12 Temmuz 2010

[bisikletle]Türkiye: Kars - Ardahan - Iğdır


13 Temmuz İstanbul’dan Doğu Ekspresi ile Kars’a hareket ediyoruz. Amacımız [bisikletle]Türkiye projesi çerçevesinde Kars-Ardahan-Iğdır bölgesini pedallayarak keşfetmek.

Bölgeyi kapsayacak turlarda izlenecek rotalar, mesafeler, yol bilgileri, gezilip görülecek tarihi ve doğal güzellikler, kültürel unsurlar, konaklama, yeme-içme hakkında bilgiler toplayıp, yerel idare ve yöneticilerle bisikletle ilgili her şeyi konuşacağız.

Geziye başlamak için resmi tıklayınız lütfen.

Kurna Onikilisi


Bu hafta Kurna’ya gittik, hem de 12 kişi. O nedenle gezinin adı da “Kurna Onikilisi” oldu. Bu geziye katılan ve neşe katan tüm arkadaşlara selam olsun, iyi ki varsınız.

Sabah (11.07.10) 7:45 gemisiyle Beşiktaş’tan Karaköy’e geçtik, Vedat, Banu, Firuzan ve ben. Lastiklerin havasını tamamlayıp hemen sabah serinliğinde Feneryolu’ndaki mantara pedalladık. Köksal, Emin, Gökhan ve İlhan hazır bizi bekliyordu. Kısa bir selamlaşma ve kucaklaşmadan sonra Pınar’la buluşmak üzere Bostancı’ya doğru yola çıktık. Sahil kenarında yürüyen ve koşanlar olduğundan biz otomobil yolunu kullandık. Birazdan Yasin de bize yetişince 9’ladık. Derken Tolga da katıldı ve Pınar’ı da aramıza alıp 11’li olarak Pendik’e doğru yan yana, peş peşe sohbet ve seyir içinde sürdük. Dragos İBB tesislerinde verilen mola (kahvaltı) sonrası Köksal’in ön tekerine saplanan raptiye nediyle bir patlak işini de hallettikten sonra Mustafa2 ile buluşmak üzere S. Gökçen yoluna girdik.

F1 ayırımında bize yetişti Mustafa2. Epeydir pedallamıştık birlikte, çok iyi oldu katılması, özlem giderdik. Anlatacağı çok şey vardı. Bu şekilde anayoldan ayrılarak Ballıca yönüne sapıp ilk kavşaktan Kurna’ya doğru sola döndük. Buraları artık köy yollarıydı, pek araç yoktu ama az sonra tekrar Ömerli-Şile yoluna bağlandık. Karşımızda Kurna girişi duruyordu ama ikinci bir giriş için ileriye devam ettik, ancak dikkat etmediğimden girişi kaçırmış olduğumuzdan yanlışı fark ettiğimiz noktadan geri dönerek Kurna’ya vardık. Bu arada bir su molası verdiğimiz yerde alınan hıyarların lezzetine diyecek söz bulamıyorum, ısmarlayanlara çok teşekkürler.


Kurna’nin kahvesinde bir kalabalık vardı. Şaşılacak bir durum kahvede bu kadar çok kadını bir arada görmemiştim, adeta kadınlar kahvesi. Meğersem sürücü kursuna katılmışlar, bekleşiyorlarmış. Bu kalablığın içinde çaycı bize bir masa ayarladı ve açıkan karınlarımızı doyurmak için peynir, zeytin, ekmek ve kavundan oluşan yemeğimizi mideye indirirken çaylar 50 krş’du ama sodalar 75,- hele meyvelinin 150,- krş olması hepimizden “yuh” seslerinin yükselmesine neden oldu. Yeteri kadar dinlenildiğine karar verilip dönüş için harekete geçildi. Aynı yoldan Pendik’e ve Dragos tesislerinin kalabalık olmasından Maltepe’de “Mahallenin muhtarları”yla içilen limonlu sodalarla (1- lira) birlikte dönüşe devam edildi. Bir kazayı hafif atlatmanın artık sevinci mi demeliyim – bilemiyorum, Tolga’nin çöp kutusuna çarpması sonucu bisikletten düşmesi ve elini zedelemesi olayını da geride bırakıp (tekrar geçmiş olsun) sırasıyla ayrılmalar başladı. Önce Tolga ve Pınar, sonra Emin ve İlhan, derken Köksal ve Gökhan. Beşiktaş’tan da Mustafa, Vedat, Yasin ve Banu ayrılınca eve varmamız 8 oldu. 12 saati açıkhavada geçirmiş, 101 km yol pedallamıştık.


