13 Temmuz 2021

[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde

 

Anadolu tarihindeki en farklı uygarlıklardan biri olan ve kökenleri Balkanlar’a uzanan Friglerin tarih sahnesinde görünmesi MÖ 750 yılına denk gelmektedir. Ancak Frigler, yıllar sonra geniş bir alanda egemenlik kuracakları Anadolu’ya MÖ 1200’lü yıllarda gelmiştir. Günümüzde Eskişehir, Afyon ve Kütahya’nın bulunduğu topraklarda yaşayan Frigler, aynı topraklarda yaşayan Yunan halkı üzerinde de büyük etki sahibi olmuştur. 

 

Friglerin ilk kralları Gordious’dur ve bu yüzden başkentlerine Gordion adı verilmiştir. Tarih sayfalarında sıkça adı geçen Midas ise yine bir Frig kralıdır. 


Friglerin dokumacılıkta, maden ve ağaç işçiliğinde ürettikleri eserler arasında makara kulplu bronz tabaklar ile kazanlar; dönemin "teknolojik" başarısı olan altın, gümüş ve bronz çengelli iğneler (fibulalar); değerli madenlerden giysi kemerleri, tokalar ve zengin bezemeli tekstil ürünleri; geometrik desenlerle süslü mobilyalar bulunur.

 

Roma devrine dek Anadolu’da varlığını sürdürmüş olan bu güçlü uygarlığın izlerini süren kültürel bir yolculuk; Friglerin İzinde.


 

















 

11 Temmuz 2021, Pazar / İstanbul – (gemi) Mudanya - Görükle, 44 km (1. gün)

   

Sabah erken çıktık yola, İDO 7.50’de kalkıyor. Firu da beni yolcu etmek için beraberinde geldi. Bisiklet tank gibi ağır. Gerçi böyle yola tam oturuyor desem de başta yadırgıyorum, ama alışmak uzun sürmüyor. Neyse, hızla yol alıyor ve Kadıköy’e 7.25 gibi varıyoruz. Kare kodu okutarak giriş yapıyor, arka çantaları söküp X-ışınından geçiriyor, önleri el aletiyle kontrol ediyorlar. Daha önce gene burada aynı muameleye tabii olmuş, itiraz etmiş ancak sonucu değiştirememiş, sökmek zorunda kalmıştım.

 

Firu’yla vedalaşıp İDO’da yerimi almak üzere bisikleti arka güvertede dikkatlice sabitliyorum. Peşimden üç bisikletli daha biniyor DO’ya. (DO = Deniz Otobüsü)

 

Kabataş’tan gelip Kadıköy’e uğrayıp Yenikapı’dan da yolcu aldıktan sonra iki saatlik seyir başlıyor. Fazla yolcu yok. Herkes mesafeli oturmakta. Fakat öyle bir klima açılmış ki üşüyorum. Üzerime bir şey almayı düşünmemiş olduğumdan da sıkıntıdayım. Ellerimi kollarıma dolayıp bir an önce varmayı bekliyorum.

 

Güzelyalı’ya yanaşıp, iskeleye çıkıp hareket etmem saat 10’u buluyor. İç yollardan geçip Bursa ana yoluna çıkıyorum. Google harita yardımıyla ve vatandaştan teyit alarak kolay oluyor. 

 

Ana yolda trafik var. Güvenlik şeridi de dar, araçlar yakın geçmekte. Rampalar %7 gibi tırmanılıyor. Dün bataryayı tam doldurduğumu sanıyordum, meğer yarısı dolmuş. O nedenle sadece 3 çentik var, yani %60.

 

Ana yoldan ayrılmamla coğrafya güzelleşiyor. Keyifli bir yokuştan hızla inmekteyim Aydınpınar’a doğru. Burada eskiden çoğunlukla Rumların yaşadığı, haç seklinde inşa edilmiş bu köyün tam ortasında kilise (Apostoloi) bulunduğu, eski isminin de Misebolu olduğunu okumuştum.

