31 Mayıs 2017. Çarşamba / Elâzığ – Tunceli, 78
km (25. gün)
Uyanmam,
hazırlanmam ve yola hazır olmam ile 8.40’da DSİ’den ayrılıyorum. Çıkmadan
yanımdaki peynir ve pideden biraz mideye atarak açlığımı da yatıştırmıştım.
Bugün Pertek yolcusuyum, fazla uzak değil, 30 km gibi. Hava açık, artık yelek
inceldi. 25-27 derece olacağı söylenmekte. Ama saat 14 gibi bir sağanak, hatta
yarın da olacağı tahmin ediliyor. Yağmura yakalanmadan hedefime ulaşabilmek
için erken hareket ettim.
Fevzi
Çakmak Mahallesi Ehlibeyt Cemevi geçildi. “Eşit
yurttaşlık istiyoruz. İnancımız ayrımcılığa uğramasın, ibadethanelerimiz
tanınsın, çocuklarımız asimile edilmesin, dergahlarımız geri verilsin
istiyoruz” diyordu Pir Güzelgül mart ayında İstanbul’da gerçekleşen Alevi
Bektaşi İnanç Kurulu’nda.
Elazığ
sonrası bir tırmanış başlıyor. %6-7-8 gibi çıkıyorum. Elazığ geride kalmakta,
evler uzaklaşıp küçülmekte. Solda (il dışı oluyor) Windyhill isminde bir otel
tamamlanmak üzere. Rüzgarlı Tepe, Elâzığ ayağının altında. Acaba hangi düşünce
ve sebeple burayı seçtiklerini düşündürüyor insanı.
Uzunca bir
tırmanışla 1337 m’lere çıkmış oluyorum. Araçlar daha çok karşı yönden
geliyorlar. Yol tek şerit. Asfalt iyi, 1. sınıf, kaymak değil ama. Güvenlik
şeridi yok.
Şimdi
çıktığımın inişi başlıyor. Güzel bir iniş, kanat takmış gibi uçuyorum. Arada
sert dönüşleri geniş alamazsam frenlemek durumundayım. Ya bu disk frenleri de
anlayamadım, sıktıktan sonra bırakınca zırt zırt sürtünme sesi geliyor. Sanki
balatalar tam geri gelmiyor gibi.
Bir sürü ki
ne sürü! 600 baş koyunu varmış, çobandan öğreniyorum. Yolu geçmekteler. Bu
arabalar da öylesine sabırsız davranıyorlar ki, illaki ağır ağır içine girecek,
hayvanı korkutup kaçırtacak. Bir dakika bile değil beklemesi gereken zaman.
Lanet okuyasım geliyor içimden.
12 km kadar
indim. Çok keyifliydi, hani neredeyse iskeleye kadar sürecekti. Hava da etraf
da çok güzel. Fazla yüklü bir trafik yok. Bağlar var buralarda, uzaklarda
düzenli diziler görmekteyim. 18,4. km, Şükrü Baran Bağları, 2 km içerde
olduğunu gösteren tabela dikilmiş yol kenarına. Elazığ’da 68 yıllık Tekel
şarapçılık tesisleri vardı özelleştirilmeden önce. Türkiye’nin belki de geçmiş
kültürüyle bağlantısını oluşturan Boğazkere ve Öküzgözü
üzümleri işlenirdi.
Kayra'nın
şaraplarını yapan önolog Kaliforniyalı Daniel O'Donnell; Elazığ'da Şükrü
Baran'ın bağını örnek gösteriyor. İtalya'daki Toscana bölgesini hatırlatan bağ
için Kayra'nın üst şirketi Mey İçki'nin CEO'su Galip Yorgancıoğlu, 'Bu bağ
muazzam. Öküzgözünün gerçek değeri bu bağda ortaya çıkıyor' dedi.
Tek
bağ şarapçılığı.
Tek bağdan üretim ile her bağın farklılaşan özellikleri üretilen şaraba yansır.
Tek bağdan elde edilen şaraplar ve tek çeşit üzüm şarapları gerçek bir şarap
yapım deneyimi sunuyor.
Solda araç
bekleyen köylüye “al bir bisiklet yaya kalma rahat et” diye takılıyorum. “Güzel
de bir yere çarparım ben“ diye cevap veriyor :)) Aralıklarla 2 zırhlı araç
geçti karşı yönden. (24,5 km/10.05/%20 tükendi). Feribota daha gelmedim.
