11 Mayıs 2018, Cuma / Uşak II (13. gün)
Nedense gece derin uyumadım, tilki uykusu derler ya. Düşünerek hikayeler anlatarak geçti. Üşüdüm de ondan mı diyerek çorap geçirdim ayaklarıma. Sivrinin teki kulağımın etrafında dönüp durdu. Bugün de Uşak’ta kalacağımdan toparlanma gereği yok. Tembellik ediyorum, tabletten haberlere, dergilere bakıyorum. Kahvaltı 9.30’da bittiğinden 9 gibi çıkıyorum odadan. Açık büfe, hiç olmazsa istediğini alıyorsun. Biraz peynir, zeytin, domates-hıyar ve iki yumurtayla bu işi hallediyorum. Salihli’deki hanım demişti, insanlar 2x alamayacaklarını düşünerek tabaklarını dolduruyorlar, sonra da yemeden bırakıyorlar. Evet, yan masadakiler de böyle davrandılar, tabaklarında bir kahvaltılık malzeme bırakarak kalktılar.
Şehrin adının nereden geldiğiyle ilgili çeşitli söylenceler mevcut. Uşak kelimesi Çağatay Türkçesi’nde “oğul, torun” anlamına gelmektedir. Uşak halkından bazıları arasında bu anlamı destekleyen bir söylence anlatılır. Bu söylenceye göre şehrin güneyinde bulunan Mende Köyü’nde bir bey ve oğulları vardır. O zamanlar şu an Uşak’ın bulunduğu bölge boş arazidir ve bu beyin mandırası olarak kullanılmaktadır. Bey de bu mandıraya oğullarını yerleştirmiştir. Ne zaman oğullarını görmeye bu bölgeye gidecek olsa “ben Uşşak’a gidiyorum.” dediği için bölgenin adı Uşak olarak anılmaya başlamıştır.
Arapçada ise uşşak kelimesi “aşıklar” anlamına gelmektedir. Halkın bir kısmına göre ise şehrin asıl anlamı budur ve nedenini sorduğunuzda ise size şu efsaneyi anlatırlar. Bu efsaneye göre de Mende Beyinin mandırası olarak kullanılan Uşak arazisinde yedi kişiden oluşan yönetici bir topluluk
bulunmaktadır. Beyin yönetim işleriyle ilgilenen bu yedi kişinin her birisi kendince bir aşıktır. Kimisi sanatına aşık, kimisi yaptığı işe aşık, kimisinin yüksek maneviyatı vardır ve ruh yüceliğine aşıktır. Bu yedi aşığa sekizinci olarak da bey eklenir çünkü o da bu yedi yöneticisinin aşıklığına aşıktır. Bu hissi sebebiyle de biricik kızının bu aşıklardan birisiyle evlenmesini istemektedir. Bu durumu kızına açtığı zaman anlar ki kızı da yedi aşıktan en küçük olanına aşıktır. Böylelikle sayıları dokuza ulaşan aşıklar bu bölgede yaşamaya karar verirler ve sonunda bu bölge Uşşak yani aşıklar olarak anılmaya başlar.
Elimizde kesin bir bilgi bulunmadığından şehrin neden bu adı aldığını bilemiyoruz. Anadolu’daki yerleşkeler için önemli bir kaynak sayılan Evliya Çelebi’nin Seyahatname'sinde de kesin bir bilgi mevcut değildir. Evliya Çelebi Uşak’tan huzur dolu atmosferinden ve insanın içine işleyen doğası sebebiyle bu şehrin aşığı çoktur diye bahseder. Buradan yola çıkarak Evliya Çelebi de Arapça anlamı kabul etmiş diyebiliriz ama bu konu hakkında kesin bir bilgi yoktur.
