21 Eylül 2016

[bisikletle]Türkiye: Marmara (Ezine–Çanakkale)

29 Ağustos 2016, Pazartesi / Ezine – Çanakkale, 45 km. (16. Gün)

Sabahın erken saatleri, dışarıdan taka tuka sesler geliyor. Konuşmalar falan, bir faaliyet var ama nedir? Merakla dinliyorum, sabahın 6 buçuğunda kim olabilir? Herhalde çöpçüler diyorum. Ama perdeyi aralayıp aşağıya baktığımda pazarcıların tezgahlarını kurduklarını görmem bugün buranın pazarının olduğunu hatırlatıyor. Biraz daha yatakta oyalanıp, tabletten günün haberlerine göz atıp 8 buçuk kahvaltısına yetişmek üzere eşyalarımı topluyorum.

Kahvaltı çatı terasında. Açık büfe. Çeşit fazla değil ama istediğin kadar alabiliyorsun. Haliyle Ezine peyniri ve domates–hıyar–zeytin temel gıdalar. Bir de yolluk enerjiyi karşılamak için tereyağı ile bal karıştırılıp güzel bir macun elde edilip bolca ekmeğe sürülüp yenilirse pek faydalı bir pedal gücü olur der Evliya Çelebi Seyahatnamesinde :)) ve İstanbul’da 500 kişinin çalıştığı 300 macuncu dükkanından bahseder. Osmanlı devletinde macun üretip satanlara “esnaf-ı macuncuyan” denilmekteydi. Arapça “yoğurmak” manasına gelen “acn” kelimesinden türeyen macun sözü, “yoğrulmuş” veya “hamur edilmiş” demektir. Macunlar, eski çağlardan beri gerek Anadolu'da gerekse Hint, Mısır ve Mezopotamya'da hastalıklara karşı ve kuvvet verici olarak kullanılmıştır.
TürkçeBilgi

Ayrılmadan çok sevdiğim pazarı da bir göreyim diye uzanıyorum. Oldukça büyük. Satıcılar daha çok kadınlar. Bolca börülce dikkatimi çekiyor. Kavun karpuz haliyle mevsimin meyvesi. Kabuklu ceviz güzele benziyordu. Peynirciden (Özsoylar Ezine Peyniri) kekikli kaşar alıyorum, kilosu 35 TL ve eşyalarını eşeğime yükleyip Çanakkale’ye doğru dehliyorum (9.50).








Otoyola vardığımda orta bölümü atlatıp soldan rüzgara karşı, kuzeye doğru, bulutsuz bir havada, güzel bir serinlikte, kaymak gibi asfaltta, güvenlik şeridinde yol almaktayım.

7 km sonra sağımdaki bahçeler, tarlalar sebzeyle dolu. Özellikle Çanakkale domatesi. Hemen de önlerinde, yol kenarına kurulmuş tezgahlarda (kendin topla durumları) satışı yapılmakta. Yerlisi yabancısı çekmiş arabasını dolduruyor bagajını.

Sekizinci kilometrede başlayan bir tırmanış % 7-8’lerle 3,5 km boyunca beni 196 metreye çıkarıyor. Kırıcı değil ama uzun. Yolun durumu işi kolaylaştırıyor. Yağ gibi kayıyorsun. Kenardaki şişe kırıkları da olmasaydı!

Sabah çıkmadan, Kemallı’daki çiğ yağdan, kargo ile İstanbul’a yollamaları için para yolladım. Bir de bugünün kalacak yerini unutmadan ayarlamam lazım. ÖE’de yer yoktu. 12 gibi bir şansınızı demeyin demişti kadın ama ben tesadüfe bırakmak istemiyorum ve DSİ olarak değiştiriyorum geceleme işini. Ama görüşmem gereken kişi, Murat Bey bir türlü yerinde değil. 5 defa aradım herhalde, sonunda yakalıyorum ve rezervasyonu yaptırıyorum. ÖE’den daha ucuz (33-), sadece 1 km kadar uzak merkeze.

