29 Ağustos 2016, Pazartesi / Ezine – Çanakkale, 45 km. (16. Gün)
Sabahın
erken saatleri, dışarıdan taka tuka sesler geliyor. Konuşmalar falan, bir
faaliyet var ama nedir? Merakla dinliyorum, sabahın 6 buçuğunda kim olabilir?
Herhalde çöpçüler diyorum. Ama perdeyi aralayıp aşağıya baktığımda pazarcıların
tezgahlarını kurduklarını görmem bugün buranın pazarının olduğunu hatırlatıyor.
Biraz daha yatakta oyalanıp, tabletten günün haberlerine göz atıp 8 buçuk
kahvaltısına yetişmek üzere eşyalarımı topluyorum.
Kahvaltı
çatı terasında. Açık büfe. Çeşit fazla değil ama istediğin kadar alabiliyorsun.
Haliyle Ezine peyniri ve domates–hıyar–zeytin temel gıdalar. Bir de yolluk
enerjiyi karşılamak için tereyağı ile bal karıştırılıp güzel bir macun elde
edilip bolca ekmeğe sürülüp yenilirse pek faydalı bir pedal gücü olur der
Evliya Çelebi Seyahatnamesinde :)) ve İstanbul’da 500
kişinin çalıştığı 300 macuncu dükkanından bahseder. Osmanlı
devletinde macun üretip satanlara “esnaf-ı macuncuyan” denilmekteydi.
Arapça “yoğurmak” manasına gelen “acn” kelimesinden türeyen macun sözü,
“yoğrulmuş” veya “hamur edilmiş” demektir. Macunlar, eski çağlardan beri gerek
Anadolu'da gerekse Hint, Mısır ve Mezopotamya'da hastalıklara karşı ve kuvvet
verici olarak kullanılmıştır.
TürkçeBilgi
Ayrılmadan çok sevdiğim pazarı da bir göreyim diye uzanıyorum. Oldukça büyük. Satıcılar daha çok kadınlar. Bolca börülce dikkatimi çekiyor. Kavun karpuz haliyle mevsimin meyvesi. Kabuklu ceviz güzele benziyordu. Peynirciden (Özsoylar Ezine Peyniri) kekikli kaşar alıyorum, kilosu 35 TL ve eşyalarını eşeğime yükleyip Çanakkale’ye doğru dehliyorum (9.50).
Ayrılmadan çok sevdiğim pazarı da bir göreyim diye uzanıyorum. Oldukça büyük. Satıcılar daha çok kadınlar. Bolca börülce dikkatimi çekiyor. Kavun karpuz haliyle mevsimin meyvesi. Kabuklu ceviz güzele benziyordu. Peynirciden (Özsoylar Ezine Peyniri) kekikli kaşar alıyorum, kilosu 35 TL ve eşyalarını eşeğime yükleyip Çanakkale’ye doğru dehliyorum (9.50).
Otoyola
vardığımda orta bölümü atlatıp soldan rüzgara karşı, kuzeye doğru, bulutsuz bir
havada, güzel bir serinlikte, kaymak gibi asfaltta, güvenlik şeridinde yol
almaktayım.
7 km sonra
sağımdaki bahçeler, tarlalar sebzeyle dolu. Özellikle Çanakkale domatesi. Hemen
de önlerinde, yol kenarına kurulmuş tezgahlarda (kendin topla durumları) satışı
yapılmakta. Yerlisi yabancısı çekmiş arabasını dolduruyor bagajını.
Sekizinci
kilometrede başlayan bir tırmanış % 7-8’lerle 3,5 km boyunca beni 196 metreye
çıkarıyor. Kırıcı değil ama uzun. Yolun durumu işi kolaylaştırıyor. Yağ gibi
kayıyorsun. Kenardaki şişe kırıkları da olmasaydı!
Sabah
çıkmadan, Kemallı’daki çiğ yağdan, kargo ile İstanbul’a yollamaları için para
yolladım. Bir de bugünün kalacak yerini unutmadan ayarlamam lazım. ÖE’de yer
yoktu. 12 gibi bir şansınızı demeyin demişti kadın ama ben tesadüfe bırakmak
istemiyorum ve DSİ olarak değiştiriyorum geceleme işini. Ama görüşmem gereken
kişi, Murat Bey bir türlü yerinde değil. 5 defa aradım herhalde, sonunda
yakalıyorum ve rezervasyonu yaptırıyorum. ÖE’den daha ucuz (33-), sadece 1 km
kadar uzak merkeze.