Gene keyif dolu bir gezi oldu. Sonrakinde buluşmak üzere...
Yol: Beşiktaş > Kadıköy > Bostancı > Pendik > F1 > Kurna (50 km) > Pendik > Bostancı > Kadıköy > B.taş (101 km)

İlginizi çekebilir Riva-Muhteşem Yedili

9 Temmuz 2010

[bisikletle]Türkiye

Ekoturizm

Özellikle gelişmekte olan ülkelerde turizm sektörü, diğer sektörlere kıyasla daha yüksek katma değer sağlayarak, sürdürülebilir kalkınma yaklaşımını desteklemektedir. Dünya Turizm Örgütü'ne göre turizmde en hızlı büyüyen sektör, doğa turizmi ve onun bir alt bölümü olan ekoturizmdir.

Ekoturizmin çıkışı, gelişmesi ve rolü ile ilgili başlıca unsurlar:
  • Korunan alanlar ve yerel toplum için sermaye artışı.
  • Yerel halk için iş olanaklarının yaratılması.
  • Ziyaretçiler için çevresel eğitim.
  • Ekoturizmin, bozulmuş, tahrip edilmiş peyzajların restorasyonu için teşvik edici bir rol oynaması.

Ekoturizm, doğanın sürdürülebilirliği için kitle turizminin olumsuz çevresel etkilerine karşı alternatif bir turizm çeşididir. Çevre duyarlılığı ve sosyal bilinç duygusunun bir ürünü olan ekoturizm, günümüz turizm kaynaklarının gelecek kuşaklara aktarımını hedefleyen ölçülü, çevreye duyarlı ve yaşama saygılı bir turizm olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ekoturizm, çevrenin ve bozulmasının farkındalığının artmasında, davranış ve kullanım şekillerinin değiştirilmesinde ve koruma için çevreye sahip çıkma bilincinin güçlenmesinde önemli bir etkendir.


Sürdürülebilirlik

Sürdürülebilir bir turizm, insan ve çevrenin birlikte varlığı ile doğal çevrenin insan üzerindeki olumlu etkisini en üst seviyeye çıkartmaya yöneliktir. Bu tür turizme bağlı olan sosyo-ekonomik kalkınmaya koşut doğal değerlerin, kültürel bütünlüğün, eko-sistemin ve biyolojik çeşitliğinin korunmasıdır. Bir koruma stratejisi olarak varlığı, doğanın ve doğayı kullanacak insanların 'bilinçli' ortak birlikteliğine bağlıdır.

İnsanların tüm yeryüzünde birbiriyle buluşması, kaynaşması ve barış içinde bir arada bulunmasını sağlayan turizm hareketleri, ancak böylesi bir anlayışla var olan değerlere zarar vermeden sürdürülebilir.


Ekoturizm ve Türkiye

Türkiye’nin ekoturizmdeki potansiyeli Avrupalı rakiplerine oranla çok somut biçimde daha fazladır. Çünkü bu ülkeler endüstriyelleşmiş ve nüfuslarının büyük bir kısmı kentleşerek otantik kültürlerini büyük oranda yitirmişlerdir. Türkiye’nin henüz gelişmekte olan bir ülke olması, doğal ve kırsal kültürel değerlerinin ve mirasının büyük bölümünün varlığını canlı biçimde sürdürüyor olması, Türkiye’nin bir çok yöresinde sürdürülebilir ekoturizm için büyük bir potansiyelin varlığını göstermektedir.


Ekoturizm Türleri

Ekoturizm çeşitli ölçütlere göre gruplandırılır. Bu ölçütler turizmde kullanılan araçlar (bisiklet, balon, at), gidilen yerin doğası (dağ, yayla, mağara), yapılan etkinliğin özelliği (akarsu, av, bilim, trekking) gibi çeşitlilik gösterir. Bunların arasında bisiklet turizmi de yer almaktadır.


