekneler olup, hem yolcuların hem de engellilerin konforu ve güvenliği dikkate alınarak tasarlanmıştır.


Bu gacır gucur sesler arada tekrarlar oldu. Hoppala durumları yani! Otomatik vitesten manuele alıyor, geçişler yapıyor, nedenini bulmaya çalışıyorum ama ipucu verecek bir şey çıkmıyor. Çubuklu sonrası göbekten sol yaptığımda da tekrarlamasıyla, “dur bakalım kenarda, in bak” diyerek yanaşıyorum kaldırıma. Az ileride denize gitmekte olan gençler bisikleti gösterip, “abi dikkat, düşersin” demeleriyle şöyle bir arka tekere doğru baktığımda ne göreyim? Ayak açık kalmış! Sola yattıkça sürtünerek gacır gucur sesi çıkartan oymuş. O yol bisikletçisi de bunu işaret etmiş meğer. Hay benim dalgın kafam. Para çekip ayağı kapatmadan atlamışım üzerine!


Beykoz geçiliyor, kayyumlu belediye yolları bayraklarla donatmış. İskele çevresi her zaman kalabalıktır, trafik de sıkışır durur. Otobüsü geçersin ama bir müddet sonra sana yetişir. Yol darsa bir kovalamaca başlar, geçebilecek yere kadar. Kimi de inatla yakın geçer! 


Yol kenarında kazılmış, sonradan üstü asfaltlanmış kanallar, hiç bir zaman düzgün değil. Dalga dalga olduğundan hoplaya zıplaya gidiyorsun. Bu nedenle de yol kenarından gidemiyor ortasından sürmek zorundasın. Araçlar da sürekli korna çalıp seni kenara itmekteler. Akbaba’ya giden bölüm de böyledir. İçim dışıma çıkarak yaklaşıyorum. Ama molayı Dereseki’de verece’m (35 km).


İçilen 2 çay (10- ad.) ile yenilen 1 sandviç ve 20 dk. sonra ayrılıyorum Dereseki’deki kahveden, ilk çeşmede suyumu tazeleyerek. Saat 10.51, hava 30,6 °C, 18,8 km/s ortalama ile Riva yolundayım. Ben böyle pedallarken hep hayallere kapılırım. Nereye gitmek ister, nereyi görmek istersin? Bana sorulsa herhalde şu sıralar Buenos Aires derim. Ara sıra belgeseller izliyorum da, YZ ne der bu konuya? Buenos Aires, "Güney Amerika'nın Paris'i" olarak da bilinen, kendine özgü bir çekiciliği olan büyüleyici bir şehir. Güzelliği birçok farklı boyutta gizli; mimarisinden tango kültürüne, yeşil parklarından canlı sokaklarına kadar her köşesi ayrı bir hikaye anlatır… Tam bana göre : )) Adının kökeni hakkında bilgin var mı? Buenos Aires ismi, hem bölgenin elverişli iklimini (güzel rüzgarlar/hava) ifade eder hem de denizcilerin koruyucu azizesi olan Meryem Ana'ya adanmış dini bir anlama sahiptir. Bu isim, şehrin denizle olan güçlü bağını ve ilk dönem İspanyol yerleşimcilerinin inançlarını yansıtır. Bugünkü şehrin, özellikle 19. yüzyıl sonu ve 20. yüzyıl başlarında yoğunlaşan, Fransız ve İtalyan mimari etkisinde olduğu söylenmekte. Avrupa'daki büyük şehirleri taklit etme arzusuymuş.


Ve Paşamandıra olarak ayrılıp turun en güzel bölümüne geliyor, yol üzerindeki hanımdan alınan sıcak sıcak 2 ekmek (80- ad.) ile devam ediyorum. Bayılıyorum bu ekmeğin lezzetine. Hani altı yapraklı olan, bilirsiniz. O kadar da cana yakın bir insan ki. Kadın girişimci olarak burada ekmek dışında gözleme de yapmakta. Aslında isterim ama tok karnına devam edemeyeceğimden hep pas geçiyorum. Ama gelirseniz ekmeğinden mutlaka alın.


