26 Ağustos 2016, Cuma / Bektaş – Tavaklı İskelesi, 40 km. (13. gün)
Nedense
akşam tilki uykusuyla uyudum. Rüzgar odanın bir penceresinden giriyor
diğerinden çıkıyordu. Resmen tulumun dibine girip yattım. Ama serinlik güzeldi.
Erken uyandım, 6 buçuk gibi. Biraz oyalanıp 7’yi az geçe hazırlanmak üzere
kalktım. Saniye daha uyuyordu. Çantalarımı toplayıp tıraşımı olup evin önündeki
verandada oturmuş manzarayı seyrediyorum. Hava bugün de rüzgarlı, deniz
dalgalı. Ortasında sahil güvenlik bekliyor. Kimse Midilli’ye geçemesin. Yere
düşmüş bademlerden tadıyorum; acı badem. Biraz incirlerin olgunlarından. Saniye
de 9 gibi kalkıyor. Çayın demlenmesiyle kahvaltıya geçiyoruz.
Ehh artık
ayrılma vakti (10.00). Saniye’ye veda (ve teşekkür) edip evin önündeki toprak
yoldan dikkatlice asfalta inip köye doğru tırmanmaya başlıyorum. Hava açık,
rüzgar var ve % 10’luk bir eğimle çıkan yol birazdan Gülpınar yoluna
bağlanıyor. Sabah da olsa gelen var. Arada da giden. 3 km sonra Balabanlı köyü
geliyor. Bölgeye has taş burada da kullanılmış. Eski evler elden geçip
toparlanmış.
İnişli
çıkışlı bir yoldayım. Hiç düz sürmüyorum. Hava rüzgarlı, güzel bir serinlik.
Şimdilik batı-güneybatı yönüne gidiyorum. Rüzgar ya arkamdan ya da yandan
esmekte. Yol boyunca geçtiğim köylerden denize doğru inen yolların başında
otel-pansiyon-lokanta-spa gibi reklam panoları bolca. Kocaköy’de yol
kenarındaki teknik ekip Babakale’ye buradan da inileceğini söylüyor ama
maalesef yol toprakmış. Vaz geçmemiş olsaydım buradan inip diğerinden çıkarım
diyordum ama olamayacakmış. Eski adı Külahlı olan Gülpınar köyüne girdim.
Burası bölgenin en kalabalık yerleşimi. Jandarması da var. Bir de Apollo Smintheion
antik kenti. Ziyaret etmeden önce bir sodayla susuzluğumu gidermeye
çalışıyorum. Bir de Cumhuriyet alıyorum.
Tanrı Apollon’a ait Smintheion Kutsal Alanı,
1853 yılında Troas bölgesine harita çalışması için gelen İngiliz Admiral R.N.
Spratt tarafından bilim dünyasına duyurulur. R.P. Pullan 1866 yılının 13
Eylül-22 Kasım tarihleri arasında “Society of Dilettanti” adına Gülpınar’da
kazılar yapar ve tapınağı arkeoloji dünyasına ayrıntılı olarak duyurur. 1980
yılında tekrar başlatılan bilimsel kazı ve onarım çalışmaları bugün de devam
etmektedir. Alana
girdiğimde kazı ekibini çalışma halinde buluyorum. İon stilindeki tapınak bir
kısmıyla ortaya çıkmış. Büyük hamamda ekip toplanmış görüşme halindeler. Bir
başka köşede bir vinç taşları yerlerinden kaldırıp başka yerlere dikmekte. MÖ 2. yy’ın ortalarında yapıldığı tahmin
edilen Aleksandria Troas’a hizmet veren Apollon Smintheus Tapınağı, Roma
Dönemi’nde Tuzla Çayı üzerine inşa edilen bir köprüyle işlevini sürdürmüş.
