24 Şubat 2020

Küçükçekmece’den Büyükçekmece’ye, oradan Hezarfen Havaalanı’na bisikletle...

... nasıl gidilir? Çok kolay: Marmaray ile Mustafa Kemal istasyonuna kadar gider sonrasına pedal basarsın J

Bu pazar Haluk O. ile sabah 8.41 treninde buluştuk. Malumunuz Halkalı treni 15 dakikada bir geldiğinden bir kaç dakika erken peronda olmakta yarar var, kaçırmamak için. Biz de aynen yapıp gelen trenin ilk vagonunda Haluk’u buluyoruz. Bir durak öncesinden binmişti, Küçükyalı’dan. Sabah daha erken, üstelik de pazar, fazla yolcu yok. Ancak yapılan anonslarda Yenikapı-Kazlıçeşme arasındaki çalışma nedeniyle aktarmalı olduğunu öğreniyoruz. Bu durum biraz ters, boşken yer bulmak kolay ancak doldukça bisikletleri sokmak zorlaşır.

Neyse, Yenikapı’da inip karşı yolda bekleyene biniyor, bir durak sonra, Kazlıçeşme’de gene inip karşıda bekleyene binerek aktarma işlemini gerçekleştirmiş olduk. Bu saatte sıkıntı olmadı ama dönüşte nasıl olacak merakı içindeyim?

Mustafa Kemal durağında inip göl kenarındaki yoldan keyifle Küçükçekmece’ye doğru pedallıyoruz. Her şey boşken daha keyifli. Buraya geçenlerde dolu saatinde gelmiştik de, değil bisikletle yürüyerek zor geçiliyor. Bütün civar semt buraya inmiş gibiydi.

Hava açtı, güneş yüzünü gösterdi, içimizi güzel ısıtıyor. Sabah evden Bostancı istasyonuna inerken bayağı üşütmüştü. Hatta keşke kalın eldivenleri giyseydim dedirtti.
Avcılar değişen kıyı çizgisi 

Evet, Küçükçekmece geride kaldı, Avcılar Sahil Parkındayız. Burası da bir dolgu alanı. Yüz ölçümü 5 bin 313 kilometrekare olan İstanbul’un 39 ilçesi içinde en büyüğü 1043,58 kilometrekare ile Çatalca, en küçüğü ise 7,17 kilometrekare ile Güngören. Oysa İstanbul’un gayri resmi bir ilçesi daha var. O da 1980’lerin başından bu yana denizden alınan ve büyüklüğü altı kilometrekareye yaklaşan dolgu alanları. 2000’den bu yana doldurulan alanların yüz ölçümü, 2,34 km2’lik Heybeliada’dan büyük olduğu söyleniyor. Ve beklenen İstanbul depremi karşısında bakalım nasıl bir duruş sergileyecekler?!!!

Hacı Osman Ağa Camisi karşısındaki Çınaraltı Cafe’de kahvaltımızı ediyoruz. Tam ayrılırken yanımıza gelen, isminin Cengiz olduğunu öğrendiğimiz bey bizi 2 ay önce açılmış olan Anka Bisiklet Kulübü Derneği’ne davet ediyor. Hemen iki sokak ötede. Minik de bir kafeleri var. Daha önce çayımızı içmemiş olsaydık buraya konuşlanırdık. Belki gelecek sefer. Teknik destek de veriliyor burada. Yani bir sorununuz olursa rahatlıkla çözüm üretebilirler. Cyclist dergisinde ayrıntılı tanıtılmış, buradan okuyabilirsiniz. (*)

Çekilen bir anı fotosu sonrasında Cengiz Bey’den ayrılıyor ve Büyükçekmece’ye doğru ilerliyoruz. Bu yolu daha önce çokça yapıp, gezi notları ve bölgeye ilişkin bilgileri burada tekrar etmemek için size bağlantılarını vereceğim: Keşif Turları; Halkalı-1 ve Keşif Turları; Halkalı-2. Bunları tıklarsanız oldukça ayrıntılı anlatılmış bilgilere ulaşabilirsiniz.

