Türkiye'nin Büyük Zaferi'nin 102. Yılı. Bugün neden bu kadar önemli? Hatırlayalım: 30 Ağustos 1922, Türk ordusunun Yunan işgaline karşı başlattığı Büyük Taarruz'un kesin zaferle sonuçlandığı tarihtir. Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde, 26 Ağustos 1922’de başlayan Büyük Taarruz, 30 Ağustos'ta Dumlupınar Meydan Muharebesi ile zaferle taçlandı. Bu zafer, Kurtuluş Savaşı'nın son aşamasını temsil eder ve Türkiye’nin bağımsızlığını kazanmasında kritik bir dönüm noktasıdır.
Bu önemli ve büyük günde evde oturmak istemedim. Aklımda Darıca tarafında, haritada gördüğün sahil yolunu keşfetmek vardı. Biraz akşamdan kalmayım, hazırlık da yapmadığımdan sabah çıkış saatim 9 buçuğu geçe oluyor. Bayram nedeniyle yollar, binalar, araçlar bayrağımızla süslü. Her yer kırmızı beyaz. Bostancı’dan trenle Gebze’ye gelip Eskihisar Feribot İskelesine doğru hızla iniyorum. Ne de dikmiş bu yokuş. Bir de TIR’lar ve araçlar bol olunca pek bir tedirgin oluyor insan.
İskele ve çevresi kalabalık. Sıralanmış araçlar, kenarda park edip marketlerden alış veriş edenler, elinde çanta ve bavulları ile yolcular... Sahil yolunu soruyorum. Önünü araç kapatmış göremedim. Haritaya göre buradan bir yerden gidilmeli. Feribot çalışanı girişini gösteriyor; Şehit Er Gökhan Hüseyinoğlu Sahil Parkı. Maviye boyalı bir bisiklet yolundayım şimdi. Süper bir durum. Kıyıya paralel, tertemiz deniz havasını soluyarak pedallamaktayım. Solumda denize doğru uzanan ahşap balkonlar. Bunlar balık tutma iskelesiymiş. Ara sıra olta sallamış olanlar da var. Sağımda, sıra sıra yerleştirilmiş kamelyalarda kahvaltı edenler. Yol kenarını palmiyeler süslemiş. Böyle sevinç içinde devam eden yol bir müddet sonra bol ağaçlı çayırlara -üzerine masasını kurmuş, yayılmış insanlar- geliyor.
Çok güzel bir düzenleme yapılmış, 2019 olarak okumuştum tarihini. Bugün bu saatte fazla da insan olmayınca oldukça keyifli. Ama eminim ilerleyen saatlerde, hele de pazar günü burası ne hale geliyordur merak ediyorum. Ancak mangal-semaver yasaklandığından herhalde az da olsa bu takım buraya rağbet etmiyordur.
Ve yeşilliklerin arasından geçerek geliyorum, Darıca Millet Bahçesi içinde bulunan Hobbit Köyü denilen yere. Hafif yamaçlı bir tepede sağa sola serpiştirilmiş rengarenk minik evler. Bilirsiniz; İngiliz filolog ve yazar Tolkien'ın mitopya ve epik fantazya türlerinde yazdığı bir çocuk romanıdır Hobbit. İlk baskısı 1937 yılında yapılır ve dönem eleştirmenlerinden büyük övgü alır.
Hobbitler kısa boylu, kocaman tüylü ayaklı, kıvırcık saçlı, son derece neşeli, ehl-i keyif bir ırktır. Pek maceraperest değillerdir. Onların Orta Dünya'daki maceraları saygın bir Hobbit olan Bilbo Baggins'in dostu Gandalf'la başlar. Merry, Pippin, Sam ve Frodo Baggins bu ırkın tanınan karakterleridir.
Ben de evlerin arasında dolaşıyor, birinin önünde bir anı fotosu çekiyor ve devam ediyorum pedallamaya. Yolumun üzerinde bir Halk Plajı geliyor. Küçük bir koy çevrilmiş, insanlar denizin keyfini çıkarmaktalar. Daha çok erkek ve çocuk görüyorum. Arada kimi mayolu kimi elbiseli kadınlar da suyun içindeler.