Apollon Smintheus Kutsal Alanı'nda
(Smintheion) sürdürülen arkeolojik kazı çalışmaları sırasında MÖ 5000 civarına
tarihlenen bir prehistorik yerleşime ait kalıntılar tespit edilmiştir. Söz
konusu prehistorik yerleşim Batı Anadolu kronolojisinde problemli olarak
bilinen Orta Kalkolitik Dönem'e tarihlenmektedir. Batı Anadolu kültür tarihinin
en az bilinen dönemlerinden biri olan Orta Kalkolitik Dönem aynı zamanda birçok
Ege adasının ilk kez yerleşilmeye başlandığı ve Batı Anadolu ve Ege dünyasında
kültürel etkileşimlerin ve ticaretin artmaya başladığı bir dönemi temsil
etmektedir. Böyle
baktığımızda 7 bin yıllık bir yerleşimin üzerinde bulunmaktayım. Bu da çok
heyecan verici. Düşünsenize burada insanlar yaşamış-dolaşmış-yemiş-içmiş-sevişmiş...
hayat var bu topraklarda. Zaman makinesi ne zaman bulunacak? Çok isterdim
zamanın içinde seyahat edebilmek. Sadece izlesem bile yeter. Muhteşem bir yer,
görülmeyi hak ediyor.
Apollon Kültü ve Anadolu. Smintheion kutsal
alanı, eski çağlarda Troas'ın önemli kült merkezlerinden biridir. Tanrının
Troas bölgesinde onurlandırılmasını, öncelikle Homeros'un İlyada destanındaki
"Leto ile Zeus'un oğlu Apollon, güzel saçlı Leto'nun doğurduğu"
anlatımından ve Akhilleus'un büyük öfkesine neden olan olaylardan
öğrenmekteyiz. Tanrının fare sminthos epithetonu ile tanınması, ilk kez Troas
bölgesinde karşımıza çıkar. Kültünün Troas bölgesin ilk kez ortaya çıkışı, hiç kuşkusuz
bir kuruluş söylencesi ve İlyada destanındaki kimi olayların sağlıklı bir
biçimde yorumlanmasında yatar. Apollon kültünün doğuşunda tarlafarelerinin
verdikleri zararların ve getirdikleri felaketlerin büyük payı vardır. Apollon
güçlü kralları, halklarına karşı yaptıkları haksızlıklardan ötürü farelerle
yayılan veba salgınlarıyla cezalandırmasını bilmiş, hakkın yerine ulaşmasına
aracı olmuştur. Mysia dilinde fareye "sminthos" denmesi, Troas'a göç
edenlerin bu sözcüğü ve Smintheus kültünü ilk kez burada tanımaları, kültün
Troas'a özgü olduğunu akla getirir.
Gülpınar
sonrası yönüm kuzeye dönüyor, beraberinde de sert bir karşı rüzgar esiyor.
Kuvvetli ama! Neredeyse [e]’siz gidilemeyecek. Açıyorum desteği ve devam
ediyorum pedallamaya. 21. km’de ilk % 20 tükeniyor. Saat 12’yi göstermekte.
Buraya kadar yol hiç düz olmadı sabahtan beri, ya indim ya çıktım. Şimdi
nihayet düzeliyor, ama çok sert karşı rüzgar esmekte. Dinmedi bir türlü. Ve Tuzla’dayım.
Artık bir mola zamanı. Etrafta ne de çok motosiklet park etmiş. Anlaşılan
herkesin motoru var. Çaycıdan istenen bir çay (50 krş) eşliğinde biraz nefeslendim.
Bir çay daha, derken masaya bir köylü oturuyor ve “yorulmuyor musun bununla giderken” sorusuyla başlıyoruz laflamaya.
Ben de ona beleş dolaşmanın zevkini anlatıyor, o da bana buradaki sıcak su
kaynağını, ekilen biçileni... Derken bir köylü daha katılıyor ve üçlü olarak
devam ediyoruz laflamaya. Merak hep yorulup yorulmadığım oluyor. Onların
soruları hoşuma gidiyor, cevaplamak, bir şeyler göstermek, belki bir ışık
yakmak... Bu gezilerin en güzel yanı; temas. İnsanla insanın teması, paylaşımı.
