18 Mayıs 2024

[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru... (Sungurlu-Uğurludağ)

 

16 Mayıs 2024, Perşembe / Sungurlu - Uğurludağ, 49 km (12. gün)

 

Akşam odada bir ses, sanki trafo çalışıyor, gemi gidiyor gibisinden. Baktım buzdolabından değil. Nedir bu, altta bir trafo mu var? Böyle de uyunmaz ki! İniyorum resepsiyona ve gece memuruna durumu aktarıyorum. Çıkıyoruz odaya beraber, camdan bakıyor ve yan odadakinin klima çalıştırdığı çıkıyor. Kapısını tıklatıp kapattırıyor. Ve ses kesiliyor.


Kahvaltı 7’de başlıyormuş. Bu iyi, beklemek zorunda değilim. Kızılcahamam’daki 9’da başlatıyordu. Olacak iş mi? 5 buçuk kalkış. İnternet olduğundan biraz dolanıyor, haberlere bakıyorum. 6 buçuk hazırlığa geçiş ve 7 buçuğa doğru çantaları girişe indirip bisikleti almaya çıktığımda ne göreyim? Yağmur! Hoppala. Meteo söz etmemişti. Nereden çıktı bu şimdi? Yoksa yağmurlu bir gün mü? Kafamda sorular dolanmaya başladı. Olmadı burada 2’nci gün kalınıp Uğurludağ iptal mi olacak?

 

Çantaları bisiklete takıp kahvaltı salonuna geçiyorum. Açık büfe yapmışlar. Ortalama malzeme var. Ekstradan yeşillik olarak nane-maydanoz-dereotu karışımı bir şey vardı. Kendime abartısız bir tabak hazırlayıp Meteo’yu kontrol ediyorum. Yağmur gösterilmemiş. Yerli Meteo zaten saatlik bilgi vermiyor. Yağmur varsa işaretini koyuyor ama ne zaman yağacağını söylemiyor. Sürpriz olsun istiyor : ))


Yağmura karşılık yağmurluğu altlardan üstlere çıkartıyorum. Gerekecek olursa çok uğraşmayayım. Bugün Uğurludağ. Adı gibi dağ yolundan gideceğim. 44 km ama iki tepe çıkılacak, 1300’lerde. Yola çıkışım 08.15. Hava kapalı, puslu, bulutlu hatta. Yağmur kesilmiş. Yoldaki adama soruyorum, yağar mı diye. Allah bilir diyor. Çok akıllı, sorumluluğu ona yüklüyor. Dün alınan tarif üzerine sanayiye doğru sürüyorum. Önce gene Samsun yoluna iniliyor. Uzunca gidip soldan sanayi denilmiş. Ama gene de benzinciye girip soruyorum. Dünkülerden biri sanayiden demişti, diğeri karayolundan git demişti, karıştırırsın diye. Benzinci sanayi yolunun tarifini veriyor. Ben de daha kısa diye oradan gidiyorum. Öyle karmakarışık değil. Sanayinin içine bile dalmıyorsun, kenarından karayoluna paralel atölyelerin yanından, bir düğün bahçesi (Aris Garden) yazısını takiple devam ediyor, sonunda gelen yol ya sağ ya sol olacakmış. Soldan başlıyorum dağ yolundan gitmeye. Beni sollayan kepçe hızla uzaklaşmakta. Daha çok araçlar bana doğru ama öylesine bir trafik yok. Tek şerit ikinci sınıf asfalt bir yol. Kaba asfalt ama en kabasından değil, aşınmış olandan. “40 km Domuz” gösterilmiş levhada.


Biraz şaka gibi olacak ama gerçek; İnsanoğlunun evrenselliği önünde ciddi bir engel şu domuz denen yaratık. Domuz talihsiz hayvan; hem Tevrat, hem de Kuran yorumları onu lanetliyor, kesilip yenmesini yasaklıyor. Diyanet: "Domuz, dişisini kıskanmayan tek canlı mahlûktur. Domuzun etini yemek suretiyle, bu hususiyetin kişiye de sirayet etme ihtimali vardır" buyuruyor. Bunun üzerinde fikir yürütülecek olursa, cesur olmak için aslan, çalışkan olmak için karınca, heybetli olmak için fil, mühendis olmak için kunduz, güzel sesli olmak için bülbül, cambaz olmak için maymun eti yemeliyiz, ama domuz eti asla. Acaba domuz hakkında ne biliyoruz? Domuz gerçekten pis mi? Etini yediğimiz diğer hayvanlardan daha mı yağlı? Asalaklar, özellikle ölümcül hastalıklara neden olan "trişin" sadece domuz etinde mi var? Eti tüketilen hayvanlar arasında kendi dışkısını yiyen, dışkısı içinde debelenen tek hayvan domuz mu? Ve nihayet, kutsal kitap domuzu gerçekten men etti mi? Yoksa hepsi araştırılıp sorgulanmadan kabul edilmiş önyargılar mı? Yok eğer tüm bunlar doğruysa, dünyanın yarıdan fazlası nasıl domuz yiyebiliyor? Hastalıktan, pislikten nasıl kırılmıyorlar? Ahlaksızlıklarından ötürü neden tanrının gazabına uğramıyorlar?