İlk tırmanış sonrası benzeri, ama daha yayılmış şekliyle bir tane daha geride bırakıldıktan sonra Güzelyalı, Troya sapakları da geçilince Çanakkale artık gözükmeye başlıyor. Bu arada 20,9 km/11.24, % 20’yi, 34 km/12.15, % 40’ı tükettim, [e]. Yol çalışması nedeniyle tek şeridi gelişe vermişler. Sağdaki benzincide içilen bir aysti ve alınan yol tarifi ile kapalı olan ve asfaltlanan geliş yolunda rahatça/özgürce ilerleyip Atatürk Caddesi’ne duhul oluyorum. Artık şehir içi trafiğindeyim. Hayret ve sevindirici bir durum, maviyle işaretlenmiş/boyanmış yollar var (sizce ne yolları bunlar?).

Elimle koymuş gibi DSİ’yi buldum. Aklınızda olsun, DSİ için mutlaka önceden rezervasyon yaptırın. Çat kapı pek olmuyor. Gerçi ÖE’yi de hep arıyorum sabahtan. Neyse, DSİ’deki hanım bana 104’ün anahtarını veriyor. Gayet rahat bir oda, ferah, aydınlık, çift yataklı. Hemen yerleşiyor, duşumu alıyorum. Kadından çamaşır makinesini kullanma izni istiyorum ama vermiyor. Kovulurum, işkence görürüm, Fetocu derler diye yan çiziyor. Murat Bey de aynı korkuya kapılmış, olmaaaz-yassah vs durumları. Alacağınız olsun diyor, lavaboda elle yıkıyorum ben de onlara inat. Ve bahçede, güzelce ipe sıralıyorum eşyalarımı.









Burada kalan iki bey var, tekinin üzerindeki Çanakkale Yüzme Yarışları tişörtü gözüme ilişiyor. Neydi-değildi falan derken yarınki yarıştan haberdar oluyorum. Bu da kafamda bir ampul yanmasına sebep oluyor ve izlemek üzere kalmaya karar veriyorum. Oda da dolu değil, hemen uzatıyorum, 2 geceliğine 66 lirayı da ödüyorum.

Çanakkale. Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale MÖ 3000 yılından beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Erken Bronz Dönemi’nden bu yana önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale, Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit bölgesinden biridir. Bu özelliği nedeniyle yöre, çeşitli göç ve istila hareketlerinin hedefi olmuştur. Kültürel yoğrulma, yüzyıllar boyu kesintilerle sürmüş, bunun sonucu oldukça renkli bir kültür mozaiği ortaya çıkmıştır. Bugünkü Çanakkale ilinin adı Anadolu Yakası’ndaki Çanak Kalesi’nden gelmektedir. 

Güzelce etrafı seyrederek, kayıkçıları izleyerek, fotolar çekerek geliyorum merkeze. Şu yarınki yarışın tanıtımı yapılacaktı, Rotary Kulübü düzenliyormuş. Dinlemek üzere toplantıya katılayım. Boğazın akıntıları, yüzme teknikleri, ilk yardım durumları, diskalifiye olma vs hepsini güzelce anlatıyorlar. Ardından da ikram edilen makarnadan da bir tabak kapıp az çok karnımı biraz sakinleştirip ayrılıyorum yanlarından. Yarın sabah 10’da Eceabat’tan başlayıp Çimenlik Kalesi’nde son buluyor, 3,5 millik parkur. Ben de orada olacağım. Bu sene 30’uncusu olacak.

Çanakkale çok güzel biri ilimiz. Her gelişimde daha çok seviyorum. Son derece modern insanları. Kadınlar saçlarını göstermekten korkmuyorlar. Erkekler de saç görünce tahrik olmuyorlar. Her şey normal vaziyette. Yemek yenilecek çok yer var, kafeler, barlar, publar, pastaneler dolu dolu...
Kalebodur, Çanakkale Savaşı’nın anlatıldığı bir minik müze açmış. İnteraktif bir sunum. Sanki tabletinizde geziyor gibisiniz. Sonunda da bir hatıra fotosu çektiriyor e-posta adresinize yolluyorlar. Yani kapının önüne çıkarken telefonuma gelen çın sesi ile bir SB fotoya sahip oldum.




