Düşünüyorum acaba devam mı etsem Tunceli’ye?
Ve Keban
Baraj Gölü’nün suları görünüyor. Burası Türkiye’nin Atatürk Baraj
Gölü’nden sonra en büyük yapay gölü. Ortasında kalmış ada üzerindeki Pertek Kalesi.
İleride bir tepe, buradan o da bir kale kalıntısına benziyor. Keban Barajı bazı
şeyleri yutmuş. Su ürünleri çiftlikleri kurulu. Süleyman Demirel’in kısa adı ‘GAP’ olan Güneydoğu Anadolu Projesi
kapsamında ‘7 Küpeli Gelin’ olarak nitelendirdiği Fırat Nehri üzerinde
Elazığ’da Keban Barajı, Malatya ve Elazığ’da Karakaya Barajı, Adıyaman ve
Şanlıurfa’da Atatürk Barajı, Şanlıurfa’nın Birecik İlçesi’nde Birecik Barajı ve
Gaziantep’te Karkamış Barajı yapılmış, nehrin sularını taşıyan birbirine
paralel toplam 52 kilometre uzunluğundaki 2 Şanlıurfa tüneli ile su Harran
Ovası’na ulaştırılmıştı diye yazmakta Hürriyet. Ve feribot iskelesi görünüyor. Güvenlik kontrolünden geçiyorum.
Kimliğime bakılıyor. 15 dk sonraki gemiyi beklerken bir çay ve bekleyen vatandaşlarla
şakalı sohbetler. Hoş insanlar, samimi. Çaycı yüksek lisan yapıyormuş Elâzığ’da,
üniversitede. Güler yüzlüler hepsi, birbirlerine takılıyorlar. Ne zaman bununla güvenliğe gelsek bizi
geçirirler ona mutlaka kimlik sorarlar diyorlar şakayla karışık Sadri
Alışık durumları.
Gemi eski
bir çıkarma gemisi, yayadan para almıyorlar, benden de. En dibe sabitleyip
güverteye çıkıyorum. Etrafı seyrederek 15-20 dk’lık yolculuk sonrası Pertek
iskelesine yanaşıyoruz. Burada kaplıcalar ve içmeler var, termal otel, odalar,
havuzlar, villalar yapılmış. Bir turizm faaliyeti başlamış veya zaten vardı.
Bolluk ve bereket sembolü olarak kaleye
dikilen kuş heykeli, Pirtek olarak isimlendirilmiş ve yöreye de bu isim
verilmiştir. Zamanla isim Pertek olarak değişime uğramıştır.
Selçuklular ve Osmanlılar döneminde ilçe,
çok canlı bir kültür ve sanat merkezi haline getirilmiştir. Kale, han, hamam,
camiler, medreseler ve aşevlerinden oluşan bir külliyeye sahip olan Pertek aynı
zamanda bir eğitim merkezi de olmuştur.
Bu tarafta
da güvenlik önlemleri alınmış. Dev beton bloklar, hafif zırhlı araçlar. Çeşmede
suyumu doldurup, Pertek hafif yüksekte, tırmanıyorum. Ancak saat çok erken. Ne
edeceğim acaba Tunceli’ye mi devam etsem, bir 50 km daha çekilir mi gibisinden
düşünceler sonucu, hadi bas oğlum, turun sonuna yaklaşıyorsun diyerek Tunceli
ÖE’yi arayıp 3 geceye çıkartıyor, Pertek ÖE’yi de iptal ediyorum.
Bu
işlemleri yaparken yanıma yanaşan bir araç içindekiler meraklı sorular sorarak
sohbet açıyorlar. Polislermiş, siviller, İstanbul’da görev yapmış birisi,
yakında Balıkesir’e tayini çıkmış, diğerinin de İstanbul’a. Hoş sohbetler,
samimiler ve yapabilecekleri bir şey var mı diye de soruyorlar. Teşekkür ediyor
ve hafiften başlayan tırmanışa geçiyorum. (31. km/11.20/%40 tükendi).
