15 Mayıs 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Selendi–Alaşehir)

13 Mayıs 2019, Pazartesi / Selendi - Alaşehir, 64 km (21. gün)

Gece bir ara uyandım. Kafama bisiklet ve ayakkabılar takıldı. Neden bisikleti resepsiyon denilen girişe almadım da Yörük çadırında bıraktım? Acaba yabani bir hayvan meraktan lastikleri ısırır mı? Ayakkabılar da kapının önünde kaldı. Neden içeri almadım? Onları da bir hayvan kapsa götürse...., diye kafamdan çıkartamadığım sorularla dönüp durdum yatakta. Duramadım gidip sessizce ayakkabılara baktı. Neyse ev sahibesi içeri almış. Ama bir kere uykum kaçtı, dön dur uyku gelmez. Saat 4 buçuk falan olmalı. Uykusuz da yola çıkmak istemem...

Sonunda uykuya dalmışım. Gözlerimi açtığımda 8’e çeyrek var. Kalan eşyaları toparlayıp salona geçtiğimde Habibe Hanım’ı oturur buluyorum. Kahvaltı etmeden çıkmak istiyordunuz ama size küçük bir şey hazırladım, bir bardak da çay için lütfen demesi karşılığında kıramadım ve tekini yerim dediğim ama pide arası peynirli minik sandviçlerin üçünü de indirdim Şaban Bey de sağ salim Edirne’ye varmış, öğreniyorum. Bu da iyi bir haber.

Veda ederken Habibe Hanım bir de yolluk vermesin. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemedim. Çok güzel insanlar tanımış oldum bu sayede. Dostluğumuzun daha uzun sürmesini dilerim.

Şato’dan 8.55 gibi ayrılıyorum. Bozuk bir asfalttan iniyor, sonra toprak-çakıl taşı yola bağlanarak inişli çıkışlı bir köy yolundan, yaklaşık 4 km gibi, ana yola bağlanıyorum. Şaban Bey dün beni araçla taşıdığından Selendi sonrası tırmanışı böylecene geçmiş oldum. 

Ve önümde bir iniş. Bırakıyorum velespiti serbest. Yolun evsafı iyi olsa uçacağım. Ama burada ses çok, sürtünmeden dolayı. Üstelik de yer yer kelleşmiş yolun üstü. %7’yle iniyorum. Hız limiti 50 demiş ben 62 km/sa görüyorum Garmin’de. Böyle 2,5 km sürüyor rampa. Bugün Alaşehir’e gidiyorum. 60 km gibi. Fazla tırmanışı olamayan bir yol. Hava açık. Artık ısınıyor. Yarın öbür gün daha da sıcak olacak. Sanırım yelek giyeceğim artık.

Kula yoluna dönüyorum kavşaktan. Geçen sene bu kısmı tersten pedallamıştım. Uşak yönüne doğru. 426 metredeyim. Saat 9 buçuk. 12,5 km geçilmiş. Kaba asfalt bitiyor yerine düzgünü başlıyor. Güvenlik şeridi tırtıllı olduğundan kullanılamıyor. Çizgiye yakın sürüyorum. Çoğu araç artık mesafeli geçmekte. Ancak bir TIR ısrarla korna çalarak beni yolumdan kovuyor. Nedenini bilemedim. Arızalı ise nasıl hareket ediyor?

Kula Peri Bacalarına geçen sene girdiğimden pas geçiyorum. Aslında bir başka sefer buranın derinliklerine dalmak isterim. [e] 22,5 km/09.59/%20 harcandı. Kula girişinde Köfteci Remzi’de biraz nefesleniyor gelen mesajlara bakmaktayım. Geçen sene Kula’yı gezmiş, belediyenin misafirhanesinde kalmıştım. Çok keyifli bir ilçe. Eski evleriyle. Ve de yemekleriyle, helvası, ekmeği...

