19 Ağustos 2024

Tembelliğe yer yok... III


Seriye devam. Bisiklete bindikçe kendime geliyorum. Evde otur otur, tadım kaçtı. Neydi ünlü laf: “Yaşlandığında bisiklete binmeyi bırakmazsın - Bisiklete binmeyi bıraktığında yaşlanırsın”. Eylül turunu şimdiden heyecanla bekliyorum. Yol planlamasına başladım bile.


8 buçuğa doğru ayrıldım evden. Bostancı tren istasyonuna doğru gidiyorum. Pazar sabahının ayrı bir keyfi var. Daha kimsecikler ortada değil, sakin. Hareket saatini hesaba katmadım, o nedenle Gebze trenini 1 dakikayla kaçırıyorum. Olsun, yetişmem gereken bir yer yok. 15 dakika sonra gelenle 1 saatlik yolculuğun ardından Gebze’den başladım geziye. Bugün, her zaman gittiğim(iz) tura bir çeşitlilik katmak için yeni bir rota eklemek istiyorum. Bir keşif yani. Bu bölgeye yaptığım(ız) turları çokça anlattım. Bazılarını buradan okuyabilirsiniz > Ge-Ze-Ge-Ze-Geb-Ze XL, Keşif Turları; Gebze-2


İstasyon Caddesi üzerindeki Nizam fırınından boş geçemiyorum. Son alışımda 75 idi bugün 100 lira olmuş Vakfıkebir ekmeği. Evde olmasına karşın bu lezzetli ekmekten bugün yarım alıp devam ediyorum. Ardından gelen yolun darlığı her zaman tedirgin eder. Bugün de hızla buradan uzaklaşmak için e-desteği bir kademe arttırıp 300 metrelik bölümü geride bırakarak, Gebze Belediyesi önünden geçip, Tembelova sanayi bölgesi sonrası kırsala doğru ilerlemekteyim. Pelitli mezarlığı önündeki rampa çok uzun olmasa da sağlamdır. Hatta bir dönemeç var ki dıştan almak çok rahatlatır.

 

Midedeki acıkma sinyalini yanımdaki sandviçle Pelitli köy kahvesinde dindirmek için alana giriş yaptığımda bir değişiklikle karşılaşıyorum. Kahve kapanmış yerine kocaman bir börekçi açılmış, La Bella diye de isim vermişler. Hoppala... Ne de güzeldi, burada mola verir arkadaşlarla sohbet ederdik. Canım sıkıldı bu duruma. Durmuyor devam ediyorum, Mollafenari’de veririm molayı. (...) Ne var ki Molla’daki kahvede masalar dolu. İçeride oturmam bu havada. Devam, Cumaköy’de veririm artık. (...) Buradaki kahvede de masalar dolu. Devam. Zaten mide de kesti sızlanmayı.

 

Şimdi geldik çeşitlilik katacağım bölüme. Daha önceleri buradan Kadıllı şeklinde devam ederdik. Son gelişimde haritada bir yol görmüştüm. Onu biraz inceledim de. Farklı bir yoldan gene aynı yere çıkabiliyoruz. O nedenle besi çiftliklerinin ve seraların bolca olduğu bir bölgeye doğru devam ediyorum, Kuzey Marmara otoyolu altından, bir dere üzerinden geçerek. Kırsaldayım artık. Köy evleri, bahçeler, tarlalar geçiliyor. Tertemiz havasını çekiyorum bolca içime. 


Ama ne çok hayvancılık yapılmakta buralarda. Hepsinin girişlerinde “kurbanlık” lafları yazılı. Bu et yeme merakı da bizde herhalde göçebelikten kalma olsa. Zaten bu göçebe geninin varlığını her şekliyle görüyoruz. Yerleşik olmadığından hiç bir şeyin değeri yok gözünde. Tarihi de yıkabiliyor, define diye patlatıyor, muhafaza etmek için çabalamıyor. Onun için ganimetten başka bir şey değil.

 

Seralar peş peşe gelmekte. Seranın olmadığı alanlarda da minik evler, önlerinde bahçeleriyle. Buraları keşfedilmiş bile. Prefabrik evleri kondurmuşlar. Hatta duvarla çevrili site de görüyorum. Gerçi güzel bir bölge. Hafta sonu için ideal. İstanbul’a bu kadar yakın olması. 


TÜBİTAK’ın Bilim-Teknik dergisinde ilginç bir yazı ilişti geçenlerde gözüme: Acı biber ömrü uzatır mı? Aynen aktarıyorum: Baharatların ve acı yiyeceklerin hastalıkların tedavisinde yararlı olduğu düşüncesinin uzun bir geçmişi var. Yeni bir araştırmanın bulguları da bu düşünceyi destekler nitelikte.

