7 Mayıs 2024, Salı / Kıbrıscık - Beypazarı, 54 km (3. gün)
100 sene önce bugün İstanbul'da Cumhuriyet gazetesi yayımlanmaya başladı.
Akşam Orhan Beyle jandarma komutanına gittik. Bir yanlış anlaşılma sonra düzeltildi. Sanılmış ki ben Köroğlu Dağına çıkaca’m. O nedenle tehlikeye dikkat çekmek ve iletişim bilgilerini almak istemişler. Neyse ki benim öyle bir niyetim olmadığından gerek kalmadı. Ama çay bisküvi eşliğinde sohbet ettik. Teğmen komutan Malatyalı. Genç elbette. İsmi de Recep Tayip. Babası bu ismi çok sevmiş ve oğluna vermiş. Umarım ileride başını ağrıtmaz : ))
Orman İşletmesi Misafirhanesinde, oda dardı, fazla hareket etme şansı yoktu. Ama iki yatak olması nedeniyle çantaları boşaltmak zor olmadı. Duş almadım, boynumda Buff, ayaklarımda çorapla yattım. Battaniye üşümeme engel oldu. Yorgan demeli herhalde. Ağırdı da, iyi uyudum. 5 buçuk gibi uyandım ama kalkmayıp yatakta oyalanırken bir baktım ki 7 buçuk olmuş saat. Kalkıp toparlanmaya başlıyorum. Yetişmek zorunda olmadığımdan rahatım. Tıraş falan derken ilk fotonun çekilmesi 8 buçuğa doğru ve yola koyuldum. Bugün Beypazarı, 53 km. 1650 m.de bir geçitten geçeceğim. 1100’lerden tırmanılacak.
Hava açık, 13 °C, dünden daha sıcak. Güneş pırıl pırıl ortalığı aydınlatıyor. Kıyafetler gene aynı: bacaklarda ve kollarda ısıtıcılar, uzun parmaklı eldiven ve kafada Buff, windstopper yelek. Bir iki gün böyle olacak. Beypazarı diye ayrılıyorum Kıbrıscık’tan. İlçe çıkışına kadar bölünmüş yol (1 km kadar), kaba asfalt, sonra tek şerit oluyor. Yamalı, yer yer çukurları olan -büyük değil ama zaten bozuk satıh diye uyarı yapmışlar- eski bir asfalt. Eldivenler sıcak geliyor, parmaksızları giyiyorum. Kollukları da sıyırıyorum. Kıbrıscık’tan bir çukura ineceğimi söylemişti jandarma komutanı, sonra 1100’den 1650’ye tırmanaca’m.
Kıvrılarak çukura iniyorum, 1031 m.ye. Cuma Deresi üzerinden geçip -hızla indiğimden fotosunu çekemedim, çok güzel görünüyordu- ve ardından karşılığı geliyor, tırmanışın işaretlerini görüyorum. Ama daha esası bu değil. İki köy geçildikten sonra geleceğini söylemişti komutan. Bu arada hava mis, 15,2 °C. Yol biraz çıkıyor 1322’ye, sonra iniyor 1250 metreye. Öyle bir göz yanılgısı yaşıyorum ki, sanki yol yokuş aşağı gibi görünse de sıfır eğim, pedal çevirmediğinde duruyorsun.
Yazıca ve Köseler köyleri geçildi ve ardından tırmanmaya başlıyorum. Bölge çok güzel. Yol kenarına kadar gelmiş inekler merakla beni izliyorlar. Dünkü buzağıdan sonra temkinli geçiyorum. Neme lazım, belki hoşlanmazlar halimden : )) Uzunca çıkıldı çıkıldı ve yaklaşık 19 km sonra gözün alabildiğine yemyeşil bir doğa ve tam ortasında konumlanmış masmavi bir göl, Karagöl Tabiat Parkı geliyor. Oldukça derin bir göl olduğunu okumuştum. Ancak daha büyük bir yer sanırdım. Çevresinde bungalovlar görüyorum. Bir de 6-7 kadar kubbe/kümbet/dome şeklinde kapsül evler. Bunlar herhalde kiraya mı veriliyor? Gerçi kapısında giriş fiyatları vardı ama bunlara ilişkin bilgi yoktu.
