14 Mayıs 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Demirci–Selendi)

12 Mayıs 2019, Pazar / Demirci - Selendi, 33 km +25 araçla (20. gün)

ÖE’den kahvaltı almadığımdan daha erken çıkabileceğim. Gece rahat uyudum. Yakındaki caminin sesini duymamak için pencere kapalı yattım. Minik kara sinekler var bölgede. Acaba bunlar sonra büyük sineklere mi dönüşüyor? Hazırlanıp toparlanıp yüklenip çıkmak 08.24, tam saatiyle. Pazar olmasından dolayı herhalde sokakta kimsecikler yok. Hava güzel. Bu hafta sıkıntı yok. Selendi levhasını takiben ve sorarak Demirci içinden pedallıyorum. Dün otobüsle dolaşırken gördüğüm kavşağa geldiğimde doğru yolda olduğumu anlayıp devam. Biraz düz gidip ardından dimdik bir iniş geliyor. Ama öyle böyle değil. Temiz %10. Fermuarları kapatıyorum. İnişte serin oldu. Asfaltı bozuk, virajlı bir yoldan frenleyerek inmekteyim. Bir iki araba solluyor. Balatalar eriyor, duyuyorum sesini. Bu iniş 4 km kadar sürdü. 800 metrelerden 600’e inmiş oldum. Hep diyorum, her inişin çıkışı ve de tersi var. Burada da geçerli. Biraz düzlük sonrası rampanın başı görünüyor bile. 

Bir motorcudan yol bilgileri alıyor, Marmaracık sonrası Alaağaç ve Selendi yolunu öğreniyorum. Ve tırmanış başlıyor. Eğim hızla yükselmekte. Ama öyle böyle değil burası. %8-9-10 derken 13-14-16... Duvar sanki. High konumda zorlanıyorum. Yola dökülmüş beton artıkları S çizmeme engel, düz çıkmak zorundasın. Yol kıvrılarak devam ediyor. Bas pedallara oğlum, ha gayret diyerek yükleniyorum ama bir müddet sonra derman kalmıyor bacaklarımda. Şu düzlükte bir nefesleneyim. Öyle bir yer ki freni sıkmasan bisiklet gerisin geri gidecek. Bir traktör geçmekte; hani şu öne takılan cinsten. Alayım seni çıkarayım diyor amcam, no merci. Çekeyim diyor, no merci. Teşekkürler, Allah razı olsun... Ne diyeyim başka? Her şey hoş da, bu yükle tutundun mu ipe düşme riskin var. Sen kendi gayretinle çık. Bir de başka dertle uğraşmak zorunda kalma. Denize düştün yılana sarılma!Ne laf değil mi? Nereden çıkmış ki bunlar?

Dönem II. Mahmut dönemi ve Kavalalı Mehmet Paşa Mısır valisidir. Kendine aşırı güvenen Kavalalı Mehmet Paşa’nın amacı önce Suriye, ardında Osmanlı’yı ele geçirmektir. Oğlu İbrahim Paşa, Suriye’yi ele geçirmiş, Osmanlının yolladığı gücü de yenmiş, İstanbul’a doğru yola çıkmıştı. II. Mahmut, ordunun o an için bunlarla baş edebilecek vaziyette olmadığından Ruslardan yardım isteme taraftarıdır. Rus çarı Nikola’dan yardım ister. Bir Osmanlı sultanın Ruslardan yardım istemesi yadırganır. Bir takım vezirler “Bu nasıl işdür?’’ diye mırıldanınca, Sultan Mahmut: “Ne yapalım? Düştük denize sarılırız yılana.” der.  

Yaaaaa...

Düz bir yere kadar itip gene çıkıyorum selenin üstüne ve tekrardan başlıyorum pedallamaya. Dönemeçleri dıştan alıp eğimi hafifletme çabasındayım. %12-13’ün altına inmiyor. Düz sandığın yer bile 10. Yani böylesine bir kere Kale-Pütürge yolunda rastlamıştım. Bu iki oluyor. Gelen traktör de aynı teklifte, ip atayım çekeyim. Ama ben kabul etmiyor pedallamaya devam ediyorum. Ne düşünceliler değil mi. Görüyorlar seni, kıçından terliyorsun, yardımcı olmak istiyorlar, sen heveslerini kırıyorsun.

