1 Mayıs 2018, Salı / Orhaneli – Dursunbey, 83 km (3. gün)
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü Kutlu Olsun
Kanlı 1 Mayıs olarak da bilinen
1977 İşçi Bayramı'nın afişi
|
1889’da 1 Mayıs işçilerin ortak bayramı olarak kabul edildi. Türkiye'de, günümüzde bilinen ilk 1 Mayıs, 1906’da İzmir'de, resmî olarak ise 1923’de kutlanmıştır. 2008 Nisan'ında, "Emek ve Dayanışma Günü" olarak kutlanması kabul edilmiş, 22 Nisan 2009 tarihinde TBMM'de kabul edilen yasa ile 1 Mayıs resmi tatil ilan edilmiştir.
Gece üşüdüm, serin oldu. İnce battaniye az geldi, tilki uykusu derler ya. Ayaklarıma çorap, üstüme kalın battaniyeyi alıp uyumaya çalıştın. Pek derin bir uyku çekemedim. 7 gibi uyanıp biraz tablete bakıp hazırlığa geçiyorum. Hava açık, otelin önünde pazarcılar tezgahlarını kuruyorlar. Bu bölümde yiyecek yok; tekstil, alet edevat vs. satılıyor.
Dünkü kalan helvaları yutup, bacaklarımı da kapatarak saat 9’da harekete hazırım. Otoyola bağlanmam uzun sürmedi. Yakınındaymışım. Tatil günü olması sebebiyle ortalık sakin. Daha çok bana doğru akan bir trafik görülüyor. Hafif bir tırmanış sonrası güzel bir inişle başladı gün. Güvenlik şeridinin olması, asfaltın güzelliği ile etrafı seyrede seyrede sürüyorum. Hava açık ve güneşli.
Ve ilk tırmanışlar geliyor. Bugün iyi tırmanacağımı biliyorum. Hele Büyükorhan sonrası bayağı çıkmam lazım. Orhaneli 300 kusur metrede, benim 800’lere çıkmam gerek. Eco, bazen Normal ile ilerliyorum.
Saat 9 buçuk, 5,8 kilometre gelmişim. Hava temiz, yokuş çıkıyorum. İştahı kabarmış sinekler kafamın etrafında uçuşuyorlar. Terde bulunan minerallerin peşindeler. At gibi sağa sola sallayarak kovmaktayım. %10’luk bir tırmanışla 705 metreye yükseldim. Bundan sonrası iniş ama sonra tekrar çıkacağım. Bugün bayağı tırmanacağız.
Hava ısındı, bacakları indirdim. Bolca su içiyorum. Mevsimin en güzel aylarındayız. Doğa rengarenk karşımda akıp gidiyor. Kimi yerlerde balyalanmış samanlar, daha sararmamış bile. Demek böyle yeşil de kullanılıyor. [e] 7,9 km/09.40/%20 harcandı. Dursunbey 76 kilometre olarak gözüküyor Mapmyride üzerinde. Anayoldan ayrılıp Büyükorhan, sonra da dağlardan giden iki yol var. Mazlumlar üzerinde giden diğerinden 15 kilometre daha kısaymış. Ama 1000 metrelerin üzerine çıkıyor. Sırf tırmanış.
Şimdi 732 metreyi gösteriyor Garmin, çıkıyorum. İlk rampada bir çeşme vardı. Durmadım nedense. Sonra başka da çeşme gelmedi. Suyumu tazelemek isterdim ama çeşme yok derken 100 metre sonra yenisi geliyor. İki matarayı da dolduracağım.
Böyle inişler çıkışlar, daha çok tırmanışlar şeklinde süren yolumun üstünde, uzakta, karşıdan karşıya geçen bir hayvan; kedi (?) Kedi ne arar bu ıssız yerde; tilki... Evet, ne olduğunu anlayana kadar kaybolup gitti.
