7 Haziran 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Tekirova–Antalya)

6 Haziran 2018, Çarşamba / Tekirova – Antalya, 53 km (39. gün)

Erkenden uyandım. Sessizce WC’deki işlerimi halledip, D&A ile de bir foto çekildikten sonra 8’de yanlarından ayrılıyorum. (İkinize de gösterdiğiniz yakınlık için çok teşekkürler.)

Hava serin ve güzel. Fazla uzaklaşmadan Beydağları Sahil Milli Parkı sınırları içinde kalan Phaselis sapağı geliyor. 1 km diyor, dalıyorum. Çok güzel bir girişi var, sağlı sollu çamların içinden sürüyor yolum. Fazla büyük olmayan, önümden hızla kaçan yılan çalıların arasında kayboluyor. Bir belgeselde izlemiştim; sadece Antarktika'da yaşamadıkları, onun dışında dünyanın her yerinde en az bir yılan türünün bulunduğu ve en küçüğün 10 santimetre uzunluğuyla iplik yılanı, en uzunun ise boyu 7 metreyi bulabilen dev pitonların olduğu ülkemizde bulunan 58 tür yılandan sadece 15 türünün zehirli, 3’ünün yarı zehirli, 40’ının ise zehirsiz olduğu anlatılıyordu.

Gişe açılmış, 65’le serbest giriş yapıyorum. Gişedeki sözüme güveniyor. Biraz daha ilerleyip otoparkın yakınlarında bir yere bisikleti dayayıp Phaselis turuma başlıyorum.

Phaselis Antik Kenti
 plajlar, koylar
Phaselis Kent
 Konumu ve
 Teritoryum Sınırları
Sahildeki Phaselis şehri, üç limana sahip oluşu, konumu ve zengin orman bölgelerine yakınlığı nedeniyle MÖ 690'da Rodoslular tarafından tercih edilerek bir koloni olarak kuruldu. Kentte deniz ticareti en önemli gelir kaynağıydı. Phaselis erken dönemlerde su ihtiyacını kuyu ve sarnıçlarla karşılarken Roma Çağı'nda şehrin kuzeyindeki bir kaynaktan su kemerleriyle Hadrianus Agorası'nın arkasındaki tepeye suyu getiriyorlar, buradan künkler ve kanallarla kent içine dağıtıyorlardı.

Şehrin esas kalıntıları askeri limanla güney limanı birbirine bağlayan ana caddenin iki yanında bulunur. 125 m uzunlukta 20–25 m genişlikteki ana caddenin her iki yanında üçer basamakla çıkılan kaldırımlar yer alır. Cadde ortalarda bir meydan oluşturduktan sonra güney limanına ulaşır. Düzgün taşla döşenen bu caddenin altında kanalizasyon ve drenaj sistemi vardır.

Girdiğimde hatırlıyorum önceki gelişimi. Fazla derinlere girmeden çam, toprak ve deniz kokusu içindeki antik kenti geziyor, fotolar alıyorum. Burada da plaj var, turistler gelmeye başladılar bile. Fazla uzatmadan, yarım saat sonra gene anayoldayım. 

Antalya yolu çok kalabalık. Bazı yerlerde de çizgi sıfır gidiyor. Adamlar da yarışa çıkmışlar sanki. Çamyuva geliyor, anayoldan gitmektense dalıyorum içeriye. Göreyim bari buraları. Sanki Rusya’dayım, tüm yazılar Rusça, tüm insanlar Rus, plaja giden, çocuğunu yürüten, bisiklete binen... hepisi Rustur J [e] 18,6 km/10.04/%20 harcandı. Adres sorarken, bir e-3teker’le  dolaşan bana dağ yolundan Kemer’e gitmemi öneriyor. Hemen kafama takılıyor bu. Neden olmasın? Sağdaki fırında güzel şeyler gözüme ilişiyor. Kahvaltı niyetine bir poğaça iyi gider. Ama 10 liranın üzeri çıkmıyor, almıyor parasını fırıncı, ikram ediyor. Teşekkürler. Önündeki masada, İstanbul Kurtuluş’tan 20 sene önce buralara göçmüş beyle hem İstanbul hem yolculuğu konuşuyoruz. Dağ yolunun tarifini ondan da alıyor ve tarif üzerine dağ yolundan gidiyorum. Öyle çok dik değil. Dağ denilince ben ciddi ciddi dağ anlamıştım. Yolda, bataryası bitmiş bir scooter’ı iterek ilerlemeye çalışanın durumu çok üzücü. Hazırlıklı olmak gerek böyle bir duruma J benim gibi J J