Geçenlerde okuduğum bir haberde, “Doktorlar, Türkiye de dahil olmak üzere yedi ülkede kanser tedavisinde devrim yaratabilecek dünyanın ilk mRNA akciğer kanseri aşısı denemesini başlattı...” denilmekteydi. Ve devamında “BioNTech tarafından geliştirilen ve BNT116 olarak bilinen aşı, en yaygın akciğer kanseri türü olan küçük hücreli olmayan akciğer kanserini (NSCLC) hedef almak üzere tasarlanmıştır. Bağışıklık sistemini NSCLC'ye özgü tümör belirteçlerini tanıması ve saldırması için eğiterek kanser hücrelerini ortadan kaldırmayı ve tekrarlamalarını önlemeyi amaçlamaktadır.” Bilimsel çabalar ne kadar önemli değil mi? İnsanın daima ileriye doğru gitme isteği. Buna karşılık bir de Taliban örneği var, ve bizdeki uzantıları. Çağdışı kafalar!
Yaklaşık 3,5 km süren bu yol, daha sonra başka yerde de gördüğüm ‘Darıca Antik Köfte’ diye bir lokantanın ve başka işletmelerin de olduğu bir meydana gelip sonlanıyor. Burada bir köy kahvesi de gözüme ilişiyor, mola vermek için ideal. Ama ben devam ediyorum ve Millet Bahçesi içinde kısa bir tur atıp –her yerde park edilmiş karavanların olduğu- tekrar sahile inip kısa ama dik bir tepeyi çıkıp, inşaatı süren bir minik limana üstten bakarak yeniden sahile inip kıyı boyunca sürdürüyorum keşif turumu; kafeler, lokantalar, kocaman bir otel (Elite) şeklinde... İleride uzakta, dev çimento fabrikası gözüktü bile. Yol devam ediyor, maviye boyalı olmasa da bisikletle kıyı kıyı gidebiliyorsun. Gelen bölgede kamelyalar bu sefer 1 kat yükseltilmiş. Balkon şeklinde duvarın üzerinde oturmakta. Ama yol burada zınk diye sonlandı. Devamı yok. Bir dik merdivenle üst bölüme çıkabilirsin. Ama rampa da olmadığından sırtlaman gerek bisikleti. Ehh, benim ki de ağır. Nasıl olacak? Ha gayret çıkarmaya çalışıyorum. Öyle 3-5 basamak da değil ki! Halime acıyan bir genç kamelyadan koşup imdadıma yetişiyor : ))
Üst bölümden devam ediyorum ve tekrar sahile inip, bu sefer mangalın-semaverin serbest olduğu Sıcak Park’a geliyorum. Halkımız keyifle tıkınmakta. Semaverler tütüyor, mangallar yanıyor, bebeler koşturuyor... Kalabalık burada. Ama devamı yok bu yolun. Çimento fabrikası kapamış. Çokça şikayet okudum burayla ilgili: yaydığı tozu, TIR’ların trafiği, gürültüsü... Bir zamanlar üzüm bağları ve meyve bahçeleri ile ünlüymüş Darıca bölgesi. Gezginlerin piri Evliya Çelebi, “Darıca, İstanbul’dan seksen mil uzaklıktadır. Deniz kenarında yalçın kaya üzerinde kare şeklinde, çok büyük ve sağlam bina edilmiş, taştan, çetin bir kaledir. Limana nazır bir kapısı vardır. Askeri yoktur fakat içinde yirmi kadarı örtülü hane vardır. Bir camii olup çarşısı, pazarı, hamamı yoktur...” şeklinde anlatmakta.
Bu bölgeyi geçmek için tırmanmam gerekti. Oldukça dik ve uzun bir yokuş. Google’a yürüyüş şeklinde işaretlediğimden, beni ara sokaklardan, yer yer toprak yollardan tepeye ulaştırdı. Herhalde, daha uzun olsa da asfalt bir yolu vardır. Bundan sonrası Yelkenkaya-Bayramoğlu-Balyanoz Koyu şeklinde sürecek.