Eşsiz manzara güzellikleri içinden, 1500 metrelerden devam ediyorum yükselmeye. Küçük göletler geçiliyor, çevresinde yerleşim, köyler var, veya yayla evleri demeli. Göletlerin birinin yakınında, biraz video çekip eşe dosta yollamak niyetiyle yavaşlayıp duruyorum. Hazır 2. bataryaya da geçeyim.
Ve biraz sonra Burgaz Geçidi, 1650 m ile geliyor. Karayolları haritası bu geçidi göstermemişti. Ahlatlık diyordu. Yoksa adı mı değişti? Durmuşken cevizli sucuktan da iki ısırık alıyor, fotolar çekip biraz yüksekliğin keyfine varıp devam ediyorum. Yol artık düz seyrediyor..., ediyor ediyor ve bir ikinci geçit daha geliyor. Bu işte Ahlatlık Geçidi (1650 m). Saat 10.56, hava 17,2 °C. Ortalamam 14,6 km/s. 26,66 km geride kalmış. Ankara İl Sınırına girdim demektir.
Geçit sonrası etrafı izleyerek pedallarken solda, hafif içerlek 5-6 at otluyordu (daha sonra öğreniyorum ki bunlar yılkı atlarıymış *). Merakla durdum. Kaçmasınlar istedim. Kameramı çıkartıp fotograf çekmek isterken beni fark ettiler. Önce biraz izlediler, sonra hızla yolu geçerek dıgıdık dıgıdık tepelere doğru dört nal çıktılar. Yukarıda arkalarına dönüp gene beni kestiler. Herhalde bisikletli ilk görüyorlardı : )) Hoş bir bölge, su birikintileri de var. Kurbağa sesleri ortalığı kaplamış vaziyette. Bir de değişik iri kuşlar su kenarında, foto çekemeden havalandılar bile.
(*) Anadolu’da yabani at olarak bilinen ve doğada insanlardan uzakta özgür bir şekilde yaşayan yılkı atları Beypazarı’nda kameralara yansıdı. Beypazarı‘nın yüksek kesimlerinde bulunan Karaşar Dağları’nda eskiden traktörlerin çok yaygın olmadığı dönemlerde ağaç kesimi yapılırken tomruk çekiminde ve yazın çiftçilerin kullandığı atlar, kış gelince serbest bırakılarak ilkbaharda tekrar tutulurdu. Yıllar içinde tutulamayan atlar doğada özgür bir şekilde yaşamını sürdürmeye başladı. Alanda sürüler halinde gezen yılkı atları arasında taylarda yer alıyor. Son zamanlarda Beypazarı’nın yüksek rakımlı yaylalarını yaşam alanı yapan yılkı atları görüntülendi.
Ahlatlı Geçidi’nden sonra yol artık inişe geçti. Frenliyorum. Asfalt da pek parlak değil. Uşakgöl köyünde/mahallesinde (*) suyumu tazeliyorum ve devam inmeye. 17 km kadar bir yolum kaldı. Artık neredeyse Beypazarı'na kadar iniş durumları. İndikçe coğrafya değişiyor. Bir vadiden geçiyor yolum. Beypazarı Maden Suyu tesisi de burada. Büyükçe bir alan. Yeşil çatısıyla yayılmış sanki vadinin içine. Girişinde TIR.lar bekleşiyor. Sırası gelen giriyor. Bir de satış noktası kondurmuşlar köşeye. Ama ısmarlamıyorlar : )) Lokantalar, piknik yerleri ve 1-2 otel görüyorum vadide. Evler de var. Dediğim gibi coğrafya da bir değişik. Sağım solum dik kayalar, yamaçlar, bazılarında mağaralar var, oyulmuş.