1 kilometre kadar %16’yla tırmanıldı. Highbile yet(e)medi bir yerinde. Dümdüz çıkmak durumundasın, yol zemininden dolayı. 599’dan 798 metreye gelindi. [e] 7,2 km/09.05/%20 harcandı. Normal’de kullanıyorum.

Bu şekilde tepeler aşılıyor, hafif inişler geliyor ve yol 897 metreye kadar çıkıyor. Kerpiçli köyünden geçiyorum. Saat 9.20. 1 saatte ancak 9,8 km gelmişim. Fakat yani hakikaten “sağlam” bir yol! Ama bitmedi rampa. Devam tırmanmaya.

956 metre rakımdayım. Saat 9.40, 12,3 km’deyim. Zorlu bir parkur burası. Ancak çıktığım yer, çevrem muhteşem bir yeşillik, tertemiz bir hava, çek çekebildiğin kadar içine. Etrafta ses yok. Bu güzelliğin içinde yapayalnızım. Dalıyorum içine, renklerin dünyasına. Bir an için başka bir yerdeyim. Unutuyorum bisikleti, rampayı, zorluğu. Burada olmanın keyfine varıyorum.

Şimdi bir iniş görünüyor önümde. Sağımda genç çam ağaçları. Oldukça sık da dikilmiş. Herhalde ağaçlandırılmış bu bölge. Tellerle de çevrili. Dikenli teller. Girilsin istenmiyor anlaşılan.

Ancak buranın tek eksi yanı yolun durumu. Asfalt kaba olmaktan ziyade delik deşik, dalga dalga. İnişlerde tangır tungur bisikletin her yerinden ses gelmekte. Hele frenlemeyi bırakıp saldın mı velespiti, girdin mi çukura veya  dalgaya, kırılacak gibi sesler gelmekte. Yani böyle yol mu kaldı ilçeler arası? Ayıptır Karayolları, duyun bu feryadı.

[e] 15 km/09.50/%40 harcandı. 938 metredeyim. Durduğum yerde sağımda atılmış çöpleri görmek insanın içini buruyor. Gel böyle bir güzelliğe çöpünü boşalt. Anlaşılır gibi değil. Yaşamaktan bıkmış bir insan ancak böyle yapabilir. Bunlar çocuk veya ihtiyar bezi. Alta bağlananlar. Torba dolusu ve tabii ki parçalanmış etrafa saçılmış.

Hava sıcaklığını 19,6 °C gösteriyor Garmin. Şaban Bey arıyor. Bugün buluşuyoruz, Alaağaç’tan arayacağım. Selendi’den gelip bir iki yer gezdirecek bana.

Yolda hayvan güdenler var. Önümde keçilerle bir kadın gitmekte. Yanından geçip dönüp videosunu çekiyorum. Sonra bir selam vererek sohbet ediyoruz. Dertli o da, pahalılıktan. Her şey arttı diyor. Kimse memnun değil. Nasıl memnun olunur ki bu durumda? 1 lira 30 kuruş olan doları 6 liraya çıkarttılar. Yetmez mi durumun vahimliğini anlatmaya?

Bolca fotolar alarak sürmekteyim. Hava tam keyfinde. İnişlerde fermuarı çek, çıkışlarda indir durumları. Marmaracık’tan geçmekteyim. Caminin külahı çok iyi; kırmızı mı kırmızı.

Alaağaç’a geldim. Soldaki benzincide soda, bir dilim ekmek, helva ile kahvaltı. Etmeden çıkmıştım. Aynı derdi dinliyorum; hayat pahalılığı. Yanaşan traktörler tankerlerine su doldurup ayrılmaktalar. Tarla sulamaları için taşıma su. Bu bile işin zorluğunu göstermiyor mu? Bölge tütün bölgesi. Bir de Antep fıstığı ve meyve. 

Şaban Beyi arayıp Hacaoğlu köyü camisinde buluşmaya karar veriyoruz. 11.10 Alaağaç’tan ayrılıyorum. 27,8 km’deyim. Hava mis, asfaltın durumu pis. Yol yokuş aşağı olduğundan, mesafe de kısa, hemencecik varıyorum. Bir yol inşaatı ekibi vardı çalışmakta olan, geçtim yanlarından. Ancak erken vardım, Şaban Bey ile ikinci bir buluşma noktası belirliyoruz: “Köy çıkışında bir yol ayırımı var, orada.”