BirGün


Yağmış olan yağmurun ıslaklıkları var yerlerde. 810 m rakımdayım, saat 08,39. 6 km olmuş uzaklaşalı Sungurlu’dan. Hava 13,4 °C, %4’le başlıyoruz hafiften tırmanmaya. Ortalamam şimdilik 15,9 km/s. Bu şekilde 1330 m.ye çıkılacak, sanırım 23 km galiba. Sonra bir 350 inilip tekrar çıkılacak 1350’ye. Çok güzel bir coğrafyadayım gene. Son üç gün muhteşem yerlerden geçmekteyim. Yemyeşil ortalık. Çayırlar bayırlar sonsuza dek uzanıyor. Derinlerde sürüler görüyorum, daha çok büyükbaş. 

 

Rampanın başında %9’u yazmış ama 11’i gördüm. 904 m.ye çıktık bu hareketle. Etraf nefis. İğde ağaçlarının kokusu her tarafı kaplamış. İnce ince çıkmaya devam ediyorum. Sabah ki yağış bende panik yapmıştı. 2’nci gün de mi kalaca’m, Çorum’a mı direkt gidece’m... ? Tek tük iki araç geldi bana doğru. Herhalde Sungurlu’ya gidiyorlardı. Sağımda aşağıda minik bir dere akıyor, kıyısında kavak ağaçları. 

 

Km saatine bakarak çıkıyorum. 900’lar 1000’ler derken 1100-1200 olunca seviniyorum. Ve 1230 m.lere çıktım. Kertme’ye gelmeden %13’leri gördüm. Şu an 1260 m.deyim. Saat 09.39, hava 14,3 °C, ortalamam 14 km/s. Ve %5’le devam ediyor tırmanış. 1330’a kadar çıkaca’m, sonra iniş sonra tekrar çıkış. 18’inci km.deyim, Zirvedeki ilk köy Kertme. Rakım 1315 m. Yol köyün kenarından geçiyor. Batarya da tek çentiğe düştü. İnişe geçmeden değiştireceğim. Bu arada güneş de bir gösteriyor yüzünü bir saklanıyor.  Sıcak-soğuk durumları... Yani!

 

1337 m ilk zirve. 20 km geride kalmış. Düz giden yolum şimdi inişli çıkışlı devam etmekte. Güneş de inerken ısıtacağına bulutların arkasında kalıp soğutuyor. Hava 11,6 °C, saat 09.50, ort. 14,1 km/s, kuzeybatı yönündeyim. 1318’e indim, böyle dalgalı gidiyoruz. 21,20 km.de (Garmin 22 km) bataryayı değiştirmekteyim. Saat 09.52, rakım 1326 m, hava 11,7 °C, ort. 14,2 km/s.

 

Yokuş iniyordum bakamadım fazla, şöyle gözümün kenarından görebildiğim kadarıyla sağımda kazlar, kıyamet kadar. Başlarındaki adam da yavruları beklemekte. Burası Kaledere Kasabası. (...) İn çık durumları sürmekte. Tırmanırken sağımdaki çobanın resmini çekemiyor sadece selamlayabiliyorum. “Neredensin?” İstanbul. “Maşallah, maşallah...” Arada kısa duruşlar yapıp kaideyi rahatlatıyor, takımları sıkıştığı köşeden çıkartıyorum. 1350’ye doğru tırmanıyoruz. 1329’dayım şu an. Geride kalan 35,66 km, ortalamam 15 km/s, saat 10.53 ve hava 12,4 °C. %6’yla çıkılıyor. Ancak muhteşem bir havası var buranın, tertemiz, coğrafya yemyeşil, sürüler aşağılarda... Cennet mi desem? Fotoğraflara baktığınızda göreceksiniz.