Geçenlerde arkadaşım Osman'la konuşurken ilgi çekici bir bilgi edindim: Vera Rubin. Daha fazlasını merak ettim ve ilginç yaşamını öğrendim: 

Bilim dünyasındaki cinsiyetçiliğe göğüs geren Vera Rubin

Öncü astronom ve karanlık maddenin varlığını kanıtlayan astrofizikçi Vera Rubin, 23 Temmuz 1928’de dünyaya geldi. Rubin’in devrimci çalışması The New York Times tarafından “Kozmik Bilinçte Kopernik ölçekli değişimin başlamasına yardımcı oldu” diye tarif edildi. Nobel Fizik Ödülü için adı sıkça gündeme gelen ve 1993 yılında Ulusal Bilim Madalyası’na layık görülen Rubin, aynı zamanda kariyerinin her yerinde cinsiyet ayrımcılığına karşı savaş verdi. Bu onu bilim dünyasındaki kadınlar için bir rol model ve gözü pek bir kadın hakları savunucusu haline getirdi. 

Rubin bir keresinde şöyle yazmıştı: “Üç temel varsayım ile yaşıyor ve çalışıyorum: 

1- Bilimde erkeğin çözebilip, bir kadının çözemeyeceği hiçbir sorun yoktur.
2- Dünya genelindeki beyinlerin yarısı kadınlara aittir.
3- Bilim yapmak için hepimiz izne ihtiyaç duyarız ama tarih boyunca derin bir biçimde kökleşmiş nedenlerden dolayı izin, kadınlara verildiğinden daha çok erkeklere verilmektedir.

Kadın Bilimci Olmak...

Philadelphia’da Doğu Avrupa’lı göçmen olarak doğan Rubin, ilk basit teleskopunu küçük bir çocukken bir mukavva tüpünden yaptı ve 10 yaşına kadar uzay hakkında araştırma yapmayı hayal etti. O zamanlar sadece erkeklere ait olduğu düşünülen bir dünyaya girdiği konusunda hiçbir fikri yoktu: “Erkek ya da kadın tek bir gökbilimci bile bilmiyordum. Bütün gökbilimcilerin erkek olduğunu düşünmüyordum, çünkü bilgim yoktu” diyor Rubin. 

1948’de Vassar Koleji’ndeki astronomi eğitimi gördükten sonra Princeton Üniversitesinde astrofizik eğitimi almayı planlayan Rubin, Princeton’ın, lisansüstü programına kadınları kabul etmeyip, ders kataloğu bile göndermeyi reddetmesiyle sarsıldı. Bunun üzerine, Cornell’de mastır ve Georgetown’da doktora eğitimini tamamladı. Fakat Rubin’in sekssizimle mücadelesi bitmemişti. Carnegie Enstitüsü Kara Mıknatıs Departmanına katıldıktan sonra bile, araştırmalarını yapmak için gerekli ekipmanlara ve tesislere erişmek için savaş vermek zorunda kaldı. Bunların yanı sıra 1964 yılında Kaliforniya'daki Palomar Gözlemevi’ndeki sitenin 200 inç teleskopunu kullanma izni alan ilk kadın oldu. Ancak, gözlemevinin bir kadın tuvaletinden yoksun olduğunu keşfetti. Buna karşılık Rubin, kağıttan eteğe benzeyen bir şekil kesip banyo kapılarından birine yapıştırıp “Al işte; artık bir kadınlar tuvaletiniz var” mesajı verdi. Başka bir seferinde de, ünlü astrofizikçi George Gamow’la görüşme fırsatını elde ettiğinde çok heyecanlandığını fakat kadınların üst kattaki ofislere çıkmasına izin verilmemesinden dolayı lobide konuşmak zorunda olduklarını öğrendiğinde duyduğu hayal kırıklığından bahseder Rubin.

