Bu işin güzel yanlarından biri de tur dönüşü alınan banyo. Kaskınızın
altında kafanıza yapışmış saçlarınızın üzerine akan sıcak su bedeninizi yavaş
yavaş ısıtır. Beraberinde tozu ve tuzu akıtırken düşünceleriniz gerilere gider.
Gezilen görülenler, konuşulanlar, pedallanan yol ve yaşama dair pek çok şey
akla gelir.
İstanbul’un yakın çevresini dolaşmak kadar şehir turu da
büyük keyif verir. Bu pazar Serhan’ın rehberliğinde ve Haldun’un asistliğiyle Küçükçekmece’ye
kadar bir İstanbul Şehir Gezisi yaptık, yaklaşık 65 km tutan.
Sabah hep birlikte, Serhan, Haldun, Levent, Kamil, Ali,
Hasan ve İhsan’la Siirt pazarındaki kahvaltımız sonrası (3,25’e var mı başka
yerde pide?) bastık pedallara. Fatih Akdeniz Caddesi’ne paralel bir yoldan
Millet Caddesi’ne indik, oradan da Vatan Caddesi’ne çıkıp göbekten Samatya’ya
yöneldik. Pazar olduğundan trafik çok yok yollarda. Tabii bizi bu şekilde gören
bazı hemşerilerimizden İngilizce tezahürat almak çok hoş oluyor. Biz de zaten ecnebiye
benzemek için çok gayret sarf ediyoruz. Üzerlerimize yabancı dilde yazılmış
giysiler giyerek onların algılarını kolaylaştırıyoruz. Hatta bir keresinde
“Bulgaria...” diye bağıran bile çıkmıştı.
İstanbul’un tarihi surlarını Silivrikapı’dan terk edip (kaç
kapısı var İstanbul’un bilir misiniz?) hemen karşısındaki mezarlıklara girdik.
Müslüman ve Ortodoks mezarlarının yoğun olduğu bu bölgede güzel bir bina dikkat
çekiciydi. Ermeni mezarlığı yakınında, Manastır Kafe. Belli ki bir ince zevkin
eseri. Bir başka gelişimizde buraya uğramak isterim. Haldun sahibesinin hoş
sohbet olduğunu, bisikletlilere ayrı bir ilgi gösterdiğini söyledi (Balıklı
Meryem Ana Rum Ortodoks Manastırı hemen yanında).
Bolca hastane önünden (Yedikule Göğüs H., S. Şakir Kadın
Hastalıları H., Surp Pirgiç Ermeni H.) geçip Olivium’un arkasından Kazlıçeşme
Zeytinburnu arasını bağlayan sahil yoluna paralel arka yoldan Veliefendi
Hipodromu’na doğru yöneldik (arada kısa, bozuk satıhlı bir yol bile vardı).
Bakırköy içlerinden dolanıp (burası kalabalık, insan
kaynıyor) Ruh ve Sinir Hastanesi arkasından Ataköy’ü tamamlayıp (gerçekten
Ataköy kaç kısım? Git git bitmedi), Yunus Emre Camii’nde bir ihtiyaç molası ve Atatürk
Hava Limanı yakınlarına geldik. İnip kalkan uçakları izleyerek (bu koca kuşlara
bakmak çok zevkli) Florya’ya ulaşmış olduk.
Bugün hava çok sıcaktı. Firuzan’ı terletti (beni de). Daha
hafif giysilerle değiştirdi üstünü.
Florya içinde kararsız şoförler trafiği az tıkamadılar. Kıvrılarak
aştık bu acemileri ve Menekşe’yi geride bırakıp Küçükçekmece’yi bulduk. Gördük ki
inşaatlar, yol ve meydan çalışmaları ile halen karmaşık buraları (neresi değil
ki?). Km saati 35 göstermişti bile.
Küçükçekmece adının
kaynağı konusunda, tarihçiler arasında değişik görüşler mevcuttur. Hakkı Raif
Ayyıldız bir yazısında; bölgenin Küçükçekmece adını almasını şöyle
anlatmaktadır: "Batağa gayet kalın kazıklar çakılmış ve aralarına halatlar
gerilmiştir. Yolcular büyük bir sala dolar, salcılar da salı çeke çeke kanalın
öte yakasına yüzdürüp götürürlerdi; bunlardan ötürüdür ki, iki gölün
geçitlerine "Küçükçekmece" ve "Büyükçekmece" adları
verilmiştir.