35,5 km/11.06. Kula geride kaldığı noktada soldan Alaşehir ayrımına sapmamla tek şeride iniyoruz. Asfalt da gene 2’nci sınıf oluyor. Ancak coğrafya neşeleniyor. Ara yollar çevre açısından daha keyifli her zaman. 26,6 °C ısı var. Güneybatı yönüne gidiyorum. Rüzgar solumdan, güney tarafından esiyor. Hava sıcak bu hafta, daha da sıcak olacak. Herhalde daha ince giyineceğim. Gerçi rüzgar çıkınca bu sıcaklığı hissetmiyorsun. Tırmanırken fazla geliyor. Alaşehir’e 28 km yazdı levha. Kır düğün salonları geçiliyor. Bir de hapishane herhalde bu. Tellerle çevrili yüksek duvarlar. [e] 37,7 km/11.11/%40 harcandı.

720 metredeyim. Şimdi hafiften yükseliyorum. %2-3 ile tırmanıyorum. Etraf çok güzel. Sağda bir gölet, üstünde bir balık çiftliği, kıyısında da mesire yerleri, kamelyalar. Hava da çok tatlı, mis gibi bir koku var. Meyvemsi çiçeğimsi. Çok keyifli geliyor insanın burnuna. Derin derin çekiyorum içime.

Haliyle bu bölgede fazla motosiklet kullanılıyor. Ulaşım aracı olarak iyi iş görüyor. Basıları sepetli, yük bile taşınıyor. %7-8 bazen 9 oluyor tırmanışlar. Biraz yoruldum. Sağda gölgelik bir yer. Eski kanepeleri de önüne koymuşlar. Birine yerleşiyor Habibe Hanımın verdiği yolluk paketini açıyor, iki sandviçi götürüyorum. Çok lezizler. Bu kanepeler de iyi olmuş. Uzansam yatsam keyifle uyuyabilirim. Burası Çiftçi İbrahim köyüymüş. Dinlenirken Ayşe ile konuşuyorum telefonda. Onda kalacaktım ama programı değişmiş. Maybe the next time

Tırmanışa devam ve 910 metredeyim. Herhalde bugünün zirvesi olacak. (45,2 km/12.18) Bundan sonra iniş, sonra küçük bir çıkış var ama daha çok iniş bu yol. Bu arada 3. çentik de gitmiş, 2 tane kaldı. 

Sağdaki çeşmeden suyumu tazeleyip salıyorum kendimi. Acayip bir iniş başlıyor. Hızlanıyor bisiklet, frenlemek gerekiyor sıkça. Yılan gibi bir yol, asfalt kaba, bisikletten değişik sesler çıkıyor. Balatalar eriyor eriyor... Sıkmasam frenleri havalanacağım. Virajları içten dıştan duruma göre keserek almaktayım. Sessizce arkama gelmiş araçlar da haber vermeden geçtiklerinde bazen şaşırtıcı oluyorlar. Kızıyorum böylelerine. Uzaktan geldiğinde kısa bir düdükle belli et kendini, uyandır beni. Dalmışım yola odaklanmışım. Arkamı kollamıyorum, gözlerim radar gibi yolu tarıyor. En ufak bir çukur veya tümsek uçurur beni. 

Ne yol, ne yol..., ne iniş, ne iniş... (51,5 km/12.36) Şöyle bir durdum. Bir bakayım etrafıma. İniyoruz daha. 494 metreye inmişim 900’den. Sağda solda ara sıra 2-3 hane geçildi. Başka kimsecikler yok ortalıkta.

Bayağı sürdü bu iniş, tersi herhalde bayardı. Çık çık bitmeyen yol. Türkmen köyüyle birlikte bağlar başlıyor. Sağım solum, her taraf. Alaşehir’İn Sultaniye üzümleri meşhur. Bir de ekmeği var diyor Kemal. 10 km kaldı hedefime, yaşasııın... 53,7 km, 209 metreye indim. Hafif hafif iniyorum şimdi, dik rampa bitti.

