3 Haziran 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Kaş III)

2 Haziran 2018, Cumartesi / Kaş III (35. gün)

İnce pike halen az geliyor. Tembellik edip sandıktan battaniyeyi de almadım, nedense. Uyanma saatim 6 buçuk oluyor ama kalkma saatim çok daha geç. Nasılsa tembellik yapabileceğim bir gün. Bugün 3’üncü günüm olacak burada. Biraz tablet okuyorum. Ne zaman ki altta sesler duyuyorum, ev ahalisinin ayaklandığını anlıyor çıkıyorum odamdan.

Metin Bey ve Tuğba Hanım kahvaltı hazırlığındalar. Selami Bey de birazdan dahil olunca otlar, peynirler, bazlamalar eşliğinde güzel bir sofrayı paylaşıyoruz. 

Eyvah, tavuk ve civcivler kümeslerinden çıkmış ortada yoklar. Onlar aranıyor. Her türlü hayvan minikleri kapabilir. Gel bili bili...

Selami Bey ve Metin Bey iki büyük kalası arabaya sığdırıp, marangoza biçtirmeye götürüyorlar. Ben de bu arada Tuğba Hanımla sohbet etmekteyim. Arkeoloji eğitimi almış, ancak o alanda pek çalışmayıp serbest işler yapmış. 14 yıldır da Kaş’ta yaşıyor. Bugünlerde evlere kiracı bulmakla meşgul. O nedenle fotolar çekiyor.

Öğlen yemeğinde Metin Bey gene bizi güzelce doyurdu. Etiler’deki Otelcilik Okulu’ndan mezun. Ve bir süre de Teşvikiye’de bir mutfak işletmiş. Şimdi Kaş’ta Selami Beye yardım ediyor. Uyumlu bir kişiliği var.

Yemek sırasında gelen Ali Bey ile ambarın üstlerini kaplayacak ağır ruloları el birliğiyle çıkartıyoruz. Dört kişi ancak becerebildik. Öyle böyle değil, altında kalsan ezilirsin.

Akşam üstü M&T kiraya vermek istedikleri evi temizlemeye gidiyorlar, biz de bir şekerleme yapmak için odalarımıza geçiyoruz Selami Bey ile. Tabletten dergi okuyarak tembelliğime devam etmekteyim. Yarın Demre’ye gideceğim. Haftaya da Antalya’dan dönmeyi düşünüyorum. Yani gezinin son haftasına giriyorum.

Akşam yemeğinde gene Metin Beyin bizim için hazırladıklarını güzel bir sohbet eşliğinde yiyor Selami beyle buraya ilişkin isim arayışı üzerine beyin fırtınası gerçekleştiriyoruz; Acaba Üç Oda mı olsun, Beş Oda mı? 

"Nevruz kimin bayramı?", "Yere düşen ekmeği niye öperiz?", "Mezarlıklarda niye Selvi ağacı var?", "Domuz niye haram?... Hiç merak ettiniz mi?

Sümerlerden insanlığa kalan pek çok miras var ve bu sadece mitolojiyle de sınırlı değil. İşte MÖ 4000-MÖ 2000 arası var olmuş, yazıyı icat eden topluluk olarak kabul edilen, Mezopotamya'da ilk uygarlığı oluşturan Sümerlerin günümüze kadar gelen etkileri:

Sümer dini, önceleri tanrısız bir dindi. İnsanlar öncelikle büyük tabiat güçlerine taparlardı. Büyük tabiat güçleri pasifti, yaratıcı güçten yoksundu. Bu tabiat güçlerine sonradan Tanrısallık biçilmiştir. İnsan aklı soyuttan somuta doğru gelişmiştir ve soyut şeyleri antik çağların insanları somutlaştırmak istemiştir.

Bu somutlaştırmadan evvel, Tanrı kavramı yaratıcı olmaktan ziyade soyut olarak 'enerjiyle' ifade ediliyordu. Örneğin Tammuz, bereket tanrısı olmadan önce ağacın ve bitkinin içindeki enerjiydi.

Bu somutlaştırma sürecinde Sümerler, o dönem en ileri oldukları astronomiden yararlanmıştır. İnşa ettikleri devasa Zigguratlar ile gökyüzünü gözlemektelerdi. Soyut ilahlarını, gökyüzünde keşfetmeye başladıkları cisimlerle özdeşleştirerek somutlaştırdılar. Ay Tanrısı, Güneş Tanrısı, Rüzgar Tanrısı vs.

Sümer'den dünyaya inancın yayılışı: Sami Irktan olan Akadlar, MÖ 2500 yılında Sümer bölgesine yerleşiyor ve muazzam bir uygarlıkla karşılaşıp kendi inançlarını Sümer inançlarıyla harmanlıyor. Akadların, hem Batı hem de Doğu'ya doğru genişlemesiyle Sümer inançları denizci bir toplum olan Fenikeliler'e ve Filistin'e ulaşıyor. Fenikeliler vasıtasıyla da Antik Yunan ve Roma'ya...

Sümerlerin İnanna'sı; Semitik toplumların İştar'ı, Fenikeliler'in Astarte'si, Antik Yunan'ın Afrodit'i oluyor. Sümer'in Tammuz'u, Fenike'nin Adonis'i oluyor. Sümer'in Ninurta'sı, Yunan'ın Zeus'u oluyor.

Kısaca, Sümer'de somutlaştırılan ne kadar Tanrı ve Tanrıça varsa bahsi geçen coğrafyalarda da versiyonları türetiliyor.
  
