22 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Muğla III)

21 Mayıs 2018, Pazartesi  / Muğla III (23. gün)

Bugün mesai günü. Eda gecikerek işe koşmakta. Ali ve anne ile yapılan kahvaltı sonrası Ali bisikletiyle hızla okula yetişmekte. Evde temizlik var bugün. Ben de ayak altında olmayayım, Muğla’daki dostlarımı ziyaret edeyim diye 11.10 merkeze gitmek için otobüs bekliyorum. 

Bu bölge Muğla için bir nimet. Kahveleriyle, doğasıyla, bisiklet parkurlarıyla... Yayladaki bu yerleşim de korumaya alınmış, çirkin yapılaşmaya izin verilmemiş. Yaşayanlar evlerine ve çevrelerine sahip çıkmakta.

Karabağlar Yaylası; tarımsal hareketlilik, hayvan besleyiciliği, sebze ve meyve yetiştiriciliği, yazlık ve kışlık ihtiyaçların karşılandığı bir yer dinlence ve eğlence mekanı, kültürel ve ekonomik hareketliliğin merkezi olma özellikleriyle Muğla’da öne çıkmış bir bölgedir. Bu bölge Muğla’ya 3 km uzaklıkta ve rakım olarak alışıldık yayla kavramının aksine daha aşağıdadır. 

Karabağlar Yayla Kahveleri ise; Karabağlar yaylası içinde bakkalı, mescidi, lokantası, fırını, kasabı, demircisi, berberi, tandırı, su kuyusu vb. unsurlarıyla bilindik kahve algılayışının aksine birer kültür, eğitim ve ticaret merkezi olarak yer almış yapılardır. Bu kahvelerin geneli sözü edilen eklentilerin yanı sıra konuklarını ağırlayacak açık ve kapalı alanlara sahiptir. Açık alanlar kavak, dut ve ceviz ağaçlarıyla çevrelenmiştir.

Karabağlar yaylasında, elli-altmış yıl öncesine kadar yirminin üzerinde kahvenin olduğu bilinmektedir. Günümüzde ise sınırlı sayıda kahve hizmet vermeye devam etmektedir. Bu kahvelerinin önemli bir bölümü korunması gereken kültür ve tabiat varlığı olarak koruma altına alınmıştır. 

Otobüs saatinde gelmiyor. Ne edeyim ben de otostop çekiyorum. Maydanoz Süpüroğlu Restoran’ın sahibi Hayrettin Bey ile bu vesileyle tanışıyorum. Yeni devralmış lokantayı. Büyükçekmece’de de yeri var. 3 km’lik yolu sohbet ederek geçiyoruz.
  
GPA’dan tanıdığım, kıdemli bisikletçi Serkan Taşdelen’e uğramaca. Güzel bir dükkanı var. Bisiklet ve malzeme dolu. Onu iş başında buluyorum. Fazla meşgul etmeden bir kahve eşliğinde kısa da olsa sohbet edebiliyoruz. Devam Muğla’da yürümeye. Sıradaki: Kemeraltı Bisiklet Ali Kırbaş. Dükkanını buluyor, görüşmeyeli herhalde 5-6 yıl olmuştur, çay eşliğinde sohbet ediyoruz. Güzel bir tesadüf, gene GPA’dan tanıdığım Feridun Ekmekçi’nin dükkana gelişi. Ondan bisiklet projelerini dinlemece. Ardından Mustafa Yeniçeri ile buluşma. Hakkı Bey eksik olmasın beni bu turda sıkça arıyor, eş dostlarının iletişim bilgilerini veriyor. Helvacı Tahsin’de tadılan helva. Seneler önce Firu’yla geldiğimiz yerleri dolaşmaca. Hafızanın yeniden canlanması. Muğla evlerinin çekimi. Dolanıyorum, alınan çifte dövülmüş dondurma ile. Günün sonunda Mustafa Yeniçeri ile Eda’nın işine gidiyor (MUTSO) ve hep birlikte arabasıyla eve dönüyoruz. Yemek sonrası Ali ve Mustafa ile verandada bolca sohbet etme imkanı oluyor.

