12 Mayıs 2024, Pazar / Ilgaz - Çankırı, 57 km (8. gün)
ÖE merkez dışında olduğundan günün sonunu ÖE’de geçirdim. İnternet de odada çekmediğinden dinlenme odası kapısında biraz tabletle oyalanıp sonra odada biraz TV’de gezinip izleyecek bir şey bulamadığımdan 11 gibi ışıkları söndürüp uykuya geçtim. 5’i az geçe uyanıyorum ama kalkmıyorum. Biraz daha oyalanıp 6 buçuk gibi hazırlıklara başladım. Kahvaltı 7 buçuktaydı.
Sabaha yakın, uyku ile uyanıklık arasında bir rüya gördüm/görüyordum. Kalabalık bir grup, bir yığın pantolondan, bunların kemer köprülerinden, tek upuzun bir kemeri geçirmeye çalışıyorum. Diğer taraftan da bir zaman sıkışıklığı var. Bir yere yetişmek veya bir şekilde hareket etmek gerekiyor. Firuzan’dan yardım istiyorum falan, olmuyor-olamıyor. Böyle sıkıntılı bir durum... Var mı bunu yorumlayacak? : ))
Rüyalar, Sümerler ve antik Mısır gibi medeniyetlerde tanrılarla iletişim aracı olarak kabul edilmiştir. Psikolojide ise rüya yorumlaması, Freud ve Jung gibi büyük düşünürlerin çalışmalarıyla derinlemesine incelenmiştir. Freud, rüyaların evrensel sembollerle yorumlanabileceğini savunurken, Jung rüyaların bireysel bilinçdışı deneyimlere dayandığına inanmıştır.
Banyonun giderinden suların tamamı akmadığından zemin halen ıslak. İnce bir su birikintisi var. Hatta yıkanırken suyun içinde bile kalıyorsun. Bunları da usta (*) denilen kişiler yapıyor. Nasıl ustalıksa?
(*) Bir zanaatı bütün incelikleriyle, gereği gibi öğrenmiş olan ve onu kendi başına uygulayabilen, yapabilen kimse.
Her şey toparlanıp önce çantaları indiriyorum asansörle. Dışarıya-sokağa açılan kapının önüne çıkartıp tekrar asansörle 1. kata gelip bisikleti alıyorum. Tam yerleştiremeden kapı kapanıyor ve çamurluğu sıkıştırıyor. Neyse ki zarar vermedi ve iki denemede sıkıntısız iniyoruz. Dışarıda bisikleti yükleyip yola hazır ediyorum. Akşam gelenler çoğalmış ki otopark araçlarla dolu. Salonda da çalışan işçiler var kahvaltı eden. Üst başlarından anlaşılıyor. Kendime hafif bir tabak hazırlayıp (zeytin, beyaz peynir, domates, hıyar) bir bardak çayla yutuyorum. Helva da vardı, dört tanesini yolda yemek üzere cebe indiriyorum.
Hava soğuk ve kapalı, 12 derece. Gri bulutlar da var. Ama yağma ihtimalini düşük gösterdi. Hadi hayırlısı. Yükseleceğim bu gün. 1450 m.deki İndağı Geçidinden geçeceğim. Yolum Çankırı’ya, 54 km gibi. Kafamda Buff, kollarımda ekstradan kolluklar ve bacaklarda da ısıtıcılar var. 8’i az geçe yola çıkıyor, ÖE’nin önünden inen yokuştan dünkü köprüye gelip tekrar Samsun yoluna bağlanıp devam ediyorum. Kısa bir mesafe sonrası (3 km) sağdan Çankırı olarak ayrılıyorum ve fazla gitmeden hafiften çıkmaya-yükselmeye başlıyorum.
Çankırı İstiklal Yolu’nu gösteren bir levha sağda ve içerilere doğru giden toprak bir yol. Burası, Milli Mücadele döneminde İnebolu limanında karaya indirilen silah ve cephanenin 3 yıl boyunca İnebolu-Çankırı-Kalecik-Ankara güzergahından cepheye ulaştırılarak Milli Mücadelenin zaferle taçlandırılmasını sağlayan yol. Ve 2009 yılından beri İstiklal Yolu Yürüyüşü (**) düzenlenmekte.