Uzunca bir yokuştan iniyorum. Etrafta çok güzel evler, kocaman bahçeleri, yüksek duvarları, yayılmış-birbirinden uzak... şeklinde geçiliyor. Ve geliyorum İş Bankası Dinlenme Tesisleri’ne. Buradan da sahile paralel, ama kıyıyı kapamış binaların arkasından, Halk Plajı kenarından, pembe Ferrari (bu renk nedir böyle, gelin arabası mı?) sonrası Bayramoğlu’na (*) doğru inmekteyim.
(*) Tarihî geçmişe sahip olan yarımadanın eski adı Balyanoz’dur. Kuzeye bakan koyu da Balyanoz Limanı olarak bilinir.
Marmara Denizi’ne uzanan küçük bir yarımada olan Bayramoğlu Yarımadası, 1950’lerin sonunda yerleşime açılmıştır. Yarımada olmasına karşılık halkın söylemiyle "ada" olarak adlandırılmaktadır. Eski haritalarda ise adı Üçburunlar Yarımadası olarak geçmektedir.
Bayramoğlu Yarımadası’nda iklimin değiştiği daha ilk adımdan itibaren hissedilmektedir. Sokakları, Londra çınarlarının daha fidan halindeyken, iplerle karşılıklı birbirlerine bağlanarak eğim verdirilmesi ile ağaçtan tünellere dönüştürülmüştür. Yaz aylarında sıcaktan bunalmadan yollarında yürünebilen yarımadanın cadde ve sokak isimlerinin kuş, çiçek ve meyve isimleri olması da adaya ayrı bir hoşluk katmaktadır.
Belki bir kere gelmişimdir buraya. Hiç hatırlamıyorum ama. Yan yana dizili evler. 2 katlı çoğu. Önlerinde minik bir bahçe. Bayağı kalabalık bir bölge. Kıyıda bir belediye tesisi/plajı. Etkinlik olmalı ki, yarışmacılar, ödüller falan gibi anonslar duyuluyor... Şöyle biraz sokakların içinde dolanıp, bir ara bulup sahile inmekle her şey değişiyor. Herhalde burası doldurulmuş olmalı. Önü yeşil alan, yürüme yolu falan. Hemen arkasında muhteşem evler, denize bakan. Ve sonra bitişik nizam apartmanlar, yan yana dizili, duvar gibi gelmekte. İkidir parkta bir köpek heykeli çıkıyor karşıma. Görünüşü ve ebadı itibariyle Kangal’a benziyor. Bunu niye/neden buraya dikmiş olabilirler ki?
Sorduğum kişi, sahil yolunun Paşabahçe Şişe Cam’a kadar gittiğini söylemişti. Ben de devam ediyorum ama bu yol da zank diye bitiyor. Şimdi aldığım tarifle Fatih tren istasyonuna doğru pedallamaktayım. 10 dk. sonra gelen trenle Bostancı, oradan da metroyla İMES ve yer yüzüne çıktığımda ne göreyim? Feci bir yağmur var. Öyle böyle değil. Bardaktan boşanırcasına derler ya. Ama hazırlıklıyım. Yağmurluğu giyip evin yolunu dereler boyunca akan suların içinden tutuyorum. Bisiklet de yıkanmış oldu. Ama kurulamadan bırakmayın sakın böyle durumlarda.
Çok uzun olmayan, fakat keyifli bir tur, bir keşif oldu.
Sonlandırmadan size geçen turda (Tembelliğe yer yok... III) tanıttığım “Slowly Rolling Camera” grubundan keyifli bir parça; Beam
bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Eskihisar-Darıca-Yelkenkaya-Bayramoğlu-Gebze Teknik Ü.-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu
Tur tarihi: 30 Ağustos 2024
Alınan yol: 34,23 km
Ortalama hız: 14,6 km/s
En yüksek hız: 52 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 20 dk, dışarıda geçen süre 5 s 27 dk
En yüksek sıcaklık 35 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 28,4 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 293 m, kaybı (iniş) 506 m
En düşük yükselti 11,6 m, en yüksek 168,4 m
Garmin yol bilgileri bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar
Relive yol bilgileri bisikletle 30 Ağustos Zaferi; Kazananlar Kutlar
Hangisi doğru sizce? Motosiklet / Motorsiklet |
İlginizi çekebilir bisikletle Poyraz–Anadolufeneri, Keşif Turları; Reşadiye, Yalova’nın tepe köylerine bisikletle...