Şahan’la
telefonlaşıyoruz. Fazla kalmadı
diyor, Kösedere’yi de geçince Tavaklı İskelesi’ndesin.
Ben de basıyorum pedallara, yol gene inişli çıkışlı oldu. Etraf çok güzel
görünüyor. Yemyeşil değil belki ama tarlalarda biberler, mısırlar ekili. [e],
30 km/13.30, eksilen % 40 oluyor. Rüzgar gücünü hiç düşürmüyor, olanca
kuvvetiyle karşıdan esmekte. Babadere geçiliyor, Kösedere geçiliyor ve Tavaklı
İskelesi yazısı geliyor. Şöyle 2 km kadar devam edip verilen tarif noktasını
bulduğumda Şahan’ın tatil köyüne gelmiş oluyorum.
En son 2
sene önce İstanbul’da pedallamıştık Şahan’la. Ardından Barcelona’dan başlayıp İtalya’da
sonlandırdığı bir tura gitmişti. Beyaz Bisiklet adlı program sayesinde
tanışmış, kısa zamanda samimi olup, güzel bir dostluk başlattık. Bisiklet
kardeşliği de diyebiliriz.
Şahan bana
kalacağım odayı gösteriyor. Duş ve denize nazır bahçede içilen çaylar, sohbet,
tuğlaların taşınması, akşam yemeği (domates çorbası+börek+salata+taze fasulye)
ve sahilde iki uca yapılan yürüyüş. Deniz önünde olan çok şanslı villalar var.
Bazıları site. Arkada kalanlar hapı yutmuş ama. Hemen önünde bir ev pek iyi
olmamış. Şahan’la triatlon üzerine konuşuyoruz. 2 yarışa katılmış ve çok
keyifli olduğunu söylüyor.
Bektaş – Tavaklı
İskelesi
Tur tarihi: 26 Ağustos 2016
Kat edilen mesafe: 40,05 km.
Ortalama hız: 16,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 2 sa. 27 dk., dışarıda geçen süre 4 sa. 40
dk.
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 26 ˚C, ortalama 30,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 444 m, kaybı (iniş) 647 m.
En düşük irtifa 9 m., en yüksek 353 m.
Garmin yol bilgisi Bektaş–Tavaklı İskelesi
Saniye ve Arslan’ın evi, Bektaş
|
Midilli, Bektaş
|
Saniye ile, Bektaş
|
Apollo Smintheion, Gülpınar |
Şahan’ın tatil köyü, Tavaklı İskelesi |
27 Ağustos 2016, Cumartesi / Tavaklı İskelesi. (14. gün)
Çok keyifli
bir uyku çektim. Belki havadan, belki sessizlikten, bilemiyorum ama dinlenmiş
olarak uyandım. Kafamı odanın kapısından çıkartıp etrafı seyrediyorum. Şahan
kalkmış, çimleri suluyor. Ben de öndeki bank masaya oturup biraz notlarımı
aktarıyor, sonra sulama işine yardımcı oluyorum. Kocaman yangın hortumu ile
bungalovların arasında dolanıp ağaçlara, çiçeklere, çimlere bolca su veriyorum.
Ne keyifli bir duygu. Yeşilleri besliyor, onlara can veriyorsun. Su, ne de
önemli yaşam için.
Burası köye
3 km uzaklıkta. Bugün iskelesi yok ama geçmişte buradan meşe palamudu ihracatı
yapılırmış. Köyün antik çağlardaki ismi
Larissa'dır. Daha sonra Tavuklu olarak değiştirilmiş ve son olarak Tavaklı
halini almıştır. Bir rivayete göre de "Duvaklı"dan gelmektedir. Gelin
olup köyden ayrılan kızlar en yüksek tepeye çıkıp tüm köyü ve etrafını
seyrettiklerinden tepeye "duvaklı" denmeye başlanmış, sonra bu ad
değişerek "tavaklı" olmuştur. Köy Sakar Dağı’nın eteğinde, 200 m
rakımda.