Firu’yla geldiğimizde gittiğimiz Trakya Lokantası’nda enginar+çoban salata+su=14 TL ile makarnanın bıraktığı boşluğu dolduruyorum. Ve devamla yürümekteyim. Sokaklar insan kaynıyor; bisikletliler, genç kadınlar, sevgililer... Çarşı Caddesi üzerinde yürümekteyim. Aynalı Çarşı denilen alış-veriş merkezi hareketli. Günümüze erişebilmiş orijinal kapısı ve kitabesiyle dikkat çeken bu çarşının, Çanakkale türküsünde adı geçen Aynalı Çarşı olduğu düşünülmekte. Ancak kitabesinde Aynalı Çarşı adı geçmemekte. Çarşının kırmızı taştan yapılmış kapısı kemerli olup, kemerin kilit taşı, kabartma çiçek desenleriyle süslenmiş. Kemerin üstünde yer alan kitabe çarşı hakkında bilgi veren en önemli belge. Osmanlıca, İbranice ve Fransızca olmak üzere üç dilde. Osmanlıca kitabede günümüz Türkçesiyle şöyle yazmakta:

 "Adaletliliği ile tanınan Sultan Gazi ikinci Abdülhamid efendimiz hazretlerinin lütuf ve sahip çıkmalarıyla kendine bağlı Musevi uyruğundan İlyo Halyo kullarının çabalarıyla yaptırılmış ve gönülde yer tuta(cak)n çarşıdır. Yıl Hicri Muharrem 1307 (Kasım Aralık 1889)".

Evliya Çelebi de Seyahatnamesi’nde Çarşı’dan söz etmekteymiş. Bu durumda İlya Halyo söz konusu çarşıyı onartmış ve kullanıma açmış olabilir diye de düşünülmekte. Çarşı Mart 1915’de Gelibolu çıkartması sırasında bombardıman ve yangınlarla tahrip olmuş. 1918-1921 yıllarında İngilizlerin Çanakkale’yi işgali sırasında, İngilizler atlarının barınacağı mekan olarak Aynalı Çarşı’yı uygun görmüşler ve “ahır” olarak kullanmışlardır. Peki aynaları nerede ki bu çarşının? Çarşı içinde eskiden atlar için koşum ve süs eşyası yapan dükkanlar yer alıyordu. “Ayna” denilen “at gözlüklerinin” çarşıda satılmasından dolayı bir tür benzetme olarak “Aynalı Çarşı” adının kullanılmakta olduğu sanılmaktadır.

Merkezden ayrılmadan önce ağzı tatlandırayım. Uludağoğulları Helvacılık’ın fırınlanmış peynir tatlısı da çok lezzetliymiş, hele de dondurma eklendiğinde müthiş. Bir de su getirdiler yanında, tadı dengelesin diye, hepsi 7 buçuk tuttu. Kahvesiz de olmazdı, merkezden ayrılmadan önce közde hazırlanmışa da 4 lira verip DSİ’nin yolunu tutuyorum.











Ezine – Çanakkale

Tur tarihi: 29 Ağustos 2016
Kat edilen mesafe: 45,07 km.
Ortalama hız: 16,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 47 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 11 dk.  
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 30,1 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 570 m, kaybı (iniş) 612 m.
En düşük irtifa 3 m., en yüksek 197 m.
Garmin yol bilgisi Ezine–Çanakkale

DSİ Misafirhane 0286-217 5760, dahili 124. DSİ 0286-213 9109
Çanakkale ÖE 0286-213 7831 / 217 4868
Ezine pazarı    





















Çanakkale    



Sarıçay, Çanakkale 



Çarşı Caddesi, Çanakkale 

Aynalı Çarşı, Çanakkale











Rotary Kulübü ikramı, Çanakkale 



Çanakkale Savaşı Mini Müze, Kalebodur 



Trakya Lokantası, Çanakkale 

Uludağoğulları Helvacılık, Çanakkale 








30 Ağustos 2016, Salı / Çanakkale, Zafer Bayramımız Kutlu Olsun. (17. gün)

Akşam nedense bir uyandım, ondan sonra bir türlü derin uykuya dalamayıp, tilki uykusuyla sabahı buldum. Sonra sabaha karşı dalmışım. Böyle olunca da uyanmak zor oluyor. Ama boğaz yarışlarını izlemek istediğimden, toparlanıp DSİ’den 8 buçuk gibi çıktım. Kahvaltıyı Firu’nun fırınından alacaklarımla yapacağım. DSİ önünden giden yoldan hiç ayrılmadan dümdüz Sarıçay’a vardım ve üzerinden geçen yaya köprüsüyle karşıya geçtim. Bugün bayram, o nedenle her yer anlı şanlı bayrağımızla donatılmış.