(**) Kastamonu Gençlik ve Spor Müdürlüğü
Yol duble, güvenlik şeridi var ama gidilecek cinsten değil. Büyük bölümleri yamanmış o nedenle çizgi üzerindeyim. Bugün pazar, fazla trafik olmayabilir. Tırmanmaya başladık. Yükseldikçe ısı düşmekte. 10,4 derece oldu hava şimdi. Yolun durumu zaman zaman bozuluyor. Geniş yamanmış alanlar var. Soğuk bir gün. Yağış ihtimali bu saatlerde yoktu ama öğleden sonra ihtimal yükseliyor. Çankırı’ya varmış olurum herhalde. 1274 m.ye çıktım. %6 ile gidiyor, %10’u da gördüm. İleride yolun indiği arabalardan anlaşılıyor. Sonra tekrar zirveye çıkacak. Güven Turizm’in iki otobüsü yarış vaziyette geliyorlar. Aynadan görmeseydim, bankete kaçmasaydım... Teğet geçtiler resmen! İnbe desem ayıp mı olur?
Kafama Jude Law’ın da reklamını yaptığı bir viski markasının cıngılı takıldı. Mırıldanıp duruyorum ama sıkıldım aynı şeyden. 2 saniyelik bölüm dönüp dönüp duruyor kafamda. Çıkartmaya çalışıyorum ama geri geliyor. Siz de izleyin, belki size de takılır : ))
Saat 09.03, ve geldim 1450 m İndağı Geçidine. 13,46 km tuttu. Tam 1 saat sürdü, 13,7 km/s ortalama ile. Hava ısısı düştü, 9,3 °C. Dağ kokusunu derin derin içime çekiyorum. Uzakta ilerideki köyde (Koyunpınar, 1896 yılına ait 'salname'de de bugünkü adını taşımakta), çok çok kalabalık bir inek sürüsü yürüyor. Köpekleri falan da var. Bitmedi, halen geçmekteler...
Daha iki çentik kalmıştı ama dağda değiştireyim dedim ve 2. bataryayı taktım. 40 km yol var halen önümde. Bu arada vın vın arabalar da geçmeye başladı. Sanki start verildi gibi... : )) Fotolar çekmekteyim. Telefonla da panoramik bir çekim yaparken ikinci karede telefona bir şeyler oluyor, donuyor. Hareket etmiyor! Kapatıp açıyorum ama değişen bir şey yok. Dondu kaldı. Hiç bir işlemi yapmıyor, dokunduğum ikonlar tepkisiz kalıyor. Hoppala oluyorum. Bu çok kötü oldu. Her şey bu alete bağlı. Telefon edemezsen nasıl iletişime geçeceğim kalacak yerlerle?! Üzerime bir karabasan çöküyor. Ne ederim, nasıl yaparım, beni ararlar ve ulaşamazlarsa kaygıya kapılır evdekiler...
Kara düşüncelerle salıyorum yokuş aşağı kendimi. Yolun yamalı hali yer yer sıkıntı veriyor. Dik olduğundan bayağı hızlanıyor velespit. Bir yandan da çözüm düşünüyorum telefon meselesine. Bugün pazar, kapalı olabilir tamirciler ama yarın pazartesi birini bulup baktırmalıyım telefona. Çok da eskidi ama iş görüyordu. 1’inci nesil iPhone SE milat oldu. 16’yı konuşuyorlar nasıl olacak diye.
Hızlandıkça üşümeye daha fazla başladım. Üzerine kapanıyorum ki rüzgara fazla maruz kalmayayım. Dondum, 7,9 dereceye düştü hava. Keşke güzel bir gün olsaydı. Şöyle güneş tepede gülümseseydi, ne iyi olurdu. Gerçi tırmanırken iyi terlemiştim, soğuğu hiç anlamadım.
09.57, inerek Korgun’a geldim, Çankırı’nın ilçesi (30,20 km/893 m R/12,6 °C). Bu soğuğa karşı çare olarak polar yeleği de içime giyeyim, kafaya da ikinci bir Buff geçireyim... diye sağdaki otobüs durağına yanaşıp çantadan eşyaları alıp giyiyorum. Off be... Haliyle gövdem ısınıyor. Kollar gene soğukta ama onlar çok üşütmüyor. Başım ve kulaklarım da daha sıcak.
Yolun durumu rezil bir hal aldı. Tamamen tırmıklamışlar, ne kaymadan, ne de sarsılmadan gidiliyor. Yanda bankette kalmış bölümlerde ilerlemeye çalışmaktayım. Arabaları etkilemiyor olmalı ki hepsi son hızda yollarına devam ediyorlar.