Kahvaltımızı
hazırlayıp, bugün mutfak personeli izinli, dışarıda masada hem doyuyor hem
geceki sohbetimize devam ediyoruz. 2. gün de kalmaya karar verdim, Şahan’a da
yardımcı olacağım. Bahçeye bordürler örmek istiyor. Dün bir kısım hazırlık
yapmıştık. Eksik tuğlaları da bugün alıp devamı yapmak istiyoruz. Çimento
karmak, tuğla örmek ilk defa yapacağım bir iş. Akıl ve mantıkla yol alıyoruz.
Haliyle daha çok deneme yanılma usulü. Şahan da bu işi ilk yapmakta :))
Bir miktar
yol aldıktan sonra eksiklikleri tamamlamak için Ezine’ye inmekteyiz. Yarın bu
yolu pedallayacağım, görmüş de oluyorum. Tabii araba başka bir şey, basıyorsun
gaza her yeri tırmanıyor. 30 km yolu çabucak aldık. Böyle olunca aradaki farkı
görüp yeni değerler buluyorsun. Sabır, belki de sadakat. Veya ne?
İnşaat
malzemeleri dışında akşam için yemeklik malzeme de alıyoruz. Menemende karar
kıldık. İşimizi bitirip dönüş yolunda (ilk yerleşimi 1350 yılına kadar geri
giden) Kemallı köyüne uğrayıp Şahan’ın yağ aldığı ‘Yağhane’ye uğradık.
Geleneksel usulde sıkım yapmaktalar. 52 yılından beri, dededen kalma olduğunu
söylüyorlar. Şu an 4. nesil iş başında. İbrahim Bey bana hem çevreyi gezdiriyor
hem de izahatta bulunuyor. Hemi de cep telefonundaki videoları gösteriyor.
Etkili bir sunum yağ almamı sağlıyor. Kargoyla İstanbul’a sipariş veriyorum.
Sızma 20-TL/kg, çiğ 30-TL/kg. Çiğ dediği sıkılmadan zeytinden damlayan yağ. Çok
merak ediyorum tadını. Isıtmadan kullanacağız.
Çiğ yağ nedir?
Yere düşmeden, darbe almadan, bekletilmeden, granit taş değirmenlerde hamur
haline getirilen zeytin taneleri, özel torbalara alınır. Üst üste yığılan ve
taşla ezilen özel torbalardaki zeytinlerden yağ süzülür. Hiçbir işlem görmeden,
sulu baskı uygulanmadan, damla damla, kendi kendine süzülen bu yağ, Çiğ Yağ
olarak adlandırılıyor.
Çiğ Yağ, her zeytin sıkım işleminde çok az
miktarda çıkan, bu nedenle çiftçinin genellikle sadece kendisi için ayırdığı
değerli bir yağdır. Halk arasında zeytin sütü, burun, tekne, kavata yağı olarak
da bilinen bu yağ, zeytin meyvesinin tüm şifasını, tüm doğallığı ile içinde
barındırır. Filtre edilmediği için rengi berrak değildir.
Becerebildiğimiz
kadar duvar işine takılıyoruz. Sonra yorgunluk bastırıyor. Devamlı eğil bükül,
kaldır getir yordu ikimizi de. Şahan denize ben duşa koşuyorum.
Akşam ben
menemen yapıyorum, Şahan da pirzolalarını. Bir de çoban salata yanına. Daha ne
olsun :)) Tatil
köyünü kiralamış şirketin elemanları da zaman zaman gelip gidiyorlar. Şanslılar
bence, böyle bir yerde konaklamaktan ve çalışmaktan. Gece yarısına kadar
din-tanrı-bilim-kurgu-opera-gastronomi-bisiklet-Barcelona-hırsızlık... şeklinde
sürdürüyoruz muhabbeti. Serin bir gece, ikimiz de üzerimize daha kalın şeyler
giyme ihtiyacındayız. Yarın Abbas olacağımızdan bastıran uykuya da fazla
direnmeden odalarımıza çekiliyoruz.
15. gün
(devamı) Tavaklı İskelesi–Ezine - 11. gün (öncesi) Arıklı-Bektaş