 

Geldim 1364 m ile ikinci zirveye. Az düz giderken sağda bir mesire alanı; Beyoğlu Mesire Yeri. Süper bir durum. Sağdan giden toprak yol, dalıp fazla derinlere girmeden biraz ilerleyip etrafın videosunu-fotoğrafını çekmekteyim. Alt tarafta muhteşem bir vadi. Gerçekten üç gündür  inanılmaz yerlerden geçiyor-pedallıyorum. Buraları tam bisikletlik. Aslında ne çok yol/yer var değil mi? Okuduklarıma göre burada her yıl geleneksel olarak Beyoğlu Yayla ve Kültür Şenlikleri düzenlenmekteymiş, ağustos ayında.

 

42’nci kilometredeyim, ve artık Uğurludağ’a kadar bir iniş. Süper, pedal çevirmeden gidiyorum. Durmak istemediğimden ilçe yazısını bisikletin üzerinden çektim. 885 m.ye indim, 1360’dan. Saat 11.14, ortalamam 16 km/s, hava 16,4 °C. İlçeye, tepedeki TOKİ evlerinden başlayarak, ardından önce köy evleri sonra minik apartmanlar arasından girip ana caddesine çıktığımda, bu uzunca caddede peş peşe dizili belediye, kaymakamlık, marketler, dükkanlar, tarım kooperatifi gelmekte. Şöyle belediyeye girmeden önce aşağıya doğru sonra da yukarıya doğru pedallayıp belediye binası duvarına dayayıp velespiti, Yazı İşleri Müdürü Mehmet Beye teşekkür etmek-tanışmak üzere dalıyorum. Mehmet Bey belediye dışında, benimle ilgilenen Gökhan Bey çıkageliyor ve başkan odası yanındaki odada ısmarlanan çayla merak ettikleri soruları cevaplıyorum. Gerçekten ilçeye niye gediğim? Küçük, anayoldan uzak, tarihi bir şeyi yok ancak göreyim istedim. Dümdüz Çorum’a gidebilirdim ama hem dağ yolunun güzelliğini gördüm, tertemiz hava soludum ve sessiz sakin bir şekilde pedalladım. Bir daha fırsat geçer mi buralara gelmeye-bilemiyorum. Pek sanmıyorum.


Saatlerin de 12’ye gelmesi, öğle tatilinin başlaması üzerine Gökhan Bey beni misafirhaneye götürüyor. O önde arabayla ben peşinde, az merkez dışına doğru gidip soldan bir sokak girişindeki bina. İyi kötü yapmışlar. Olmaya da bilirdi. Gerçi o zaman gelmezdim. Önceden aradım ve öğrendim bu durumu. Bana 105 nolu oda gösteriliyor, banyosu içinde olan. Diğerlerinde yokmuş. Duble yatak. Bisikleti de girişteki odaya sokuyoruz. Çantalar bir kat taşınıp az yayılıp, şarja bağlanıp, alınan duş sonrası biraz yatakta uzanmaca, hafif gözleri kapamaca.


Uğurludağ'ın ilk ismi Kızılören’dir. Kızılören 1929 yılına kadar İskilip'e bağlı bir köyken bu tarihte nüfusu nedeniyle nahiye yapılıp tekrar İskilip'e bağlanmıştır. 1954 yılında arkasındaki Urlu Dağına izafeten Uğurludağ adını almış, 1969 yılında belediye, 1987 yılında ilçe kuruluşu gerçekleşmiştir.

Vikipedi


Ve 2 buçuk gibi çıkıyorum karnımı doyurmaya. Odanın aksine dışarısı sımsıcak. Muhteşem bir güneş tepede. Bu oda da doğuya baktığından güneşi göremiyorsun. Sorulup alınan bilgiyle bir lokantada (İpek Pide Fırını) sulu yemekler bana göre olmadığından pide ısmarlıyorum. Yanına ayran, onlardan da salata ve turşu biber. Bir de toz acı biber getiriyor ki amanım durumları. Nereden bu? Adana. Bulunur mu? Karşı dükkandaki satıyor. Süper. Konuştuğum bey Ankara’da yaşamış-çalışmış, kızı Ataşehir’de oturuyormuş. 2 çocuklu, damat oto alım-satım işinde, Sivaslı. Kendi Ankara’da kapıcı olarak çalışmış, sonra taksi şoförlüğü, emekli olup buraya köyüne yerleşmiş. İlçe için köy diyor. Yediklerime 100 lira ödeyip doğru dükkanı buluyorum. Evet kilosu 350, biberin. Yarım kilo alıyorum. Yerim olsa daha çok alırdım ama şimdi 3 hafta gezdirmek istemedim. Hanım Adanalıymış. Yurt dışına gidenlerimiz alıp götürüyorlar diyor. Eşi buralıymış. Burada galiba herkes birbiriyle araba. O onun yeğeni, bu eltisi...