Biraz yanılarak da olsa fırını buluyorum. 2 börek, peynirli ve patatesli ile üzümlü kurabiye (önümdeki kız isteyince merakımdan) ile kendime çay içecek yer aramaktayım. Hemen karşısında bir yer var ama sabah güneşini almış, gölge istiyorum. Sahile kadar vardığımda Şakir’in Kahvesi’ne yerleşiyorum. Burası kıyı olduğundan çaylar 125 olmuş. Geleni gideni seyrederek kahvaltılıklarımı afiyetle mideye indiriyorum. Lezzetlerine diyecek yok. Yarış 10’da Eceabat’tan başlayacak. Fazla oyalanmadan Çimenlik Kalesi’ne gideyim.

Kale-i Sultaniye ya da günümüzdeki adıyla Çimenlik Kalesi, 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un savunulması amacıyla Çanakkale Boğazı’nın en dar yerine, Anadolu Yakası’na yaptırılmıştır. Kale, 1915 yılında Çanakkale Savaşları sırasında Merkez Savunma Grubu’nun sevk ve idare mevkii olmuştur. Burası da Deniz Müzesi. Askeriyenin. Çanakkale Savaşının silahları, mayınları, topları, denizaltı gemisi parçaları, Uluç Ali Reis isimli denizaltının 14 m uzunluğundaki periskopu vb her şey açık alanda sergileniyor. 1982’de açılmış, 2000 yılında  yeniden ele alınarak çağdaş müzecilik kriterleri içinde kurgulanmış. Yarış için hazırlık da başka bir köşede yapılmış. 112 ekibi beklemede. İkram çay büfeleri müşterilerine odaklanmış. Oldukça kalabalık var. Fotoğraflar çekerek dolanıyorum. Sonra iç kaledeki müzeyi gezmek için sıraya giriyorum. Kısa bir bekleyiş sonrası gruplar halinde alınıyoruz. Askerler güzelce olanı biteni anlatıyorlar. Hatta bir canlandırma da yapılmış. Siper dekoru içinde bir Mehmetçik o anı yaşatmakta bize. Video sunumu ile savaşın dehşetengiz anı gözümüzün önünden geçiyor. Başta İngilizler ve Fransızlar bir de Avustralya’dan gelenler Çanakkale’yi geçmek için bize ve kendilerine ödettikleri bedeller, canlar... korkunçtan da öte. Ve insan soyunun savaş tutkusu halen bitmemiş günümüzde de devam etmekte, dünyayı yakıp yıkmakta, vahşice katletmekte!
Siperden çıkmadan ateş eden İngilizler, Çanakkale 













Yarış başlamış, bir koşuşturma yaşanmakta. Anlaşılan gelenler var. Evet 43 dakikada ilk gelen sudan çıkıyor. Genç bir adam, 19 yaşındaymış. Bravo. Ve bir kaç dakika sonra ikinci, ve üçüncü... gelmeye başlıyorlar. Aileleri, yakınları, sevgilileri herkes heyecan içinde gelenin boynuna atlıyor, torunlar dedelerini öpüyor, gazeteciler fotoğraf çekiyor, bir sevinç ve coşku gösterisi sürüp gitmekte.

Tabii yanlış yüzüp akıntının dışarıya attıkları ne kadar uğraşsalar bir türlü ulaşamıyorlar finiş noktasına. Akıntı çok güçlü, kulaç atan var fakat yerinde sayıyor. Sanki ayağından bağlı bir yere.

Çanakkale Boğazı Yüzme Yarışması’nda erkeklerde Erge Can Gezmiş, kadınlarda Hazal Özer, engelliler kategorisinde İsmail Ayık birinciliği elde etti.

