4tem gezimizi
keyifli kılan ve katılan tüm arkadaşlara teşekkür ederiz, herşey harikaydı.
Bu sefer 11 kişi
olduk, o nedenle turun adı “Çiftalan Onbirlisi” oldu. Pazar (04.07.10) sabahı
7:30’da Karaköy iskelesine vardığımızda Emin, Fügen2, Fahri, İlhan ve Aylin’i
bekler bulduk. Kısa bir kucaklaşma ve hatır sorma sonrasında hemen yola çıkıp
Galata Köprüsü üzerinden Eminönü’nden doğru Eyüp yönüne pedal basmaya başladık.
Sabahın serinliği içimizdeki enerjiyi ortaya çıkardı ve yolların da nispeten
boş olmasıyla tempolu ve sohbet içinde ikili-üçlü olarak Bilgi Üni.’den sonraki
kavşaktan Kağıthane’ye döndük. Belki Tatlıses Petrol’den katılan olabilir diye
bakındık ama bekleyen olmadığından yolumuza devam ederek Cendere yönüne doğru
sürdük velespitlerimizi. Kimi son Almanya-Arjantin maçından söz ediyor, kimi
Amerika-Türkiye farklılığını karşılaştırıyor, kimimiz de etraftaki güzelliklere
dikkat çekerken, ne olduysa bir anlık dalgınlık sonucu Emin yoldaki çukuru fark
edemeyip bisikletin üzerinden uçuveriyor. Ben öndeydim olayı tam göremedim ama
yanında olanlar anlatıyorlar: Sanki hırçın bir atın süvarisini üzerinden atması
gibi bisiklet Emin’i tepetaklak etmişti. Büyük geçmiş olsun, ciddi bir kazayı
en hafifiyle atlattın. Çok daha beter olabilirdi. Tabii bu durum üzerine kenara
çekildi ve ilk yardımdan sorumlu İlhan hemen çantasını çıkartarak gerekli
müdaheleyi yaptı. Sıyrıklar temizlenip üstleri kapatıldı, şişiklere gerekli
pomatlar sürüldükten sonra Emin’in devam edebileceğine karar verilip yolumuza
döndük. Gerçekten yoldaki delikler trafik anarşistleri kadar tehlike
oluşturuyorlar. Dönüşte Yıldız Parkı'nın civarında, düşsen kaybolacağın kadar
büyük çukurları açık bırakılmış olarak gördük. Bir anlık dalgınlık bisiklet
binişine ciddi bir ara verdirtir.
Daha dikkatlice
Cendere yolundan Kemerburgaz’a vardık. Böreklerimizi alıp çayevindeki yerimize
oturup kahvaltıya geçtik. Emin ve Fügen2 de domates, peynir ve kavun ilave
ederek müthiş bir ziyafet çektik. Biz bu şekilde oyalanırken birden Vedat’ın
görünmesi büyük bir sürpriz oldu. Az sonra da Yasin ortaya çıkınca anladık ki
sürpriz hazırlamışlar bize. Gerçi Yasin %95 diyordu ama Vedat hiç ses
çıkarmamıştı. Onlar da masadaki yerlerini alıp limonata, çay kah-kah kih-kih
yaparken bir telefon çaldı ve Gökhan3 ile Recep’in de yakınlarda olduğunun,
bize yolda yetişecekleri haberinin gelmesiyle sayımız 11’e çıktı. Yani bir
futbol maçına çıkabilirdik.
Hadi artık diyerek
K.burgaz’dan ayrılıp Çiftalan yoluna saptık. Zaten Gökhan3 ve Recep'in de bizi
yakalamaları uzun sürmedi ve 11’li olarak bastık pedallara çıktık indik, tozu
toprağı yuttuk. Çünkü yol iyicene perişan olmuş, gelen geçen araçlar bir hayli
toz kaldırıyordu. Ama ormanlık olması neşemizi kaçırtmadı ve birazdan Çiftalan
göründü. Şöyle güzelce bir yokuştan kendini bırakır ve az bir tırmanışla da
köye girersin. Ama telsiz anonsuyla lastik patlağı haberi grubu ikiye böldü.
İleride olanlar köye girdiler, geridekiler tamirat işiyle meşgul oldular.
Emin’in arka tekeri patlamıştı ve yanlarına vardığımda İlhan meseleyi çözmüştü
bile. Lastik çok eskimiş olduğundan neredeyse hamur kıvamındaydı. Levye falan
gerek olmadan sökülüp takılıyordu. İlhan bunu ilk molada ön ile değiştirmenin
doğru olacağını söylüyordu. Nitekim Gümüşdere’de durum daha net ortaya
çıkacaktı.