Bugün biraz dolanacağım. Müzeler, camiler, sokaklar... İlkin Arkeoloji Müzesi. Hemen ÖE’nin karşısında gösteriyor Google, ama vardığımda tren garının oraya taşındığı yazılmış bez afişle. Oraya yürüyorum. Hafif merkez dışı ama 10 dakika yürünerek ulaşılıyor. Güzel yeni bir bina. Hoş duruyor dışarıdan. X-ray cihazına yerleştiriyorum çantayı ama gelen görevlinin daha açılmadığını söylemesi tüm hayallerimi yıkıyor. Bir hafta sonra açılıyormuş. Hoppala... Karun hazinesindeki kanatlı atı görmeye taaa İstanbul’dan geldim. Olacak iş mi bu? Manisa’da da Arkeoloji kısmını göremedik, burada da! Ayıptır, Kültür ve Turizm Bakanlığı adına büyük ayıp. Görevli beyle biraz dertleşiyor, bana görülecek yerleri işaretliyor haritada. Kös kös geri dönmekteyim.
İkinci olarak Kent Müzesine gidiyorum. Dün hırdavatçı ararken önünden geçmiştim. Google yardımıyla kolay bulundu. Müzeye ev sahipliği yapan bina geçmişte de çok önemli bir misyona sahip olmuş. Türkiye’de sokakları aydınlatmak maksadıyla ilk elektrik Uşak’ta, bu binada üretilip dağıtımı yapılmış. Keyifli bir müze. Özellikle eski günlerde kullanılan objeler dikkat çekici. Bir bisiklet, plakalı, 1949 yılından kalma; bir agrandisör, Krokus. Bende de bundan vardı. Birden 40 yıl geriye gittim. Fotoğrafçılığa nasıl başlamıştım. Annem bir hanım arkadaşı ile Ankara Barajında bir foto dükkanı devir almıştı. Sonra iki kadın bu işi pek yürütemediler ve aletler kaldı. İşte Krokus oradan bana İstanbul’a geldi. Ve ben daire girişinde geceleri hava kararınca sınıf arkadaşım Aziz ile, ki fotoğrafçılığı bana öğretendir, banyo ve baskılar yapmaya başladı-m/k. Sonra iş ilerledi ve küçük oda karanlık odaya ve oradan bir mesleğe dönüştü.
İlkokul çocuklarının gelmesiyle mekanı onlara bırakıyorum. Küçük meraklılar cıvıl cıvıllar, yaşam dolu. Ama önlerindeki Türkiye muasır medeniyetten uzaklaştırılmış, 3’üncü Dünya ülkesine dönüşmüş, din devleti olmaya zorlanmakta. Umarım bu gidişattan döneriz ve Atatürk Devrim ve İnkılaplarını yeniden sürdürürüz.
Kent Müzesi’nin yakın çevresi, derenin geçtiği yer, kilimcilerin ve battaniyecilerin toplandığı bölge olmuş. Arada bisikleti ulaşım aracı olarak kullananları görüyorum Uşak’ta. Hoş bir durum.
Burma Cami'nin hangi yıl yapıldığı hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen, Evliya Çelebi'nin Seyahatname adlı kitabında ismi Hacı Mustafa Cami olarak geçmektedir ve yapım yılı 1572-1573 yılları olarak kabul edilmektedir. Ulu Cami'nin doğusunda yer alan Burma Cami'nin yapımında moloz taş, tuğla ve beton malzeme kullanıldığı görülmekte olup, caminin özellikle minaresi dikkat çekmektedir. Minaresi burma yivli olarak inşa edilmiştir ve tek şerefelidir. Burma Cami, 1771-1772 yılları arasında tamir geçirmiş olup, 1922 yılında geçirdiği bir yangından sonra onarılmıştır. Aynı zamanda 1988 ve 2008 yıllarında da geniş çaplı bir onarım sürecinden geçmiştir.