Bisiklet Turizmi

Bisiklet turizmi yeni yaygınlaşmaya başlayan bir turizm türüdür. Bütün dünyada hızla yayılan doğa turizmi anlayışına paralel olarak ülkemizde de bir hayli ilgi toplamakta.

En eski ulaşım araçlarından biri olan bisiklet, performans geliştirmenin yanı sıra doğayı keşfetmenin verdiği zevkle bütünleşir. Bisikletle doğanın daha derinlerine, yol olmayan yerlerine gidebilir, her yerden rahatlıkla geçebilir, gerekirse elinize alıp taşıyabilir ve kısa sürede çok yer gezebilir, arazi koşullarıyla mücadele edebilmenin verdiği macera duygusunu yaşayabilirsiniz.

Bisikletin turizmde kullanılmasıyla:
  • Doğal ve tarihi dokunun korunması,
  • Çevreci bir şehircilik anlayışının oluşması,
  • Yerel halkın bisiklet turizmine aktif katılımıyla ekonomik kalkınmaya destek,
  • Farklı kültürlerle etkileşim ve
  • Ülkemizin tanıtımına katkı sağlanır.

Günlük yaşamda bisikletin temel ulaşım aracı olarak kullanılmasıyla da:
  • İnsan, toplum ve çevre sağlığı korunur,
  • Bilinçli bir toplum için gerekli şartlar yaratılır ve
  • Böylelikle yaşam kalitesi yükselir.

Doğa dostu bir spor ve ulaşım aracı olan bisikletle, kültür ve turizm ülkesi Türkiye’mizde doğanın ve yerel kültürlerin korunmasını sağlamak, spor ile turizmi birleştirmek ve bisiklet kullanımını toplum içinde yaygınlaştırmak düşüncesiyle [bisikletle]Türkiye projesi hazırlandı.


Bisikletle Türkiye

Flora ve fauna konusunda bir çok endemik türle dünyada eşine az rastlanır bir zenginliğe sahip olan ülkemizin ekoturizm alanındaki potansiyelini değerlendirip geliştirecek.

Bu kapsamda, Türkiye’nin farklı bölgeleri bisikletle dolaşılıp rotalar belirlenecek, ulaşım ve konaklama olanakları saptanıp, teknik bilgi, görsel malzemeler (fotoğraf / video), tarihi, doğal ve kültürel bilgilerle detaylandırılacak.

[bisikletle]Türkiye, ulusal ve uluslararası alanda tanıtım doğrultusunda derlenerek bir rehber niteliği kazanacak.


Sonuç


[bisikletle]Türkiye, yurdumuzu bisikletle keşfe çıkmak isteyen yerli ve yabancı gezginlere önemli bir rehber olacak. Farklı bölgelere yapılacak turlarda izlenecek rotalar, mesafe ve yol bilgileri, gezilip görülecek tarihi ve doğal güzellikler, kültürel unsurlar, konaklama ve yeme-içme hakkında bilgiler içerecek.

8 Temmuz 2010

Bisikletçilerde Vücut Ölçüleri ve Hız

Bir bisikletin ilerlemesine direnç teşkil eden çeşitli etmenler vardır. Lastiklerin yere sürtünmesi, yokuş çıkarken yerçekimi, düz yolda giderken hava direnci bunların başlıcalarıdır. Bu dirençler bisikletçinin vücut ölçülerine göre değişmektedir.


Düz yolda karşı kuvvetin büyük kısmını hava direnci oluşturur. Hava direnci temelde havayı yaran yüzey alanı (lineer boyutun karesi) ile orantılıyken sporcular temelde kas hacimleri (lineer boyutun kübü) ile orantılı güç üretebilmektedir. Bu nedenle iri yapılı sporcular düz yolda ufak yapılı sporculara göre avantajlıdır.

Yokuşta ise karşı kuvvetin büyük bölümü yerçekiminden kaynaklanmaktadır. Bu da sporcunun ağırlığı ile orantılıdır. Sporcuların üretebildikleri güç de vücut ağırlığı ile orantılı olduğundan iri yapılı sporcuların düz yoldaki avantajı yokuşta azalmaktadır. Bu avantaj tamamen ortadan kalkmamaktadır, çünkü yokuşta hava direnci hızın düşmesiyle azalmaktadır ama ihmal edilebilir seviyeye inmemektedir.