Fazla uzak değil, kolayca gidip vardım. Bir yol ayırımındayım. Değirmendere Piknik Alanı yazıyor. Bir otobüs bekleme durağı var. Velespiti dayayıp beklemedeyim. Şaban Bey gelip geçmiş beni fark etmemiş, dönüyor. Uzatmayayım... Buluştuk, bisiyi Kangoo’ya sığdırdık ve gerideki köy içinden bir yerlere çıkıp park etik. Tepedeki kale; Gürneyit Sarayı. Tırmanıyoruz. Benim bacaklar gülle gibi. Bisiklet sonrası tırmanış değil, merdiven çıkmak bile ıstırap oluyor. Şaban Beyin peşinden gidiyorum. Ara sıra dinlenerek, yer yer ona tutunarak, bir baston desteğiyle tepelere çıkıyor, kalan kalıntılara bakıyor, ambar gibi duran çukurları yorumluyor, turizm, trekking, üniversite, belediye, sen, ben, biz..., konuşmadık konu bırakmıyoruz.

Bir ikinci yere daha gidip Çortak Peribacalarını görüyor; ekin, biçim, ilaçlama, kurtçuk gibi konularda bilgileniyor, bilgilerimizi paylaşıyoruz. Köyün dinlenme noktasındaki sudan içip fotolar çekerek sürdürüyoruz tanışma faslını. Ardından Şato-Köyevi olarak adlandırdıkları mekanlarına yol alıyoruz. Selendi sonrası 11 km, tepelerde bir yer. Ana yoldan ayrılıp toprak yoldan çıkıldı. Eski bir köy evini restore edip keyifli bir işletmeye dönüştürmüşler, karı koca. Bir yıllık bir proje. Yerel motiflerle süslü, araya yeni malzemeler katarak oluşmuş. Yörük çadırlarından esinlenerek ilaveler yapılmaktaydı ön bölümde.

Bana gösterilen odaya yerleşiyor duş sonrası eşi Habibe Hanım yemekleri hazırlarken bana mekan gezdiriliyor, aileden ve köyden gelen değişik yerel objelerden devşirilen kullanım eşyaları, eşinin yaptığı el işleri ve boyamalar, çeşitli hediyeler gibi mekanı süsleyen değerleri görüyorum. Her şey gönül ve istek ile bütünleşmiş bir mekan. Yerel ve güncel çözümler üretilmiş, keyifli bir “Şato”. Bir gezinizde burada konaklamak isterseniz Şato-Köyevi-Selendi.

Muhteşem bir tabak geliyor önüme. Otobur olduğumu söylemiştim. Habibe Hanımın kuru börülceden hazırladığı kızartmalar, biber ve patates kızartmaları ile makarnadan oluşan bir tabak. Yanına cacık ve yoğurtlu hindiba. Ardından fırın sütlaç. Tahmin edersiniz nasıl şiştiğimi. Sabahtan beri bir dilim ekmek ve bir ısırık helva ile geliyordum. Hepsini sildim süpürdüm J

Bolca sohbet ediyoruz. Selendi ve burası için neler yapıla bilinir. Yerel idareler ne kadar destek verebilir..., gibi konularda beyin fırtınası şeklinde bazı başlıkları oluşturuyoruz. Turizmi bu bölgeye kazandırmak için gerekenler.

Şaban Bey 6 gibi Edirne’ye dönmek üzere ayrılıyor. Yarın dersi var, yetişmesi gerek. 8 saatlik bir yolculuğu olacak. Biz de Habibe Hanım ve yardımcısı Alperen ile konudan konuya geçmekteyiz. Ardından kuruyemişler ve çaylar eşliğinde Alperen’in sevdiği dizi “Savaşçı”ın (*) bir bölümünü seyredip uykuların ağır basmasıyla geceyi sonlandırıyoruz.

Alperen lise 2’de bir delikanlı. Meslek lisesinde okuyor, aynı zamanda annesi ve babasına bakmak için okul sonrası çalışmakta. Aydın, ufku geniş bir delikanlı. Yakışıklı da, saç kesimi günümüz gençlerin modasına uygun.