Nevruz, Kutsal Evlilik: "Nevruz bir Türk bayramı mıdır yoksa Kürt bayramı mıdır?" "Nevruz kimindir?"

Ülkemizde her yıl Nevruz yaklaşınca akla gelen ve bazılarının etnisitelerini tatmin uğruna saçmalayarak cevapladığı bu sorunun cevabı: Nevruz bir Sümer ritüelidir ve tüm toplumlara da Sümer'den yayılmıştır. Şöyle ki; Sümer'in en ünlü tanrısı Tammuz, bereket ve güneş tanrısıdır. En ünlü tanrıçası ise, bereket, toprak ve ay tanrısı olan İnanna'dır. Sümer'deki inanışa göre, soğuk ve zor geçen kışın ardından baharın gelişiyle her yıl 21 Mart tarihinde Tammuz ve İnanna evlenir. Bu evlilik kışın bitişini, topraktaki bereketlenmeyi simgeler ve her yıl bu tarihte kutlanır. 21 Mart aynı zamanda gündüz ve gecenin birbirine eşit olduğu tarihtir. Güneş tanrısı Tammuz, gündüzü; ay tanrısı İnanna geceyi simgeler ve bu geceyle gündüzün kavuşmasıdır. Tammuz ve İnanna’nın birleşmeleriyle dünyaya bolluk, bereket ve yeşillik gelirdi, hayvanlar yavrulardı. Evlilik, güneşle alakalı olduğundan ritüelde ateşin üstünden atlamakta vardır. (Ateş, güneşi simgeler.)

İlk defa MÖ 4000 yılında kutlanan bu evlilik, Mezopotamya ve Orta Asya'da Nevruz halini alıp zenginleştirilmiştir. Hristiyanların Paskalyası ve Hıdrellez'in kaynağı da bu kutsal evliliktir. Semitik toplumlardaki 'cemre' inancı da bu evlilikten gelir.
  
Gelin odasının süslenmesi: İnanışa göre, kutsal evlilik öncesinde Tanrıça İnanna yıkanır, annesi ile konuşarak ondan tavsiyeler alır, kapı arasından hediyelerin gelişini gözler. Daha sonra gelin odası hazırlanır ve çeyizler ziyaretçilere gösterilir. Ancak tüm bu hazırlıklar tamamsa Tammuz’un içeri girmesine izin verilir. 6000 yıldır bu evlilik töreni, o bölgede, bölge çevresinde ve Anadolu’da bu şekilde devam etmektedir.

Selvi ağacı, mezarlıklar ve Tammuz: Tammuz için metinlerde şöyle denir: “Bir yığın Haşur Ormanlarının arasında sen pırıl pırıl parlayan bir Selvi ağacıydın ve senin bulunduğun yere sadece güneş gelebilirdi”. 

Sümer tapınaklarında Tammuz'un sembolü olarak Selvi ağacı dikilirdi. Tammuz, sular tanrısı Enki’nin oğlu olduğu için, tapınaklarda aynı zamanda havuz, su kuyusu veya çeşme de olurdu. Bugün mezarlıklarda Selvi ağaçlarının olmasının nedeni, Selvi ağacının “ebedi hayat”ı simgeleyen 'hayat ağacı' olmasıdır. Tammuz gerçek anlamda hiçbir zaman ölmez; ebediyete sahiptir.

Noel ağacı: Bir önceki açıklamada Tammuz hiçbir zaman tam olarak ölmez demiştik. Evet ölmez sadece derin bir uykuya dalar. Bu uyku, gecenin gündüze galip gelmeye başladığı tarihe denk gelir. Bu tarih gece ile gündüzün yıl içerisinde son kez birbirlerine eşit oldukları ekinoks tarihidir. Bu tarihten sonra gecelerin süresi, gündüzü geçer ta ki 21 Aralık’a kadar.
21 Aralık yıl içerisinde en uzun geceyi içerir. 21 Aralık'ta Güneş tanrısı Tammuz ‘ölür’. 3 gün sonra ise gecenin kısalmaya, gündüzün uzamaya başlamasıyla dirilir. Bu diriliş 25 Aralık’ta kutlanır ve bu kutlamalarda Sümerler, bugün Noel dedikleri ağaçları kullanır. Ağaçtaki süsler, her türden meyveyi ve bereketi simgeler; ağacın kendisi ise Tammuz'dur.
  
Tıbbın sembolü: Yukarıdaki örneklerde hayat ağacının kendisinin Tammuz olduğunu görmüştük. Hayat ağacına sarılı iki yılan Tammuz'un iyileştirici özelliğini tasvir eder. Günümüz tıp çevrelerinde yaygın olarak kullanılan yılan sembolünün kaynağı da yine Sümer'dir.

Peki “Domuzun haram olması”, “Sevgililer Günü”, “Baş örtüsü” ve daha pek çok adet nasıl çıkmıştır? 

Devamı yarına, bizden ayrılmayın J


Metin Bey ve Tuğba Hanım kahvaltı hazırlığındalar.
 Selami Bey de birazdan dahil olunca otlar, peynirler,
 bazlamalar eşliğinde güzel bir sofrayı paylaşıyoruz. 


Biraz mekanda fotoğraflar çekiyorum.

Buraya ilişkin isim arayışı üzerine beyin fırtınası
 gerçekleştiriyoruz; Acaba Üç Oda mı olsun, Beş Oda mı? 


Afiyet olsun. "Yarasın, faydasını görün" anlamında bir şey
 yiyip içenlere nezaket dileği olarak söylenir. J








































(devamı) 36. gün Kaş–Demre - (öncesi) 33. gün Gelemiş–Kaş



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km