Sağdaki benzinciye yanaşıp bir soda eşliğinde sohbete başlıyoruz. İlkin  Sarıkız maden suyu, buradan çıkıyormuş, onu öğrenmiş oldum. Sonra hayvan sevgisini dini referanslarla anlatıyor. Biraz milliyetçi bir hali var. İktidar yanlısı değil ama dindar. Ancak hayvanlara olan sevgisi hoşuma gitti.

Yarım saatten fazla kaldım benzincide, konuşmadık konu bırakmadık. Şimdi düz bir yoldan 4 km kalmış olan şehir merkezine doğru pedallamaktayım. Oteli bulmak zor olmuyor, merkezde Şahin Otel’de karar kılmıştım. 90 lira gecesi, O.K. şeklinde. Bisikleti personel girişinde bir köşeye, bense 111 No’ya çıkıyorum. Temiz bir oda. Yayılıyor, yıkanıyor, çorapları ve taytı da yıkıyor, güneşli balkona gerdiğim ipe asıyorum. 

MÖ 150–138 yıllarında Bergama Kralı II. Attalos tarafından kurulan kentin ilk adı Philadelphia’dır. İpek yolu üzerinde bulunması nedeniyle ticari açıdan büyük önem kazanmıştır. Kral II. Attalos’un vasiyeti üzerine Bergama Krallığı’nın Roma İmparatorluğu’na geçmesi üzerine Philadelphia’da Roma topraklarına katılmıştır. MS 40 yılından itibaren Hristiyanlığı kabul eden kent, kısa sürede Hristiyanlığın en önemli merkezlerinden biri haline gelmiş ve Hristiyanlığın Ege Bölgesi’nde bulunan, ilk yedi kilisesinden biri olan St. Jean Kilisesi bu dönemde inşa edilmiştir.

Roma İmparatorluğu’nun ikiye ayrılmasından sonra Bizans sınırları içinde kalan Philadelphia, 1093 yılında Selçuklu, 1389’da ise Osmanlı topraklarına katılmış ve adı “Güzel Şehir” anlamına gelen Alaşar olarak değiştirilmiştir. Kurtuluş Savaşı sırasında yakılıp yıkılan kent, Cumhuriyet Dönemi’nde yeniden yapılanmış ve Alaşehir adıyla günümüze kadar gelmiştir.

Saat 4 olmuş, gezilecek görülecek yerler için çıkıyorum. İlkin Beyazıt Camisi; Günümüzde orijinal özelliği kalmayan cami Yıldırım Bayezid tarafından yapılmış olup, Ankara savaşında yenilmesiyle caminin çatışı ahşap olarak tamamlanmıştır. Eni boyunun iki katı olan cami 3 şerefeli cami planına göre yapılmak istenmiştir. Evliya Çelebi’nin yazdıklarına göre caminin ahşap ve kiremitle örtülü olduğu anlaşılmaktadır. Alaşehir’in işgalinde yakılan cami daha sonra eski şekliyle onarılmıştır. Kuzey batıda bulunan minare kaidesi orijinalliğini koruyor.

Ardından St. Jean Kilisesinden kalanlar; İncil’in ikinci bölümü Yeni Ahit olarak adlandırılır. Son bölümü de Küçük Asya Havarisi adıyla bilinen “Havari Yuhanna”nın vahiylerini bildirir ve bu kısımda dünyanın sonu, kıyamet günü gibi kavramlardan söz edilir. İşte bu kitapta adı geçen ve kendilerine mesajlar yollanan Yedi Kilise, Hristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul edilir. Söz konusu Yedi Kilise Türkiye sınırları içerisindedir.
        