 

Çantalar+bisiklet+ben=145 kiloyu buluyoruz(dur). Sıkı bir ağırlık. Bisikletin de maksimum taşıma kapasitesi. Otur otur pandemide kiloları topladım, göbek de yaptım. Bunları eritmeden eve dönmeyeceğim. Bunu bilesiniz :)) 

 

Saat 10.30, hava sıcaklığı 30,7 °C. Her yer çok güzel. İlk köyüm Yörükali olacak. Daha önce geldiğimden durumu biliyorum; sıkı bir tırmanışı var (%11). Kısa da olsa duvar gibi dikilir adamın önüne. (…) Köyün tam girişinde, 21. km.de batarya zank diye susmasın mı? Bitti! Ne’dcez? Düzlüğe kadar hafif ittikten sonra değiştiriyor, bu arada zeytinleri ilaçlayan traktörden de nasibimi alıyor, ilaçlanmış da oluyorum. Yarabbi şükür. Sabaha göre hava sıcaklığı da 33,6 °C’ye çıktı. Isınıyoruz yani.

 

Yörükali Mudanya’ya bağlı köy idi artık mahalle oldu. Hiç girmiyor, hemen caminin karşısındaki çeşmeden mataraları dolduruyor, traktörcüden yol tarifi alıyor (“Üç yol ağzı geldiğinde ortadakinden git”) ve kısa ama dik rampayı çıkıyorum. Bir zeytinyağı-sabun imalathanesi geçiliyor -kokusu yola kadar yayılmış- ve iki yanım zeytinliklerle kaplı yolda ilerlemekteyim. 

 

Hava sıcak, saatler öğlene gelmekte. Etraf çok güzel. Oldukça sakin ortalık, pazar olmasının etkisi mi? Tek tük geçenler var. (...) Şimdi de incir bölgesinden geçmekteyim. Ama daha var olgunlaşmalarına. 1 ay sonra gelmek lazım, ağacından yersin. Bir zamanlar, daha doğrusu ilk geçişimde durup toplamıştım. Bugün 3’üncü geçişim ve yolu öğrenerek daha da kısaltmış oldum. Yörükali-Ülkü-Dede-Balabancık şeklinde sürecek. 

 

Sanayi atölyesi sandığım bir yerin yanından geçiyorum ama düğün salonuymuş. Soldan Devlet Hastanesi’ne gidiliyor, tepelerde dizili bir grup villa, manzaraları süper olmalı. Havada bir esinti var, arkamdan gelmesi iyi ama. Yol keyifle yokuş aşağı kaymakta. Evsafı iyi sayılmaz, yamalı. Delikleri-çukurları olan yolda ezilmiş bir kirpi yatıyordu. Çok üzülüyorum bunları gördüğümde.

 

Ülküköy geçildi ve çamlık bir bölgeye geldim. Reçinenin kokusu kaplamış ortalığı. Derin derin çekiyorum içime, mis. Bir kaç da foto karesi kapıyorum. Ne var ki çöp kamyonunun geçmesiyle koku moku değişiyor nahoş oluyor. Durup uzaklaşmasını beklemekten başka çarem yok.

 

Sağdan Akköy’e ayrılan bir yol, bense düz devam edeceğim. Solumda köylü otunu biçip balyalamakta. Bunu traktörün arkasında çektiği araçla yapıyor. Havada rüzgar var, arkadan esiyor. Bu da serinletiyor, iyi geliyor.

 

Adını, köyde mezarları olan Murat Dede, Kalyon Dede ve Hacı Ali Dede’den aldığı söylenen (soyadları mı yoksa ermişlikleri mi bilemedim) Dedeköy’de bir tarif alınıp ana yola bağlanmamla Balabancık da fazla uzak sayılmaz artık. 

 

Bölge, son derece verimli ve sulak toprağından dolayı Altınova olarak adlandırılmakta. Bunu sağa sola -etrafa- baktığınızda görebiliyorsunuz. Tarımın yanı sıra hayvancılık da yapılmakta burada.

 

Balabancık; önceki geçişimde mola verdiğim kahvede çay (1-) ve soda (2,5) ile nefesleniyor, biraz da telefondan ona buna bir şeyler yolluyorum.

 

Balabancık; önceleri Kite/Ürünlü'ye bağlı olan köy tahrir defterleri ve kadı sicillerinden Sultan Yıldırım Bayezid’in vakıf köyü olduğu anlaşılmaktadır. Köyün adı, Balaban Bey ile ilgili olmayıp, Yıldırım Bayezid’in medresesinin mütevellisi İzzettin  Balaban’ın meskenleri olarak kurulduğu için bu adı almıştır. 1530 tarihli belgelere göre köyde 32 hane yaşamaktaydı. Bugün köyde, yerlilerin dışında son yıllarda Karadeniz bölgesinden gelen göçmenler yaşamaktadır.