Bilimsel araştırmalar sonucunda vücut ağırlığı, bisiklet üzerindeki pozisyon, kullanılan lastik türü, yolun eğimi gibi faktörler de dikkate alınarak, üretilen güce göre elde edilen hızın tahmin edilmesine imkan sağlayan matematik modeller geliştirilmiştir. Buna göre 80 kg’lık bir bisikletçi ile 60 kg’lık bir bisikletçinin vücut ağırlıkları başına eşit (6 watt/kg) güç ürettikleri durumda düz yolda ve %10 eğimli yokuşta elde ettikleri hızlar aşağıdadır:

Düz yolda aerobar ile bisikletçinin ağırlığı (kg)
80
60
tahmini hız (km/h)
50,7
46,2
Yokuşta (%10) bisikletçinin ağırlığı (kg)
80
60
tahmini hız (km/h)
16,8
16

Buna karşılık, ufak yapılı sporcuların kas kütlesi başına düşen damar miktarının daha fazla olabildiği, bu nedenle vücut ağırlıklarına göre daha fazla güç üretebildikleri düşünülmektedir.


Lance Armstrong, Miguel Indurain gibi Fransa Turu’nu defalarca kazanmış sporcuların 1 saat boyunca vücut ağırlıkları başına üretebildikleri güç 6,5 watt/kg’dır. Marco Pantani’nin Alpe d’Huez’e çıkış rekoru kırdığında 7 watt/kg güç ürettiği hesaplanmıştır. Ancak, genel olarak en iyi yokuşçular olarak bilinen Pantani, Richard Virenque gibi 60 kg’ın altındaki sporcuların 75 - 80 kg’lık Armstrong ve Indurain’i yokuşta geçmeleri çok enderdir.

Bu verilerden yola çıkarak ufak yapılı sporcuların yokuşta avantajlı olmadıkları, ancak düz yolda dezavantajlı olmaları nedeniyle, taktik olarak yalnızca yokuşlarda tüm güçleri ile mücadele etmelerinden ötürü yokuşlarda başarılı oldukları düşünülebilir

Kaynak: Can Sakarcan 07.07.2006



İginizi çekebilir Peloton nedir?

7 Temmuz 2010

El yapımı


"Bespoke: The Handbuilt Bicycle" sergisi Ağustos 2010 ortasına kadar New York Sanat ve Tasarım Müzesi MADProjects Gallery bölümünde görülebilir. Küratörlüğünü bisiklet koleksiyoncusu Michael Maharam ile Vanilla Bicycles baştasarımcısı Sacha White'ın yaptığı sergide, metal ile çalışan 6 uluslararası bisiklet üreticisinin 21 el yapımı tasarımının yanı sıra, bu rafine, kapsamlı ve derin zanaatı aydınlatacak grafik uygulamalar ve çizim taslakları yer alıyor.
Diğer bisikletleri görmek için lütfen resmi tıklayınız.
İlginizi çekebilir: El Yapımı Bisikletler, Japonya

5 Temmuz 2010

Çiftalan Onbirlisi




4tem gezimizi keyifli kılan ve katılan tüm arkadaşlara teşekkür ederiz, herşey harikaydı.