Burma Minareli Cami’yi geziyor, restorasyonda olduğundan Ulucami görülemiyor, halen güzelliğini koruyan binaları fotoğraflıyor, bir çayla biraz nefesleniyor, Döner Taş’ı buluyor ve dün geçtiğim yollardan Atatürk Müzesi’ne doğru yürümekteyim. Yol üzerinde belediyenin Halı Müzesi’ni görüyor, personelden halılarla ilgili bilgileri dinliyor, Hasan Hilmi İlkokulunun bahçesindeki çocuklarla şakalaşıyor, Atatürk ve Etnografya Müzesini ziyaret ediyorum. İki katlı ahşap yapının giriş katında yöresel, etnografik malzemeler, tarihi Uşak halıları ve Eşme kilimleri, eski silahlar, giysiler ve diğer eserler sergilenmekte. Üst kat ise tamamı Atatürk Müzesi olarak düzenlenmiş. O dönemden kalma aynalar, sehpalar, koltuklar, Atatürk'e ait yatak odası ve yine Atatürk'e ait giysiler bulunmakta.
Bina 1890'lı yıllarda yapılmış. Kaftancızadeler olarak bilinen Uşak'ın ileri gelen ailelerinden birisine ait yapı Kurtuluş Savaşı'nda karargâh binası olarak da kullanılmış. Hikayesini okuduğumda duygulandım. Atatürk, Yunan Ordusu Başkomutanı Trikopis'i bu binada karşılamış, Başkomutan Trikopis'in silah ve kılıcını kurmayları İsmet Paşa (İsmet İnönü), Halit Akmansu, (Dadaylı Halit), Asım Paşa (Asım Gündüz) ile birlikte teslim almış. Başkomutan Trikopis esir olmasına rağmen, Atatürk tarafından Türk misafirperverliği ile karşılanmış.
Müze çıkışında görüyorum ki hafif bir yağmur başlamış. Hava döndü, sabahki ısı yerine rüzgar ve serinlik geldi. Bugün otele dönüşmüş olan ama aslen bir han olan Dülgeroğlu Oteline doğru yürüyorum. Dün de gelmiştik. Odalarını merak ettim. Resepsiyondaki hanım gezdiriyor. Şık bir yer. 80 lira fiyatı ÖE ile karşılaştırıldığında da ucuz.
Mendepazarı mevkiindeki, günümüzde Sarraflar Çarşısı olarak kullanılmakta olan bedestenin hangi yıl ve kim tarafından yapıldığı bilinmemekte. Ancak bazı kaynaklardaki bilgiye göre mimarının bir İtalyan olduğu ve yapının 1901 yılında inşa edildiği anlatılıyor.
Bedestenin mimarisi dikdörtgen planlı, her iki ucunda da birer giriş kapısı var. Uzun bir koridora sahip ve koridorun her iki yönünde odalar sıralanmış durumda. İki katlı. Ama halen tam yerleşilmemiş gibi görünüyor. Bir girişinin önünde kurulu iskele, işlerin bitmediğini göstermekte.
Tren garı da görülmesi yerlerden denilmişti. Arkeoloji Müze’si tarafına tekrar yürüyorum. Cumhuriyet Mahallesi’nde, 1890 yılında Fransızlar tarafından inşa edilmiş küçük bir gar, faal. Tarihi dokusunu halen koruyor. Uzun yıllar buharlı lokomotiflerin bakım merkezi olarak görev yapmış. O günlerden kalan bir lokomotif de bahçesinde sergilenmekte. Garın film çekimlerinde sıklıkla kullanıldığı anlatılıyor. Atıf Yılmaz'ın ''Eğreti Gelin'' adlı filmi, Kerem Alışık'ın oynadığı ''Aşk Mahkumu'', Levent Kırca'nın oynadığı ''Koyver Kendini Gitsin'', Berdan Mardini'nin başrolünde oynadığı ''Kurşun Yarası'' dizisi, pek çok belgesel ve müzik klibine mekan olmuş. Konya ve İzmir’e trenler kalkıyor. Bisikletin taşınıp taşınamayacağını öğrenmeye çalışıyorum. Resmen değil ama tren amirinin izniyle belki son vagona koyarak olabilir diyorlar. Veya yataklı alıp kompartımana sokmak.