874 metrede solda bir dinlenme tesisi, bir çay, bir de yanımdaki sandviçi artık halledeyim diye yanaşıyor, masaya kuruluyorum. Çay 1 lira, böyle dağ başında daha fazla çeker diye düşünüyordum. İki çay eşliğinde karnımı doyurup biraz dinleniyorum. 14,5 kilometre tuttu buraya kadar yol. Buralarda, bir yerden yol Büyükorhan olarak ayrılmalı. Düz gidersen Kütahya’ya varırsın.
İşletme sahibi yanıma geliyor, yolculuğumu soruyor. Anlatıyorum rotayı. Kendisi Büyükorhanlı’ymış. Bana sağdan giden, sırf tırmanış yerine soldan Hemşeriler üzerinden giden yolu öneriyor. Daha uzundur ama tırmanışı daha azdır. Belki de zaman olarak aynı kapıya çıkacak. Birinde kısa ama rampa, diğeri uzun ama daha düz. Kararsız kaldım. Rampayı bir anlattı ki, gözüm korktu. Acaba dediğini mi yapsam?
Büyükorhan sapağı zaten buradaymış. 880 metreden ayrılıyoruz, hemen bir iniş başlıyor. Yol tek şerit ve asfaltın kalitesi de 2’nci sınıf oluyor. Kuzey batı-kuzey yönüne döndüm. Rüzgarı da karşıma aldım. Serinledi haliyle, püfür püfür bana doğru esmekte, üşütüyor biraz. Müthiş güzel bir manzara eşliğinde devam ediyorum. %7 ile iniyorum. Fotolar alıyor, yoldaki kaplumbağa destek oluyor, karşıya geçiriyor, keyifle sürmekteyim.
Sağda büyükçe bir çadır altında kalabalık bir topluluk tatilin keyfini piknik yaparak çıkartma hazırlığındalar. Elinde çay tepsisiyle dolanan adamdan davet alıyorum ama daha yeni içtim, şimdi de yokuş aşağı kayıyorum, hızımı kesmeyeyim, teşekkürlerle devam ediyorum.
[e] 19,2 km/10.51/%40 harcandı. 140 metre irtifa kaybettim. Büyükorhan Baraj Gölü gözüktü. Çok büyük değil ama çevreyi güzel süslemiş bu su birikintisi. Yol kenarından dönüyor ve dönmemle de tırmanış çıkıyor karşıma. Bir de genişçe solar paneller var dizili. Gerçi yurt dışındaki örneklerin fotolarını görmüştüm, dev tarlalar şeklinde diziliydi. Bizimkisi çerez kalıyor.
Saat 11.25, 27,7 kilometre, 805 metre rakım; Büyükorhan taç kapısı karşımda. Altından geçip şehir merkezine doğru devam. Sağdan başta gitmeyi düşündüğüm Mazlumlar yolu ayrılıyor. Merkeze doğru yol iniyor. İstanbul’dan minibüsçülerle de konuşmuştum, yol durumuyla ilgili. Ama şöyle bir kahveye oturayım, bir kere daha sorgulayayım.
Soldakine yanaşıyorum. Oturanlar belediye çalışanları. Çay ısmarlıyorlar ve biraz benden, biraz onlardan, biraz iktidardan derken güzel bir muhabbet başlıyor. İktidar yanlısı olmadıkları açık. Dünkü otel sahibi da değildi. Hep aynı şey. Hani iki kişiden biri onlardandı. Ben bir tanesine daha rastlamadım. Saklanıyorlar mı?
Onların da tavsiyesi soldan gitmem, yani Hemşeriler üzerinden. Tamam bir bildikleri vardır diye teşekkür ediyor ikramlarına ve Büyükorhan’dan ayrılıyorum.
Köylerin içinden, kenarından geçen güzel bir yol, trafik neredeyse sıfır. Tek başımayım doğanın içinde. Bir iniyor bir çıkıyorum. Son derece dinamik bir güzergah, hiç sıkılınmıyor. Tırmanırken ah-of, inerken vay bedurumları.