(*) Mahallenin bulunduğu yerde bir zamanlar bir gölün olduğu söylenir ve yapılan kazılarda bulunan çay taşları bunu kanıtlamaktadır. Mahallenin girişinde bulunan ceviz ağacı tarım bakanlığı yetkilerince incelenmiş ve 490 yıldan daha fazla ömrü olduğu tespit edilmiştir bu da göstermektedir ki bu bölge 490 yıldır yerleşim yeri olarak kullanılıyor.
Maden suyu işletmesi sonrası yol kaymak oldu. Yağ gibi kayıyorum. Ama öncesi dangıl dunguldu. Zaten “Bozuk Satıh” diye sürekli yazdılar. Gelincikler ilk defa burada çıkıyor karşıma, yol kenarında. Fazla değil ama, az sayıda. Git git sonrası Beypazarı yazısı önünde çekilen foto sırasında TIR.ın biri öyle yakınımdan geçti ki, yüreğim hopladı.
Vadi dediğim yer 4-5 km Beypazarı’na. Solda tepelerde çok kalabalık bir koyun sürüsü görüyorum. Sağda bir su akıyor, dere sanki. Duvar da örmüşler, kanal gibi. Meskun yerlere geldim, evler başladı. Hızla ilçeye yaklaşmaktayım.
Anadolu'nun tarihi seyrine baktığımızda, Beypazarı ilçesine ilk çağda Hitit, Frig, Galat, Roma, Bizans, daha sonra da Anadolu Selçuklu ve Osmanlıların egemen oldukları görülmektedir. Beypazarı, Roma döneminde, İstanbul'u Ankara ve Bağdat'a bağlayan önemli büyük tarihi geçit yolları üzerinde bulunmaktadır. İlk adı Lagania’dır. Bilge Umar'ın "Türkiye'deki Tarihsel Adlar" adlı kitabında Lagania'nın anlatımı yapılmış ve 'Kaya Doruğu Ülkesi' anlamına geldiği sonucuna varılmıştır. MS 6. yy'a kadar adı Lagania olan Beypazarı'nın adı bu tarihten sonra değişmiştir. MS 491-518 yılları arasında hüküm süren Doğu Roma (Bizans) imparatoru Anastasios'un o dönemlerde piskoposluk merkezi olan Lagania'yı ziyaretine atfen şehrin adı "Lagania-Anastasiopolis" (Anastasios kenti) olarak değişiyor.
Selçuklular döneminde Beypazarı, İstanbul-Bağdat yolu üzerinde önemli bir ticaret merkezi olmuştur. Beypazarı, Orhan Bey'in Ankara'yı alması ile Hüdavendigar (Bursa) Sancağı'na bağlanarak Osmanlı yönetimine geçmiştir. Beypazarı 1868 yılından itibaren siyasi yönetiminde yer değişikliği ile Ankara'ya bağlı bir kaza olarak önemini sürdürmüştür. Osmanlı Devleti'nin toprak rejimi ve askeri sisteminin bel kemiğini oluşturan Tımarlı (Anadolu) Sipahi Merkezleri'nden birisi olan Beypazarı; yöredeki Sipahi Beyi'ne ve ticari, ekonomik hayatın yoğunluğuna istinaden "Beğ Bazarı" diye adlandırılmıştır.
Belediyeden Kültür ve Sosyal İşler Müdürü Zafer Bey beni bekliyor, telefonda tanıştık. O nedenle belediyeyi soruyor-buluyor kendisini arıyorum ancak ofisi, ‘Turizm Danışma’ olarak başka yerdeymiş. Bana adres tarifi veriyor ve havucu bulmamı, oradan tekrar sormamı öneriyor.
Evet, Beypazarı havuç (**) diyarı. Öyle ki; sebzecilikte ilk sırayı havuç almaktadır. Son yıllarda İlçe Tarım Müdürlüğü´nün kontrolünde kullanılan zirai ilaç ve gübreler sonucunda üretim büyük miktarda artmış; Beypazarı, havuç üretiminde Türkiye genelinde söz sahibi olmuştur.