Öğleni geçti, karnım açıktı. Dün uğradığımız Uşak Konağı restoranı bularak giriyorum. Öğlene 17 kişilik bir hanımlar grubunu ağırlayacaklardı, yöresel yemeklerle. Ben de kalanlardan tatmak üzere bahçede bir masaya yerleşiyorum. Ne var ki konulmaması gerektiği halde bazılarına et suyu/bulyon konulmuş. Ancak bana döndürme, peksimet, biber aşı, demir tatlısı ve erik hoşafı ikram ediliyor. Hepsi çok lezzetli hazırlanmış. Bu arada mülk sahibi ve işletme sahibinin eşleri ile başlayan sohbete sonra beyler de dahil oluyor. Okan Üni’den Uşak’a, eski kiracılarından turizme... konudan konuya geçiyoruz. Tekrar başlayan ve daha şiddetli yağan yağmur iyicene soğutuyor havayı. Şorttan açık kalan bacaklarım üşüdü. Üstümde de ince bir mont var. Yemeklerin parasını almıyorlar, ikramdır diyorlar. Teşekkür ediyor ve yağmur hafiflediğinde yanlarından ayrılıyorum.
Hava amma oynak, açıyor kapıyor. Daha fazla ıslanmadan ÖE’ye döneyim en iyisi. Bahçesinde bir kahveyle biraz oyalanıyorum. Hava serinledi. Kafama buff’ı geçirip içime de polar yelek, hatta uzun kollu t-shirt giyerek tekrar çıkıyorum. Şımarıklık edip az tarhana çorbası ve turşuya yazılıyorum Tarhana Baba’da (8-). Çok lezzetli, bayıldım çorbaya. Burası da 1974’den beri varmış. Sonra hazmetmek için biraz sokak aralarında dolanıp yol için bir cevizli sucuk alarak dönüyorum.
Feride Hanım doğru işi yapıyor J
|
Kent Müzesine gidiyorum. Dün hırdavatçı ararken
önünden geçmiştim.
|
Müzeye ev sahipliği yapan bina geçmişte de çok önemli bir misyona sahip olmuş. Türkiye’de sokakları aydınlatmak maksadıyla ilk elektrik Uşak’ta üretilmiş, burada. |
Keyifli bir müze. Özellikle eski günlerde
kullanılan objeler dikkat çekici.
|
Bir bisiklet, plakalı, 1949 yılından kalma
|
Çeşitli aydınlatma araçları
|
Bir agrandisör, Krokus. Bende de bundan vardı.
|
Çocuk oyuncakları
|
Makaralı ve kasetli teypler,
transistörlü radyolar
|
Uşak mutfağı; tarhana: Farsça tarīne veya tarχīne veya tarχʷāne,
"kurutulup saklanan bir tür çorba" sözcüğünden alıntıdır.
|
Burma Minareli Cami
|
Yapıldığı yıl hakkında kesin bir bilgi yoktur. Evliya Çelebi'nin
Seyahatname’sinde ismi Hacı Mustafa Cami olarak geçmektedir
ve yapım yılı 1572-1573 yılları olarak kabul edilmektedir.
|
Caminin yapımında moloz taş, tuğla ve beton malzeme kullanıldığı
görülmekte olup, caminin özellikle minaresi dikkat çekmektedir.
|
Minaresi burma yivli olarak inşa
edilmiştir ve tek şerefelidir.
|
Dülgeroğlu Oteline doğru yürüyorum.
|
Dün de gelmiştik. Odalarını merak ettim.
|
Resepsiyondaki hanım gezdiriyor. Şık bir yer.
|
Restorasyonda olduğundan Ulucami görülemiyor, halen
güzelliğini koruyan binaları fotoğraflıyor, bir çayla biraz
nefesleniyor, Dönertaş çarşına yürümekteyim.
|
Dönertaş Çarşısı‘ndaki “Döner Sütun”u
keşfettim. Rivayete göre döndüren
yedi yıl Uşak’ta kalıyormuş.
|
Dün geçtiğim yollardan Atatürk Müzesi’ne doğru yol almaktayım.
|
Yol üzerinde belediyenin Halı Müzesi’ni görüyor...