Bunları izlerken bir astsubay emeklisi beyle sohbete giriyoruz. Yazın burada kışın Ankara’da oturmakta. Oğlu Apple USA’da çalışıyormuş. Konuşkan bir bey, hanımı da beraberinde. Ayak üstü burası-Ankara-iş-askerlik-Okan Üni. vs üzerinden geçiyoruz.

Bir iki ikram çayı içip, sudan çıkanları izledikten sonra artık daha fazla kalmanın anlamı bitince Arkeoloji Müzesi’ni gezmek üzere, geçerken de DSİ’ye elimdeki dürbünü bırakırım, ayrılıyorum yarış alanından. GoogleMaps öyle işe yarıyor ki, gene elimle koymuş gibi müzeyi buluyorum. Müze Kart sayesinde girip çok büyük olmayan ama değerli objelerin olduğu müzeyi keyifle gezmekteyim. Ve nereden nasıl geldiği belli olmayan bir Türk ailesi, ağlayan bebelerini illaki müzeye sokma ısrarıyla ortalığın içine ederek keyfimi kaçırıyorlar. Derken ayağındaki şıpıdık terlikle hamamda dolaşır gibi müze içinde dolanan üç çeyrek pantolonlu, bağrından fışkıran kıllı adam da eklenince kaçmak için kendimi bahçeye atıyorum. Buradaki lahitleri, sütunları ve üzerlerindeki taş oymaları hayranlıkla inceleyip müzeden ayrılıyorum. Buranın tarihçesine baktığımızda; Çanakkale’de müzecilik çalışmaları, 1936 yılında bölgeden toplanan eski eserlerin Zafer Meydanı’ndaki eski bir kilise binasında depolanması ile başlamıştır. Daha sonra bu bina düzenlenerek müdürlük haline getirilmiş ve 1960 yılında ziyarete açılmıştır. 1984 yılında ise Atatürk Caddesi üzerinde inşa edilen yeni müze binasında hizmet verilmeye başlanmıştır. Müze bünyesinde prehistorik çağlardan günümüze kadar gelen süreç içerisinde yaşamış olan toplumların kültür ve sanat eserleri sergilenmektedir.

Artık buralı oldum, az çok yolları öğrendim. Şimdi Kent Müzesi’ne gidiyorum. Burası Fetva Sokak’ta olacak. Dün önünden geçmiştim ama neresiydi hatırlayamadım. Aynalı Çarşı’ya geldiğimde bir telefonla tarif alıyorum. Fazla uzakta değilmiş. Giriş şiddet üzerine ayrılmış. Her türlü şiddet, özellikle de kadına yönelik. Bir afişteki imla hatası hemen gözüme çarpıyor. Bir harf yanlış seçilmiş ve ‘mücadele’ olacağına ‘mücedele’ olmuş kelime. Üst kattaki iki salonda Çanakkale Bölgesi’ne ait mitolojik öykü ve efsaneler anlatılmakta. Bu efsanelerin arasında İlyada’ya konu olan Troya Savaşı, hemen yanında Antik Dönem, Osmanlı Dönemi ve 1. Dünya Savaşı Dönemi’nin basit bir dille kronolojik olarak anlatıldığı panolar bulunmakta. Ayriyeten Abydos Antik Kenti’ne ait sikke ve seramikler ile 1915 Çanakkale Savaşı’na ait buluntular var. Bunların yanında müzeye bağışlanan piyano gibi eski müzikal enstrümanlar, fotoğraf makineleri, video kameralar sergilenmekte.

“Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi” binası, Çanakkale mimarisine ait özgün dokunun korunduğu tarihi kent merkezinde, Çarşı Caddesi ile Fetvane Sokağın birleştiği küçük meydancıktadır. 19. yüzyılın sonlarında iki katlı olarak inşa edilen yapı, bu dönemde çarşı caddesindeki geleneksel sivil mimariye uygun olarak; zemin katı dükkân, üst katı ise konut olarak kullanılır. 1930’lu yılarda yapıya bir kat daha ilave edilir. 1936 yılında yapı yeni sahibi Hüseyin Erol tarafından otele çevrilir. “Emek Otel” adı ile 46 yıl hizmet veren bina, 1982 yılında otelin kapatılması ile ilk yıllarındakine benzer bir işlev üslenir ve giriş katı dükkân olarak kullanılır. Bu dönemde kullanılmayan üst kat metruk bir hal alır. Bu durumu ile yok olma derecesine varan yapı 2004 yılında Çanakkale Belediyesi’nce satın alınarak “Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi” binası olarak restore edilir ve 6 Mart 2009 tarihinde hizmete girer.