(**) Hem yazılı tarih hem de moleküler genetik araştırmalar havucun Orta Asya kökenli olduğunu göstermektedir.
Havuç heykelini bulup tarifle ofisi de buluyorum. Bilmediğimden yakınından geçmişim belediyeyi ararken. Bir daire çizmiş oldum böylece. Zafer Beyin odasında çay eşliğinde bisiklet turizmi, gastronomi gibi konuları konuşuyor, aramıza turizm rehberi Bülent Bey de dahil oluyor. Laf lafı konu konuyu açıyor, derken Bülent Bey arkadaşım Semra’nın ilkokul arkadaşı çıkıyor. Ne hoş bir sürpriz değil mi? Zafer Bey beni belediyenin misafirhanesi Taşmektep’te ağırlayacağını söylüyor. Yardımcısı Mustafa Beyle otele gidiyoruz. Bol merdivenli bir bina. Çantaları çıkartırken bayağı zorlandım. Buradaki çoğu oteller konaklardan devşirme olduğundan merdivenleri bol. 103 nolu oda hafif otantik döşeli. Bir duş alıp ayakları az dinlendirip saatin de 3’e gelmesiyle çıkıyorum. Otelin lokantasında personel yemeği olarak mantar+makarna varmış. Bana uyar. Yanına yoğurt da getiriyorlar. Koca tabağı mideye indiriyorum. Unutmadan söyleyeyim; bisiklet şimdilik lokantanın bir köşesinde dam altında duruyor. Akşam 6-7 gibi burası kapandığında depoya konulacak. En önemli konulardan benim için.
Ve yemeğin ardından Gaz Lambası Müzesi’ne gidiyorum. 6 ay önce açılmış. Süreyya Özkan beyin 25 yılda biriktirerek bağışladığı, yerli-yabancı 1000’in üzerinde lamba sergilenmekte. İlginç bir koleksiyon. Bazılarının karşısında insan çocukluğuna gidiyor. Ne kadar şehirde büyümüş olsak da gaz lambaları elektrik kesildiğinde devreye girer, kırsal kesimlere gittiğimizde bulunduğumuz mekanları aydınlatırdı.
İyi düşünülmüş ve müze olarak düzenlenmiş. Ancak biraz daha lambalara ilişkin açıklama görmek istiyor insan. Bir de mutlaka İngilizcesi olmalı. Yabancıları da bilgi edinsinler. Müze eski sinema salonuymuş. Sahne olarak kullanılan yerde bugün Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü ekiplerinin Beypazarı ve çevresinde bulduğu ölü hayvanların içleri doldurularak sergilenmekte. Gerçi ölü bulunmuş da olsa böyle bir şeye bakmayı nedense hiç sevmem.
Müzedeki hanım bana gezebileceğim bir başka yeri öneriyor; Tarih ve Kültür Müzesi ile Evi. Önceki gelişimde görmemiştim. Alınan tarifle geldiğim, karşılıklı iki konaktan oluşan müzeyi ve evi 65’lik olarak (beleş : )) geziyorum. İlkin müzeye girdim. Klasik Osmanlı Mimari özelliklerini taşıyan 1850 yapımı 3 katlı bu konakta yatak odaları, misafir odaları, çocuk odası, namaz odası, gelin odası, mutfak ve abdesthane bulunmakta. Ve buralarda Osmanlı ve Cumhuriyet Dönemlerine ait Beypazarı ve yöresinin kültürünü yansıtan eşya ve eserler görülmekte. Beypazarı ilçesinde geçmiş dönemlerde yedi gün olan düğün adet, gelenek ve görenekleri yöresel kıyafetlerle odalarda sergilenmekte. Etnografik bir müze yani. Konak, zamanında burada yaşamış olan Mehmet Nurettin Karaoğuz tarafından bağışlanmış. Müzenin bahçesinde de Roma ve Bizans Dönemlerine ait arkeolojik eserler bulunmakta. Bu konaktan çıkıp karşısındaki konağa gidiyorum. Burası da aynı ailenin başka bir ferdine ait; Yücel Karaoğuz’a ithaf edilmiş. İçerik olarak benzeşiyor da, etnografya. Beypazarı konak yaşamı tanıtılmakta.