(*) Bu dizileri turlarda izleme fırsatı buluyorum. Ve hepsinde de halen ne kadar geride olduğumuzu görüyorum. Bu dizi de inandırıcılıktan uzak, şoven duyguları okşamak üzere hazırlanmış. Bir de dizi kadar reklam gösteriyorlar.
Dukha Kabilesi

Türünün Son Örneği 10 İlkel Kabile: Dukha Kabilesi; çoğumuz ren geyiklerinin, sadece Noel babanın kızağını çeken fantastik yaratıklar olduğunu düşünüyoruz, fakat Dukha'lar için bu hayvanlar hayati önem taşıyor. The Dukha, Tang hanedanı tarihinin öncesine dayanan, Moğolistan’ın son göçebe ren geyiği çobanlarıdır. Bu soğuk ve dağlık bölgede çok az kaynakları var, bu yüzden süt, peynir, ulaşım, avcılık ve turist çekmek için ren geyiklerine bel bağlamış durumdalar. Fakat, birçok küçük kabile gibi Dukha Kabilesinin de yaşamları tehlikede. Çünkü ren geyiği nüfusu gittikçe azalıyor. Bu düşüşe sebep olan çeşitli faktörler var ama en büyük sebebi avlanma. Daha da kötüsü, Moğolistan’da altının keşfiyle birlikte topraklarına bir sürü madenci geldi ve artık yaban hayatları da tehlikeye girdi. Genç nüfus, artık kentte yaşamak için topraklarını büyük zorluklar çekerek terk ediyor.














Demirci - Selendi
Tur tarihi: 12 Mayıs 2019
Kat edilen mesafe: 32,54 km.
Ortalama hız: 12,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa 31 dk., dışarıda geçen süre 3 sa 16 dk. 
En yüksek sıcaklık  28 ˚C, en düşük  17 ˚C, ortalama 20,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 788 m, kaybı (iniş) 1000 m.
En düşük irtifa 551 m, en yüksek 1008 m.

Garmin yol bilgileri Demirci-Selendi

Relive yol bilgileri Demirci-Selendi


        

Selendi Şato Köyevi 0536-3918793

Demirci’ye bakış

08.24

Pazar olmasından dolayı herhalde sokakta
kimsecikler yok. Hava güzel...

Ama bitmedi rampa. Devam tırmanmaya...


938 m’deyim. Durduğum yerde sağımda atılmış çöpleri
 görmek insanın içini buruyor. Gel böyle bir güzelliğe
 çöpünü boşalt. Anlaşılır gibi değil!

Yolda hayvan güdenler var. Önümde keçilerle bir kadın
 gitmekte. Yanından geçip dönüp videosunu çekiyorum. Sonra
 bir selam vererek sohbet ediyoruz...

Öyle kıpırdamadan geçişimi izledi...

Marmaracık’tan geçmekteyim. Caminin külahı
 çok iyi; kırmızı mı kırmızı...

Bu yol araç geçişine kapatılmıştır J


Doğanın güzelliği bu...

Tepedeki kale; Gürneyit Sarayı


Herhalde ambardı bu çukurlar


Çortak Peribacaları

Şaban Bey ile

Şato-Köyevi-Selendi






















21. gün (devamı) Selendi-Alaşehir – 19. gün (öncesi) Gördes-Demirci






[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga = 72,88 km

Biga–Yanıklar = 73,88 km

Yanıklar-Arıklı = 61,12 km

Arıklı–Burhaniye = 57,06 km

Burhaniye–Ayvalık = 37,13 km

Ayvalık–Bergama = 62,30 km

Bergama–İzmir = 25,10 km

İzmir–Akhisar = 10,29 km

Akhisar–Gördes = 60,94 km

Gördes–Demirci = 54,22 km

Demirci–Selendi = 32,54 km

Selendi–Alaşehir = 63,74 km

Alaşehir–Kiraz = 66,69 km

Kiraz–Tire = 67,39 km

Tire–Koçarlı = 64,20 km

Koçarlı–Karpuzlu = 62,01 km

Karpuzlu–Milas = 36,24 km

Milas-Bodrum = 52,40 km








İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde (Nurhak–Doğanşehir)