Akçavakıf’a kadar sürdü bu berbat yol. Bu arada ince damlalar da iniyor. (10.27/39,44 km/20,3 km/s ort./844 m R) Acıktım, durup elmanın tekini yedim. Tam sevinmişken berbat yol gene başladı. İnce damlalar kesilmedi. Ne olur ne olmaz, aniden bastırır diye yağmurluğu giyiyorum (10.33/40,70 km/20,3 km/s ort./819 m R). Yönüm güneybatı. Zirveden sonra neredeyse hep inildi. Yani ilk bölüm sonrası çok az pedal çevrildi.
Bir sürpriz oluyor ve telefona dokununca düzeldiğini görüyorum. Nasıl mutlu oldum bilemezsiniz. Üzerimden büyük bir yük kalktı. Her ihtimale karşı evdekilere gene de mesaj attım ki tekrarlarsa haberleri olsun, ulaşamazlarsa merakta kalmasınlar.
Çankırı’ya kadar sürdü bu rezil yol. Hani KGM.ye teşekkür etmeyi düşünüyordum tünelle ilişkin, ama bunu da şikayet etmek lazım. (...) Ve Çankırı yazısında çekilen foto sonrası düzelen yoldan giriş yapıyorum. İlkin karşıma, dikine upuzun bir bina çıkıyor. Kaç kat bilmiyorum ama 20’nin üzerinde en az. Çevreye tamamen yabancı. Etraftaki evler 3-4 katlıyken buna böyle 20-30 kat nasıl izin vermişler anlaşılır gibi değil! Belki güzel bir yapı ama burada işi ne?
Google haritayı açıp DSİ.yi bulmam gerek. Anlaşılan merkez dışı. Genelde öyledir, ama haritada sanki yürüme mesafesi gibi görünüyordu. Bazen yanlış işaretlendiği de oluyor. (...) Buldum. Nöbetçi binasında kimsecikler görünmüyor. Büyük kapı açık, biraz bekleşiyorum ama kimsecikler yok. Şöyle bir giriş yapıp alanda turluyorum, herhalde misafirhane bu bina sanırım, ama geri dönüp camını tıklıyorum. Bunun üzerinden açılan pencereden uykulu bir yüzle güvenlikçi bakıyor. Anlaşılan kestiriyordu. Bana misafirhaneyi tarif ediyor. Tahmin ettiğim bina. Kapısına dayanıp, resepsiyoncu listeden adımı buluyor, yerim ayrılmıştı zaten. Hemen giriş yapmıyorum, bir şehir turu atıp geleyim diyorum. Saat daha erken zaten, 11.00.
Sorarak merkezin yolunu bulup Çankırı Müzesine geldim. Bazıları yarın, pazartesi kapalı olduğundan bugün ziyaret edeceğim. Güvenlikçi Çamaşırhane ve Radyo Müzesinin yerlerini tarif ediyor. Buraya çok uzak değiller. Hemen oraya yöneliyorum. Restore edilmiş evlerin olduğu bir sokaktan geçip Tarihi Çamaşırhane Müzesi önüne, duvara bisikleti dayayıp giriş yaptım. 65’e ücret almadılar. Yetkili hanım bana ayrıntılı bir şekilde tarihçesini, o günlerde nasıl kullanıldığını anlatıyor. Muhteşem bir sunum dinliyorum. Özetle: II. Abdülhamid Han tarafından 1885’te yaptırılan tarihi çamaşırhane, uzun yıllar Çankırı halkına hizmet ettikten sonra teknolojinin gelişmesiyle canlılığını yitirdi. Çankırı Belediyesi tarafından aslına uygun şekilde restore edilen çamaşırhane, 2016 yılından beri müze olarak hizmet vermekte... Müzede yer alan bal mumu heykellerle de geçmiş yıllarda yaşanan mahalle kültürü ve çamaşırhanenin kullanım amaçları açık seçik bir şekilde anlatılmış.
Bolca resim çekip ayrılıyorum çamaşırhaneden. Aslında önce kalacağım yere ulaşıp sonra gelip ziyaret edecektim ama gelmişken uğrayayım, bir daha buralara yürümek zorunda kalmam diye Ferit Akalın Radyo ve İletişim Müzesi’ni de göreyim diyorum. Why not?