Her iki mekan konak olduğundan bol merdivenli, çıkmak zorladı. Üzerimde bir ağırlık var nedense. Ağır ağır dolaşıyorum Beypazarı’nın çarşısında. 8 sene önceki gelişim hafta sonuna denk geldiğinden acayip bir kalabalık hatırlıyorum. Bugünse tam tersi, kimsecikler yok, ortalık sakin. Gördüğüm yerlere tekrar uğramıyorum, buradan okuyabilirsiniz > [bisikletle]Türkiye: Güney (Nallıhan-Beypazarı). Bir çaycıda içilen çay (10-) ile etrafı kesmekteyim. Hediyelik eşyaların yanı sıra bakliyat, baharat, erişte, salça vb. şeyler her yerde satılmakta. Tahta kaşıklar… Neredeyse her şey aynı gibi.
Dolan dolan, filtre kahve içebileceğim yer bakınıyorum ama buraya o markalar gelmemiş. Migros’tan alınan çikolata ile sokak aralarında birinde Türk Kahvesi (20-) ısmarlıyor, Zafer Beyi arıyor ve akşam için sözleşiyoruz. Hava hafiften kararmakta. Odaya dönüp rutin işleri tamamlamaktayım. Bu arada Zafer Beyden gelen telefonla futbol oynarken ayağını burktuğunu, gelemeyeceğini öğreniyorum. Bu durum karşısında ben de biraz karanlıkta Beypazarı yapmak üzere çarşı içinde geziniyor, herkesin evine çekildiği, son dükkanların da kapanmaya başladığı sarı ışıklarla aydınlatılmış sokakları biraz daha adımlayıp Taşmektep’e dönüyorum. Odada internet olduğundan biraz müzik dinleyerek neşemi buluyorum. Geçtiğimiz günlerde rastlantısal olarak karşıma çıkan bir mix çok hoşuma gitmeye başladı. Nedense Enigma’yı hatırlattı bu âyin gibi sesler > Davit Barqaia – My Time
Davit Barqaia Gürcistanlı olup, 14 Kasım 1991'de Sohum şehrinde doğmuştur. Daha 1 yaşında bile değildi, Rusya Sohum'u işgal edip savaşı başlattığında büyükanne ve büyükbabası Tiflis'e gitti. Burada büyüdü ve okulu bitirdi. 2012'den beri elektronik müzikle ilgileniyor ve David Vendetta, Avicii, Martim Garrix, Armin Van Buuren ve diğer ünlü sanatçıları dinliyor. Kendi kendini yetiştirmiş, müzik eğitimi olmayan, YouTube'dan nasıl müzik yaptıklarını izleyerek pek çok tür; electro house, techno, big room ve EDM'yi denedi. Kendi kanalını ve kendi tarzını yaratması da insanların sevdiği ve hoşuna gittiği bir şey oldu.