Rubin’in Yeni Dünyası

Alanındaki ilk kadınlardan biri olarak karşılaştığı zorluklar göz önüne alındığında, Rubin'in 20. yüzyılda astronomide en önemli ve temel ilerlemelerden biri olarak kabul edilen buluşunun aslında çok daha olağanüstü bir başarı olduğu görülür. Gökbilimci Emily Levesque, bu yıl Astronomi dergisine verdiği söyleşide “Karanlık maddenin varlığı, evren hakkındaki konsepti ve alanımızı kökten değiştirdi” ifadelerini kullandı. Rubin’in karanlık maddenin varlığını kanıtlaması, uzak galaksiler üzerine yaptığı çalışmalar sonucunda ortaya çıktı. Rubin ve meslektaşları, gözlemler doğrultusunda, galaksi dönüş probleminin ve gerçek açısal momentum ile gözlemsel açısal momentum tahminleri arasındaki tutarsızlığın nedenini keşfettiler: karanlık madde. Karanlık madde evrenin nasıl genişlediğinin açıklanması için gerekli olan “Evrenin kayıp kütlesiydi”. 

2016’da 88 yaşında ölen Rubin, uzun kariyeri boyunca daha önce bilinmeyen galaksiler de dahil olmak üzere yeni keşifler yapmaya devam etti. Rubin’in de söylediği gibi, “Yeni bir dünyaya baktık ve hayal ettiğimizden daha gizemli ve daha karmaşık olduğunu gördük. Evrenin hâlâ açığa çıkmamış birçok gizemi bulunmaktadır. Onların keşfi, geleceğin maceracı bilim insanlarını bekliyor.”

Bilim, bayılıyorum bu sözcüğe. Nedir bilim? İnsanların deney ve gözlem yaparak sahip oldukları bilgi birikimine deniliyor. Bil sözcüğünden türetilmiş, bellekte iz bırakan anlamında. Evrende her alanda net bilgiye sahip olabilmek için mutlaka bilimden yararlanılır. Bugün gelişmiş tüm ülkeler bilimle tekniği kaynaştıran ülkeler. Geri kalmış ülkeler ise, hala geçmişin garip inanç ve kavgalarından kurtulamayan ülkeler. Çağımız insanının çok değişik ihtiyaçları ancak bilimin ve tekniğin gücüyle karşılanabilir. Türkiye için de bilimin dışında bir çıkış yolu yok.
Hezarfen Havaalanı

Bu gezimizde ilk olarak Hezarfen Havaalanı’na giriyoruz. Büyükçekmece Gölü'nün kuzeyinde, tam 500 dönümlük bir arazi. 1992'den beri Türkiye’nin uluslararası tescilli ilk özel havaalanı olarak hizmet vermekte. Havada rüzgar da olmayınca tek pervaneli minik uçakların kalkıp indiğini görmekteyiz. Kantini varmış. Acıkmıştık da. Fazla yemek seçeneği yok ama yayla çorbası bize yetiyor. Burası zaman zaman rock konserleri için de kullanılmıştı. Bir başka köşede model uçakların uçurulduğunu görmekteyiz. 120 m uzunluğunda bu işe uygun bir pistinin olduğu söylenmekte. Bir de ‘crawler’ yazıyordu girişteki tanıtım panosunda. Hani şu kocaman tekerlekli, 4x4 modifiye edilmiş araçlarla dağ-bayır-taş tırmanılan gösteriler. Ama sanırım buradaki mini. Yani model araçlarla oynanan. Çünkü öylesine geniş bir arazi yok etrafta.

Başakşehir sınırlarına girdiğimizde trafik çoğalmakta ve azgınlaşmakta. Dev dev binalar dikilmiş ve halen dikilmekte. Buraları dolduracak insanlar nerede bekleşiyorlar acaba? İstanbul içinden çıkılmaz bir hal aldı. Sanki Türkiye’nin başka yeri yokmuş gibi her şey buraya.