İşkencenin adı bile tüylerinizi ürpertiyor olsa da ne yazık ki insanoğlu tarihten günümüze kadar var olmuş birçok işkence yöntemi uygulamıştır. Şimdi, akıllara sığmayan, okudukça acısına katlanamayacağınız Ortaçağ'ın en acımasız ve korkutucu işkenceleri: 

Göğüs Koparıcı (Göğüs Kerpeteni): Göğüs koparıcı hem işkence hem de sorgulama için 19. yüzyılın sonralarına kadar Almanya ve Fransa'da kullanılan işkence yöntemiydi. Bu yöntem zina yapanlara, bilerek düşük yapanlara, evlilik dışı çocuk sahibi olanlara, büyücülere ve Tanrı'ya küfür edenlere uygulanırdı. Aletteki kıskaçlar soğuk veya sıcak olarak çıplak bedene uygulanır göğüs ucunu veya göğsü koparıp suçlunun kan kaybından ölmesine neden olurdu.

Garotte (Boğaz Sıkma Aracı): Bu idam yöntemi özellikle İspanya'da yaygın olarak kullanılırdı. İşkence aleti olarak tamamı demirden yapılmış tasma olan kısmı kurbanın boyun kısmına gelirdi. İşkencenin arka omuriliği kısmında vida veya çivi bulunurdu. Böylelikle suçlunun omuriliği ezilip nefessizlikten ölürdü. Bu işkence yönteminde amaç suçluyu konuşturmak ve dayanılmaz acı içerisinde ölmesini sağlamaktı. 

Testere İşkencesi: Avrupa'da en çok kullanılan işkence yöntemlerinden biri olan testere işkencesi, hemen hemen her evde bulunan malzemelerden uygulandığı için oldukça yaygın bir şekilde kullanılmıştır. Bu işkence yönteminde suçlu baş aşağı elleri bağlı ayakları da kazığa bağlı bir şekilde dikiliyor. Baş aşağı kan akışı sağlandığından kurban bacak arasından kesilmeye başlanıyordu. Pozisyon gereği suçlu kişi, baş aşağı olduğundan bilinç uzun süre açık oluyor ve acıyı daha fazla hissediyordu. Bu cezaya çarptırılanlar ise zina yapan, büyücülükle uğraşan, isyan çıkaran ve itaatsiz davranan kişiler olurdu.

Kurşun Süzgeci: Bu işkence aleti bir sapın uçuna takılan süzgeçten oluşmaktadır. İçine doldurulan eritilmiş kurşun, katran, kaynar su veya kızgın yağ ile suçlunun en açı çekecek bölgelerine püskürtülürdü. Kurşun süzgeci oldukça acı veren ve işkence çektiren yöntemlerin arasındaydı.

İspanyol Eşeği: Bu işkence, özellikle İspanyol Engizisyon mahkemelerinde kullanılan işkence yöntemiydi. Tepesi sivriltilen tahta bir blokta kurban elleri arkadan bağlı bir şekilde eşeğe biner gibi sivri bloğa oturtturuluyor ve ayaklarına ağırlık bağlanıyordu. İşlediği suça göre ağırlıklar arttırılıp azaltılabiliyordu. Ama genellikle kurban ortadan ikiye ayrılana kadar ağırlıklar verilmeye devam ediyordu.

Nasıl bir vahşet değil mi? Yeter diyorsunuz. Peki, kalanı yarın okuruz...

Ali&Eda’ların evleri.

Muğla

Yapı hakkında: 22. Dönem Muğla Millet Vekili Seyfi 
Terzibaşıoğlu’nun dedesi dönemin Muğlalı iş adamlarından
 Seyfi Ülkümen (1883-1940) tarafından, 1927 yılında neoklasik
 tarzda, banka olarak kullanılmak üzere inşasına başlanmış, iki
 yılda tamamlanmış, 1929-1971 yılları arasında TC Ziraat
 Bankası şubesi olarak kullanılmıştır. 2010 yılında mülk sahibi 
Seyfi Terzibaşıoğlu yapıyı, eskiye sadık kalarak restore ettirmiştir. 

Menteşe Belediyesi

Büyükşehir Belediye Hizmet Binası: 1867’de Menteşe Livası’nın
 hükümet konağı olarak inşa ettirilmiştir. Şam’daki
 bir konağın planına sahiptir.
Herodot (MÖ 484-425); Yunanlı tarihçi ve antik
 yazar. Tarihin babası olarak anılır. Gezilerinde
 gördüğü yerleri ve insanları anlattığı, Herodot
 Tarihi olarak bilinen eseriyle tanınır. Eserinin 
esas konusu, Persler ve Yunanlar arasında
 yapılan Pers Savaşları’dır (MÖ 492–449).