Evler restore edilmiş ama halen boş durumdalar. Çok mu yeni yapıldı, ilgi mi yok? Herhalde Beypazarı, Safranbolu gibi olacak buraları dolduğunda. Sokakların içinde geçip radyo müzesinin karşısına park edip giriş yapıyorum. Burada 65 geçerli değil. Hatta Çamaşırhanede de değildir diyor buradaki hanım. Bunlar belediyenin müzeleri. Neyse beni böyle bisikletle görüce davet ediyorlar, almıyorlar 10 lira giriş ücretini. Çamaşırhane de 10 liraydı, 20 lira kazanmış oldum : ))
Müze, tarihi bir Çankırı evi. Belediye tarafından restore edilerek müzeye dönüştürülmüş. Şöyle tanıtılmış: 1870’li yıllarda inşa edilen konak, klasik Osmanlı sivil mimarlık özelliklerini taşıyor. Proje kapsamında; geçmişte haremlik selamlık olarak iki bölüm şeklinde kullanılmış olan bina, tek bir binaya dönüştürüldü. Yapısal özelliği korunarak restore edilen konakta; tavan, yer döşemeleri, kapılar, pencereler, merdivenler ve duvarlar aslına uygun olarak yeniden yapıldı. Bir yıl süren restorasyon çalışmalarının ardından Sarıkadı Konağı’nı Radyo ve İletişim Müzesine dönüştürme çalışmalarını yürüten Çankırı Belediyesi, tarihi konağın avlusunda peyzaj çalışmalarını da tamamladı.
Müzede, Çankırı'da ‘Radyocu Ferit’ olarak bilinen Ferit Akalın'ın (***) 1923 yılından 1970'e kadar biriktirdiği yaklaşık 90 radyo ile geçmişten bugüne kullanılan telgraf, eski televizyon, radyo gibi 200 civarında araç gereç sergilenmekte, yerel gazeteler de dahil olmak üzere. Düzenleme ve sergileme yöntemleri çok iyi. Radyoların arkalarını, hatta içini de görebiliyorsunuz. Bazı modeller beni aldı geçmişe taşıdı, çocukluk yıllarıma. Kullandığım, istasyon aradığım günlere götürdü. Akşamları odamda, geç saatlerde kısa dalga-uzun dalga kanalarını karıştırır, ince ince hassas bir şekilde ve sabırla Radyo Lüksemburg’u (*4) bulmaya çalışırdım. Orada sevdiğin müzikleri-grupları, özellikle yeni parçaları dinlerdim. Bu dediğim 60’lı 70’li yıllar. Türkiye’de hiç bir şeyin olmadığı, filmlerin bile 2-3 sene sonra geldiği dönemler. Kapalı ekonomisiyle içe dönük idik o zamanlar. Sonra Özal iktidarı ile serbest ekonomiye geçip sırasıyla her şeyin geldiği, özel radyo ve TV’lerin kurulduğu Türkiye olduk.
(***) Ferit Akalın; 1939 yılında Çankırı’da doğar. Çankırı’daki tek radyo hacı teyzesinin evindedir ve sürekli radyo ile ilgilenir. Henüz öğrenci iken radyo yapımı ve tamiriyle uğraşmaya başlar. Bir çok fikirlerini hayata geçirmeye çalışır. Çankırı’da ilk televizyon yayınının seyredilmesini sağlar (1971). 2000 yılında emekli olan Akalın, İzmir’de yaşar. Yıllarca biriktirdiği çok özel radyoları bu müzeye bağışlar.
(*4) Radyo Lüksemburg, 1933'teki uzun dalga başlangıcından 1992'deki nihai kapanışına kadar yalnızca Avrupa'nın en büyük ticari radyo istasyonu olmakla kalmadı, aynı zamanda nesiller boyu dinleyiciler üzerinde biçimlendirici bir etkiye sahipti.
Radyo müzesinin hemen yakınında gastronomi evi var. Girip mönüye bakıyorum ve erişteli yemeklerden bana uygun olanları görüyor, acıkınca gelirim, burada yerim diyorum. Burası da belediye işletmesi olduğundan pazartesi kapalıymış. Az ileride de Kültür Evi var, onu da gezmem öneriliyor. 2-3 bina üstte. Gene tarihi bir konakta yer alan müzede Çankırı ev yaşamı anlatılmış. Rehber hanım yaklaşık 100-120 yıllık olduğunu söylediği malzemelere ilişkin ayrıntılı bilgi vererek beni iki katlı konağın odalarında gezdiriyor. Gelin odası, sünnet odası gibi bölümler, yanı sıra tekstil malzemeleri, mutfak eşyaları, salon takımları ve halılara kadar dekoratif eşyalar, örtüler ve daha fazlası sergilenmekte.