Bu sefer 11 kişi olduk, o nedenle turun adı “Çiftalan Onbirlisi” oldu. Pazar (04.07.10) sabahı 7:30’da Karaköy iskelesine vardığımızda Emin, Fügen2, Fahri, İlhan ve Aylin’i bekler bulduk. Kısa bir kucaklaşma ve hatır sorma sonrasında hemen yola çıkıp Galata Köprüsü üzerinden Eminönü’nden doğru Eyüp yönüne pedal basmaya başladık. Sabahın serinliği içimizdeki enerjiyi ortaya çıkardı ve yolların da nispeten boş olmasıyla tempolu ve sohbet içinde ikili-üçlü olarak Bilgi Üni.’den sonraki kavşaktan Kağıthane’ye döndük. Belki Tatlıses Petrol’den katılan olabilir diye bakındık ama bekleyen olmadığından yolumuza devam ederek Cendere yönüne doğru sürdük velespitlerimizi. Kimi son Almanya-Arjantin maçından söz ediyor, kimi Amerika-Türkiye farklılığını karşılaştırıyor, kimimiz de etraftaki güzelliklere dikkat çekerken, ne olduysa bir anlık dalgınlık sonucu Emin yoldaki çukuru fark edemeyip bisikletin üzerinden uçuveriyor. Ben öndeydim olayı tam göremedim ama yanında olanlar anlatıyorlar: Sanki hırçın bir atın süvarisini üzerinden atması gibi bisiklet Emin’i tepetaklak etmişti. Büyük geçmiş olsun, ciddi bir kazayı en hafifiyle atlattın. Çok daha beter olabilirdi. Tabii bu durum üzerine kenara çekildi ve ilk yardımdan sorumlu İlhan hemen çantasını çıkartarak gerekli müdaheleyi yaptı. Sıyrıklar temizlenip üstleri kapatıldı, şişiklere gerekli pomatlar sürüldükten sonra Emin’in devam edebileceğine karar verilip yolumuza döndük. Gerçekten yoldaki delikler trafik anarşistleri kadar tehlike oluşturuyorlar. Dönüşte Yıldız Parkı'nın civarında, düşsen kaybolacağın kadar büyük çukurları açık bırakılmış olarak gördük. Bir anlık dalgınlık bisiklet binişine ciddi bir ara verdirtir.

Daha dikkatlice Cendere yolundan Kemerburgaz’a vardık. Böreklerimizi alıp çayevindeki yerimize oturup kahvaltıya geçtik. Emin ve Fügen2 de domates, peynir ve kavun ilave ederek müthiş bir ziyafet çektik. Biz bu şekilde oyalanırken birden Vedat’ın görünmesi büyük bir sürpriz oldu. Az sonra da Yasin ortaya çıkınca anladık ki sürpriz hazırlamışlar bize. Gerçi Yasin %95 diyordu ama Vedat hiç ses çıkarmamıştı. Onlar da masadaki yerlerini alıp limonata, çay kah-kah kih-kih yaparken bir telefon çaldı ve Gökhan3 ile Recep’in de yakınlarda olduğunun, bize yolda yetişecekleri haberinin gelmesiyle sayımız 11’e çıktı. Yani bir futbol maçına çıkabilirdik.


Hadi artık diyerek K.burgaz’dan ayrılıp Çiftalan yoluna saptık. Zaten Gökhan3 ve Recep'in de bizi yakalamaları uzun sürmedi ve 11’li olarak bastık pedallara çıktık indik, tozu toprağı yuttuk. Çünkü yol iyicene perişan olmuş, gelen geçen araçlar bir hayli toz kaldırıyordu. Ama ormanlık olması neşemizi kaçırtmadı ve birazdan Çiftalan göründü. Şöyle güzelce bir yokuştan kendini bırakır ve az bir tırmanışla da köye girersin. Ama telsiz anonsuyla lastik patlağı haberi grubu ikiye böldü. İleride olanlar köye girdiler, geridekiler tamirat işiyle meşgul oldular. Emin’in arka tekeri patlamıştı ve yanlarına vardığımda İlhan meseleyi çözmüştü bile. Lastik çok eskimiş olduğundan neredeyse hamur kıvamındaydı. Levye falan gerek olmadan sökülüp takılıyordu. İlhan bunu ilk molada ön ile değiştirmenin doğru olacağını söylüyordu. Nitekim Gümüşdere’de durum daha net ortaya çıkacaktı.