[e] 35,6 km/12.30/%60 harcandı. %10-11 tırmanış var. Normal’e aldım.
Çam ormanının ortasından sürüyor yolum. Keskin bir reçine kokusu burnumu yakıyor. Kelebekler uçuşuyor, kurbağalar ötüyor, karıncalar önümden kaçıyor, kertenkelenin teki benimle yarış ediyor... Kuş sesleri ortalığı şenlendirmekte. Böylesine güzel olacağını ummamış, beklememiştim.
Asfalt yer yer bozuluyor, hatta Kınık köyünde toprak oldu. Bir senedir yapılmıyormuş. Halbuki %80 de ‘Evet’ demişler. İşleri olsun diye köylerin çoğu zoraki ‘Evet’ dedi zaten. Köy bakkalında sodamı içip yola devam. Şimdi tırmanıyorum gene. [e] 45,1 km/13.19/%80 harcandı.
Enerjimi kazanmak için yanımdaki tahin-pekmez karışımını mideye indiriyor, sularımı tazeliyor, Tekerler köyünde ikinci bataryayı takıyor (51 km/13.53), traktörü solluyor ve 60 kilometre sonunda tren yoluna, İstasyon dedikleri yere varıyorum. Biraz yanlış yöne sapmamak için haritadan kontrolünü sağlayıp sağdan devam, tarladakilerden alınan bilgi ile doğrulayarak. Geldim bir yol ayırımına: sağ Eski Kütahya Yolu 22 km, sol yeni yol ve 30 km diyor. Eskisi olsun gari diye sağdan devam.
Yolun evsafı burada daha da bozuldu. 3’üncü sınıf bir asfalt. Yer yer dökülmüş. Çok sarsıyor bisikleti, her tarafından ayrı ses çıkıyor. İnişlerde mecburen frenlemek zorundayım. Çukura girersem kötü olabilir. Hava kapadı. Orman içinden gidiyorum. Müthiş keyifli. Tertemiz bir rüzgar esmekte. [e] 71 km/15.29/%20 harcandı-2. Köprü üzerinde bir foto alırken Erim ile yapılan kısa bir görüşme güzel renk katıyor günüme. Çekilen fotolar, videolar ve in-çık in-çık durumları biraz uzuyor, uzadıkça da sabrım tükeniyor ve biraz sıkıntı vermeye başlıyor. Bitmeyen yol durumları.
[e] 76 km/16.06/%40 harcandı-2. Normal’le gidiyorum. Sıkıldım. Bu arada açıktım da. Hava halen kapalı. Yol köy yolu, asfaltın durumu iyi değil. Piknikçilerin yanından geçerek artık Dursunbey’e iyicene yaklaştığımı artan trafikten anlamaktayım. Saat 16.15, 77,3 kilometredir pedal çeviriyorum. Yoruldum sıkıldım. Gelemedik bir türlü Dursunbey’e. Tepelerde 12 rüzgar gülü ağır ağır dönmekte. Bu yoldan elde edilen enerjiye bayılıyorum. İlk türbinler, 1891’de modern aerodinamiğin önemli mühendisi olan Paul la Cour tarafından Danimarka’da inşa edilmiş. 1960’larda Almanya’da Profesör Ulrich Huger’in tasarladığı rüzgar türbinleri iki kanatlı olup, fiberglas ve plastik maddelerden yapılmıştı. 1980’lerde farklı türbin şekilleri ortaya çıkmış, düşey eksenli ve yatay eksenli türbinlerin çeşitli modelleri üretilip kanat sayısı üçe yükselmiş.
Ancak rüzgarın güç olarak kullanımı, MÖ 2800’lü yıllarda Orta Doğu’da başladığı, MÖ 17. yüzyılda Babil Kralı Hammurabi döneminde Mezopotamya’da sulama amacıyla, aynı dönemde Çin’de de kullanıldığı belirtilmekte.