Etraf bir
güzel ki sormayın, baraj gölü kah arkamda kah yanımda kalıyor. Yolun durumu
kaymak asfalt. 6 km’dir eğim %7 gibi sürmekte. Rüzgar arkadan esmekte. Ama
Elâzığ’daki bisikletçiler de, gemideki ve çaycıda bekleyenler de, yol
çalışmasının çokça olduğunu söylemişlerdi. Evet bozuk bölümler geldi, toprak
yol, geçenler tozutuyorlar. Solda asfaltlanmış ama açılmamış bölüme kaçıyorum.
Birazdan asfalt bitiyor, altındaki zemin hazırlık bölümü geliyor. Burası sıkıştırılmış
bir malzeme. Ama sert olmadığından teker iyi kayamıyor. Toprak yolda daha kolay
ilerleniyor, neticede sert toprak. Öyle böyle zaman zaman yolun solundan
giderek tırmanışım sürüyor. (37. km/11.50/%60 tükendi). Hava sıcak ama,
burnumdan ter damlamakta. Bir fotoğraf almak için durduğumda siyah bir
kaplumbağa VW içinden İngilizce konuşan sonra Türkçeye dönen, motorcu da
olduğunu öğrendiğim Salih Bey’le tanışıyor, fotolar çekiyor, harita üzerinden
gelinen yollar paylaşılıyor. Plastik cerrahi tıbbı malzemeler pazarlamaktaymış.
Nişantaşı’nda yeri. Hemen iki isim soruyorum ve Dr. Zafer ve Dr. Orhan tanıdık
çıkıyor.
Yol
çalışması bölüm bölüm sürmekte, ekipler taş, kum gibi malzemeleri boşaltmakta,
dizmekte, yaymakta... Bir hummalı çalışma sürüyor buralarda. Tabii hızı
kesiyor, sarsıntı yaratıyor ama öyle veya böyle mesele geride kalıyor. 1526
metreye çıktım, 14 kilometreye yakın tırmandım, yüzde yedi ile. Şimdi bir iniş
sonra küçük bir tırmanış daha varmış. Nihayetinde Tunceli’ye iniş olacak.
Eski yoldayım.
Tek şerit, dalgalı, çatlak, yamalı yani köy yolu. Fakat daha güzel yakışıyor
çevreye. Daha basit bir görünüm veriyor. Araçlar da ona göre hareket ediyorlar.
Sıkça canlı hayvan taşıyan, boş mu dolu mu anlayamadığım TIR’lar geçmekte.
Tunceli coğrafi yapısından ötürü, tarıma elverişli olamadığından, küçük-büyük
baş hayvancılığın gelişmiş olduğu yazıyordu araştırmalarımda.
(50.
km/13.00/%80 tükendi). Acıktım, yanımdaki 4 hurmayı indiriyorum mideye. Müthiş
bir lezzeti var. Elazığ Kapalı Çarşısı’ndan almıştım. Fiyatı da müthiş ama, 50-TL/kg.
Ve hızlı
bir iniş başlıyor, ama ne iniş ki sormayın. Yolun durumu kendini salıvermeye
pek müsait değil, asfalt eskimiş, frenlemek gerekiyor, yoksa asfalt üzerindeki
yapışık parçalar acayip sarsıyor ve ses çıkartıyor.
Demişlerdi
bir tırmanışın daha olacak diye, onu da halledip artık Tunceli’ye kadar
inersin. Aynen oluyor, uzaktaki mavilik yavaş yavaş yaklaşmakta ve büyümekte.
Güzel peyzajlar çıkıyor önüme, duruyor fotolar alıyor, bazılarını Firu’ya
yolluyor bazılarını ileride kullanmak üzere saklıyorum. Ama uzaktan da kara
bulutlar yaklaşmakta. Adamların dediği gibi mi olacak, sağanak mı gelecek?
Şimdi 20 km kalmış bir de üst baş değiştirmek hiç mi hiç istemiyorum. Uzakta
şimşekler çakıyor. Bataryanın da sonu geldi, azaldıkça önlem olarak desteğini
hafifletiyor. Tamamen bitmeden değiştiriyorum (67,4 km) ve High konumda hızla
ÖE’ye ulaşmaya çalışıyorum. DSİ geliyor, alternatif olarak burası da olurdu ama
çok dışarıda. Benzincide bir soda molası, ÖE merkezdeymiş, köprüden sonra
soldan rampayı çık görürsün deniliyor. Buraya yağmaz diyor benzinci, orman
kendine çeker. Umarım öyle olur, bir iki minik damla yüzüme düştü ama.