Kutsal Kitap’ın son kısmı “Yuhanna’nın Apokalips”i diye tanınır ve bazı durumlarda bu “apokalips” sözcüğü kıyamet gününe eş anlamlı olarak kullanılır. Bu bölümde kullanılan simgeler de ilginçtir. Yedi Kollu Şamdan aslında bir Musevi simgesi olmakla birlikte burada Küçük Asya’nın yedi kilisesini, yedi yıldız da bu kiliselerin meleklerini ya da daha somut bir ifadeyle, kiliselerin rahiplerinin belirtir. Hz. İsa, Havari Yuhanna’ya görünür ve bu yedi kiliseye iletilmek üzere “mesajlar” verir. Kutsal Kitap’ta yer alan bu yedi kilise, Efes (Selçuk), İzmir, Bergama, Thyateira (Akhisar), Sardes (Salihli), Philadelphia (Alaşehir) ve Laofikeia (Goncalı)’da bulunmaktadır.
        
Burada kilise sözcüğü, bir “bina”dan ziyade bir “cemaat” anlamındadır. İlk dönemlerde Hristiyanlar, çıkarları sarsılan Musevi ve çok tanrılı toplumların baskısı altındaydı. O günlerde ayinlerini yapmak için dağlarda, mezarlıklarda, katakomplarda gizli gizli toplanan yeni din taraftarlarının, Küçük Asya’nın en küçük kentinden bile adeta adres belirtir gibi belirli bir kilisede bir araya gelmeleri düşünülemezdi elbet. 

Altıncı kilise Bergama (Pergamon) kralı II. Attalos tarafından kurulduğu kabul edilen Philadelpheia’dadır. Bugün Alaşehir olarak tanınan bu antik kent, zamanında Küçük Asya’nın batı bölgeleri ile iç bölgeleri arasında bir geçiş kapısı olarak ticaret dünyasında önemli bir yer edinmiştir. Altı paye (fil ayağı) üzerine kurulan yapıtın bugün sadece üç tanesi ayakta kalabilmiştir. Payelerin 5 metre yüksekliğindeki fresk havari portreleri tahrişler nedeniyle zor görülmektedir. Doğuya düşen paye duvarında Meryem Ana önünde ayin yapan bir grubun renkli tablosu da yine tahribatlar nedeniyle zor seçilebilmektedir. 

Sonra Sarıkız Maden Suyuna doğru yönelip yol üzerinde, biraz içerlek olan Kadı Şeyh Camisi ve Şeyh Sinan Camisi geziliyor; Tamamen orijinal bir yapıttır. Alaşehir’in Osmanlı topraklarına katılmasıyla buraya yerleşen ve fatihlerden olduğu anlaşılan Mahmut Fakih oğlu ve Bursa’da Meftun Emir Sultan halifesi Şeyh Sinan tarafından yaptırılmıştır. Caminin planı Osmanlı sanatının ilk dönemlerinde olduğu gibi çok kubbeli ulu cami tipinde ele alınmıştır. Asıl mekân 6 kubbe ile son mekân 3 kubbe ile örtülüdür. Kubbenin ağırlığı içerideki iki sütuna ve duvarlara verilmiştir. Kubbeler kurşunla kaplıdır. İçerideki kalem işi süslemeler orijinaldir. Mihrap ve minber devrin mimarisinden güzel birer örnektir. Osmanlı sanatının ilk devirlerinden birer örnek olan caminin duvarları iki sarı tuğla bir sıra taş tekniğine göre yapılmıştır. Caminin zaviye ve kütüphanesi yangından tahrip olmuştur.

Toptepe Park’a tırmanmıyor, şehir manzarasına başka bir noktadan bakıyor foto çekiyorum. Toptepe Park’taki gazino ramazan nedeniyle kapalıymış. Yemek yerim umudundaydım. Karnın da çok açıktı. Buralarda lokanta yok, hepsi aşağıda/geride kaldı.

