29 Mayıs 2017, Pazartesi / Sivrice – Elâzığ,
32 km (23. gün)
Uyanma
saatim genelde hep aynı, 6 buçuk gözlerimi açtığım saat. Sonra biraz kendime
gelip toparlanmak vs 8’e doğru yola hazır hale geliyorum. Ramazan nedeniyle
kahvaltı durumları değişiklik gösteriyor. Sanırım tek ben varım ÖE’de. Her
zamanki şeylere sahanda yumurta ilave ettiriyorum. Gölün üzeri çarşaf gibi
sakin. Güneş vurmuş parlatmış, ayna gibi yansıyor. 8.30 ÖE’den ayrılış saatim.
Hemen kısacık bir rampayı çıkıyorum, ama %11’i görüyorum. Hava güzel, pırıl
pırıl bir güneş. Sabahın serinliği de iyi geliyor. Gene üzerimdeki kolsuz
Adidas’layım. Altımda şort var artık. Bugün Elâzığ fazla uzak değil, 30 km
gibi. Önce 4 km’lik giriş yolunu tersine pedallıyorum.
Elâzığ
yoluna bağlanmamla yolum, yokuş aşağı gidiyor. Asfalt kaymak, güvenlik şeridi
de olunca bırakıyorum kendimi yer çekimine. İn... in... in... Böyle 9-10 km
gibi sürüyor bu iniş. Tren yolu da paralelimde ilerliyor.
İki kamyon
ve traktörü geçiyorum inişte, onlar düşük vitesle iniyorlar çünkü. Elazığ’a 9 km kala sağımdan birileri Hello diye sesleniyor, 2 yol
bisikletçisi. Selamlaşıyoruz.
Elazığ’ın
dışında ciddi güvenlik kontrolü var, zırhlı araç, dev beton duvarlar, kale gibi
dizili. Bagaj magaj her yer aranıyor.
Peki
kimlerdir Hititler? (21)
Muvatalli’nin bir harem kadınından oğlu olan Urhi-Teşup tahta
geçince III. Murşili adını almıştır. Önceleri Urhi-Teşup ile
amcası Hattuşili’nin arası iyiydi. Bu sebeple başkenti tekrar Hattuşaş’ya
kaydırdı.
Urhi-Teşup Hattuşili’nin
isteğiyle Amurru’nun tahtına yeniden Benteşina’yı oturtmuştur. Ancak Urhi-Teşup’un
babasının bir zamanlar verdiği kararları geri almasına amcası onaylamamıştır.
Özellikle de Şipaziti adlı bir kişiyi saray erkanına dahil etmesini. Bu olay
amca ile yeğen arasında bir meydan okumaya dönüşmüş ve her ikisi de kendine
müttefik bulmaya başlamıştır.
Ancak Urhi-Teşup’un potansiyel
müttefiklerinden olan Şeha Kralı Masturi “Bir piçi mi destekleyeceğim” diyerek
Hattuşili’nin tarafını tutmuştu.
Minnet borcu olan Benteşina ve
Midanamuva’nın ailesi de Hattuşili tarafındaydı. Ayrıca Midanamuva’nın
oğlu Urhi-Teşup tahta geçince başyazıcılık görevinden olmuştu.
Urhi-Teşup’un
karşısında duranların tek sebebi kişisel düşmanlıklar değildi. Uyguladığı ağır
kusurlu, aptalca dış politika bir diğer önemli gerekçeydi.
II. Ramses güçsüz bir kralla karşı karşıya
olduğunu anlayınca Suriye’ye ilerledi ve Kadeş’in kuzeyindeki birçok kenti
aldı.
Mitanni kralı Waşaşatta, Hititlerle
Asurluları birbirine düşürüp bağımsızlığına kavuşmak istiyordu. Waşaşatta’nın
planına göre Hititlerden destek alıp Asurlulara saldırmaktı. Ancak Urhi-Teşup yardım
etmemişti . Mitanni Adad-Nirari’ye yenildi ve bağımsızlığına kavuşamadı.
Bununla birlikte Hititler ve Asurlular arasında tampon devlet olmaktan da
çıkmıştı.
Bu kayıp Hattuşaş’da olumlu karşılanmamıştı.
Ayrıca Asur kralı Adad-Nirari’ye attığı yanıt mektubunda yazdığı “Sana niçin
kardeşim diye hitap edecekmişim?” sözü ortamı daha da gerginleştirmişti. Bu
mektup dolaylı da olsa bir savaş ilanıydı.