Bu işler de bittikten sonra köye doğru hareket ettik. Girişteki erikler ve dutlar toplandı ve enerjiyi tamamlamak ve yorgunluğu atmak için soda-ayran karışımları eşliğinde Çiftalan’daki molamız sonrasında Gökhan3’ün önerisiyle patika yoldan geçerek Kısırkaya’ya giden kömür ocaklarının yoluna bağlanma fikri itiraz veya kabul arasında kalınarak, kabul = macera‘dır diyerek düştük tekrar yollara. Tabii ustalık ve cesaret burada açıkça belli oldu. Tamamen yağmurdan yoğrulmuş yol bile demek mümkün olmayan, 4x4’lerin eğitim pisti olarak kullandıkları %22’lik bir yokuşu ancak elimde sürerek inebildim. Ben değil çoğumuz bu şekilde indik. Ne var ki sonrasında çok güzel göletler, inek ve manda sürülerinin arasından geçen yolumuz daha sonra piknikçiler, denizciler yanından sıyrılarak Kısırkaya yoluna bağlandı. Burada 2 seçenek vardı; deniz istenirse sola Kısırkaya’ya, yemek istenirse sağa Gümüşdere’ye sapılacaktı. Galiba midenin o an çıkardığı zil sesi ağır bastı ve oybirliğiyle yemek seçildi. Gümüşdere uzak değildi ve az sonra köykahvesindeki masada oturuyorduk bile.

Kimimiz etrafta lokanta aradı, bulunca oraya yerleşti (Fügen2 ve Fahri), kalanımız da yanımızdakilere ilave yaparak müthiş bir sofra donattı. Firuzan koca bir karpuzu hemencecik dilimlere bölerek ikramlara başladı. İlhan nefis bir beyazpeyniri masaya koydu, Emin K.burgaz’dan taşıdığı domates, hıyar ve peyniri ortaya çıkarınca tek eksiğimiz ekmek kaldı. Onu da Recep yandaki fırından tamamlayınca, hem de taptaze, yumulduk yiyeceklere. Çaylar, kolalar falan derken acıkmışız herhalde ki birşey kalmadı masada. Derken 2 bisikletli arkadaş da katılınca, tesadüf buralardan geçiyorlarmış, büyük bir bisikletli camiası Gümüşdere’yi kuşatmış oldu.


Sohbet bisiklet, yol, güzergah batar mı batmaz mı, suyun var mı vs derken Emin’in arka lastiğinin inik haberiyle tekrar lastik tamiri işine girişildi. Önce ön arka değişikliği yapıldı, sonra yamandı, tutmadı tekrar falan derken çok oyalanmamız Aylin’in bir yemeğe yetişmesi nedeni aramızdan ayrılmasını gerektirdi. Aylin’i yolcu ettikten sonra Recep ve Gökhan3’de denize girmek için Kısırkaya’ya dönünce, Emin de düşüş sonrası sızlayan yaralarının artık bazı fonksiyonlarını zorlaştırıp arabayla gitme kararı vermesiyle 7’li olarak dönüşe geçtik.


Uskumruköy, Zekeriyaköy ve Maden’den Sarıyer’e inmemiz ve sonrasında boğaz trafiğinde slalomlamamız sonucu kendimizi Emirgan’a atabildik. Son bir molayı da burada vererek, meşrubat fiyatlarının 3-4 kat katlanmasına kafayı takarak, köylerin güzelliliğiyle şehirlerin pahalılığı arasında kalarak Rumelihisarı’nda Vedat, Yasin ve Fügen2’den ayrılıp İlhan’la Beşiktaş’a kadar pedallayıp, onun da Üsküdar’a geçmesiyle biz Firuzan’la Akaretler’i tırmanıp eve vardığımızda saatler 10’a geliyordu. Yol 101 km tutmuş, ortalama 14,4 km hızla 7 saat pedal basmışız.

İlk defa pedalladığımız Aylin'in samimiyeti, Emin'in hayat dolu sohbetleri, Fügen2'nin iyimserliği, Fahri'nin hemşeriliği, Gökhan3 ve Recep'in maceraları, Vedat'ın esprileri, Yasin'in sakinliği, İlhan'ın yardımseverliği ve sayılmayan diğer şeylerle dolu bir gezi oldu.


Bundan fazlası can sağlığı diyerek bir sonraki gezinin hayalleriyle buluşmaya başladık bile.


Yol: Nışantaşı > Karaköy > Eminönü > Eyüp > Kağıthane > Kemerburgaz > Çiftalan > Kısıkaya > Gümüşdere > Uskumruköy > Zekeriyaköy > Sarıyer > Beşiktaş > N.taşı (101 km)


İlginizi çekebilir: Kemerburgaz-Pas Çözücü