İlk tırmanış
sonrası benzeri, ama daha yayılmış şekliyle bir tane daha geride bırakıldıktan
sonra Güzelyalı, Troya sapakları da geçilince Çanakkale artık gözükmeye
başlıyor. Bu arada 20,9 km/11.24, % 20’yi, 34 km/12.15, % 40’ı tükettim, [e]. Yol
çalışması nedeniyle tek şeridi gelişe vermişler. Sağdaki benzincide içilen bir
aysti ve alınan yol tarifi ile kapalı olan ve asfaltlanan geliş yolunda rahatça/özgürce
ilerleyip Atatürk Caddesi’ne duhul oluyorum. Artık şehir içi trafiğindeyim.
Hayret ve sevindirici bir durum, maviyle işaretlenmiş/boyanmış yollar var
(sizce ne yolları bunlar?).
Elimle
koymuş gibi DSİ’yi buldum. Aklınızda olsun, DSİ için mutlaka önceden
rezervasyon yaptırın. Çat kapı pek olmuyor. Gerçi ÖE’yi de hep arıyorum
sabahtan. Neyse, DSİ’deki hanım bana 104’ün anahtarını veriyor. Gayet rahat bir
oda, ferah, aydınlık, çift yataklı. Hemen yerleşiyor, duşumu alıyorum. Kadından
çamaşır makinesini kullanma izni istiyorum ama vermiyor. Kovulurum, işkence
görürüm, Fetocu derler diye yan çiziyor. Murat Bey de aynı korkuya kapılmış,
olmaaaz-yassah vs durumları. Alacağınız olsun diyor, lavaboda elle yıkıyorum
ben de onlara inat. Ve bahçede, güzelce ipe sıralıyorum eşyalarımı.
Burada
kalan iki bey var, tekinin üzerindeki Çanakkale Yüzme Yarışları tişörtü gözüme
ilişiyor. Neydi-değildi falan derken yarınki yarıştan haberdar oluyorum. Bu da
kafamda bir ampul yanmasına sebep oluyor ve izlemek üzere kalmaya karar
veriyorum. Oda da dolu değil, hemen uzatıyorum, 2 geceliğine 66 lirayı da ödüyorum.
Çanakkale.
Eski çağlarda Hellespontos ve Dardanel olarak anılan Çanakkale MÖ 3000 yılından
beri yerleşim alanı niteliğini korumuştur. Erken Bronz Dönemi’nden bu yana
önemli bir yerleşim merkezi olan Çanakkale, Çanakkale Boğazı sayesinde Anadolu
ile Avrupa ve Akdeniz ile Karadeniz arasındaki bağlantıyı sağlayan iki geçit
bölgesinden biridir. Bu özelliği nedeniyle yöre, çeşitli göç ve istila
hareketlerinin hedefi olmuştur. Kültürel yoğrulma, yüzyıllar boyu kesintilerle
sürmüş, bunun sonucu oldukça renkli bir kültür mozaiği ortaya çıkmıştır. Bugünkü
Çanakkale ilinin adı Anadolu Yakası’ndaki Çanak Kalesi’nden gelmektedir.
Güzelce
etrafı seyrederek, kayıkçıları izleyerek, fotolar çekerek geliyorum merkeze. Şu
yarınki yarışın tanıtımı yapılacaktı, Rotary Kulübü düzenliyormuş. Dinlemek
üzere toplantıya katılayım. Boğazın akıntıları, yüzme teknikleri, ilk yardım
durumları, diskalifiye olma vs hepsini güzelce anlatıyorlar. Ardından da ikram
edilen makarnadan da bir tabak kapıp az çok karnımı biraz sakinleştirip
ayrılıyorum yanlarından. Yarın sabah 10’da Eceabat’tan başlayıp Çimenlik Kalesi’nde
son buluyor, 3,5 millik parkur. Ben de orada olacağım. Bu sene 30’uncusu
olacak.
Çanakkale
çok güzel biri ilimiz. Her gelişimde daha çok seviyorum. Son derece modern
insanları. Kadınlar saçlarını göstermekten korkmuyorlar. Erkekler de saç
görünce tahrik olmuyorlar. Her şey normal vaziyette. Yemek yenilecek çok yer
var, kafeler, barlar, publar, pastaneler dolu dolu...
Kalebodur,
Çanakkale Savaşı’nın anlatıldığı bir minik müze açmış. İnteraktif bir sunum.