Yel değirmenlerinin ilk olarak İskenderiye yakınlarında kurulduğu görülür. Tarımsal ürünleri öğütmek, su pompalamak, hızar çalıştırmak gibi amaçlarla geliştirilen yel değirmenleri; Avrupa’da Endüstri Devrimi’ne kadar hızla yayılmışlar, buhar makinesinin bulunması, odun, kömür gibi yakıtlardan kesintisiz enerji üretimine başlanması ile rüzgar enerjisi bu alanlarda artık kullanılmaz olmuştur.
Saat 4 buçuk oldu. Gezmek için fazla zaman kalmayacak. Soldaki benzincide bir soda molası, biraz dinlenmek için oturuyorum. Bacaklarım ağırlaştı, kıçım pişti. Pompacılarla ve yanaşan bir bey ile sohbet. Yağmur bu istasyonun bir tarafında yağar, diğer tarafında yağmazmış. Hoppala, olur mu böyle şey? Oldu! İstasyondan ayrılırken küçük damlalar düşmeye başladı. Bir yağmur beklentisi vardı zaten, bu günlerde bu bölgede olacak şeklinde. Şöyle biraz uzaklaşıp, aman bastırır da yakalanmayayım diye istasyona geri döndüğümde diğer tarafta yağmurun yağmadığını hayretle gördüm. Dediği çıktı!
Suçıkan Mesire Yerine uğrayacaktım, bu ince damlalar artmadan pas geçip hızla ÖE’ye pedallamaktayım. Ama nerede bu ÖE? Scooter’cı bir beye soruyorum, bana rehberlik edip önüne kadar götürüyor. Sohbet ediyoruz. İbrahim Bey, Çanakkale Bisiklet Turu’na katılmış, yani bisikletçi o da. Hatta burada bir toplulukları da varmış, gençlerle karışık - Sadri Alışık J
Durusunbey; Roma Uygarlığı döneminde Dursunbey civarına "Abriettene" adı verildi. Abriettene bölgesinde merkez olan Dursunbey’in ismi de Hadrianeia idi. Hadrianeia (Dursunbey) Romalılar döneminde önemli para basım yerlerinden biri idi. Roma İmparatorları döneminde başta Hadrianus, Antonius, Pivs, Faustina, Marcus Aurelius, gibi önemli imparator ve komutanlar isimlerini ve resimlerini taşıyan bakır ve gümüş paralar darbettirmişlerdir. Hadrianeia ismi ünlü Roma İmparatoru Hadrianus'dan gelmektedir. Dursunbey yöresine verilen "Hadrianeia" ismi de büyük olasılıkla onun şerefine kurulan bir şehir olduğunu göstermektedir. Hadrianeia şehrinin MS 131-132 yıllarında kurulduğu tahmin edilmektedir.
Osmanlı Devleti zamanında ikinci Osmanlı Padişahı Orhan Gazi, Emir Dursun’u buraya komutan olarak atamış; ilçeye Emir Dursun’a izafeten "Dursunbey" denmiştir. Önceleri Bursa sancağına bağlı olan Balat, daha sonra 19. yüzyılda Karesi sancağına bağlanmıştır. Dursunbey, Balıkesir Mutasarrıflığına bağlı "Balat" adı ile anılan bir bucak merkezi iken 1918 yılında ilçe haline getirilmiştir. Dursunbey Kurtuluş Savaşı sırasında düşman işgaline uğramış, 3 Eylül 1922 günü kurtarılmıştır.