Ancak savaş Hititlerle Asurlular arasında
çıkmadan, Hattuşili Urhi-Teşup’u Şamuha’da yakaladı ve Nuhaşşe’ye
sürgüne gönderildi.
Kaideli
Heykel,
Geç Hitit Dönemi MÖ 9. yy
(İst. Arkeoloji M.)
|
Ve Elazığ
levhası göründü. Merkeze girmeden bir soda molası için benzincide duruyorum.
Biraz da yol bilgisi alıyorum. Girmeden bu şekilde durup bilgi almak faydalı
oluyor. Yol boyunca kenarlara güller dikmişler, hoş bir girişi var ilin. Ama
%69 E’ci. %4-5-6’lık bir tırmanış, sonra alt geçitler geliyor. İleride yol
çalışması nedeniyle dolandırıyorlar. Biraz sokak aralarından sürüyorum ve şehir
merkezi levhalarını takiben geldiğim meydanda DSİ için soldan gitmem gerektiği
belli oluyor.
DSİ biraz
merkez dışı. Çoğu kez hep oluyor. Çünkü bahçeleri falan var, genelde düz ayak
yerleşim oluyor. Sosyal tesislerde Zülfiye Hanım zaten beni bekliyor. Yer
ayırtmıştım, yani dışarıdan kabul etmeyip müdire hanımın araya girmesiyle
aldılar beni. Oda kapatmak 54- lira. Ramazan nedeniyle kahvaltı vermiyorlarmış.
Yani, hoppala... herkes oruçlu olmak zorunda mı?
Kattaki
odaya yerleşip, bisi’yi de merdiven altına park ettikten sonra, bir duş sonrası
hemen Fadime Hanım’a (müdire) teşekkür etmek için, öğle tatiline girmeden,
merkez binaya koşuyor ve ayak üstü tanışarak nezaketine şükranlarımı sunuyorum.
Ardından fazla oyalanmadan Elâzığ keşif turuna başlıyorum. Merkeze 500 m
uzaklıkta DSİ. Hava sıcak, güneş sağlam, yakıyor. Yürüyorum, etrafa bakarak. Karnım açıktı,
nedense, saat daha erken ama. Bakalım bu diyarda sulu yemek bulabilecek miyim?
Şöyle bakınıyorum ama çoğu yer kapalı, ramazan durumları. Geçtiğim pizzacıda mı
yeseydim. Halkbank’tan biraz para çektikten sonra bir vatandaşın tarifi üzere
girdiğim sokakta sulu yemek yok, her şey etli ve kebaplı. Bu Doğulular ne de
çok et severlermiş, bilmezdim. Kazılmış sokakta aranırken bir vatandaş kolumdan
tutuyor, gel seni götüreyim, ben de o tarafa gidiyorum diyor. Evet, Tuncelililer
mahallesine geldik. Burada yemek de var, çay da. Getirdiği lokantada (Merkez
Ocakbaşı) bana göre; yayla çorbası+az pilav+bir iki patates biber+az salata=10
liraya doyuyorum.
Harput’a
gideyim istiyorum. Minibüs durağından 1,75 TL’ye 6 km uzaktaki Harput
yolundayım. 1400 m’de burası, yokuş çıkıyor araba ve meydanında iniyorum. Eski
Elâzığ. Pek çok tarihi mekan burada, bir açık hava müzesi gibi. MÖ 20. yy’dan
kalıntılar bulunmakta. Ulu Camii, Kalesi ve çevreyi dolaşıyorum. Pertek’li bir
hanım ve 2 torunuyla kısa bir tanışma. Oğlu Cerrahpaşa Acil’de doktormuş.
Artuklu Hükümdarı Fahrettin Karaaslan
tarafından H.551 (M.1156-1157) yılında yaptırılan Ulu Camii, Anadolu'daki en eski ve en önemli yapılardan birisidir.
Cami; dikdörtgen planlı, dışa kapalı görünümlü olup, minaresinin eğri durumda
oluşu ve tuğlalarının süsleme öğesi olarak kullanılması bakımından ilgi
çekicidir. Harim, son cemaat ve avlu olmak üzere üç bölümden yapılmıştır.
Caminin iç duvarları kemerlerle birbirine bağlanmıştır.