 

Yemek sonrası belediyeye, Gökhan Beye uğruyor, bir çay eşliğinde sohbet ediyoruz. Onun da yeğeni gastronomi okuyormuş, 3. sınıfta. Antalya’da stajını yapmış. Bu arada benden bir dilekçe aldılar. Misafirhane kalmak için müracaat ediyorum bu dilekçeyle. Sözü çok uzatmamak, daha fazla meşgul etmemek için, teşekkür ediyor ve ayrılıyorum yanından. Karşısındaki Kooperatif Market'ten alınan çikolata -satıcı hanım çok methetti- ile Fiskobirlik’in yer fıstığı barını da ilk defa tadacağım. Bakalım nasıl yapmışlar? 4 bar 19 lira mıydı ne? Yani fiyatı uygun. Tadı nasıl? Fiskobirlik kötü bir kurum değildir. Adının Sema olduğunu öğrendiğim satıcı hanımla çıkışta ayak üstü sohbet ediyoruz; konuşkan ve medeni de. Doğma büyüme Ankaralı. Hoş da bir yüzü var.

 

Uzunca bir dükkanlar sıralaması bulunuyor burada. Üst katta Kooperatif Market ve bir kebapçı, altta Bim, acı biberci, kasap falan, bir de çay evi. Türk kahvesi var mı? Kaça? 10 lira. Bir sade lütfen. Açıkta bahçede iki bey masalarına davet ediyorlar. Sohbet ederek tanışıyoruz. Biri emekli kamyon şoförü, diğer polis emeklisi. Aldığım çikolatadan ikram ediyorum. Konu konuyu açıyor, geliş nedenim vs., güneş de öyle güzel ısıtıyor ki, nefis bir hava oldu, mayıştım. Kahveyi emekli polis ısmarlıyor. Masaya başkaları da oturuyor, kimi şakayla karışık konuşuyor, biri 33 yıl Büyükada Anadolu Kulüpte şef garsonluk yapmış, şimdi köyüne gelmiş, büyükbaş hayvanları var, diğeri muhtarmış. 


Köpekleri herhalde kısırlaştırmamışlar ki minikler ortalıkta. Bunlar neyle beslenirler ki? Yemekte de yanıma bir dişi köpek yanaştı. Çok da sevimli bir yüzü vardı. Pideden bir parça verdim, yuttu. Bim’e ve Kooperatif’e köpek maması soruyorum ama yok. Bim’den alınan salamı (22-) veriyorum, özellikle yavruya. İkisi de anında yutuyorlar. Duygulandım, gidip iki paket daha alıyorum.

 

Bu insanların hayvan sevgisi yok. Özellikle köylülerin. Her şeye mal gözüyle bakılıyor. Hayvana muamele nasıl olmalı, kafalarında bir nosyon yok. Beslemek falan... Hemen, yanına gelince hoşt diye bağırıyor. Bebesi de öyle, kadını da.

 

Biraz sokak aralarında dolanıp eski evleri çekiyorum. Burada da, küçük köpeğin kardeşi olsa, aynısını görüyorum. Yolda yatıyor. Gözümün önünde ezilecek diye ödüm patladı. Fazla durmuyorum. Aynı kahveye oturup iki çay içiyor ve güneşin sıcaklığı altında keyifleniyorum. Eşe dosta foto video yollamaktayım. Caminin altındaki WC’de abdest bölümünde ilginç bir çözüm getirmişler, lavaboları yere monte etmişler. Vatandaş ayağını kaldırmak zorunda kalmıyor, oturduğu yerden lavaboya sokuyor : ))

 

Saat 6’yı geçti, hafiften güneş inmekte. Ben de odaya yürüyor, antika sokak kapısının eğilmiş pimini tutturup dış kapıyı kilitliyorum, öyle denilmişti. Yarın da giderken anahtarı benzinciye bırakacağım. Orası da belediyeye aitmiş. İnternet olduğundan biraz dolanıyorum. Hatta oyun bile oynuyorum ama uykumun gelmesiyle gözleri yumdum. Ancak öncesinde okuduğum ilginç bir haberi paylaşayım: Dünyanın ilk yapay zekâ güzellik yarışmasına hazır mısınız?