Dönüş için Halkalı’dan trene bindik. Gene Kazlıçeşme’de aktarıp Yenikapı’da tren bekliyoruz. Ama önümüzde öylesine bir kalabalık var ki velespitlerle binmek na:mümkün. Marmaray sitesinde bu durumdan söz etseydi hiç bu tarafa gelmez Gebze’ye giderdik. Ancak yapılacak bir şey yok. İstasyondan çıkıp sahilden Karaköy, oradan Kadıköy’e gemiyle ve sonrasını da pedalla. Bu durumda 113 km oluyor gezimiz. Sabah 8’de çıktık akşam 9’da döndük. Epeydir karanlıkta bisiklete binmiyorduk.










Küçükçekmece’den Büyükçekmece’ye, oradan Hezarfen Havaalanı’na bisikletleDudullu-Bostancı-(tren) Mustafa Kemal-Avcılar-Ambarlı-Gürpınar-B.Çekmece-Ahmediye-Bahşayış-Hezarfen H.-Karaağaç-Altınşehir-Halkalı-(tren) Yenikapı-Karaköy-(gemi) Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 23 Şubat 2020
Kat edilen mesafe: 108,5 km.
Ortalama hız: 15,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 9 dk., dışarıda geçen süre 12 sa. 46 dk.
En yüksek sıcaklık 18 ˚C, en düşük 5 ˚C, ortalama 12,2 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1393 m, kaybı (iniş) 1413 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 185 m.






Küçükçekmece Gölü




Avcılar sahili

İletişim 0535 5527180

Pamuk Hanım güneşleniyor



Cengiz Bey ile





İleride yeni Balık Hali

Beylikdüzü sahili

Bugün gördüğümüz tüm köpekler güneşleniyor


Gürpınar sahili






Tarihi Sinan Köprüsü, Büyükçekmece



Büyükçekmece Gölü

Hezarfen Havaalanı



Sürücü adayı manevra yapıyor

Buraları dolduracak insanlar nerede bekleşiyorlar acaba? 






(*) [08:21, 6/15/2020] Mustafa Dorsay: cengiz bey, günaydın. umarım daha iyisinizdir. başınıza gelenleri duyduk, geçmiş olsun. acil şifalar dileriz. nasıl niye niçin oldu bilemiyorum ama insanlıklarını unutmuş mahlukların arasında yaşıyoruz. umarım adalet gerekli cezayı verir. en kısa zamanda tekrar sele üzerine oturmanız dileğiyle, esen kalın... mustafa&firuzan

[12:02, 6/15/2020] Cengiz Türkmen: Merhabalar. Çok teşekkür ederim çok iyiyim ve daha da iyi olacağım inşallah.







20 Şubat 2020

Paylaşımlı e-Scooter Girişimleri

Elektrikli Devinim ve İkiteker Üzerindeki Gelecek başlıklı yazıyı tam 3 yıl önce yayımlamıştık. Yeni kavram ve tasarımlar sonucu ortaya çıkan pedal destekli, yani e-Bisi’lerden sonra bir süredir İstanbul içinde “Martı” olarak adlandırılmış elektrikli scooter görmekteyiz. Yollarda, kaldırımlarda, genci yaşlısı ayırt etmeksizin kullanmakta. Ankara’daki bir arkadaşım orada da başladığını belirtince ilginin arttığını görüyorum. Yerli girişim “Martı” dışında Amerikan “Lime” ve Alman “Flash” (yeni adıyla Circ) da devreye gireceği söyleniyor.

Her şeyin, kapı tokmaklarının, lağım kapaklarının bile çalındığı bir ülkede böylesine bir girişimi cesaretli olarak görmek gerek. Nasıl bir düzen kurduklarını merak ettim:

- Akıllı telefonlara bir uygulama indiriliyor.
- Uygulamaya kayıt olunuyor ve kredi kartı bilgileri paylaşılıyor.
- Açılan harita üzerinden yakındaki e-scooter’ın yanına gidiyor.
- Scooter’ın üzerindeki QR kod, açılan kameraya okutuluyor.
- Scooter’ın üzerindeki kilit otomatik olarak açılıyor.
- Sürüş yapıldıktan sonra scooter istenilen bir noktaya bırakılıyor.
- Uygulama üzerinden “Sürüş tamamlandı” butonuna basılıyor.
- Scooter’ın bırakıldığı yerin anlaşılabilmesi için scooter’ın fotoğrafı çekiliyor.
- Ve sürüş tamamlanıyor.
- Binilen dakikaya göre ücret kredi kartından otomatik olarak çekiliyor.