- Beypazarı Belediyesi 0312 7622510 Kült. İşl. Md. Zafer bey (0536 3553606)
Kıbrıscık - Beypazarı
Tur tarihi: 7 Mayıs 2024
Alınan yol: 53,98 km
Ortalama hız: 18,3 km/s
En yüksek hız: 54,6 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 57 dk, dışarıda geçen süre 18 s 27 dk
En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 17,7 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1033 m, kaybı (iniş) 1479 m
En düşük yükselti 664,7 m, en yüksek 1647,5 m
Garmin yol bilgileri Kıbrıscık-Beypazarı
Relive yol bilgileri Kıbrıscık-Beypazarı
08.21 hareket saatim. |
Hava açık, 13 °C, dünden daha sıcak. Güneş pırıl pırıl ortalığı aydınlatıyor. |
Beypazarı diye ayrılıyorum Kıbrıscık’tan. İlçe çıkışına kadar bölünmüş yol (1 km kadar), kaba asfalt... |
... sonra tek şerit oluyor. Yamalı, yer yer çukurları olan -büyük değil ama zaten bozuk satıh diye uyarı yapmışlar- eski bir asfalt. |
İki köy geçildikten sonra geleceğini söylemişti komutan esas tırmanışın. Bu arada hava mis, 15,2 °C. |
Yol kenarına kadar gelmiş inekler merakla beni izliyorlar. |
Uzunca çıkıldı çıkıldı ve yaklaşık 19 km sonra gözün alabildiğine yemyeşil bir doğa ve tam ortasında konumlanmış masmavi bir göl, Karagöl Tabiat Parkı geliyor. |
Eşsiz manzara güzellikleri içinden, 1500 m.lerden devam ediyorum yükselmeye. Küçük göletler geçiliyor, çevresinde yerleşim, köyler var, veya yayla evleri demeli. |
Burgaz Geçidi (1650 m) |
Ahlatlık Geçidi (1650 m) |
Yılkı atları. Hızla yolu geçerek... |
... tepelere doğru dört nal çıktılar. Yukarıda arkalarına dönüp gene beni kestiler. |
Hoş bir bölge, su birikintileri de var. Kurbağa sesleri ortalığı kaplamış vaziyette. Bir de değişik iri kuşlar su kenarında. |
Uşakgöl köyünde suyumu tazeliyorum ve devam inmeye. |
Bir vadiden geçiyor yolum. Beypazarı Maden Suyu... |
... tesisi de burada. Büyükçe bir alan. Yeşil çatısıyla yayılmış sanki vadinin içine. |
11.50 Beypazarı’ndayım. |
Coğrafya bir değişik. Sağım solum dik kayalar, yamaçlar, bazılarında mağaralar var, oyulmuş. |
Lokantalar, piknik yerleri ve 1-2 otel görüyorum vadide. |
Taşmektep Misafirhanesi |
Taşmektep Lokantası |
Gaz Lambası Müzesi |
Yıllar önceki gelişim hafta sonuna denk geldiğinden acayip bir kalabalık hatırlıyorum. Bugünse tam tersi, kimsecikler yok, ortalık sakin. |
Tarih ve Kültür Müzesi |
Çırçır (pamuk işleme) Makinesi |
Kış Odası |
Gelin Odası |
Mutfak |
Tarih ve Kültür Müzesi-II |
Sünnet Çocuğu Odası |
Hediyelik eşyaların yanı sıra bakliyat, baharat, erişte, salça vb. şeyler her yerde satılmakta. Tahta kaşıklar… Neredeyse her şey aynı gibi. |
Üç vakte kadar hayırlı haberlerin var... |
Karanlıkta Beypazarı yapmak üzere çarşı içinde geziniyor, herkesin evine çekildiği, son dükkanların da kapanmaya... |
... başladığı sarı ışıklarla aydınlatılmış sokakları biraz daha adımlayıp Taşmektep’e dönüyorum. |
4. gün (devamı) Beypazarı-Güdül - 2. gün (öncesi) Bolu-Kıbrıscık
[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru...
İstanbul-Bolu, 5 km
Bolu-Kıbrıscık, 63 km
Kıbrıscık-Beypazarı, 54 km
Beypazarı-Güdül, 35 km
Güdül-Kızılcahamam, 58 km
Kızılcahamam-Atkaracalar, 68 km
Atkaracalar-Ilgaz, 55 km
Ilgaz-Çankırı, 57 km
Çankırı-Kızılırmak, 55 km
Kızılırmak-Sungurlu, 46 km
Sungurlu-Uğurludağ, 49 km
Uğurludağ-Çorum, 74 km
Çorum-Aydıncık, 85 km
Aydıncık-Saraykent, 60 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Çağlayancerit-Kahramanmaraş)