 

ABD’de bir üniversite yaptığı araştırmada 16 binin üzerinde Amerikalının, 23 yıl boyunca takip edilen beslenme ve sağlık verilerinden yola çıkmış. Katılımcıların kırmızı acı biber tüketimi ile ölen kişi sayısı ve ölüm nedenleri incelenmiş. Sonuç olarak acı biber tüketenlerin toplam ölüm oranının daha düşük olduğu tespit edilmiş. Uzmanlara göre acı biberin yaşam süresini uzattığını söylemek şu an için iddialı bir ifade olsa da acının sağlığa yararlı olduğuna dair birtakım tahminler var. Bunlardan biri biberin acı olmasını sağlayan kapsaisin adı verilen maddeyle ilgili. Kapsaisinin mikroorganizmaların çoğalmasını ve obeziteyi önlediği, koroner kan akışını düzenleyen hücresel mekanizmalarda rol oynadığı düşünülüyor. Aslında biberin yaşam süresi ile ilişkisine dair yapılan ilk çalışma bu değil. Çin’de gerçekleştirilen ve 2015 yılında The BMJ’de yayımlanan araştırmada da acı biber tüketimi ve toplam ölüm oranı arasında ters orantı olduğu gözlenmişti. Yeni araştırma ile bir önceki çalışmada elde edilen bulgular desteklenmiş oldu.  

BilimTeknik


Ben (/biz) çok severim (/riz) acı biberi. Herhalde siz de artık bu araştırma üzerine yersiniz : )) Danimarkalı bir adam vardır, Chili Klaus. Youtube’da acı biber yedirdiği kişilerle çektiği videoları yayınlıyor. Çocuk korolarına, klasik müzik orkestralarına, caz gruplarına... Pek çok da ödül almıştır bu videolarla. Her seferinde gülmekten kahkahalara boğulduğum birini izlemenizi isterim.



Yolum beni sonunda Kadıllı tarafından gelen yola bağlıyor. Bundan sonrası bilindik. Ovacık sapağından geri dönüş yapıp Göçbeyli diye yöneliyorum. Yol boyunca sebze-meyve tezgahları geçiliyor. Bu bölgenin tamamı İstanbul’un ihtiyacını karşılamakta. Elbette yetmez ama yakında olması açısından, nakliye ücreti vs. yönünden avantajlı.

 

Sandviçi yemek üzere Göçbeyli’de, eskiden geldiğimizde oturduğumuz kahvede 2 çayla bu işi hallediyorum. Burada da çay 10 lira olmuş. Düşünün durumumuzu, içler acısı ama nafile. Cehalet sorunlarımızın başında. Alnı değiyormuş. Gördük ne olduğunu.

 

Artık buradan Sabiha Gökçen metro istasyonuna gidip, öyle döneceğim. Ve Göçbeyli’yi geride bırakarak gelen yokuşu tırmanıyorum. Keşke sandviçi yemeseydim, şiştim. Buraya kadar sıkıntısız gelmiştim, şimdi zor geliyor bu rampa. Bunu daha önce de yaşadım, yolda karnını şişirmeyeceksin. Hafif, sadece biraz bastırmak üzere. Tercihen cevizli sucuk gibisinden şeyler. Uzun yolda hep böyle giderim.

 

Havaalanına yaklaştıkça yol kenarında park etmiş bekleyen araçlar çoğalmakta. Kocaman da yazmışlar “park yasak, EGS ile denetleniyor, 2 km ileride ilk 15 dk.sı ücretsiz otopark” diye. Ama dumduma durumları. İnsanlar bu iktidarla birlikte iyicene kural dinlemez, aldırmaz oldular. Neresinden tutsan kopuyor ama... Aması çok.

 

Kadıköy metrosuyla Kozyatağı’na, oradan aktarmayla Bostancı metrosuna ve İMES durağından pedalla evin yolunu tutuyorum. Güzel bir 60 km.lik daire çizmiş, yeni bir yol keşfetmiş oldum.

 

Sonlandırmadan gene keyifli bir grubu/parçayı paylaşayım: Slowly Rolling Camera; 2013 yılında Cardiff'te besteci-klavyeci Dave Stapleton, perküsyoncu Elliot Bennett, yapımcı Deri Roberts ve vokalist-söz yazarı Dionne Bennett tarafından kuruldu. Üçüncü albümün ardından Dionne Bennett gruptan ayrıldı ve kalan üçlü 2018'de bir enstrümantal albüm yayınladı: Juniper, ardından 2021'de "Where the Streets Lead", 2023'te "Flow" ve onu 2024'te "Silver Shadow" izledi. 

 

‘Trip hop’, ‘jazz’, ‘soul’, ‘electronic’ tınılarına sahip İngiliz grubun 2014 tarihli albümlerinden; Outside




















Tembelliğe yer yok... III: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Pelitli-Mollafenari-Cuma-Göçbeyli-Sabiha Gökçen-(metro) Kozyatağı-(metro) İMES-Dudullu

 

Tur tarihi: 18 Ağustos 2024

Alınan yol: 57,96 km
Ortalama hız: 18,9 km/s

En yüksek hız: 59,6 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 03 dk, dışarıda geçen süre 6 s 06 dk

En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 30,9 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 637 m, kaybı (iniş) 764 m
En düşük yükselti 15,4 m, en yüksek 275,2 m

 

Garmin yol bilgileri Tembelliğe yer yok... III

 

Relive yol bilgileri Tembelliğe yer yok... III