Peki operasyon nasıl işliyor?

- Şehirlerin farklı yerlerinde operasyonel noktalar açılıyor.
- Her sabah elektrikli scooter’lar, belirlenen noktalara bırakılıyor. Örneğin; metro ve vapur gibi merkezi ulaşım noktalarına...
- Her scooter’ın üzerinde bulunan kutu içinde yüksek güvenlikli mobil iletişim ve GPS birimleri bulunuyor.
- Bunların aracılığıyla scooter’lar anlık olarak izleniyor.
- Çalınma riskine karşı scooter’ların kilitlenme özelliği bulunuyor. Çalındığında ise konumu anlık olarak izlenebiliyor.
- Şarjı biten scooter’lar, ekipler tarafından toplanarak operasyon merkezine getiriliyor ve şarj ediliyor.

Açılış 1,99 lira, sonra dakikası 59 kuruşmuş. 10 dakika için 7,90 lira. Ne kadar yol alırsın bu sürede bilemiyorum? Ama dünya genelinde tüm araba yolculuklarının %40 kadarı 5 km altı uzaklıklara yapıldığını düşünürsek, hem çevreyi korur hem de eğlenerek gideceğin yere varırsın. Peki ne kadar hızlı bu “Martı”? 18 km/sa ile sınırlıymış. Dedikleri gibiyse bayağı bir hız! 

Son olarak “Martı”dan yeni bir girişim gördük Tuzla’da; oturabildiğin bir e-scooter. Sepeti de var, yani alış verişe gidebilir, yükünü de taşıyabilirsin. 

Elektrikli ulaşım araçları hızla çoğalmakta. Yeni nesil bisikletleri, yani pedal destekli e-bisikletleri (pedelec) her geçen gün yollarda daha fazla görüyoruz. Buna çok seviniyorum J





17 Şubat 2020

Ziyaret

Sözlükte “değer verilen birini, bir yeri görmeye gitmek” anlamında masdar olan ziyâretin kökü zevr de aynı anlamdadır ve hem ziyaret etmeyi hem de ziyaret edeni anlatır. Ancak “ziyaret eden” anlamında zâir (çoğulu züvvâr) kelimesi daha yaygındır. Züver ve mezâr da “bir kimseyi görmeye gitme” mânasını ifade etmekle beraber mezar ayrıca “ziyaret edilen yer” anlamına gelir ve Türkçede kabirle birlikte bu anlamda kullanılır. Ziyaret ibret almak için kabirleri, sevap kazanmak için mübarek yerleri, akrabaları ve hastaları görmek gibi amaçlarla gerçekleştirilir.

