24 Mayıs 2018

[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Çıtlık II)

23 Mayıs 2018 Çarşamba / Çıtlık II (25. gün)

Akşam erkenden uykum geldi. Dinlenmiş olarak kalkıyorum. İlhan sahura kalkmış uyuyordu. Ben de biraz tembellik yapıyorum yatakta. Tabletten haberleri takip etmekteyim. Seçim öncesi yapılan açıklamalar, dövizin seyri vs. vs.

İlhan oruçlu, kahvaltıyı tek yapmaktayım. Yumurta peynir dışında İlhan’ın yaptığı reçeller ile. Rodi hep yakınımızda. Bir gözüyle bizi izliyor, sevilmek için yanımıza geliyor. Bolca sohbet ediyoruz. Bisiklet olsun, siyaset olsun, ailevi meseleler olsun... Çıtlık, Ula ilçesinin bir köyü. Yeni adıyla mahallesi. Sakinliği ve doğasıyla çok güzel bir bölge. Yerli ve yabancı pek çok insan var dışarıdan gelip buralara yerleşmiş. Dün gelirken geçtiğim yerlerde rastladım bazılarına.

Rodi ön patisini çitlerde kesmiş, topallamakta. Sürülen ilacı da yalıyor. Hayvan hastanesine götüreyim diyor İlhan. Akşamüstü Rodi’yi götürüyoruz veterinere. Sol ön patisine ilaç sürülüp bandajlanıyor. Yalamaması için de başına abajur geçiriliyor. Durumunu biraz yadırgıyor, sessizleşiyor Rodi. 

Eve döndüğümüzde TV’de Giro d’Italia var. Yarışı izlemekteyiz birlikte. Yarattığı heyecan dışında görülen manzaralar ayrı bir keyif. Geçtikleri yerlerin havadan görüntüleri, masal ülkesi gibi her yer. Biraz İlhan’ın bahçeden topladığı çilekleri, biraz da ağaçtan benim topladığım dutları afiyetle mideye indiriyorum. Akşam iftar saatinde birlikte yemeğimizi yiyoruz. Bu akşam ilaveten patates kızartması var. Şunu da belirteyim, lezzetli bir mutfağı var, eli çok yatkın.
  
Geceyarısı Ekspresi diye bir filmi hatırlar mısınız? 78’lerde çıkmıştı piyasaya. Türkiye’de esrar kaçakçılığından yakalanan Amerikalının hapishane günlerinin anlatıldığı bir kitaptan uyarlanmıştı. Oradaki Amerikalı Billy Hayes işte tam 40 sene önce bugün İmralı cezaevinden kaçmış. Gerçi filmle kitap arasında bazı farklılıklar olsa da, Türkiye tarafından protesto edilen film en iyi özgün müzik (Giorgio Moroder) ve en iyi uyarlama senaryo (Oliver Stone) ödüllerini almıştı.

11 gibi odalarımıza çekiliyoruz. Işığı söndürmeden önce, Ortaçağ'ın en acımasız ve korkutucu işkencelerinin sonunu okuyalım:

Judas Sandalyesi (Yahudi Kızağı): Tarihte kullanılan kazığa oturtma idam şekline benzer bir yöntemdir. Suçlunun elleri bağlanarak üst bel kısmından demir bir kemerle havaya kaldırılır sonrasında piramit şeklindeki kutuya bırakılırdı. Erkeklerde anüs, kadınlarda vajina bölgesine gelen piramidin üst kısmı oldukça acı veren işkence yöntemlerinden biriydi. Sonucundaysa kurban genellikle enfeksiyon kaparak inanılmaz acı verici bir şekilde ölürdü.

Çöpçünün Kızı: Çöpçünün kızı isimli bu işkence aletinin mucidi Londra kulesinin teğmeni William Scevington’dır. Bu işkenceye çarptırılan suçlu dizlerinin üstünde çömelerek etrafına metal bu çerçeve geçirilirdi. Suçlunun ağzından ve burnundan kan gelinceye kadar metal demir sıkıştırıldı. Uygulanan bu yöntem basit gibi görünür ama oldukça da acı verirdi.

Izdırap Armudu (Vajina ve Rektum Armudu): Adını armut şeklinden alan bu işkence aleti vida yardımıyla ikiye veya üçe ayrılırdı. Erkeklerde anüse, kadınlarda vajinaya uygulanan bu işkence vücutta asla düzelmeyen tahribata yol açardı. Genellikle zina, homoseksüellik ve ensest suçlarından yargılanan kişilere uygulanan işkence yöntemiydi.

İşkence Sandalyesi (Engizisyon Sandalyesi): Ortaçağ'da işkence aleti olarak kullanılan bu sandalyenin neredeyse tamamında 500 ile 1500 arası çelik çivi bulunmaktadır. Kullanılan bu çelik çiviler kurbanın etini delerek daha derine işlemesi için vida ile tutturulurdu. Hatta bazen işkence aletinin acının şiddetini arttırması için ateş koyulacak yerleri de bulunurdu. İşkence uygulanacak kişi sandalyeye sıkıca bağlanır ve vücuduna saplanan çivilerden dolayı hareket edemezdi. Bu işkence yöntemi Almanya, İtalya, İspanya, Fransa ve diğer Orta Avrupa ülkeleri tarafından 19. yüzyılın sonuna kadar kullanıldı.  

Timsah Makası: Timsah ağzı şeklinde yapılan bu işkence aleti vatan hainlerine veya devlet adamlarına suikast düzenlemiş ve başarılı olmuş kişiler üzerinde uygulanırdı. Görüntü itibariyle penseyi andıran bu timsah makasının içinde küçük küçük jiletler bulunmaktaydı. İşkence yönteminde ise timsah makası kızgın ateşte verilip suçlunun penisi koparılırdı. Böylelikle kurban kan kaybından ölürdü.

Bunlar dün olanlar ancak bugün işkence kalktı mı? Daha beter yöntemler geldi insanın aklına L

İlhan ile.

Bahçenin ürünü. Ne lezzetli olduğu belli değil mi? J

Güzel bir mekan. Evde kazlar, güvercinler, tavuklar, hindiler var.


Dutlar da beni beklemişler J

Çıtlık, Ula ilçesinin bir köyü. Yeni adıyla mahallesi. Sakinliği
 ve doğasıyla çok güzel bir bölge. Yerli ve yabancı pek çok
 insan var dışarıdan gelip buralara yerleşmiş. 






















(devamı) 26. gün Çıtlık–Dalyan - (öncesi) 23. gün Muğla III



[bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde

Mudanya–Görükle = 43,09 km






Akhisar–Manisa = 51,81 km

Manisa–Salihli = 76,51 km

Salihli–Kula = 48,22 km

Kula–Uşak = 76,59 km

Uşak–Eşme = 67,73 km

Eşme–Buldan = 75,10 km

Buldan–Nazilli = 84,89 km

Nazilli–Aydın = 47,20 km

Aydın–Bozdoğan = 72,83 km

Bozdoğan-Yatağan = 57,03 km

Yatağan–Muğla = 32,63 km


Çıtlık–Dalyan = 59,50 km

Dalyan–Fethiye = 63,62 km

Fethiye–Gelemiş = 81,12 km

Gelemiş–Kaş = 52,43 km

Kaş–Demre = 67,61 km

Demre–Karaöz = 59,64 km

Karaöz–Tekirova = 47,55 km

Tekirova–Antalya = 53,37 km