Sarıkız dolum tesisleri önündeki çeşmeden maden suyu akmakta. Millet bi-donla gelip dolduruyor. Aynen Erzincan’da olduğu gibi. Ben de tadına bakıyorum elbette. Bu bir nimet tabii ki, mahallende maden suyu akması. Bir de efsane var anlatılan, Sarıkız ismiyle ilgili. Şöyle anlatılmış: Sarı saçları ile nam salmış bir kıza gönlünü kaptırır genç yağız bir delikanlı, aşkları ulaşılmazdır. Bütün köyün tepkisini çekerler. Kavuşmalarına izin verilmez. Öyle ki bir gece birbirlerine kavuşmak için köylerinden gizlice kaçan ikili köyün ahalisi tarafından takip edilir. Köy ahalisi yağız delikanlının gönlünü çeldiği için sarıkıza hınç duymaktadır. Sarıkızı öldürürken güzelliği ve sarı saçları ile ünlenmiş sarıkızın cansız bedeni yere düşer. Sarıkız sarı saçları toprakta bir hale gibi dağılır. Efsane o dur ki sarıkızın saçlarının değdiği noktadan bir pınar kaynar. O pınardan içenler dertlerin tasalarından sıyrılır, sarıkızın tadamadığı şifaya ve mutluluğa kavuşurlar. İşte yöre halkının sarı renkte akan ve şifa dağıtan bu suya Sarısu demesinin asıl nedeni budur. Sarısu güzelliğini ve gücünü sarıkızdan almaktadır...

Dönüş yolunda bir iki yeri daha dıştan görerek, Sevgi Yolunda yürüyerek otelin karşısındaki Bolu Özler Lokantası’nda az az ezo gelin+kuru+bulgur, onlardan da ikram yeşillik, soğan, acı biber ile midemi sakinleştiriyorum; 18 liraya.

Odaya kısa bir uğrayış ve kahvemi Yemende içmek üzere uzunca bir yoldan meydana kadar yürüyüp doppio espresso (8-) eşliğinde Yemen Kahvesi'nin internetinden faydalanarak oyalanmaktayım.

Hava kararmakta. Son olarak tren istasyonuna kadar yürüyor, minik garı da görüp, yürekleri hoplatan top sesiyle iftar açan insanların arasından otele dönüyorum.

Tarihte Bugün: 13 Mayıs 1981; Papa II. Jean Paul, Mehmet Ali Ağca tarafından Roma'da vurularak yaralandı.

Mehmet Ali Ağca Malatya'ya bağlı Güzelyurt köyünde 1958 yılında doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin bir kısmını Malatya'da geçirdikten sonra ailesi ile birlikte İstanbul'a geldi. Lise öğreniminin ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde eğitimine devam etti. Üniversite yıllarında çeşitli ideolojik gruplarla tanıştı. Dönemin düşünce akımlarından etkilendi.

1 Şubat 1979'da Milliyet gazetesi başyazarı Abdi İpekçi'ye düzenlenen
suikastın tetikçisi olarak olaydan 5 ay sonra, 25 Haziran 1979'da yakalandı. Polisin ek gözaltı süresi istemesine rağmen bu talep reddedildi ve Maltepe Askeri Cezaevi'ne konuldu. Zaman gazetesinde Taha Kıvanç müstear adıyla yazan Fehmi Koru'ya göre; Abdi İpekçi kendisinin de içinde bulunduğu mason locasından birinin Türkiye'ye yapılan silah kaçakçılığı ile ilgili olduğunu bulmuş, bu yüzden de öldürülmüştü. Abdi İpekçi'nin son yazısı silah kaçakçılığı üzerine idi. Cezaevinden 6 ay sonra 23 Kasım 1979'da, adı
Susurluk Kazası ile gündeme gelen Abdullah Çatlı'nın da aralarında bulunduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla kaçırıldı ve Bulgaristan'a geçti. Gıyabında ölüm cezasına çarptırıldı.

13 Mayıs 1981'de II. Jean Paul’a suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca'nın suikast soruşturması boyunca 128 kez ifadesi alındı. 22 Mart 1986'da
İtalya'da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Vurulmasından 4 gün sonra kendisini vuranı affettiğini bildiren II. Jean Paul, Ağca'yı 27 Aralık 1983'te bizzat İtalyan cezaevinde ziyaret etti.