ÖE’nin odaları büyük. Sigara da kokmuyor, bereket. Yerleşiyorum. Yorgunum ama. 84 kilometre uzun bir yol oldu. Sürekli in-çık da kolay değildi. Odaya 35 lira karttan çekiliyor, bisiklet de yanda bir odaya alınıyor. Duş sonrası biraz ayakları uzatıyorum. Sonra da fazla kararmadan yiyecek bir şeyler aramaya. Sorduğum kişi iki yer gösteriyor. İlkine yerleşiyorum, Özlem Lokantası. Kuru ve pilav (az az)+çoban salata+2 soda=15 TL. Çalışan gençle bisiklet, okul, aşçılık gibi konularda yapılan sohbet sonrası biraz Durusunbey’in arka sokaklarına dalıyor, tatil olması nedeniyle, saati de geçirdim, sadece bakınarak dolanıyorum. Yediklerimi de hazmetmeliyim. Güzel bir fırının vitrininde lezzetli ekmekler görüyorum. Sabah için alınan meyveli yoğurt ile fazla da uzatmadan ÖE’ye dönmekteyim. Düğüne gitmekte olan süslü püslü küçük hanımlar tıpış tıpış önümde yürümekteler. Hepsi birer minik gelin olmuşlar J
Adam Weishaupt |
Odada biraz internette gezinmekteyim. Büyük küçük demeden herkesin duyduğu çok gizli, acayip saklı, 'yeni dünya düzenini' kurmaya çalışan bir örgütün, İlluminati’nin 1776 yılında, bugün kurulduğunu okumaktayım. Şöyle ki: İlluminati; çoğul bir sözcük olup tekili Latince illuminatus, (Türkçe: aydınlanmışlar) olup, tarihteki adıyla «Bavyeralı İlluminati», batıl inanca, ön yargıya, dinin sosyal hayat üzerindeki etkisine, iktidarın kötüye kullanımına karşı Aydınlanma Çağı döneminde 1 Mayıs 1776'da Ingolstadt Üniversitesi kilise hukuku profesörlerinden biri olan filozof Adam Weishaupt tarafından beş kişiyle kurulmuş bir topluluk. Pek çok önemli isim, entelektüel ve politikacı kendilerini grup üyesi sayar. Topluluğun Avrupa ülkelerinde şubeleri açılır ve kısa sürede 2000'e yakın üyesi olur. Bavyera'nın yöneticisi olan Karl Theodor, İlluminati dahil bütün gizli toplulukları yasaklaması ve Baveryan hükümeti tarafından 1785'te yayınlanan bildiri grubun dağılmasına neden olur.
Günümüze gelince ise: Modern illuminati; zihin kontrolü uygulayarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek Yeni Dünya Düzeni'ni sağlamak amacıyla hareket ettiği iddia edilen, monarşileri yıkmayı, dini inançları yok etmeyi, ulus devletleri ve vatanseverliği sonlandırarak sosyal düzeni altüst etmeyi planladığı öne sürülen; ancak faaliyeti ve varlığı kanıtlanamamış bir yapılanmadır denilmekte. İlluminati ile ilişkilendirilen pek çok sembolün Hollywood sinemasında ve Amerikan müzik endüstrisinde kullanıldığı düşünülmekte. En sık kullanılan semboller piramit, tek göz, üçgen ve güneş olduğundan söz ediliyor... Sanki Alacakaranlık Kuşağındayız J
* Dursunbey ÖE 0266-6621768
Orhaneli - Dursunbey
Tur tarihi: 1 Mayıs 2018
Kat edilen mesafe: 83,68 km
Ortalama hız: 13,4 km/sa
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 14 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 29 dk.