Orman içinden giden bu dağ yolu sonunda Kemer’e iniyor. İlk kısımda güzel evler var. Keyifli gözüküyor. Kemer de Çamyuva gibi Rus turizminin zirve yaptığı yerlerden. Anlaşılan bu bölgeler onlarca fethedilmiş. Biraz açlığımı dizginlemek için Carrefour’dan alınan bir yoğurt, kapağında “corn flakes” parçacıkları olan, mideye indiriliyor ve devam. 41 km kalmış hedefime. Solumda yüksek dağlar, bulutlar oturmuş tepelerine. Araçlar vızır vızır. Güvenlik şeridinden gidiyorum. Bu arada fark ediyorum ki not defterimi unutmuşum D&A’larda. Deniz kargoyla Antalya’ya yollayacak.

Göynük’teyim; sağım, kıyı tarafı 5 yıldızlı otellerle dolu, solum ise alış-veriş dükkanları. Gemi şeklinde ilginç bir otel görüyorum. Ve sırasıyla tatil köylerini geçiyor, sonra tekrar otoyola bağlanıyor ve nihayetinde sözü edilen tünellere geliyorum. İlki 1013 m ile Altan Ayağ. Ön arka ışığımı yakıp olabildiğim hızda aşmaya çalışıyorum. Arabaların çıkardığı sesler tünelin içinde yankılanıp kulaklarımı ısırıyor. Açık havaya çıkmak iyi geliyor ama ikinci tünel de hemen peşinde. Daha kısa, 316 m ile Adnan Sezgin. Daha kolay aşılıyor. [e] 40,3 km/11.20/%40 harcandı. Ve üçüncüsü, son olan geliyor, 965 m ile Orhan Büyükalp. Bu şahıs isimleri sanırım Karayolları Müdürlüğünün mensupları olsa. Vefa borcu karşılığı verilmiş herhalde. 

Sonunda tünelleri geride bırakmış olarak yoluma devam ediyorum. Bu arada Osman arıyor ve konumumu öğrenmek istiyor. Yaklaşıyorum, merak etme her şey yolunda... Tünektepe Teleferik istasyonu yakınından geçmekteyim. Phaselis’te de vardı (Olympos Teleferik), 50 liraya çıkartıyormuş, 2365 m’ye dediler. Çok isterdim binmek. Havadan etrafı izleyerek. 

Benzincide içilen bir soda sonrası Google Map’in tarifiyle Osman’a doğru hızla ilerliyorum. Fazla kalmadı, 2-3 kilometre kadar. Anayoldan saptım, denize doğru, Konyaaltı’na. Dümdüz bir yol, 25 km gibi bir hızdayım... Ve aniden ne olduğunu anlayamadığım bir durumdan dolayı havalanıyor, şöyle 1-2 metre uçup kaldırıma çakılıyorum. Güm!!! L L L Şoku atlatıp kendime gelip olanı kavramaya çalışmaktayım; yaşıyorum. Bilincim açık. Ama kırık çıkı var mı? Ne oldu bana? Kalkıp sağıma-soluma-bisiklete bir göz atıyorum. Dizim fena kanıyor. Sol dirsekte de bir şeyler var. Sağ kolum da kötü sıyrılmış. Bisiklet geride, yan yatmış, çantalar kaldırıma sıkışmış. Ben öne doğru uçmuşum. Nasıl-niye-niçin-neden? Yola baktığımda olaya sebep olan durum belli oluyor; asfalt, sanki bir kumaşı hafif ittiğinizde oluşan kıvrım gibi dalgalanmış. Ve benim bisiklet de üzerine gelince havalanarak beni üzerinden atmış, kaldırımın üzerinde sürüklemiş L
Uçuş sonrası durumlar L

Ne yapmam gerekeni düşünürken ileride köşede oturan bir adam dikkatimi çekiyor. Bön bön bana bakmakta. Herhalde olayı film gibi izledi. Ama reaksiyon yok, ses yok. Şokta mı? Yooo, bence kafadan eksik.