Saat de 3’ü geçti, belki az da olsa bir şeyler yiyebilirim. Bu amaçla dolanıp duruyorum. Ev yemekleri yazan bir yerdeki duruma bakıyorum. Fazla seçenek yok. Bir de görünümleri çok bulamaç olmuş. Devam dolanmaya. Ortalık adam kaynıyor. Üniversiteden dolayı her 4 kişiden biri gençmiş Çanakkale’de. Bunu sokakta da görüyorsunuz. Öylesine genç dolu ki, hepsi de çağdaş giyim içinde, kendine güvenen, rahat görünümdeler.

Cevahir Ev Yemekleri&Izgara restoranda az bulgur+az imam bayıldı+az yoğurtlu semizotu+soda=10 TL ile bu işi hallediyorum. Hiç de fena değildi yediklerim. Ve sonrasında şöyle bir daire çizip bir hanın içindeki kahvede sade (5 TL) ve çay (1,5 TL) ile elimdeki Çanakkale kitabını okuyup gezilecek yerler hakkında bilgi toplamaktayım. Seramik Müzesi varmış, telefonda 7’ye kadar açık olduklarını öğrendiğimde fırsatı kaçırmamak için şöyle 1,5 km uzaktaki yere yürüyorum. Bugün sabahtan beri yollardayım, ayaklarıma kara sular indi ama.








Müze eski Er Hamamı. Üst katta sanatçı Ayfer Karamani sergisi. Çok heyecanlandırmadı beni ancak bir emek var ve saygı duyulmalı. Giriş katı, eski hamam, odaları, bölümleri sergi mekanı olmuş, orada da eski Çanakkale işi seramiklere benzeyen, aslına uygun yorumlanmış işler de pek heyecanlandırmadı. Ama bir emek var ve saygı duyulmalı :))

Seramik Müzesi. 1904 yılında Çanakkale İli Merkez İlçede Müstahkem Mevki Komutanlığı Er Hamamı olarak inşa edilmiştir. Hamam işlevini teknolojinin sunduğu imkanlar ile dönemsel değişiklikler ile sürdürmüş ve 1995 yılında hamam olarak kullanım dışı kalmıştır. Er hamamı olarak kullanılan tarihi yapı, seramik müzesi olarak kullanılmak üzere Çanakkale Boğaz Komutanlığı’nca Çanakkale Belediyesi’ne tahsis edilmiş ve 8.11 2013 tarihinde açılışı yapılmıştır.

Farklı yollardan giderek girmediğim sokaklara, aralıklara, dükkanlara baka baka dolanmaktayım. Tesadüf sabahki astsubay emeklisi beye gene rastlayıp biraz yol bilgisi alıp daha sonra bir peynirli börekle ve ardından dondurmalı peynir helvasıyla (dünkü yerde, Uludağoğulları Helvacılık) günü noktalıyorum. Hava da hafiften kararmakta. DSİ’nin yolunu tutup günün yorgunluğunu bir duşla attıktan, notları BS’ye geçtikten sonra istirahate çekiliyorum.


Sarıçay, Çanakkale




Tarihi fırın, Çanakkale 


Çimenlik Kalesi içi, Çanakkale 





Çanakkale Boğazı Yüzme Yarışması 

Çanakkale Boğazı Yüzme Yarışması Birincisi 





























Arkeoloji Müzesi, Çanakkale 






























Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi    




Çanakkale Savaşı Mini Müze, Kalebodur 


Cevahir Ev Yemekleri, Çanakkale    




Saat Kulesi, Çanakkale    




Piri Reis Müzesi, Çanakkale    





Seramik Müzesi, Çanakkale    

Ayfer Karamani sergisi, Seramik M., Çanakkale    




Diganlar Bisiklet, Çanakkale    




Uludağoğulları Helvacılık, Çanakkale    




18. gün (devamı) Çanakkale–Lapseki - 15. gün (öncesi) Tavaklı İskelesi-Ezine