 

Yapay zekâ denildiğinde akla ilk gelen ChatGPT tartışmaları, deepfake endişeleri ve ‘acaba robotlar dünyayı ele geçirecek mi?’ sorusu olabilir. Ancak bir sosyal medya platformu olaya bambaşka bir boyut kattı ve dünyanın ilk yapay zekâ güzellik yarışmasını duyurdu.


Evet, Fütüristik Fanvue Dünya Yapay Zekâ Yaratıcıları Ödülleri (WAICAs) dijital kişilerin mükemmel piksellerini taçlandırmak için kolları sıvadı. Yapay zekâ (YZ) ile üretilen sanal modeller ve influencer'lar ‘Miss AI’ unvanı için yarışacak. Adaylar önümüzdeki ay düzenlenecek çevrim içi bir etkinlikte;

  • Güzellikleri,
  • Teknik özellikleri,
  • Ve sosyal medyadaki nüfuzlarına göre değerlendirilecek.

 

Her ne kadar kulağa distopik de gelse yarışmayı düzenleyen platform yüzlerce YZ modelinin interneti kasıp kavurduğu bu dönemde törenin teknoloji dünyasının Oscar'ı olabileceğini düşünüyor.

MashableTürkiye



- Uğurludağ Belediyesi Misafh. 0364 3611217 / 3612020 dah. 2 Yaz. İşl. Md. Mehmet bey / Gökhan bey (0505 5734087)

 

 



 











Sungurlu - Uğurludağ

Tur tarihi: 16 Mayıs 2024

Alınan yol: 48,66 km
Ortalama hız: 16,5 km/s

En yüksek hız: 50,5 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 56 dk, dışarıda geçen süre 3 s 42 dk

En yüksek sıcaklık 24 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 14,8˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1090,1 m, kaybı (iniş) 1067,8 m
En düşük yükselti 757,1 m, en yüksek 1362,2 m

 

Garmin yol bilgileri Sungurlu-Uğurludağ


Relive yol bilgileri Sungurlu-Uğurludağ


08.02 hareket saatim.



Dün alınan tarif üzerine sanayiye doğru sürüyorum. 

Bir düğün bahçesi (Aris Garden) yazısını takiple devam ediyor...


... ara yollar...


... üzerime gelen bir kepçe...


 ... sonunda gelen yol ya sağ ya sol olacakmış. 


Soldan başlıyorum dağ yolundan gitmeye.


Çöp; olmazsa olmaz!



Tek şerit 2. sınıf asfalt bir yol. Kaba asfalt ama
 en kabasından değil, aşınmış olandan. 


Köylerin dışından geçiliyor...


... sağımda aşağıda minik bir dere akıyor, kıyısında kavak ağaçları. 



Bu arada güneş de bir gösteriyor yüzünü

 bir saklanıyor.  Sıcak-soğuk durumları.



Burası Kaledere Kasabası.






Muhteşem bir havası var buranın, tertemiz, coğrafya yemyeşil,...


... sürüler aşağılarda... Cennet mi desem?



Süper, pedal çevirmeden gidiyorum. Durmak istemediğimden

 Uğurludağ yazısını bisikletin üzerinden çektim, 11.09.


İlçeye, tepedeki TOKİ evlerinden

 başlayarak, ardından önce köy evleri...


... sonra minik apartmanlar arasından girip ana caddesine çıktım.


 Uğurludağ Belediyesi Misafirhanesi



 Uğurludağ Belediyesi Misafirhanesi





İpek Pide Fırını

Acı Biberci (içi)


Acı Biberci


Uzunca bir dükkanlar sıralaması bulunuyor burada. Üst katta
 Kooperatif Market ve bir kebapçı, altta Bim, acı biberci, kasap
 falan, bir de çay evi. 

Devlet kapısında bir işin olacak senin…


Biraz sokak aralarında dolanıp...


... eski evleri çekiyorum.




















Caminin altındaki WC’de abdest bölümünde ilginç

 bir çözüm getirmişler. Vatandaş ayağını kaldırmak zorunda

 kalmıyor, oturduğu yerden lavaboya sokuyor : ))