Biz de bu haftaki gezimizi, değerli büyümüz Fikret Albay ve sevgili kardeşimiz Kamil’i tedavi gördükleri hastanede ziyaret etmek üzere planladık. Sabah 9 buçukta Karaköy’de buluşmak üzere sözleştik arkadaşlarla. Kadıköy’den Osman G. ve Haluk O. ile 09.10 vapuruna binerek geçtik Boğaz’ı. Orhan D.’yi de Haliç köprü ayağından aramıza alarak Unkapanı yokuşunu pedallıyoruz. Hava serin, çok dik olmasa da yokuş ısıttı. Kahvaltıyı Siirt Pazarı’nda yapacağız hep birlikte, pide ile. Bakkaldan alınan malzemeyi (domates, biber, peynir) yandaki fırına verir pide yapması istersin. Kısa bir zaman sonra nefis pideleri alır karşısındaki Dostlar Çayevi’ne yerleşirsin... ve yemeğe başlarsın J Her şeyin fiyatı arttı. Gelen zamlar pideleri de 6 liraya çıkarttı. Ama gene de ucuz. Pideciye gitsen en az 15 lira. Çaycı Yaşar Bey taze demlenmiş çayları da servis edip afiyetle karnımızı doyurduktan sonra, ilkin Balıklı Rum Hastanesi, ardından da Memorial Hastanesine gitmek üzere Tarihi Yarımada’da başladık tekrar pedallamaya. At Pazarı Meydanı; adından da anlaşıldığı gibi vakt-i zamanında atların satıldığı, ahırların bulunduğu, bugün kafelerin, özellikle de nargilecilerin toplaştığı meydan. Muhafazakarların Cihangiri olarak da anılmakta. Bronz at heykeli altında çekilen bir aile fotografı ve Fatih Camisi içinden devam sürmeye. Caminin tarihine baktığımızda; Banisi Fatih Sultan Mehmet olan yapı 1462 – 1470 yılları arasında mimar Atik Sinan'a yaptırılmıştır. Külliye olarak tasarlanan yapıda medrese, darüşşifa, tabhane, aşevi, kütüphane, hamam ve cami bulunur. Yapının inşasında seçilen alanın önemi büyüktür. Bizans döneminde burada Hagioi Apostoloi Kilisesi’nin olduğu bilinir. Külliyenin inşası içinde bu noktanın seçilmiş olması burada yeni bir inancın hakim olduğunu simgelemektedir.

Bu yapılar topluluğu tam bir simetriye göre yapılmıştır. Külliyenin ortasında caminin bulunması şehrin en önemli dini ve kültürel merkezini oluşturur. Yapının çevresindeki birimler doğru bir biçimde korunamadığından ve 1509, 1557, 1754 ile son olarak yıkıldığı 1766 depreminden sonra geçirdiği hasarlar sonucunda topluca günümüze ulaşamamıştır. Sultan III. Mustafa'nın emriyle yaptırılan bugünkü Fatih Cami, özgünlüğünü kaybetmiş ve günümüzdeki görünümünü kazanmıştır. Örneğin, ilk yapımında tek şerefeli olan minareler bugün birer şerefe daha eklenerek ve boyları uzatılarak, külahları da kurşun kaplı ahşaba çevirerek yenilenmiştir... denilmekte.

Camiyi geride bırakıp Vefa Stadı yakınlarından geçerek -burası Osmanlı döneminde ‘Çukurbostan’ olarak adlandırılan ve Bizans’tan kalma açık sarnıçların birinin üzerinde 1926 yılında kurulmuştur- karşıya, Sulukule tarafına dalıyoruz. Adını İstanbul'da surların en alçak olduğu bölge olan ve Bayrampaşa Deresi'nin bu bölgede bulunması nedeniyle almış olan buraları, 50’li 60’lı yıllardaki ‘Eğlence Evleri’ ile en görkemli günlerini yaşar. 1985 yılına gelindiğinde üç tane olan Eğlence Evleri'nin sayısı 34'e çıkmıştır. 1990 yılında, Saadettin Tantan zamanında buralara baskınlar başlar, 1994’de ise artık hepsi kapanmış bölge fakirliğe teslim olmuştur. 2006’da ‘Kentsel Yenileme Projesi’ kapsamında kamulaştırılıp buranın sakinleri Romanlar da şehir dışına sürülüp (maddi imkansızlarından dolayı da geri dönemeyen) inşa edilen villalarda bugün zengin Suriyelilerin oturduğu yazılmakta.
Ahşap yetimhane binası, 1853
 Parke taşlı yollardan inerek, A. Menderes Bulvarı, Fetih Kapısı, Topkapı Kültür Parkı, 1453 Müzesi, Merkez Efendi diyerek, biraz kaybolup tekrar yolu bularak, Fikret Albay’a çok sevdiği baklavadan alarak Balıklı Rum Hastanesine geliyoruz. Albayımız odasında dinlenmekte. Tam öğle vakti, yemek saati. Hastane genişçe bir yeşil alan içinde. Osmanlı döneminde Rum Ortodoks Cemaati'ne sağlık hizmeti vermek amacıyla kurulan birkaç hastaneden biri. Kuruluş tarihi 1753 olarak kabul edilmekte. Geçmişi 1454 yılında Karaköy’de "Büyük Balıklı Han"ın bulunduğu yerde faaliyete geçen hastaneye dayanır.