En yüksek sıcaklık 37 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 28,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1592 m, kaybı (iniş) 1706 m
En düşük irtifa 1860 m, en yüksek irtifa 888 m
Garmin yol bilgileri Orhaneli-Dursunbey
Relive yol bilgileri Orhaneli-Dursunbey
7 gibi uyanıp biraz tablete bakıp hazırlığa geçiyorum. Hava açık, otelin önünde pazarcılar tezgahlarını kuruyorlar. |
Otelden ayrılışım 9.00.
|
Hafif bir tırmanış sonrası güzel bir inişle başladı
gün. Etrafı seyrede seyrede sürüyorum.
|
Hava açık ve güneşli.
|
Yokuş çıkıyorum. İştahı kabarmış sinekler kafamın etrafında
uçuşuyorlar. Terde bulunan minerallerin peşindeler. At
gibi sağa sola sallayarak kovmaktayım.
|
140 m irtifa kaybettim. Büyükorhan Baraj Gölü gözüktü. Çok
büyük değil ama çevreyi güzel süslemiş bu su birikintisi.
|
Saat 11.25.
|
Köylerin içinden, kenarından geçen güzel
bir yol, trafik neredeyse sıfır.
|
Tek başımayım doğanın içinde. Bir iniyor bir çıkıyorum. Son
derece dinamik bir güzergah, hiç sıkılınmıyor. Tırmanırken
ah-of, inerken vay be durumları.
|
Mermer ocakları katletmiş ortalığı.
|
Asfalt yer yer bozuluyor, hatta gerideki Kınık köyünde
toprak oldu. Bir senedir yapılmıyormuş denildi.
|
Kelebekler uçuşuyor, kurbağalar ötüyor, karıncalar önümden kaçıyor, kertenkelenin teki benimle yarış ediyor... Kuş sesleri ortalığı şenlendirmekte. Böylesine güzel olacağını ummamış, beklememiştim. |
Yemyeşil ortalık. Çimenlerin üzeri gelincik dolu.
|
Ve 60 km sonra tren yoluna, İstasyon dedikleri yere varıyorum.
|
Hava kapadı. Orman içinden gidiyorum. Müthiş keyifli. Tertemiz bir rüzgar esmekte. |
Yolun evsafı burada daha da bozuldu. 3. sınıf bir asfalt. Yer
yer dökülmüş. Çok sarsıyor bisikleti...
|
... her tarafından ayrı ses çıkıyor. İnişlerde
mecburen frenlemek zorundayım.
|
Bitmeyen yol durumları. Sıkıldım. Bu arada açıktım
da. Hava halen kapalı. Yol köy yolu, asfaltın durumu iyi değil.
|
Piknikçilerin yanından geçerek artık Dursunbey’e
iyicene yaklaştığımı artan trafikten anlamaktayım.
|
Dursunbey
|
Özlem Lokantası |
Dursunbey Şehitler Anıtı
|
Durusunbey’in arka sokaklarına dalıyor, tatil olması nedeniyle, saati de geçirdim, sadece bakınarak dolanıyorum. |
(devamı) 4. gün Dursunbey–Balıkesir - (öncesi) 1. gün Mudanya–Görükle
[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde
Mudanya–Görükle = 43,09 km
Görüklü–Orhaneli = 60,44 km
Orhaneli–Dursunbey = 83,68 km
Dursunbey–Balıkesir = 81,96 km
Balıkesir–Sındırgı = 62,24 km
Sındırgı–Akhisar = 57,17 km
Akhisar–Manisa = 51,81 km
Manisa–Salihli = 76,51 km
Salihli–Kula = 48,22 km
Kula–Uşak = 76,59 km
Uşak–Eşme = 67,73 km
Eşme–Buldan = 75,10 km
Buldan–Nazilli = 84,89 km
Nazilli–Aydın = 47,20 km
Aydın–Bozdoğan = 72,83 km
Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km
Yatağan–Muğla = 32,63 km
Muğla–Çıtlık = 33,91 km
Çıtlık–Dalyan = 59,50 km
Dalyan–Fethiye = 63,62 km
Fethiye–Gelemiş = 81,12 km
Gelemiş–Kaş = 52,43 km
Kaş–Demre = 67,61 km
Demre–Karaöz = 59,64 km
Karaöz–Tekirova = 47,55 km
Tekirova–Antalya = 53,37 km
Antalya–İstanbul = 11,66 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Gördes–Demirci)