Çankırı Müzesini sonraya bırakmıştım ama onu da aradan çıkartayım diye tekrar oraya dönüp -bu arada damlalar da düşmeye başlıyor- ücretsiz olan müzeyi geziyorum. Müze; 2017 yılından beri, II. Abdülhamit dönemi yapılarından ve yaklaşık 90 yıl hükümet konağı olarak hizmet vermiş olan binada yer almakta. Doğa Tarihi, Arkeoloji ve Etnografya Bölümlerinden oluşmakta.
Giriş katında sol tarafta, Doğa Tarihi Bölümü’nde, “Çorakyerler Fosil Lokalitesi Kazısı”ndan çıkarılan ve günümüzden 8-8,5 milyon yıl öncesine (Geç Miyosen Dönemi) tarihlendirilen fil, gergedan, koyun, keçi, domuz, zürafa, geyik ve primatların atalarına ait fosil buluntuları sergileniyor. Sağ tarafta, Arkeoloji Bölümü’nde ise Kalkolitik, Tunç Çağı, Hitit, Helenistik, Roma ve Doğu Roma Dönemlerini kapsayan eserler kronolojik bir düzende sergilenmekte. Anadolu ve çevresine ait Arkaik Dönemden Türk İslam Devletlerine uzanan sikkeler ile Helenistik ve Roma Dönemlerine ait kase, bardak, sürahi, parfüm şişesi, bilezik, yüzük ve boncuklardan oluşan cam eserler yine bu bölümde ayrı seksiyonlar halinde düzenlenmiş.
Muhteşem bir kat, doğa tarihi ve arkeoloji. İnanılmaz bir keyif, tüm bunları görebilmek.
Üst katta ise halkın yaşam tarzını ve yörenin sosyokültürel özelliklerini yansıtan, Çankırı ve çevresinin yakın tarihine ışık tutacak Osmanlı ve Erken Cumhuriyet Dönemine ait, sanayi öncesi el emeği ile ortaya çıkarılmış olan etnografik eserler; “Geleneksel Mutfak ve Mutfak Eşyaları”, “Türk İslam Eserleri”, “Dokumacılık”, “Geleneksel Giyim-Kuşam”, “Yaran Kültürü”, “Mevlevilik”, “Silahlar”, “Tıp Şifa”, “Aydınlatma”, “Ağırlık Ölçüm Aletleri” ve “İstiklal Yolu” başlıkları altında sergilenmekte. Süper, tek kelimeyle. Bina da muhteşem, sergileme de. Çok büyük keyif alarak ayrılıyorum müzeden.
Ben içerdeyken yağmur çoğalmış. Üstüme tekrar yağmurluğu giyiyor ve DSİ.nin yolunu tutuyor, misafirhane kapısından bisikleti içeriye sokuyorum... ancak resepsiyon görevlisinin tepkisiyle karşılaşıyorum. “Burada duramaz, dışarıda kamelyanın altında duran motosikletin yanına.” Olur mu, onunla bisiklet bir mi itirazları benden. “Kamera var, burada bir şey olmaz, çalınmaz...” lafları ondan. Olmaz da olmaz, bu bisiklet dışarıda duramaz! Yok mu deponuz, içeride veya yakında. Kaç tane DSİ.de kaldım böyle itiraz görmedim. Odaya bile almama izin verenler oldu. Neyse sonunda hizaya geliyor ve içeride bir depoyu gösteriyor, oraya yerleşiyor velespit. Kayıt kuyut yapılıyor. 408x2=816 lira nakit ödeniyor, kart geçmiyor. İyi ki çekmişin de yanımda vardı, ve 2 nolu oda iki günlüğüne evim oluyor.