Muğla Müzesi

Muğla Müzesi, pazartesi olduğundan
 kapalı. Sadece avlusuna girebiliyorum L


Nail Çakırhan (1910-2008); Uluslararası Ağa 
Han Mimarlık Ödülü sahibi, gazeteci, 
şair ve arkeolog Halet Çambel’in eşi.



Devam Muğla’da yürümeye.


19. yy.da Rum ustaların tasarlandığı bilinen, üzeri kapalı,
 geniş ağızlı bacalar, yörenin geleneksel çatı örtüsü malzemesi,
 oluklu kiremitle yapılıyor. Muğla bacası, özellikle yağmurda sert
 esen rüzgarı kesecek biçimde, dikdörtgen olarak yapılıyor ve dört
 tarafı açık olduğu için baca tıkanmalarını ve tütmesini engelliyor.

1905 yılında Rum usta Filvari tarafından
 inşa edilen tarihi saatli kule.




Ali Kırbaş, Kemeraltı Bisiklet, Muğla 


Ali Kırbaş ve Feridun Ekmekçi ile, Muğla.

Acıkan karnımı hafifçe doyuruyorum. Esas iştahımı
 akşama, Ali ve Eda’ya saklıyorum J



Muğla’nın en sevdiğim sokağı J

Seneler önce Firu’yla geldiğimiz yerleri dolaşmaca. Hafızanın
 yeniden canlanması. Muğla evlerinin çekimi. 

Helvacı Tahsin Bey; 1958’den beri Arasta’da bulunan kendine
 has dükkânında eski usul üretime devam ediyor. Sadece 1. sınıf
 yerli susam ve şeker hammaddeleri kullanarak.

Mimar Sinan (1489-1588); Osmanlı baş mimarı
 ve inşaat mühendisi, Kanuni döneminde 28 yıl,
 II. Selim döneminde 8 yıl ve III. Murad 
döneminde de 14 yıl olmak üzere
 toplamda 50 yıl hizmet vermiştir.


Muğla evleri iklim koşullarına karşı korunaklı, taş duvarlı,
 beyaz badanalı ve ahşabın da çokça kullanıldığı yapılardır. Bu
 evler açık sofalı, avlulu, kendilerine özgü
 bacaları olan düz damlı yapılardır. 

Bu evler dar sokakların çevresinde sıralanmış, genellikle
 avlulu ve iki katlıdır. Evler daha çok içe dönük olarak
 yapılmış, bu nedenle de zemin katlara da sokağa açılan 
pencereleri çok azdır. Buna karşılık aydınlanma çoğunlukla
 avluya açılan pencerelerden sağlanmaktadır.

Evlerin avluya açılan açık ve yarı açık mekânlarının
 üzeri zengin çatılarla örtülüdür. Bundan ötürü de Muğla 
evlerinde ön cepheler daha çok avlu yönündedir.



Apostol Han; Yapım tekniğinden 1850-1870 yılları arasında
 yapıldığı tahmin edilen ve mübadele öncesine kadar alt 
katı Rum Meyhaneci Apostol tarafından meyhane olarak 
işletilen üst katı ise, konaklama için kullanılan Apostol
 Hanı mübadele yıllarından sonra 1927 yılından
 1954 yılına kadar ilkokul olarak kullanıldı. 

1954 yılından sonra boşaltılan tarihi han 1999 yılında
 bir gece yarısında elektrik kontağından çıktığı iddia
 edilen yangınla tamamen yanarak, kullanılamaz hale
 geldi. Restorasyon çalışmaları başarılı bir şekilde tamamlanan
 tarihi han, kafeterya olarak kültür turizmine hizmet vermekte.


Muğla pazarı, Menteşe’de her perşembe çevre mahallelerden
 gelen köylülerin getirdiği taze sebze ve meyveler, yöreye özgü
 ürünlerin alışverişinin yapıldığı yerdir.


Dolanıyorum, alınan çifte dövülmüş dondurma ile.





Ali Kırbaş ve Mustafa Yeniçeri ile, Muğla.

Muğla'da bisiklete binmenin yaşı yok.

Adaşım Mustafa, Ali, Eda ve Ali’nin annesi ile.

































































(devamı) 24. gün Muğla–Çıtlık - (öncesi) 21. gün Yatağan–Muğla



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km