|
... personelden halılarla ilgili bilgileri dinliyorum.
|
Orta Asya’dan göç edip buraya yerleşen Yörükler Uşak’ta
halıcılığı başlattılar. Önceleri aile arasında dokunan halılar
16. yy’dan sonra Uşak ekonomisine katkı sağlamaya başladı.
|
Hasan Hilmi İlkokulu, bahçesindeki çocuklarla
şakalaşıyorum. Ne tez canlılar görseniz.
|
Atatürk ve Etnografya Müzesi. İki katlı ahşap yapının giriş katında
yöresel, etnografik malzemeler, tarihi Uşak halıları ve Eşme
kilimleri, eski silahlar, giysiler ve diğer eserler sergilenmekte.
|
Üst kat ise tamamı Atatürk Müzesi olarak düzenlenmiş.
|
Trikopis’in esir alınması
|
O dönemden kalma aynalar, sehpalar, koltuklar...
|
Toplantı odası
|
Konuk ağırlama odası
|
Atatürk'ün çalışma odası
|
Atatürk'e ait yatak odası
|
Bir de yanındakilere bak L
|
Arada kalmış kimi yapılar elden geçmiş...
|
... bazıları ise sıralarının gelmesini beklemekte.
|
Köylünün biri Uşak’a gitmiş. Burma Camisinin karşısındaki bakkaldan bir şeyler alacakmış. Bakkal, köylünün aldıklarını kilo yerine teraziye taş koyup taşla tartıyormuş. Köylü sormuş: |
- “Senin dirhemin yok mu? Neden taşla tartıyorsun” demiş.
|
- “Sus… sus… çarpılırsın. Allah’ın işine, cami
karşısındaki bakkalın taşına karışılmaz” demiş J
|
Günümüzde Sarraflar Çarşısı olarak kullanılmakta olan bedesten.
|
Sarraflar Çarşısı...
|
... girişinde halen tadilat sürmekte.
|
Tarhana Baba, burada mutlaka çorba için.
|
Tren garı da görülmesi yerlerden
denilmişti. Arkeoloji Müze’si tarafında.
|
Küçük bir gar, faal. Uzun yıllar buharlı lokomotiflerin
bakım merkezi olarak görev yapmış.
|
Gar 1890 yılında Fransızlar tarafından inşa edilmiş.
|
Konya ve İzmir’e trenler kalkıyor.
|
Uşak Garı tarihi dokusunu halen koruyor. Film
çekimlerinde sıklıkla kullanılmakta.
|
Öğleni geçti, karnım açıktı. Yemeğe...
|
Uşak Konağı |
Uşak by Night
|
(devamı) 14. gün Uşak–Eşme - (öncesi) 11. gün Salihli–Kula
[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde
Mudanya–Görükle = 43,09 km
Görüklü–Orhaneli = 60,44 km
Orhaneli–Dursunbey = 83,68 km
Dursunbey–Balıkesir = 81,96 km
Balıkesir–Sındırgı = 62,24 km
Sındırgı–Akhisar = 57,17 km
Akhisar–Manisa = 51,81 km
Manisa–Salihli = 76,51 km
Salihli–Kula = 48,22 km
Kula–Uşak = 76,59 km
Uşak–Eşme = 67,73 km
Eşme–Buldan = 75,10 km
Buldan–Nazilli = 84,89 km
Nazilli–Aydın = 47,20 km
Aydın–Bozdoğan = 72,83 km
Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km
Yatağan–Muğla = 32,63 km
Muğla–Çıtlık = 33,91 km
Çıtlık–Dalyan = 59,50 km
Dalyan–Fethiye = 63,62 km
Fethiye–Gelemiş = 81,12 km
Gelemiş–Kaş = 52,43 km
Kaş–Demre = 67,61 km
Demre–Karaöz = 59,64 km
Karaöz–Tekirova = 47,55 km
Tekirova–Antalya = 53,37 km
Antalya–İstanbul = 11,66 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde (Boğazkale–Yozgat)