Bu işler de
bittikten sonra köye doğru hareket ettik. Girişteki erikler ve dutlar toplandı
ve enerjiyi tamamlamak ve yorgunluğu atmak için soda-ayran karışımları
eşliğinde Çiftalan’daki molamız sonrasında Gökhan3’ün önerisiyle patika yoldan
geçerek Kısırkaya’ya giden kömür ocaklarının yoluna bağlanma fikri itiraz veya
kabul arasında kalınarak, kabul = macera‘dır diyerek düştük tekrar yollara.
Tabii ustalık ve cesaret burada açıkça belli oldu. Tamamen yağmurdan yoğrulmuş
yol bile demek mümkün olmayan, 4x4’lerin eğitim pisti olarak kullandıkları
%22’lik bir yokuşu ancak elimde sürerek inebildim. Ben değil çoğumuz bu şekilde
indik. Ne var ki sonrasında çok güzel göletler, inek ve manda sürülerinin
arasından geçen yolumuz daha sonra piknikçiler, denizciler yanından sıyrılarak
Kısırkaya yoluna bağlandı. Burada 2 seçenek vardı; deniz istenirse sola
Kısırkaya’ya, yemek istenirse sağa Gümüşdere’ye sapılacaktı. Galiba midenin o
an çıkardığı zil sesi ağır bastı ve oybirliğiyle yemek seçildi. Gümüşdere uzak
değildi ve az sonra köykahvesindeki masada oturuyorduk bile.
Kimimiz etrafta
lokanta aradı, bulunca oraya yerleşti (Fügen2 ve Fahri), kalanımız da
yanımızdakilere ilave yaparak müthiş bir sofra donattı. Firuzan koca bir
karpuzu hemencecik dilimlere bölerek ikramlara başladı. İlhan nefis bir
beyazpeyniri masaya koydu, Emin K.burgaz’dan taşıdığı domates, hıyar ve peyniri
ortaya çıkarınca tek eksiğimiz ekmek kaldı. Onu da Recep yandaki fırından
tamamlayınca, hem de taptaze, yumulduk yiyeceklere. Çaylar, kolalar falan
derken acıkmışız herhalde ki birşey kalmadı masada. Derken 2 bisikletli arkadaş
da katılınca, tesadüf buralardan geçiyorlarmış, büyük bir bisikletli camiası
Gümüşdere’yi kuşatmış oldu.
Sohbet bisiklet,
yol, güzergah batar mı batmaz mı, suyun var mı vs derken Emin’in arka
lastiğinin inik haberiyle tekrar lastik tamiri işine girişildi. Önce ön arka
değişikliği yapıldı, sonra yamandı, tutmadı tekrar falan derken çok oyalanmamız
Aylin’in bir yemeğe yetişmesi nedeni aramızdan ayrılmasını gerektirdi. Aylin’i
yolcu ettikten sonra Recep ve Gökhan3’de denize girmek için Kısırkaya’ya
dönünce, Emin de düşüş sonrası sızlayan yaralarının artık bazı fonksiyonlarını
zorlaştırıp arabayla gitme kararı vermesiyle 7’li olarak dönüşe geçtik.
Uskumruköy,
Zekeriyaköy ve Maden’den Sarıyer’e inmemiz ve sonrasında boğaz trafiğinde
slalomlamamız sonucu kendimizi Emirgan’a atabildik. Son bir molayı da burada
vererek, meşrubat fiyatlarının 3-4 kat katlanmasına kafayı takarak, köylerin
güzelliliğiyle şehirlerin pahalılığı arasında kalarak Rumelihisarı’nda Vedat,
Yasin ve Fügen2’den ayrılıp İlhan’la Beşiktaş’a kadar pedallayıp, onun da
Üsküdar’a geçmesiyle biz Firuzan’la Akaretler’i tırmanıp eve vardığımızda
saatler 10’a geliyordu. Yol 101 km tutmuş, ortalama 14,4 km hızla 7 saat pedal
basmışız.
İlk defa
pedalladığımız Aylin'in samimiyeti, Emin'in hayat dolu sohbetleri, Fügen2'nin
iyimserliği, Fahri'nin hemşeriliği, Gökhan3 ve Recep'in maceraları, Vedat'ın
esprileri, Yasin'in sakinliği, İlhan'ın yardımseverliği ve sayılmayan diğer
şeylerle dolu bir gezi oldu.
Bundan fazlası can
sağlığı diyerek bir sonraki gezinin hayalleriyle buluşmaya başladık bile.
Yol: Nışantaşı > Karaköy > Eminönü > Eyüp > Kağıthane > Kemerburgaz > Çiftalan > Kısıkaya > Gümüşdere > Uskumruköy > Zekeriyaköy > Sarıyer > Beşiktaş > N.taşı (101 km)
İlginizi çekebilir: Kemerburgaz-Pas Çözücü