Hızla ve en
yüksek destekle rampayı tırmanıp ÖE’yi bulup resepsiyondayım. Ohh be! 45-TL, O.K
gecesi burada, nakit alıyorlar. Üzerimde vardı bu iş için ayırdığım. Çiçek Hanım
bisi için köşeyi gösteriyor. Eşyaları 2. kata, penceresinin birisinin lokanta
içine bakan 7 no’lu odaya yerleşiyorum. Yarın sizi daha rahat bir odaya alırız
diyorlar. Duş sonrası biraz ayakları uzatmaca, 80 km tuttu bugünkü yol, sıcaktı
da, yüzümden damla damla terler aktı. Sonra seneler önce bir turumuzda Didim’de
tanıştığımız Tuncelili dostlarımızdan Öznur Hanım’a mesaj çekip geldiğimi
duyuruyorum. Ve karnımı doyurmak için girdiğim 2 lokantada pek bir şey
bulamayıp üçüncüde (Eylül) mercimek ç.+yoğurtlu patlıcan+az pilav+çoban
s.+ayran+su=19 liraya tıka basa doyuyorum. Fazla bile geldi bu kadar yemek,
patlayacak vaziyette biraz sokaklarda dolanırken Öznur Hanım arıyor ve çok yakında
olduğundan buluşup kısa bir süre parkta oturup sonra da arabasıyla Munzur Suyu
boyunca biraz sürüp Alevilerin kutsal saydıkları mum diktikleri bir yere gidip,
bırakılan 1 lirayı alıp (karşılığında 1 lira bırakarak) ve nehir kenarı Dikilitaş
Lokantası’nda bir kahve ve bira ile sohbeti sürdürüyoruz. Gerçi daha çok ben
konuşuyorum. Hem adetlerini merak ediyor hem yaşam tarzlarını. Ancak şu apaçık
belli ki çok daha açıklar, çok daha aydınlar, çok daha rahatlar. Sünnilerin
sıkışmış, kapanmış halleri yok. Bunu sokakta, meydanlarda, parklarda da net bir
biçimde görüyorsun. Her şeyden evvel, rahatlar, kendilerinden eminler,
özellikle kadınları.
Bu arada
Munzur Suyu boyunca giderken geçtiğimiz güvenlik noktasını kolayca tanıyorum.
Daha 1 ay önce burada kendini patlatan bir teröristle çıkan çatışmanın videosu
vardı.
Hafif bir
yağmur var, damlalar arabanın camını ıslatmış. ÖE yakınında ayrılıyorum Öznur Hanım’dan.
Bir markette çikolata ve kuruyemiş alıp ÖE’ye dönüyorum. Yarın 10’da Ovacık
minibüsüne yer ayırttım, 1 saat sürüyormuş, 12 lira galiba. Gözeleri gezip
akşam üstü döneceğim. Zamanın daha çok olsaydı bisikletle gitmek isterdim ama
hafta sonu İstanbul’da olursan rahat edeceğim.
Peki
kimlerdir Hititler? (23)
II. Şuppiluliuma.
MÖ 1215 yılında IV. Tuthaliya’nın ölümünden sonra tahta III. Arnuvanda geçti.
Ancak bir yıl geçmeden öldü ve yerine kardeşi Şuppiluliuma geçti. Ama
Şuppiluliuma’nın tahtın yasal varisini çiğnemekle suçlandı. Şuppiluliuma bir
varis olmadığını ve Arnuvanda’dan hamile bir kadın olmadığını söyleyerek bir
haksızlık olmadığını belirtiyordu.
Kraliyet ailesi içinde bölünme giderek
büyüyordu. Bu sebeple Şuppiluliuma herkesten bağlılık yemini etmesini ve sadece
kendisini büyük kral olarak tanımlanmasını istiyordu.
Yurt içindeki istikrarsızlık, yurt dışına da
yansımaya başlamıştı. Kragamış sözde Hitit uydu krallığıydı ancak Kargamış
kralı Şuppiluliuma ile eşit konumda bir ortaktı.