18. yüzyılda veba salgını nedeniyle surların dışına taşınan hastane, "Yedikule Hastanesi" adıyla bakkallar esnafı locası tarafından 1753 yılında inşa edilmiş. Ahşap hastane binaları 1790 yılında çıkan yangında yok olunca, Patrik 7. Neofitos’un ve Bab-ı Ali tercümanı Yorgo Humuzi’nin katkısı ile yeniden inşa edilir. 1794 yılında yapılan bir düzenleme ile, kronik hastaları ve sokaklarda yaşayan insanlarla dilencileri kabul eden bir kurum haline gelir. Balıklı Meryem Ana Kilisesi’nin yönetimi hastaneye verilir. Eğrikapı’daki Meryem Ana Kilisesi, müştemilatında psikiyatri hastalarını kabul ettiği için 1816’da hastaneye bağlanır. 1894 depreminde hastanenin zarar görmesi üzerine bugün hizmet veren binalar inşa edilir ve tümü 1991 yılında restorasyondan geçer. Ben daha çok adını “alkol ve madde bağımlılarının tedavisi” ile duymuştum. Geriatri bölümü doğru bir yere benziyor. Personeli güler yüzlü, etraf temiz. Umarız Albayımız kısa zamanda sağlığına kavuşur. Benim için Fikret Dayı, değeri/önemi çok fazla; hem bahriyeden dayımla olan arkadaşlığı, hem beni ilk olarak Edirne’ye götüren, hem de "uzun yol bisikletçiliği"ne alıştıran.

Bakırköy sahil tarafı inanılmaz yüksek binalarla kaplı, bir duvar örülmüş. Ama öyle böyle değil. Halen inşaatlar sürmekte. Bu kadar insan buraya taşınınca ne olacak ortalık? Bunlar hangi yoldan gelip gidecekler? Alt yapıyı hazırlamadan üstüne inşaat izni! Hangi aklın işi, şaşarım!

Ataköy içinden geçmekteyiz. Orhan D. direksiyona geçiyor. Buraları iyi bilmekte. 1999 yılında Olimpiyat tesisleri içinde kurulmuş olan Ahmet Cömert Spor Salonu önünden süren yolumuz E-5 üzerinden geçip Memorial Bahçelievler Hastanesine varıyor. Velespitler otoparka, bizler 8B’ye. Yüzümüze takılan maskelerle Kamil’in odasına giriyoruz. Sadece beni beklerken hepimizi görmesi sanırım güzel bir sürpriz olmuştur arkadaşımıza. Kamil güçlü, üstesinden gelecek. Eşi de yanında. İkram sodalar eşliğinde kaynatıyoruz. Biraz bisiklet, biraz tedavi, biraz spor derken “Ziyaretin kısası makbuldür” denilir ama bu atasözünün aslı “Ziyaretin kısas’ı makbuldür”dür (yani kısas = karşılıklı olan), arkadaşımızı fazla da yormadan veda ediyoruz.