Acil’e gitmem lazım ama öncesinde yanımdaki ilk yardım kutusundan yara solüsyonunu sıkıyorum üzerlerine, sonra da yara kremini sürüp Osman’ı arıyor durumu izah ediyorum. Geleyim alayım seni diyor ama gelebilecek durumdayım gelme. Toparlanıp tekrar bisiklet üzerine çıktığımda sürtünme sesi geliyor bir yerden. Bulamıyorum sebebini. Viteste de sorun var, geçmiyor. Ama sonra vites sorununu, bilgisayarı söküp on-off yaparak eski haline getirebildim. Osman’ın evini bulup bisikleti içeriye aldıktan sonra Acil’e gidiyoruz. Doktor elle kontrol ediyor, bir de film çekiyor (kırık-çıkık yok) ve pansuman yapıp bir ilaç yazıp yolluyor beni. 30 lira katkı payı ile çıkıyorum Acil’den.

Banyo yapma diyorlar ama ter içindeyim. Streç filmle yaraları sarıyor, duşa giriyorum. Güzel yıkanıyorum ancak pansumanlar su almış. Böyle olmaz, tekrar Acil’e gidip pansumanları yeniletiyoruz.

Yani bunca haftadır pedalla, 1600 kilometre yol gel, bir şey olma, bitimine 1 kilometre kala kaza yap! Olacak iş mi? Ancak bu kaza tamamen belediyenin umursamazlığından oluştu. Yola hiçbir uyarı konulmamış. Bu durum 1 günde oluşmadı ya! Belediye başkanı her tarafa dev boyutta resimler asmış; yok orayı yaptık burayı düzelttik diye gerine gerine övünmekte. Gel de yolun durumuna bir bak önce. Şikayetimi yazacağım ama umurunda olur mu L (Bkz. Antalya Büyükşehir Belediyesi)

Evdeyiz, Osman’ın annesi ile sohbet, Asuman’ın da burada olmasıyla bolca eşi-dostu konuşuyor, kulaklarını çınlatıyoruz. Karnımızı doyurma işini Osman’la Sedir Restaurant’da yoğurtlu kızartma, Antalya usulü piyaz ve kahve alarak hallediyoruz. Toplam 47 lira tutuyor.

Osman üst kata taşındığından akşam ben alt dairede uykuya çekileceğim. Bisiklet de burada, eşyalar da. Zaten eskiden bu yerde oturuyordu, halen yatak döşek var.

Geçmişte maskelerin birçoğu savaş alanlarında koruma amaçlı kullanılmışsa da birçoğu akıl almaz yerlerde kullanılmıştır. Tarihte kullanılan maskelerle ilgili sadece tek bir ortak özellik vardır, o da hepsinin korkunç bir görünüme sahip olmasıdır. Bu tüyler ürpertici maskelere bir göz atalım:

Veba Maskesi: Tarihin en tehlikeli hastalıklarından ‘kara veba’nın koku yoluyla bulaştığına inanan doktorlar, kendilerini hastalardan korumak için içi lavanta dolu bu korkunç maskelerle dolaşıyordu.

Samuray Yüz Maskesi: Bu maske tarihteki usta savaşçılardan samurayların yüzlerini korumak için kullandığı maskedir. 'Mempo' adı da verilen bu maskeler, usta savaşçıların hem yüzlerini korumak hem de savaş sırasında güvenliklerini sağlamak amacı ile tasarlanmıştır.


Murmillo Gladyatör Maskesi: Murmillio, Roma İmparatorluğu döneminde savaşan bir asker türüdür. Bu savaş askerlerinin kafasını korumak için kullandığı maskeleri hepimiz savaş tarihi filmlerinden anımsarız. 

Azarlama Maskesi: İngiltere, Galler ve İskoçya'da 16. ve 17. yüzyılda kullanılan bu maske için kadınları cezalandırma enstrümanıdır diyebiliriz. Kadınlara bu maskeyi taktıran sebep ise; büyücülükle ilgilenmeleri, dedikodu yapmaları ve halk arasında yaptıkları dırdır vari konuşmalarıdır.

Calico Hood: Bu maske 1842 ile 1929 yılları Avustralya'sındaki ağır ceza hapishanelerinde kullanıldı. Azılı mahkumlar bu hapishanede 23 saati hücrelerinde geçirip sadece 1 saat hücre dışına çıkabiliyorlardı. Mahkumlar çıkabildikleri 1 saatte de bu maskeyi takmak zorunda kalıyorlardı.