Sanki tabletinizde geziyor gibisiniz. Sonunda da bir hatıra fotosu çektiriyor
e-posta adresinize yolluyorlar. Yani kapının önüne çıkarken telefonuma gelen
çın sesi ile bir SB fotoya sahip oldum.
Firu’yla geldiğimizde
gittiğimiz Trakya Lokantası’nda enginar+çoban salata+su=14 TL ile makarnanın
bıraktığı boşluğu dolduruyorum. Ve devamla yürümekteyim. Sokaklar insan
kaynıyor; bisikletliler, genç kadınlar, sevgililer... Çarşı Caddesi üzerinde
yürümekteyim. Aynalı Çarşı denilen alış-veriş merkezi hareketli. Günümüze
erişebilmiş orijinal kapısı ve kitabesiyle dikkat çeken bu çarşının, Çanakkale
türküsünde adı geçen Aynalı Çarşı olduğu düşünülmekte. Ancak kitabesinde Aynalı
Çarşı adı geçmemekte. Çarşının kırmızı taştan yapılmış kapısı kemerli olup,
kemerin kilit taşı, kabartma çiçek desenleriyle süslenmiş. Kemerin üstünde yer
alan kitabe çarşı hakkında bilgi veren en önemli belge. Osmanlıca, İbranice ve
Fransızca olmak üzere üç dilde. Osmanlıca kitabede günümüz Türkçesiyle şöyle
yazmakta:
"Adaletliliği ile tanınan Sultan Gazi
ikinci Abdülhamid efendimiz hazretlerinin lütuf ve sahip çıkmalarıyla kendine
bağlı Musevi uyruğundan İlyo Halyo kullarının çabalarıyla yaptırılmış ve
gönülde yer tuta(cak)n çarşıdır. Yıl Hicri Muharrem 1307 (Kasım Aralık
1889)".
Evliya
Çelebi de Seyahatnamesi’nde Çarşı’dan söz etmekteymiş. Bu durumda İlya Halyo
söz konusu çarşıyı onartmış ve kullanıma açmış olabilir diye de düşünülmekte. Çarşı Mart 1915’de Gelibolu çıkartması
sırasında bombardıman ve yangınlarla tahrip olmuş. 1918-1921 yıllarında
İngilizlerin Çanakkale’yi işgali sırasında, İngilizler atlarının barınacağı
mekan olarak Aynalı Çarşı’yı uygun görmüşler ve “ahır” olarak kullanmışlardır. Peki
aynaları nerede ki bu çarşının? Çarşı
içinde eskiden atlar için koşum ve süs eşyası yapan dükkanlar yer alıyordu.
“Ayna” denilen “at gözlüklerinin” çarşıda satılmasından dolayı bir tür benzetme
olarak “Aynalı Çarşı” adının kullanılmakta olduğu sanılmaktadır.
Merkezden
ayrılmadan önce ağzı tatlandırayım. Uludağoğulları Helvacılık’ın fırınlanmış
peynir tatlısı da çok lezzetliymiş, hele de dondurma eklendiğinde müthiş. Bir
de su getirdiler yanında, tadı dengelesin diye, hepsi 7 buçuk tuttu. Kahvesiz
de olmazdı, merkezden ayrılmadan önce közde hazırlanmışa da 4 lira verip DSİ’nin
yolunu tutuyorum.
Ezine – Çanakkale
Tur tarihi: 29 Ağustos 2016
Kat edilen mesafe: 45,07 km.
Ortalama hız: 16,1 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 47 dk., dışarıda geçen süre 3 sa. 11
dk.
En yüksek sıcaklık 34 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 30,1 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 570 m, kaybı (iniş) 612 m.
En düşük irtifa 3 m., en yüksek 197 m.