Memorial Hastanesi, 2000 yılında hizmete giren ve Türkiye genelinde sağlık kuruluşları olan Trabzonlu Turgut Aydın’a ait. Hayat hikayesi; 15 yaşında İstanbul’a gelip Sultanhamam’daki bir tornacıda çırak olarak çalışmaya başlayan... diye anlatılıyor. Ondan sonra yürü kulum yürü olur ve holdingleşir. Gelelim bu E-5 karayolunun kenarındaki yapının üzerinde oturduğu arazinin hikayesine: Bahçelievler İlçesinin kalbine saplanan bir hançer gibi duran bu yapının zararı sadece Bahçelievler ilçesine değil, Bağcılar, Güngören başta olmak üzere E-5’i kullanan yüz binlerce sürücüye. Hastanenin ana kapısının E-5’e açılması bu halka yapılabilecek en büyük kötülüktür... denilmekte. Arazinin imara açılması ise daha da ilginç: Son yıllarda imar olmayan yerlere ülkemizin saygın firmaları veya holdingleri önce küçük bir imar alarak ayak atıyorlar. Daha sonra nasıl oluyorsa oluyor bu imar hakları çok yüksek bir bedel ile satılıyor. ... Sabancı Holding aynı formülü bu seferde Bahçelievler İlçesinin girişinde, yıllar önce Carfoursa için imar alıp mütevazi bir bina yapmıştı. Daha sonra bu yeri ciddi bir menfaat karşılığı Memorial Hastanesine verdiği iddiaları var... denilmekte. Burası imara uygun bir konumda değil ama kamunun her kademesine yönetici veren büyük holdinglerin işi her yerde kolay. Rant aşkı; sonra da ihanet ettik dersin, olur biter L

Orhan D. bizi güzelce Ataköy’ün içinden çıkartıyor. Sahilinde pedallıyoruz. Ataköy oldu Katarköy diyorlar. Katar Devleti TOKİ'den aldığı 125 dönümlük arazide hayata geçireceği 70 metre yüksekliğindeki Sea Pearl projesiyle Ataköy sahilini “kapattı”. 250 bin metrekare inşaat hakkı olan arsaya tam 547 bin metrekare inşaat yapılıyor. Turizm imarlı olmasına rağmen, 1401 konutun yer alacağı proje 2,7 milyar dolara satılacak… denilmiş 5 yıl önceki haberde.

Bugün bunlar gerçekleşmiş durumda. Kıyıya duvar örülmüş. Dünü ve bugünü gösteren fotolara baktığınızda nasıl bir durumda olduğunu net görebilirsiniz. Dev binaların gölgesinde Bakırköy’e doğru devam ediyoruz. 

İDO iskelesinden sonra bisiklet yoluna geçtik. Maviyle boyanmış, kimi bazı vatandaşlar nedenini bilmediklerinden halen üzerinde salınmaktalar. Onları zil sesiyle uyarıp kışkışlıyoruz. Bu şekilde Yenikapı’ya kadar gelip buradaki İDO iskelesi yakınındaki Caffé Nero’da bir mola. Kocaman pideydi ama eridi gitti, açıktık. Herkes mideyi sakinleştirmekle meşgul. Kimi sandviç, kimi tost, kimi simit...

Bakırköy Sahil Yolu’ndaki düzenleme ile eski yol atıl bir şekilde bekliyor. Umarım buraları yeşil alana dönüştürürler. Ama bu adamlardaki rant aşkı buna izin verir mi?

Biraz yoldan, biraz kıyıdan diye Sirkeci’ye geliyoruz. Haluk O. trene, Orhan D. metroya, biz de Osman G. ile Karaköy’den vapura.

Evli evine köylü köyüne durumları yani J Aslında bu söz; “Evli evinde köylü köyünde” şeklindedir ve “Herkes kendi yerinde ve işinin başında bulunmalıdır. Toplumun düzeni de, kendisinin rahatlığı da bunu gerektirir” anlamındadır ama ben bize göre değiştirdim J










Ziyaret: Dudullu-Kadıköy-(gemi) Karaköy-Eminönü-Fatih-Topkapı-Merkez Efendi-Balıklı Rum H.-Bakırköy-Ataköy-Memorial H.-Zeytinburnu-Eminönü-Karaköy-(gemi) Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 16 Şubat 2020
Kat edilen mesafe: 70,15 km.
Ortalama hız: 15 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 41 dk., dışarıda geçen süre 8 sa. 40 dk.
En yüksek sıcaklık 20 ˚C, en düşük 7 ˚C, ortalama 12,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 565 m, kaybı (iniş) 571 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 130 m.

Garmin yol bilgileri Ziyaret

Relive yol bilgileri Ziyaret











Fikret Albay ile




Kamil ile