I. Dünya Savaşı Tank Maskesi: Oldukça eski bir görünüme sahip olan bu maske I. Dünya Savaşında kullanılmıştır. Tank sürücülerini dış etkenlerden korumaya yönelik tasarlanan bu maske biraz ortaçağ görünümüne sahiptir.

Kirli Köle Maskesi: Belki de aralarında en acı maske budur. Bir hayat düşünün, hem köle olarak zorla getiriliyorsunuz, hem de maske takmak zorunda bırakılıyorsunuz. Afrika'dan toplanan kölelerin sahipleri, kölelerden hastalık bulaşmaması için onlara bu şekilde maske takmışlardır. 

* Antalya DSİ 0242-33116167’dan 1600 Rez.
* Antalya ÖE 0242-2271142-46’ya kadar
* Işıklar ÖE (Lara)














Tekirova - Antalya
Tur tarihi: 6 Haziran 2018
Kat edilen mesafe: 53,37 km
Ortalama hız: 18,1 km/sa
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 56 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 24 dk.
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 31,5 ˚C 
İrtifa kazancı (çıkış) 544 m, kaybı (iniş) 543 m
En düşük irtifa 0 m, en yüksek irtifa 99 m

Garmin yol bilgileri Tekirova-Antalya

Relive yol bilgileri Tekirova-Antalya



Bu minik kaybolmuş, evlerine sığınmış, onlar da sahiplenmişler.

Deniz ve Alp ile foto çekildikten sonra 8’de yanlarından ayrılıyorum.



Hava serin ve güzel. Fazla uzaklaşmadan Beydağları Sahil
 Milli Parkı sınırları içinde kalan Phaselis sapağı geliyor. 

Çok güzel bir girişi var, sağlı sollu çamların içinden sürüyor yolum.


Phaselis, su kemerleri. Şehrin ihtiyacı olan su kuzeydeki
 tepede yer alan kaynaktan getirilmekteydi. 


Günümüze çoğunlukla Roma ve Bizans dönemi kalıntıları ulaşmıştır. 

Bunlar şehrin ana aksını oluşturan ve kuzey-güney
 limanlarını birleştiren ana caddenin iki yanında sıralanır. 

Cadde, agora ile tiyatro arasında genişleyerek
 küçük bir meydan oluşturur. 



Şehrin diğer iki önemli kalıntısı ise şehir meydanındaki
 biri küçük diğeri büyük iki hamam kalıntısıdır. 

Özellikle küçük hamam kalıntıları Roma Hamamı'nın
 ısıtma sistemi hakkında bilgiler verir. 

Meydanın güneydoğu köşesinde basamaklar
 tiyatro ve akropolise ulaşımı sağlar.


Tiyatro küçük boyutlu tipik bir Helenistik Dönem
 tiyatrosudur. Roma döneminde sahne binasının eklendiği, Geç
 Bizans’ta ise sahne binası duvarının kısmen şehri koruyan
 yeni surların bir parçası olduğu kalıntılarından anlaşılır. 

Biri tiyatro karşısında, diğer ikisi güney limana giden ana
 caddenin sağında olmak üzere üç agora bulunmaktadır. 

İthaf Yazısı (MS. 2. yy çeyreği). Şehir 129’da
 İmparator Hadrian tarafından ziyaret edilir.

Pazar Yeri (Agora)

Tarihçiler şehrin baş tanrıçasının savaşın ve bilgeliğin
 tanrıçası Athena olduğunu yazarlar. Henüz bulunmamış
 Athena Tapınağı ve diğer önemli yapıların bugün ormanla
 kaplı akropol tepesinde yer aldığı düşünülmektedir.

Orta Liman

Ana Cadde

Antalya yolu çok kalabalık. Bazı yerlerde de çizgi sıfır gidiyor.
 Adamlar da yarışa çıkmışlar sanki. ... Tahtalı Teleferiği; Tahtalı
 Dağı’ndan adını alan bu teleferik hattı 726 m’den 2.365 m’ye
 çıkar ve 4.350 m uzunluğundadır. Olympos teleferiği olarak
 da bilinen bu teleferik ile 10 dk.lık bir yolculuk yapabilirsiniz.

Çamyuva geliyor, anayoldan gitmektense dalıyorum içeriye.

Göreyim bari buraları. Sanki Rusya’dayım, tüm yazılar Rusça... 