Garmin yol bilgisi Ezine–Çanakkale
DSİ Misafirhane 0286-217 5760, dahili 124. DSİ 0286-213 9109
Çanakkale ÖE 0286-213 7831 / 217 4868
Ezine pazarı |
Çanakkale |
Sarıçay, Çanakkale |
Çarşı Caddesi, Çanakkale |
Aynalı Çarşı, Çanakkale |
Rotary Kulübü ikramı, Çanakkale |
Çanakkale Savaşı Mini Müze, Kalebodur |
Trakya Lokantası, Çanakkale |
Uludağoğulları Helvacılık, Çanakkale |
30 Ağustos 2016, Salı / Çanakkale, Zafer Bayramımız
Kutlu Olsun. (17. gün)
Akşam
nedense bir uyandım, ondan sonra bir türlü derin uykuya dalamayıp, tilki
uykusuyla sabahı buldum. Sonra sabaha karşı dalmışım. Böyle olunca da uyanmak
zor oluyor. Ama boğaz yarışlarını izlemek istediğimden, toparlanıp DSİ’den 8
buçuk gibi çıktım. Kahvaltıyı Firu’nun fırınından alacaklarımla yapacağım. DSİ
önünden giden yoldan hiç ayrılmadan dümdüz Sarıçay’a vardım ve üzerinden geçen
yaya köprüsüyle karşıya geçtim. Bugün bayram, o nedenle her yer anlı şanlı
bayrağımızla donatılmış.
Biraz yanılarak
da olsa fırını buluyorum. 2 börek, peynirli ve patatesli ile üzümlü kurabiye
(önümdeki kız isteyince merakımdan) ile kendime çay içecek yer aramaktayım.
Hemen karşısında bir yer var ama sabah güneşini almış, gölge istiyorum. Sahile
kadar vardığımda Şakir’in Kahvesi’ne yerleşiyorum. Burası kıyı olduğundan
çaylar 125 olmuş. Geleni gideni seyrederek kahvaltılıklarımı afiyetle mideye
indiriyorum. Lezzetlerine diyecek yok. Yarış 10’da Eceabat’tan başlayacak.
Fazla oyalanmadan Çimenlik Kalesi’ne gideyim.
Kale-i Sultaniye ya da günümüzdeki adıyla Çimenlik Kalesi, 1462 yılında Fatih
Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un savunulması amacıyla Çanakkale Boğazı’nın
en dar yerine, Anadolu Yakası’na yaptırılmıştır. Kale, 1915 yılında Çanakkale
Savaşları sırasında Merkez Savunma Grubu’nun sevk ve idare mevkii olmuştur. Burası da Deniz Müzesi.
Askeriyenin. Çanakkale Savaşının silahları, mayınları, topları, denizaltı
gemisi parçaları, Uluç Ali Reis isimli denizaltının 14 m uzunluğundaki
periskopu vb her şey açık alanda sergileniyor. 1982’de açılmış, 2000
yılında yeniden ele alınarak çağdaş müzecilik kriterleri içinde
kurgulanmış. Yarış için hazırlık da başka bir köşede yapılmış. 112 ekibi beklemede.
İkram çay büfeleri müşterilerine odaklanmış. Oldukça kalabalık var. Fotoğraflar
çekerek dolanıyorum. Sonra iç kaledeki müzeyi gezmek için sıraya giriyorum.
Kısa bir bekleyiş sonrası gruplar halinde alınıyoruz. Askerler güzelce olanı
biteni anlatıyorlar. Hatta bir canlandırma da yapılmış. Siper dekoru içinde bir
Mehmetçik o anı yaşatmakta bize. Video sunumu ile savaşın dehşetengiz anı
gözümüzün önünden geçiyor. Başta İngilizler ve Fransızlar bir de Avustralya’dan
gelenler Çanakkale’yi geçmek için bize ve kendilerine ödettikleri bedeller,
canlar... korkunçtan da öte. Ve insan soyunun savaş tutkusu halen bitmemiş
günümüzde de devam etmekte, dünyayı yakıp yıkmakta, vahşice katletmekte!
Siperden çıkmadan ateş eden İngilizler, Çanakkale |
Yarış
başlamış, bir koşuşturma yaşanmakta. Anlaşılan gelenler var. Evet 43 dakikada
ilk gelen sudan çıkıyor. Genç bir adam, 19 yaşındaymış. Bravo. Ve bir kaç
dakika sonra ikinci, ve üçüncü... gelmeye başlıyorlar. Aileleri, yakınları,
sevgilileri herkes heyecan içinde gelenin boynuna atlıyor, torunlar dedelerini
öpüyor, gazeteciler fotoğraf çekiyor, bir sevinç ve coşku gösterisi sürüp
gitmekte.
Tabii
yanlış yüzüp akıntının dışarıya attıkları ne kadar uğraşsalar bir türlü
ulaşamıyorlar finiş noktasına. Akıntı çok güçlü, kulaç atan var fakat yerinde
sayıyor. Sanki ayağından bağlı bir yere.
Çanakkale Boğazı
Yüzme Yarışması’nda erkeklerde Erge Can Gezmiş, kadınlarda Hazal Özer, engelliler
kategorisinde İsmail Ayık birinciliği elde etti.