Bursa


Balabancık sonrası sola sapıp Nilüfer Çayı üzerinden geçiyor rotam. Bundan sonrasını daha iyi hatırlıyorum. TEM üzerinden geçen köprü ve araç trafiğinin çoğaldığı bir yoldayım. Yönüm güney oldu. Ayçiçeği tarlaları var, sağlı sollu. Oldukça geniş bir alanı kaplıyorlar. Birinin önünde durup çekilen bir “selfie” ve devam pedallamaya, tarlaların arasından ilerliyor yolum. Tepemde daire çizerek dönen bir leylek sürüsü. Geliyorlar mı gidiyorlar mı? [e] 39. km/12.25/%20 harcandı-II.

 

Kocaman bir “Paintball” sahasının kenarından geçmekteyim, İrfaniye burası. Kurtuluş Savaşı öncesi Rum ve Türklerin birlikte yaşadığı bir köy. O zamanlar ki ismi Dansara. 1925 mübadelesi sonucu Yunanistan'a göçen Rumların yerine Selanik ve çevresinden gelen aileler, son yıllarda ise Karadeniz göçmenleri yerleşmiş.

Bursa


Ve ardından Görükle’ye girdim bile. Burası da eski bir Rum köyü. Adını Rumcadaki Koubouklia veya Kouvoukleia’dan aldığı sanılmakta. Uludağ Üniversitesi Yerleşkesinin buraya taşınması ile önemi artmış ve büyümüş. (…) Yolumun üzerinde bir açık hava düğünü çıkıyor karşıma. Daire oluşturmuş insanlar, ortada oynayanlar. Video ve fotoğraflar çekiliyor. Damadın adı Ahmet ama gelininkini öğrenemedim :)) 

 

Dış sokaklarından geçip üniversiteye doğru devam. Maviye boyalı bir bisiklet yolu. Ohh ne güzel diyemiyorum çünkü çöp konteyneri ve araçlar işgal etmiş. Bisiklet yolunu daha öğrenemediler. Bir ceza beki öğretebilir diye devlete para kazandırıyorum.


Üniversite içinden geçip misafirhanenin önündeyim. Yerimi ayırtmıştım Aynur Hanıma. Girişteki memur kaydımı yapıyor, nefeslenirken biraz sohbet ediyor ve 402 numaraya eşyalarımı taşıyoruz.

 

Yerleşme, bataryaları şarja bağlama, duş ve uzanmaca. Biraz Cumhuriyet’i okumaca, hafif kestirmece ve saat 5 gibi Özlüce’ye gitmece. 


Aynur Hanım bana şiddetle Özlüce’yi önerdi. Hem yemek işini halledebileceğimi hem gezip dolaşabileceğimi söyledi. Çağrılan taksi ile yola çıkıyorum. 31 lira ödenip varılan ana caddede, bulvarda gölgede yürümekteyim. Bir yandan da lokanta arayışındayım. Ne var ki etrafta tüm “fast food” markaları, dönerciler, kahvaltıcılar, pastaneler dışında lokantaya rastla(ya)mıyorum. Sorduğum insanlar da yok-bulamazsın diyor. Umutsuzca bakınarak dolaşmaktayım. Galiba vaz geçerek Görükle’ye gidip önceki gelişimde yediğim lokantayı bulmak daha akıllıca olacak gibi. Nasılsa bu memlekette taksi de yok ortalıkta! Bir ikisini kaçırıp durakta beklemekteyim. Neyse 15 dakika sonra gelene binip 30 liraya Görükle’ye dönüyor (saat 18.51), Şehzade Lokantası’nda az az kuru+pilav ile cacık, onların ikramı turşu ve kuru soğan ile güzelce doyuyorum 22 liraya. 3 de bahşiş ekleyip 25‘e ayrılıyor, ana cadde boyunca yürüyor, kahve içmek için Gloria Jeans’e, aldığım bir çikolata ile yerleşiyor, filtre kahvemi yudumlarken eşe dosta telefon açıyorum ; Tanju, Akın, Kemal. Gezilerde buna bolca fırsat çıkıyor. Diğer yandan da bağlantı duygusu ve de ihtiyaç olsa herhalde. Yalnız olma(ma) durumu.