"Çekme" adı,
bu bölgede olan çöküntülere bağlanmaktaysa da, gerçeğe en yakın varsayımın,
göle giren balıkları tutmak için kanala konmuş olan ve yukarı çekilerek açılan
kafesli setlerden dolayı verilmiş olduğu söylenebilir. Kaldı ki, eski Osmanlı
Vakıf defterlerinde de bölge "Çekmek-i Küçük" olarak anılmaktadır. Öte
yandan "küçük" olarak adlandırılan göl, gerçekte "büyük"
olarak adlandırılandan daha büyüktür. Adlandırmadaki bu terslik, göller
üzerindeki köprülerin uzunluğuna da bağlanabilir. (Vikipedi)
Göle ulaşabilmek için bırakılan daracık yolun anlamını
anlayamadık. Eskiden bisikletle bile geçilebilen bu yol polis araçlarının parkı
için alınmış ve vatandaşa değil yan yana, karşı karşıya bile geldiğinde
yürüyemeyeceği bir aralık bırakılmış. Bu nasıl bir saygısızlıktır böyle?
Göl kıyısında kesemize uygun yer yoktu. ‘Cafe’lerde çay 2
lira. Buna kim dayanır? Oturunca 3 bardaktan aşağı içen yok. Beltur sadece
yemek vermeye başlamış. (içerisi tıklım tıklımdı). Kıyıda oyalandıktan sonra
merkezde bir kıraathaneye oturup 1 liradan bolca çay içip karnımızı doyurduktan
sonra dönüşe geçtik. Saat öğlen 1’i geçmişti bile.
Dönüş ayrı bir macera oldu. Bir kere yollar artık araç ve insanla
doluydu. Sahiller işgal edilmiş. Yürüyen (ama sağına soluna bakmayan), 3
tekerli bir elektrikli araç üzerinde dikilen, ‘selfie’ çeken (buna öz çekim denildi),
sonrasında artık bir İstanbul klasiği olan ‘mangalcılar’ (yelleyiciler demek
daha doğru) ve ‘çekirdekçiler’ rekabeti (hangimiz daha çevreciyiz)...
Ataköy Marina’da Kahve Dünyası yanına bisikletlerin parkına
izin vermedi güvenlikçi. Sorduğunda bir yığın sebep sayıyor ama hiç biri doğru
değil (anlat anlat durumları yani). Biz de paramızı Beltur’a saklayıp orada bir
mola vererek devam ettik.
Buradan sonrası malum. Biraz kıyıdan biraz yoldan gidersin.
Trafik çıldırmıştır. Arabalar yayayı takmaz (seni hiç takmaz) kaldırıma ısrarla
çıkar. Hatta yer bulduğu ve o kaldırıma çıkabildiği için yüzü marifet yapmış
gibi sırıtmaktadır. Sesini çıkartırsan seni bile azarlar. Her daim kendi
haklıdır.
İhsan ve Haldun önden bastılar ki kaptan vapuru bekletsin
diye. Ama biz ancak ikincisine yetişebildik. Hasan’la Ali zaten Yenikapı’da
ayrılmışlardı. Kaldı Kamil, Levent ve Serhan, onlar da Beşiktaş’a döndüler...
Bu ne? Su kesildi, olacak iş mi? Kaldık mı şimdi sabunlu.
Geziyi anlatacağıma yıkansaydım keşke... :))
Pide-i İstanbul Gezisi:
(Kızıltoprak-Kadıköy)-Karaköy-Eminönü-Unkapanı-Fatih-Fındıkzade-Samatya-Silivrikapı-Yedikule-Zeytinburnu-Bakırköy-Ataköy-
Yeşilköy-Florya-Menekşe-K.Çekmece ve dönüş (sahil yolundan)
Tur tarihi: 25 Ocak 2015
Kat edilen mesafe: 66,67 km.
Ortalama hız: 13 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 7 dk., dışarıda geçen süre 8
sa. 28 dk.
En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 16,5 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 429 m, kaybı (iniş) 431 m.
Garmin yol bilgisi Pide-i İstanbul
Foto katkıları için Levent ve Haldun’a teşekkürler.
Bu bölgeye yapılmış turlar Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı, Büyükçekmece Beşlisi, Mahşerin Dört Atlısı, Sazlıbosna, Sebeb-i İlhan
İlginizi çekebilir 50’li yıllarda Hollanda’da bisikletli yaşam, Araba enkazından bisikletler: Hurdadan çıkan yaşam, Y ü z b i n