Değirmendere sapağı sonrası 100 m kadar bir yol çalışması yapılmakta, kazılmış. Yolu çevirmişler ama bisikletle geçebiliyorum. Saat 12.28 oldu. Hava çok sıcak (31,4 °C), arada bulutlar güneşi kapatınca büyük bir rahatlama oluyor. Ancak biraz bıkkınlık ve sıkılma emareleri de belirdi bende. Rüzgar arkadan esince de rüzgarsız bir ortam oluşuyor, bayağı ısınıyor ortalık. Mesire yerleri, yiyecek ve kahvaltı servis edilen yerler bugün boş, pazar gibi değil etraf. Cam Ocağı sonrası, küçük bir tepe çıkılıp-inilip dere üzerinden geçip sağdan devam… Git git ve Cumhuriyet köyünde, Beykoz Köy Pazarı’nda verilen kısa bir mola. Çay kahve içecek bir yer yok ama. Öyle boş bulduğum, bir tezgaha ait sandalyede dinleniyorum. Biraz da güneşden kaçarak.


Rotanın 2’nci dik rampası Cumhuriyet sonrası başlıyor ama esas kısmı İSKİ-Arıtma tesislerinin ardından. 2 aşamalı, son bölümde %15’i görürsünüz. Bugün, aslında iyi de oldu, sanki 2. bölüm daha gelecekmiş gibi düşünürken bir de baktım ki çıkmışım. Ne sevindim bilemezsiniz.


Reşadiye az içerlek, yol üstünde değil. Sapıyorum, ilk çeşmeden suyumu tazeleyip, marketten soda ve ayran alarak hararetimi bastırma çabasındayım. Aslında farkında olmuyorsun, rüzgarı yiyorsun ama güneş tepende 35 dereceyle kavuruyor.


Cami sonrası gelen kahvede çay güzel demlenmişti, 3 taneyi içiyor (10- ad.), yanımda kalan 2 sandviçle acıkan midemi rahatlatıyor, ve dinlenmem sonu Reşadiye’den ayrılışım 14.34'de oluyor. Buraya kadar 68 km pedallamışım. 


Çekmeköy içinden geçen şehiriçi bölüm sonrası, aslında bugün farklı bir metro istasyonundan, Sancaktepe’den binmek istemiştim. 2 km kadar daha yakın gibiydi. Ancak navigasyonu geç açınca bir de baktım ki hep bindiğimize gidiyorum. Şimdi başka yer arama diyerek geldiğim Çekmeköy metro istasyonunda asansörle peron katına inip 3 durak sonra ineceğim araçtayım.


Eve vardığımda saat 15.45 olmuştu. Neredeyse 6 buçuk saattir yoldayım, bunun 4 saati pedal çevirmekle geçti. Süper değil mi? : ))


Yazı kenarındaki fotolar, profesyonel fotografçılığım sırasında dostluk kurduğum ve etkilendiğim Erol Akyavaş’a ait. Şöyle tanıtılmış: Eserlerinde genellikle Doğu sanatları, özellikle İslam sanatı ve Sufi geleneğiyle ilgilenen Erol Akyavaş (1932-1999), II. Dünya Savaşı’ndan sonra giderek önem kazanan Batı dışı modernite arayışının en başarılı örneklerinden biridir. Akyavaş, kübizmden sürrealizme, İslami minyatür sanatından tarih öncesi dönem duvar resimlerine, hat sanatı pratiğinden tek tanrılı dinlerin sembolizmine uzanan bir kapsamı olan biçim ve içerik arayışı içinde istisnai bir sanatsal dil geliştirmiştir. Akyavaş’ın eserlerinde klasik anlamda perspektif ortadan kalkar, oluşturduğu her bir imge tasavvuf anlayışıyla kurgulanmıştır ve beraberinde bir soru taşır. Böylece Akyavaş, inançla kucakladığı bir dünya yaratır. Resimlerinin yanı sıra, sanatçının çeşitli araçlar ve litografi kullanarak oluşturduğu eserleri de bulunur. Daha sonraki dönem çalışmalarında kavramsal sanata olan eğilimi gözlemlense de, son dönem çalışmalarında daha çok minyatür sanatından ilham aldığını söylemek mümkündür.





















bisikletle Rüzgarda Reşadiye: Dudullu-Beylerbeyi-Beykoz-Dereseki-Paşamandıra-Reşadiye-Çekmeköy-(metro) İmam Hatip-Dudullu


Tur tarihi: 15 Temmuz 2025

Alınan yol: 79,80 km
Ortalama hız: 18,8 km/s

En yüksek hız: 63,1 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 14 dk, dışarıda geçen süre 6 s 32 dk

En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 26 ˚C, ortalama 30,9 ˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 853 m, kaybı (iniş) 825 m
En düşük yükselti 3,2 m, en yüksek 239 m


Garmin yol bilgileri bisikletle Rüzgarda Reşadiye


Relive yol bilgileri bisikletle Rüzgarda Reşadiye