 

Saat 8 bu arada. Yenilen dondurma, içilen soda ve odaya alınan soğuk çay ile gelen minibüse atlayıp (3,25) dönüşe geçtim. KYK var mı? sorusunun ne anlama geldiğini bilmediğimden minibüs beni metro durağında indiriyor ama sonra arkadan gelen araçla misafirhanenin önüne ulaştırıyor.

 

Odada yarın için biraz eşyaları toplamak, notları yazmak, foto-ses kayıtlarını aktarmakla meşgulüm. Bu gezide ilk defa bilgisayar (BS) almayıp tabletle işimi halledeceğim. Ciddi bir ağırlıktan kurtulmuş oldum. Göreceğiz işe yaradı mı seçimim.

 

 

Uludağ Üniversitesi Misafirhane 0224-2940720 Aynur Hanım

 


















 

İstanbul–Mudanya-Görükle

Tur tarihi: 11 Temmuz 2021

Alınan yol: 44,39 km
Ortalama hız: 18,2 km/sa

En yüksek hız: 52,6 m/sa
Bisiklete biniş süresi 2 sa 26 dk, dışarıda geçen süre 6 sa 5 dk
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 30,7 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 733 m, kaybı (iniş) 737,4 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 220,7 m

 

Garmin yol bilgileri İstanbul–Mudanya-Görükle


Relive yol bilgileri İstanbul–Mudanya-Görükle



İDO’da yerimi almak üzere bisikleti arka 

güvertede dikkatlice sabitliyorum.



Ana yoldan ayrılmamla coğrafya güzelleşiyor, 

keyifli bir yokuştan hızla inmekteyim.




Hava sıcak, öğlene gelmekte, ama etraf çok güzel. Oldukça
sakin ortalık, pazar olmasının etkisi olsa.


Çamlık bir bölgeye geldim. Reçinenin kokusu kaplamış 

ortalığı. Derince çekiyorum içime, mis.



Bölge, son derece verimli ve sulak toprağından dolayı
Altınova olarak adlandırılmakta. Bunu sağa sola
baktığınızda görebiliyorsunuz. 


Balabancık; önceki geçişimde mola verdiğim 

kahvede çay ve soda ile nefesleniyorum.







Ayçiçeği tarlaları var, sağlı sollu. Oldukça
geniş bir alanı kaplıyorlar. 



Maviye boyalı bir bisiklet yolu. Ohh ne güzel diyemiyorum
çünkü çöp konteyneri ve araçlar işgal
etmiş. Bisiklet yolunu daha öğrenemediler.


Özlüce; ana caddede, bulvarda gölgede yürümekteyim. 

Bir yandan da lokanta arayışındayım.


Şehzade Lokantası, Görükle


Görükle’nin ana caddesi sağlı sollu, yiyecek-içecek 

ve alış-veriş yerleriyle dolu.






















2. gün (devamı) Görükle-Keles







[bisikletle]Türkiye: Friglerin İzinde 

 

İstanbul-Mudanya-Görükle = 44 km

 

Görükle-Keles = 65 km

 

Keles-Tavşanlı = 65 km

 

Tavşanlı-Emet = 44 km

 

Emet-Simav = 44 km

 

Simav-Gediz = 50 km

 

Gediz-Çavdarhisar = 39 km

 

Çavdarhisar-Kütahya = 58 km

 

Kütahya-Bozüyük = 78 km

 

Bozüyük-İnhisar = 53 km

 

İnhisar-Eskişehir = 49 km

 

Eskişehir-Çukurca = 69 km

 

Çukurca-Afyonkarahisar = 77 km

 

Afyonkarahisar-Sandıklı = 62 km

 

Sandıklı-Banaz = 77 km

 

Banaz-Çivril = 62 km

 

Çivril-Bekilli = 36 km

 

Bekilli-Dazkırı = 92 km

 

Dazkırı-Dinar = 33 km

 

Dinar-Burdur = 60 km

 

Burdur-Ağlasun = 36 km

 

Ağlasun-Isparta = 0 km

 

Isparta-İstanbul = 0 km






İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Çoruh Nehri Boyunca (Yıldızeli–Tokat)