Ugarit kralı Amurapi, Mısır’ın yeni firavunu
Merenptah’a yazdığı mektupta, Amurapi’nin atalarının Mısır vasalı olduğu
yazıyordu. Daha sonra Amurapi evli olduğu Şuppiluliuma’nın kızından boşanmak
istedi ve onu kovdu. Ancak Şuppiluliuma Ugarit kralına muhtaç olduğundan bir
şey yapamadı.
O sıralarda II. Şuppiluliuma’nın
imparatorluğunda bir kıtlık yaşanıyordu. Merenptah, Hattuşa’ya bol miktarda
tahıl gönderdi. Hititler Ugarit’ten 450 ton tahılın taşınması için gemilerin
hazır edilmesini istiyordu.
Akdeniz’in kuzeyinde korsanlık yapan Sikila
Adamları bu tahıl sevkiyatı için bir tehdit oluşturuyordu ancak çıkan savaşı
Hititler kazandı ve tehlikeyi bir ölçüde frenledi.
II. Şuppiluliuma Viyanavanda,
Tamina, Masa, Lukka ve İkuna ülkerini fethetti. Yapılan bu sefer, başına
buyrukdavranan bir vasalı hizaya getirmek değildi. Bu bir iç savaştı. Şuppiluliuma
bu zaferle imparatorluğun kontrolünü yitirmemişti ama sadece yıkılmasını
ertelemişti.
II. Şuppiluliuma döneminde
Hattuşa’da bolca yapı kompleksi inşa edildi. Ancak yeni inşa edilen iki yapı
ise, çok farklı olayların habercisiydi. Kral Kapısı’ndan Aslanlı Kapı’ya kadar,
kentin güney kısmı tamamen, ikinci bir surla çevrilmişti. Sfenksli Kapı’nın
bulunduğu tepeye yapılan bu surlarla kapının önü kesilmiş ve bu görkemli yapı
işlevsizleştirilmişti. Eski görüntünün önünü kapatan bir yapıyla birlikte tahıl
ambarlarına artık korunaklı bir yoldan ve bir kapıdan ulaşılıyordu. Bu şekilde
sadece dışarıdan değil, sanki halkın tahıl ambarlarından uzak tutmak istermiş
gibi, kentin içinden de tahıl ambarına giriş güçleşmişti. Kısa bir süre önce
görkemli bir görüntüsü olan kent, kendi halkına yönelik savunma önlemleriyle
donatılan bir kent olmuştu.
II. Şuppilulima,
yönetim kadrosuyla beraber sarayı başka bir kente taşımışlardır. Hattuşa’yı
yıkılmak üzere başıboş bırakmış ve kaderine terk edilmiştir.
Elazığ - Tunceli
Tur tarihi:
31 Mayıs 2017
Kat edilen
mesafe: 78,63 km.
Ortalama
hız: 17,1 km/sa.
Bisiklete biniş
süresi 4 sa. 35 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 49 dk.
En yüksek
sıcaklık 35 ˚C, en düşük 20 ˚C, ortalama 28,3 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1743 m, kaybı (iniş) 1851 m.
En düşük
irtifa 821 m., en yüksek 1552 m.
Garmin yol
bilgisi Elazığ-Tunceli
Tunceli ÖE
0428-2121194
Haydi bakalım; tırmanış
|
RüzgarlıTepe oteli bu oluyor
|
Neredeyse feribota kadar iniş başlıyor
|
Böylesine büyük sürü görmedim
|
Su havzası göründü bile
|
Biri belediyenin diğeri özel şirket feribotları
|
Yayalardan ücret almıyorlar, bisikletten de almadılar
|
Baraj gölünün ortasında kalmış antik kalıntı
|
Karşısı Pertek
|
Kaplıcalar
|
Ve tırmanış başlıyor
|
Yol çalışması tırmanışı zorlaştırıyor
|
Yüksel yüksel, baraj gölü uzaklarda kaldı
|
Bitmeyen yol çalışması
|
1526 m’ye çıktım, 14 km’ye yakın tırmandım
|
Eski yol başladı, dar ama keyifli
|
Şimdi Tunceli’ye doğru inilecek
|
Ufukta Tunceli
|
Hava kapadı, yağmadan varabilsem!
|
Kontrol noktasına yaklaşıyorum
|
Tunceli |
Eylül Lokantası
|
Munzur
|
Munzur coşkulu akmakta
|
Dileğin
biraz yavaş olacak, ama sonu aydınlık
|
Tunceli by Night |