Bunları
izlerken bir astsubay emeklisi beyle sohbete giriyoruz. Yazın burada kışın Ankara’da
oturmakta. Oğlu Apple USA’da çalışıyormuş. Konuşkan bir bey, hanımı da
beraberinde. Ayak üstü burası-Ankara-iş-askerlik-Okan Üni. vs üzerinden
geçiyoruz.
Bir iki
ikram çayı içip, sudan çıkanları izledikten sonra artık daha fazla kalmanın
anlamı bitince Arkeoloji Müzesi’ni gezmek üzere, geçerken de DSİ’ye elimdeki
dürbünü bırakırım, ayrılıyorum yarış alanından. GoogleMaps öyle işe yarıyor ki,
gene elimle koymuş gibi müzeyi buluyorum. Müze Kart sayesinde girip çok büyük
olmayan ama değerli objelerin olduğu müzeyi keyifle gezmekteyim. Ve nereden
nasıl geldiği belli olmayan bir Türk ailesi, ağlayan bebelerini illaki müzeye sokma
ısrarıyla ortalığın içine ederek keyfimi kaçırıyorlar. Derken ayağındaki
şıpıdık terlikle hamamda dolaşır gibi müze içinde dolanan üç çeyrek pantolonlu,
bağrından fışkıran kıllı adam da eklenince kaçmak için kendimi bahçeye
atıyorum. Buradaki lahitleri, sütunları ve üzerlerindeki taş oymaları
hayranlıkla inceleyip müzeden ayrılıyorum. Buranın tarihçesine baktığımızda; Çanakkale’de müzecilik çalışmaları, 1936
yılında bölgeden toplanan eski eserlerin Zafer Meydanı’ndaki eski bir kilise
binasında depolanması ile başlamıştır. Daha sonra bu bina düzenlenerek müdürlük
haline getirilmiş ve 1960 yılında ziyarete açılmıştır. 1984 yılında ise Atatürk
Caddesi üzerinde inşa edilen yeni müze binasında hizmet verilmeye başlanmıştır.
Müze bünyesinde prehistorik çağlardan günümüze kadar gelen süreç içerisinde
yaşamış olan toplumların kültür ve sanat eserleri sergilenmektedir.
Artık
buralı oldum, az çok yolları öğrendim. Şimdi Kent Müzesi’ne gidiyorum. Burası Fetva
Sokak’ta olacak. Dün önünden geçmiştim ama neresiydi hatırlayamadım. Aynalı Çarşı’ya
geldiğimde bir telefonla tarif alıyorum. Fazla uzakta değilmiş. Giriş şiddet
üzerine ayrılmış. Her türlü şiddet, özellikle de kadına yönelik. Bir afişteki
imla hatası hemen gözüme çarpıyor. Bir harf yanlış seçilmiş ve ‘mücadele’
olacağına ‘mücedele’ olmuş kelime. Üst kattaki iki salonda Çanakkale Bölgesi’ne
ait mitolojik öykü ve efsaneler anlatılmakta. Bu efsanelerin arasında İlyada’ya
konu olan Troya Savaşı, hemen yanında Antik Dönem, Osmanlı Dönemi ve 1. Dünya
Savaşı Dönemi’nin basit bir dille kronolojik olarak anlatıldığı panolar
bulunmakta. Ayriyeten Abydos Antik Kenti’ne ait sikke ve seramikler ile 1915
Çanakkale Savaşı’na ait buluntular var. Bunların yanında müzeye bağışlanan
piyano gibi eski müzikal enstrümanlar, fotoğraf makineleri, video kameralar
sergilenmekte.
“Çanakkale Kent Müzesi
ve
Arşivi” binası, Çanakkale mimarisine ait özgün dokunun korunduğu tarihi
kent merkezinde, Çarşı Caddesi ile Fetvane Sokağın birleştiği küçük
meydancıktadır. 19. yüzyılın sonlarında iki katlı olarak inşa edilen yapı, bu
dönemde çarşı caddesindeki geleneksel sivil mimariye uygun olarak; zemin katı
dükkân, üst katı ise konut olarak kullanılır. 1930’lu yılarda yapıya bir kat
daha ilave edilir. 1936 yılında yapı yeni sahibi Hüseyin Erol tarafından otele
çevrilir. “Emek Otel” adı ile 46 yıl hizmet veren bina, 1982 yılında otelin
kapatılması ile ilk yıllarındakine benzer bir işlev üslenir ve giriş katı
dükkân olarak kullanılır. Bu dönemde kullanılmayan üst kat metruk bir hal alır.