... tüm insanlar Rus, plaja giden, çocuğunu yürüten,
 bisiklete binen... hepisi Rustur J

Adres sorarken, bir e-3teker’le  dolaşan bana dağ yolundan
 Kemer’e gitmemi öneriyor. Hemen kafama
 takılıyor bu. Neden olmasın? 

Dağ yolundan gidiyorum. Öyle çok dik değil. Dağ
 denilince ben ciddi ciddi dağ anlamıştım.

Orman içinden giden dağ yolu sonunda Kemer’e iniyor. İlk
 kısımda güzel evler var. Keyifli gözüküyor. 


Cumhuriyet Meydanı


Kemer; tarihi Antik Çağlar’a kadar uzanan ilçe, 1910’lu yıllara
 kadar Eski Köy adıyla biliniyordu. O dönemde göl ve
 bataklıklardan oluşan bir yerleşim yeri olan ilçede bölge
 halkı sellerden oldukça mustaripti. 

Halk bu sellere engel olmak için 23 km uzunluğunda taş bir duvar
 ördü. Bu duvar nedeniyle köy Kemer adıyla anılmaya başlandı. 

1960’lı yıllara kadar sadece deniz yoluyla ulaşım sağlanan, 1991
 yılında ilçe statüsü kazanan Kemer günümüzde beldeleriyle
 çok sayıda turisti kendine çekiyor.




Kemer de Çamyuva gibi Rus turizminin zirve yaptığı
 yerlerden. Anlaşılan bu bölgeler onlarca fethedilmiş.

41 km kalmış hedefime. Solumda yüksek dağlar, bulutlar oturmuş
 tepelerine. Araçlar vızır vızır. Güvenlik şeridinden gidiyorum. 


Göynük’teyim; sağım, kıyı tarafı 5 yıldızlı otellerle
 dolu, solum ise alış-veriş dükkanları. 


11. yy.da Altınkaya ve Cuma yaylalarına yerleşen Türkmen
 Yörükleri, sahile inen, bölgenin kuzeyindeki Eski Yol denilen
 antik yolu kullanarak canlandırmışlar, daha sonraları ise
 Kemer’e bağlı bir mahalle, küçük bir yerleşim yeri
 olarak Göynük'ü kurmuşlardır.

Gemi şeklinde ilginç bir otel görüyorum, Transatlantik Hotel. 


Kıyı boyunca Antalya’ya kadar tatil köyleri dizili,
 peş peşe... Sırada Beldibi var.

Atatürk Caddesi, Beldibi’nin merkez caddesi olup, Beldibi’ndeki
 tüm alışveriş yerleri, kafeler, barlar ve restoranlar
 burada toplanmış durumda.


Beldibi; 5 km’lik kumsalı, plajı, masmavi denizi ile Antalya’nın
 en popüler tatil beldelerinden birisi konumunda.




Beldibi, turist portföyü olarak bakıldığında, genellikle Rus
 turistlerin ağırlıkta olduğu bir yaz sezonu geçirir.

Nihayetinde sözü edilen tünellere
 geliyorum. İlki 1013 m ile Altan Ayağ.

Kargıcak Piknik Alanı; deniz kenarında 3,5 hektar kullanım
 sahası olan bu alan Beydağları (Olimpos) Sahil Milli
 Parkı içinde yer almaktadır. Yerli ve yabancı ziyaretçiler
 günübirlik dinlenme ihtiyaçlarını giderebildikleri gibi
 deniz sporları da yapabilmektedirler.

Bu ne oluyor böyle anlamadım!

Açık havaya çıkmak iyi geliyor ama ikinci tünel de hemen
 peşinde. Daha kısa, 316 m ile Adnan Sezgin.

Ve üçüncüsü, son olan geliyor, 965 m ile Orhan Büyükalp. 

Büyük Çaltıcak; muhteşem koyları olan ve şehre en
 yakın sahil/piknik alanlarından biri. Birbirinden
 güzel festivallere de ev sahipliği yapıyor.

Tünektepe Teleferik istasyonu yakınından geçmekteyim.


Konyaaltı Sarısu bölgesinde bulunan, ismini tırmandığı
 Tünektepe'den alan teleferik 635 m yüksekliğe çıkartıyor.

Saat 11.40




















(devamı) 40. gün Antalya II - (öncesi) 37. gün Demre–Karaöz



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km