Kale
restore çalışmaları ile meşgul. Biraz tırmanılıyor. Kazı çalışması da
yapılmaktaymış. Bazı bölümler kapatılmış, örtülmüş. Her tarafa, duvarlara uyarı
yazıları yazılmış; çizmeyin, yazmayın, kırmayın, dökmeyin, atmayın... Fayda
etmemiş, kıymet bilmeyen zavallılar gene pislemişler.
Harput’a
çok çok seneler önce gelmiştim, Gülnar ile. 1975’de. O zaman arabayla
geziyordum. Ancak Harput’un bende başka bir önemi var. Babaannem anlatırdı,
Hüsnü dedemi, dönemin padişahı Harput’ta yollanmış, sürgüne. Menfa derdi.
Tahminen 19. yy’ın sonuna doğru olmalı. Etrafımı bir de dedemin gözünden
görmeye çalışıyorum. Acaba nerede oturdu, yaşadı sürgün günlerini?
Mevcut tarihi kaynaklara göre Harput'un en
eski sakinleri MÖ 2000 yıllarından itibaren Doğu Anadolu'ya yerleşen
Hurrilerdir. Yine tarihi kayıtlara göre Hurrilerden sonra bölgenin Hitit
hakimiyeti altına girdiğini görmekteyiz. Çok uzun sürmeyen Hitit hakimiyetinden
sonra MÖ 9. yy’dan itibaren Doğu Anadolu'da devlet kuran Urartular Harput'ta
uzun süre hüküm sürmüştür. Bugün bile tarihi heybetiyle ayakta duran Harput Kalesi Urartu devrinin izlerini
taşımaktadır. Kale'de kaya içine oyulmuş merdivenler, tünel ve hücrelerle su
yolu bulunduğu tespit edilmiştir. MÖ 9. yy’dan beri bu kalesiyle müstahkem
mevkii olarak bilinen Harput, 4000 yıllık bir maziye sahiptir. Harput isminin
ilk hecesi olan Har, taş (kaya) anlamına, son hecesi olan put (berd) ise kale
anlamına gelmektedir. Günümüz Türkçesi ile Taş Kale anlamını taşımaktadır.
Ne var ki
Harput adının dayandığı temeli Vikipedi farklı açıklamış. Surguroğlu; Harput adının kökeninin "Har-pu-ta-va-nas" veya
"Har-pu-ta-aş" kelimelerinden türediğini, bu kelimelerin ise
"Ga-ar-ba-ta" veya "Har-pu-ta-aş" adlı bir tanrı/tanrıça
veya lider adından gelme olabileceğini belirtirse de, bu isimlerin nerede yer aldığını
ve hangi kültüre ait olduğunu belirtmez. Bütün bu açıklamaların
aksine Nurettin Ardıçoğlu, Harput'un en eski adının
"Carcathiocerta" olduğunu belirtirken; "Carcath=şehir",
"Certa=kale" anlamlarını koyarak, Carcathiocerta/Karkathiokerta
adının "Şehir Kale" anlamına geldiğini söylemektedir.
Dönüş aynı
yoldan oluyor. Ramazan nedeniyle midir Harput’ta kimse yoktu.
Elazığ’da
dolanıyorum, Kapalı Çarşı’sını, bakliyatların satıldığı bir han, Kunduracılar
Sokağı’nı (bu kadar çok kunduracıyı bir arada görmemiştim), Sobacılar... falan
diye gidiyor. Şimdi doğu havası başladı. Sokaklarda, parklarda oturan
kalabalıklar, Tuncelililer mahallesi çok renkli, doğu aksanıyla konuşmalar, o
meşhur tabureleri, ayakkabı boyacıları, poturla dolaşanlar...
Osmanlı
Lokmacısı diye bir yerden söz etmiş birisi, internette okudum, irmik helvasını
tadın diye öneriyor. Arayıp buluyorum dükkanı. Var mı, dondurma da koyar
mısınız? Evet ama şimdi veremeyiz,
akşama. Neden? Akşam gelin, böyle.
Adamda bir haller tavırlar. Hoppala, mecbur muyum oruç tutmaya? Ta nerelerden
geldik, ayıp ediyorsun... hata ettik dükkanına gelmekle! Arada bu kadar fark
var, Aleviyle-Sünni. Kalıvermiş sıkışıvermiş Sünni, Alevi ise rahat, ferah,
sıkıntısı yok.