Bu durumu ile yok olma derecesine varan yapı 2004 yılında Çanakkale
Belediyesi’nce satın alınarak “Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi” binası olarak
restore edilir ve 6 Mart 2009 tarihinde hizmete girer.
Saat de 3’ü
geçti, belki az da olsa bir şeyler yiyebilirim. Bu amaçla dolanıp duruyorum. Ev
yemekleri yazan bir yerdeki duruma bakıyorum. Fazla seçenek yok. Bir de
görünümleri çok bulamaç olmuş. Devam dolanmaya. Ortalık adam kaynıyor.
Üniversiteden dolayı her 4 kişiden biri gençmiş Çanakkale’de. Bunu sokakta da
görüyorsunuz. Öylesine genç dolu ki, hepsi de çağdaş giyim içinde, kendine
güvenen, rahat görünümdeler.
Cevahir Ev
Yemekleri&Izgara restoranda az bulgur+az imam bayıldı+az yoğurtlu
semizotu+soda=10 TL ile bu işi hallediyorum. Hiç de fena değildi yediklerim. Ve
sonrasında şöyle bir daire çizip bir hanın içindeki kahvede sade (5 TL) ve çay
(1,5 TL) ile elimdeki Çanakkale kitabını okuyup gezilecek yerler hakkında bilgi
toplamaktayım. Seramik Müzesi varmış, telefonda 7’ye kadar açık olduklarını
öğrendiğimde fırsatı kaçırmamak için şöyle 1,5 km uzaktaki yere yürüyorum.
Bugün sabahtan beri yollardayım, ayaklarıma kara sular indi ama.
Müze eski
Er Hamamı. Üst katta sanatçı Ayfer Karamani sergisi. Çok heyecanlandırmadı beni
ancak bir emek var ve saygı duyulmalı. Giriş katı, eski hamam, odaları,
bölümleri sergi mekanı olmuş, orada da eski Çanakkale işi seramiklere benzeyen,
aslına uygun yorumlanmış işler de pek heyecanlandırmadı. Ama bir emek var ve
saygı duyulmalı :))
Seramik Müzesi.
1904 yılında Çanakkale İli Merkez İlçede Müstahkem Mevki Komutanlığı Er
Hamamı olarak inşa edilmiştir. Hamam işlevini teknolojinin sunduğu imkanlar ile
dönemsel değişiklikler ile sürdürmüş ve 1995 yılında hamam olarak kullanım dışı
kalmıştır. Er hamamı olarak kullanılan tarihi yapı, seramik müzesi olarak
kullanılmak üzere Çanakkale Boğaz Komutanlığı’nca Çanakkale Belediyesi’ne
tahsis edilmiş ve 8.11 2013 tarihinde açılışı yapılmıştır.
Farklı
yollardan giderek girmediğim sokaklara, aralıklara, dükkanlara baka baka
dolanmaktayım. Tesadüf sabahki astsubay emeklisi beye gene rastlayıp biraz yol
bilgisi alıp daha sonra bir peynirli börekle ve ardından dondurmalı peynir
helvasıyla (dünkü yerde, Uludağoğulları Helvacılık) günü noktalıyorum. Hava da
hafiften kararmakta. DSİ’nin yolunu tutup günün yorgunluğunu bir duşla
attıktan, notları BS’ye geçtikten sonra istirahate çekiliyorum.
Sarıçay, Çanakkale |
Tarihi fırın, Çanakkale |
Çimenlik Kalesi içi, Çanakkale |
Çanakkale Boğazı Yüzme Yarışması |
Çanakkale Boğazı Yüzme Yarışması Birincisi |
Arkeoloji Müzesi, Çanakkale |
Çanakkale Kent Müzesi ve Arşivi |
Çanakkale Savaşı Mini Müze, Kalebodur |
Cevahir Ev Yemekleri, Çanakkale |
Saat Kulesi, Çanakkale |
Piri Reis Müzesi, Çanakkale |
Seramik Müzesi, Çanakkale |
Ayfer Karamani sergisi, Seramik M., Çanakkale |
Diganlar Bisiklet, Çanakkale |
Uludağoğulları Helvacılık, Çanakkale |
18. gün
(devamı) Çanakkale–Lapseki - 15. gün (öncesi) Tavaklı İskelesi-Ezine