13 Haziran 2000'de dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi'nin affını onaylamasıyla Türkiye'ye iade edildi. Sadece gasp suçundan Türkiye'ye iadesi kararlaştırılan Mehmet Ali Ağca'nın, Abdi İpekçi cinayetinden tekrar yargılanmasının mümkün olmadığı açıklandı. Mahkemede "Ben Abdi İpekçi'nin katili değilim. Sadece aktörlük yaptım" dedi. Her duruşmasından sonra gazetecilere mektup dağıtan Mehmet Ali Ağca, Vatikan'a da tehdit savurarak hesap soracağını ileri sürdü. Ağca, "Katolik olmam için Vatikan bana 50 milyon dolar, özgürlük ve kardinallik önerdi." iddiasında da bulundu. 2014 yılının Aralık ayında Papa II. Jean Paul'un mezarını ziyaret etmiştir. Bu ziyaret için uygunsuz seyahat belgeleri ile İtalya'ya girdiğinden dolayı 30 Aralık 2014 tarihinde sınır dışı edilerek Türkiye'ye gönderildi. Mehmet Ali Ağca'nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmişti. Kadıköy'de iki ayrı gasp ve soygun suçlarından aldığı toplam 36 yıl ağır hapis cezası da, kamuoyunda "Rahşan Affı" olarak bilinen Af Yasası nedeniyle 7 yıl 2 ay hapse çevrilmişti. 12 Ocak 2006 tarihinde serbest bırakıldı. Adalet Bakanlığı'nın itirazı üzerine Yargıtay tahliye kararını oybirliğiyle bozdu. Mehmet Ali Ağca 20 Ocak 2006 tarihinde tekrar tutuklanıp Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu.

18 Ocak 2010 tarihinde cezasını tamamlayıp hapisten çıkmıştır.














Selendi - Alaşehir
Tur tarihi: 13 Mayıs 2019
Kat edilen mesafe: 63,74 km.
Ortalama hız: 17 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa 44 dk., dışarıda geçen süre 5 sa 25 dk. 
En yüksek sıcaklık  35 ˚C, en düşük  19 ˚C, ortalama 26,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 779 m, kaybı (iniş) 1248 m.
En düşük irtifa 138 m, en yüksek 907 m.

Garmin yol bilgileri Selendi-Alaşehir

Relive yol bilgileri Selendi-Alaşehir


        

Alaşehir Şahin Otel 0236-6541000

08.55

Bozuk bir asfalttan iniyor... 


...  sonra toprak-çakıl taşı yola bağlanarak... 

... inişli çıkışlı bir köy yolundan ana yola bağlanıyorum

Ve önümde bir iniş. Bırakıyorum velespiti serbest...

Yolun evsafı iyi olsa uçacağım. Ama burada ses çok,
 sürtünmeden dolayı. Üstelik de yer yer kelleşmiş yolun üstü...


Geçen sene bu kısmı tersten pedallamıştım. Uşak yönüne doğru...


Kula Peri Bacalarına geçen sene girdiğimden pas geçiyorum.
 Aslında bir başka sefer buranın derinliklerine dalmak isterim...


Geçen sene Kula’yı gezmiş, belediyenin misafirhanesinde
 kalmıştım. Çok keyifli bir ilçe. Eski evleriyle. Ve de
 yemekleriyle, helvası, ekmeği...




Kula mahpushanesi herhalde...


Kula geride kaldığı noktada soldan Alaşehir ayrımına sapmamla
 tek şeride iniyoruz. Asfalt da gene 2’nci sınıf
 oluyor. Ancak coğrafya neşeleniyor...

Etraf çok güzel. Sağda bir gölet, üstünde bir balık çiftliği,
 kıyısında da mesire yerleri, kamelyalar...


Hava da çok tatlı, mis gibi bir koku var. Meyvemsi çiçeğimsi.
 Çok keyifli geliyor insanın burnuna. Derin derin çekiyorum içime...