Lavazza
Cafe’de içilen bir duble espresso (7-) iyi geliyor, enerji katıyor. Tüm gün
dolanıp durdum, herhalde pedal dışında yürüyerek de 100 km yapmışımdır bu
turda. Akşam üstü oldu, yavaş yavaş DSİ’inin yolunu tutayım. Yarın biraz
bakliyat alıp kargolamak istiyorum. Değişik şeyler gördüm bugün.
Harput, birbirine benzeyen sebeplerle tarihe
karışan birçok eski Türk şehirleri gibi nihayet terkedilmiş ve yerini bugünkü
Elazığ'a bırakmıştır. Bugünkü Elazığ, II. Mahmut zamanında, 1834 yılında şark
vilayetlerinde ıslahata ve devlet otoritesini yeniden kurmaya memur edilen
Reşit Mehmet Pasa zamanında halk arasında "Mezra" denilen şimdiki
yerine kurulmaya başlanmıştır. Ayni yıl içinde (1834) hastane, kışla ve cephane
binaları yapılmış Vilayet Merkezi Harput'tan buraya nakledilmiştir. Bu nakilde
Harput'un artık bir hudut şehri olmaktan çıkması, ana yollara sapa kalması,
bilhassa kış mevsiminde ulaşım güçlüğü ve mezranın güzel bir şehir kurulmasına
elverişli bulunmaması rol oynamıştır.
Yeni kurulan şehir önceleri eyalet ve
bilahare vilayet merkezi olmuş, bir ara Diyarbakır vilayetine bağlı bir Sancak
haline gelmiştir. 1875'de Müstakil Mutasarrıflık, 1879'da da tekrar vilayet
olmuştur. Osmanlı devletinin son yıllarında Malatya ve Dersim Sancakları da
buraya bağlanmış, 1921'de bu iki sancakta Elazığ'dan ayrılmıştır. Sultan
Abdülaziz’in tahta çıkısının 5. yılında Hacı Ahmet İzzet Paşa devrinde buraya
tayin edilen Vali İsmail Paşanın teklifi ile 1867 yılında "Mamurat ül-Aziz"
adı verilmiştir. Fakat telaffuzu güç olduğundan halk arasında kısaca "El
Aziz" olarak söylenegelmiştir. Atatürk'ün 1937 yılında şehre teşrifleri
sırasında "Azık İli" anlamına gelen "Elazık" adı verilmiş,
bu isim daha sonra "Elâzığ”a dönüşmüştür.
Sivrice - Elazığ
Tur tarihi:
29 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 32,60 km.
Ortalama
hız: 20 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 1 sa. 37 dk., dışarıda geçen süre 1 sa. 46 dk.
En yüksek
sıcaklık 28 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 24,1 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 254 m, kaybı (iniş) 446 m.
En düşük
irtifa 895 m., en yüksek 1289 m.
Garmin yol
bilgisi Sivrice-Elazığ
Elazığ DSİ
Mis.h 0424-2386911/2530
Elazığ ÖE
0424-2332550 / 2332411
Fırat Üni Misafir
0424-2370000/6000
Elâzığ
yoluna bağlanmamla yolum, yokuş aşağı gidiyor
|
Asfalt
kaymak,
güvenlik şeridi de olunca bırakıyorum kendimi yer çekimine
|
Kontrol noktasına yaklaşıyorum
|
Elazığ sizi güllerle karşılıyor
|
Elazığ |
Gazi Caddesi
|
Merkez Ocakbaşı
|
Tuncelililer Mahallesi
|
Elazığ Hükümet Konağı
|
Kapalı Çarşı
|
Böyle lezzetli hurma yemedim
|
Harput’a minibüsle 1,75’e gidersiniz
|
Harput |
Sarahatun Camii |
Sarahatun Camii içi
|
Sarahatun Camii
|
Ulucamii
|
Ulucamii içi
|
Ulucamii
|
Harput Kalesi |
Harput Kalesi içi |
Ufukta Elazığ
|
Uyarı yazısı fayda etmemiş
|
Tuncelilerin taburesi semere benziyor
|
Temel ne demiş? Öldürenden ver
|
Tuncelililer Mahallesi
|
Buğday Pazarı
|
Saray Ocakbaşı
|
Ali’nin dükkanı :))
|
Mis gibi... |
İftarın bekleyişi
|