Biraz yoruldum. Sağda gölgelik bir yer. Eski kanepeleri de önüne
 koymuşlar. Birine yerleşiyor Habibe Hanımın verdiği yolluk paketini
 açıyor, iki sandviçi götürüyorum. Çok lezizler. Bu kanepeler de
 iyi olmuş. Uzansam yatsam keyifle uyuyabilirim...

Tırmanışa devam ve 910 m’deyim. Herhalde
 bugünün zirvesi olacak...


Sağdaki çeşmeden suyumu tazeleyip salıyorum
 kendimi. Acayip bir iniş başlıyor...

Hızlanıyor bisiklet, frenlemek gerekiyor sıkça. Yılan gibi
 bir yol, asfalt kaba, bisikletten değişik sesler çıkıyor.
 Balatalar eriyor eriyor... Sıkmasam frenleri havalanacağım...

Türkmen köyüyle birlikte bağlar başlıyor. Sağım solum,
 her taraf. Alaşehir’İn Sultaniye üzümleri meşhur. Bir
 de ekmeği var diyor Kemal...





Şahin Otel




Ortadakini tanıdınız mı? “Asmayalım da besleyelim mi?“

Yıldırım Beyazıt Camisi (1390-1400)

St. Jean Kilisesi

Havarilerden Ioannes adına yapılan St. Jean Kilisesi, Ege
 Bölgesindeki Hıristiyanlığın ilk çağlarına ait 7 kiliseden birisidir






Alaşehir'in Philadelphia'nın direkt üzerine kurulduğu bin yıldır
 biliniyor fakat şehrin altında bir medeniyet olması kimsenin
 merakını cezbetmemiş bugüne kadar



Kadı Şeyh Camisi

Kadı Şeyh Muhammed Efendi Türbesi


Şeyh Sinan Camisi (1450)

Şeyh Sinan Efendi Türbesi 




Toptepe Park’a tırmanmıyor, şehir manzarasına başka bir
 noktadan bakıyor foto çekiyorum. Toptepe Park’taki gazino 
ramazan nedeniyle kapalıymış...

Sarıkız

Sarıkız dolum tesisleri önündeki çeşmeden maden
 suyu akmakta. Millet bi-donla gelip dolduruyor...



Bu da meşhur ekmeği...

Yolcu ve eşya taşımak için ideal çözüm olmuş


1929 Çek motosiklet üreticisi Jawa Frantisek Janecek tarafından
 kuruldu. Jawa ismi Janecekve Wanderer isimlerinin ilk iki
 harfinden oluşmuştur. Tahsin kendi motoruna Jawasaki derdi J


Halk Kütüphanesi

Buradan da bir saat beğenemezseniz...


























Kütük Minare Camisi


Sevgi Yolu


Bolu Özler Lokantası


Yarına hazırlanan pazarcılar


Kahvemi Yemende içmek üzere uzunca bir yoldan meydana
 kadar yürüyüp doppio espresso eşliğinde Yemen Kahvesi’nin
 internetinden faydalanarak oyalanmaktayım...


Son olarak tren istasyonuna kadar yürüyor, minik garı
 da görüp, yürekleri hoplatan top sesiyle iftar açan
 insanların arasından otele dönüyorum...






















22. gün (devamı) Alaşehir-Kiraz – 20. gün (öncesi) Demirci-Selendi





[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga = 72,88 km

Biga–Yanıklar = 73,88 km

Yanıklar-Arıklı = 61,12 km

Arıklı–Burhaniye = 57,06 km

Burhaniye–Ayvalık = 37,13 km

Ayvalık–Bergama = 62,30 km

Bergama–İzmir = 25,10 km

İzmir–Akhisar = 10,29 km

Akhisar–Gördes = 60,94 km

Gördes–Demirci = 54,22 km

Demirci–Selendi = 32,54 km

Selendi–Alaşehir = 63,74 km

Alaşehir–Kiraz = 66,69 km

Kiraz–Tire = 67,39 km

Tire–Koçarlı = 64,20 km

Koçarlı–Karpuzlu = 62,01 km

Karpuzlu–Milas = 36,24 km

Milas-Bodrum = 52,40 km