DSİ.nin odaları genelde iyi oluyor, burası da öyle. Açıl-saçıl-yayıl, duş alıp toparlanıp fazla geç olmadan çıkıyorum. Gerçi görmem gereken müzeleri gördüm ama yemek yiyeceğim, orası da 17.30’da son siparişler alıyor, 18’de de kapanıyormuş. Hafiften yön ve yol bilgisi edindim. Bu bisikletle şehir turu atma işe yarıyor. Daha hızlı yolları öğreniyorsun. DSİ.den 10 dk.lık bir yürüyüşle merkeze geldim. Tesadüf Çankırı Karatekin Üniversitesi Sanat, Tasarım ve Mimarlık Fakültesinden geçmekteyim. Beni ilgilendiren bir alan olduğundan dikkatimi çekiyor. Daha sonra Neziroğlu diye biri bisiklet dükkanına denk geliyorum. Kapısının önünde duran çokça bisiklet olunca girip bir de bakayım diye dalıyorum. Shimano’nun da ürünlerini raflarda görmek hoş oluyor. Bisikletle seyahat ettiğimi söylüyor ve kartlarını istiyorum. Ancak olmadığından telefon no’larını veriyor, konuştuğum, sahibi olduğunu tahmin ettiğim bey
Gene ‘Kentsel Sit Alanı’ adı ile koruma altına alınmış tarihi dokudan geçerek, sıra sıra dizili bulunan Çankırı evlerinin arasından, Çamaşırhane-Radyoevi şeklinde yürüyorum. Bir Gazoz Evi önünden geçtim. Vitrininde 1001 çeşit gazoz sergilenmekteydi. Bu gazoz merakı Niğde’de de vardı.
Yöresel Mutfak ve Kültür Evi, benim gastronomi evi dediğim mekanın adı. Burası da restore edilmiş eski bir Çankırı evi, iki katlı. Üst kata çıkıyorum, odalarda müşteriler var. En az olanda bir masaya yerleşiyor, menüden Küpecik Peynirli Erişte ve Kızılcık Ekşisi ısmarlıyorum (*5). “Erişteye ceviz de ister misiniz?” Evet, yakışır. Belediye burayı tanıtırken: “Türkiye’nin gastronomi alanında ilk beş şehrinden biriyiz. Önde gelen şehirlerimizde 16 tescilli ürün var, bizim de 13 tane tescilli ürünümüz mevcut. Bu sayıyı yakın zamanda 20 tescilli ürüne çıkartacağız.” demekte.
(*5) Çömlekten büyük, küpden küçük kulplu toprak kaba küpecik (küpecük), bu kabın içine basılarak elde edilen peynire de küpecik peyniri denir. Çankırı’ya has, tiftik keçisinin sütünden yapılan bir peynir çeşididir. Ancak günümüzde koyun ve inek sütünden yapılmaktadır.
Fazla beklemeden siparişlerim geliyor. Erişte bildiğimiz, yeni bir şey değil benim için. Şerbet yeni, güzel bir tadı var. Yemekten sonra kahve ve tatlı yesem mi diye düşünürken kimse çıkıp uğramadığından 110 lira hesabı ödeyip ayrılıyorum. Böyle yerlerde belediye genç insanları çalıştırmakta, bunlar da garsonluk falan bilmediklerinden, müşteriye bakma gibi bir kavramları-alışkanlıkları olmuyor.
Karşısındaki Alibey Camii (*6) dıştan fotolayıp devam ediyorum. Bu arada kameranın yedek pilini almamıştım, sona geldi, işaret veriyor kapanacak. O nedenle fazla foto çekemiyorum. Karataş Hamamını da (*7) dıştan fotolayıp şehrin yeni bölümüne, hareketin daha çok olduğu kesime doğru yürümekteyim.
(*6) Ali Bey Camii: Merkez İlçe Ali Bey Mahallesi'ndedir. Kitabesinden 1609 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır. Büyük Cami’den sonra ikinci taş yapıdır. Mihrap ve mimberi alçıdan ve süslemesizdir. Minarenin gövdesi tuğla, kaidesi kesme taştandır. İlk yapının tamamen yıkılarak sonradan yeniden yapıldığı bilinen cami, Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından restore ettirilmiştir.
(*7) Karataş Hamamı: Osmanlı Dönemi haç biçimi çifte hamamlara örnektir. Ali Bey Camii'nin bitişiğinde olması sebebiyle aynı tarihlerde yapılmış olabileceği tahmin edilmektedir. Yuvarlak kemerli kapıyla geçilen soğukluk bölümü, ortada bütün, yanlarda yarım kubbelerle örtülüdür. Sıcaklık bölümü kubbeyle örtülü olup dört köşesinde yine kubbeli halvetler bulunmakta, kubbeler sekizgen kasnaklara oturmaktadır. Kadınlar bölümü de aynı planladır.
Buğday Pazarı denilen mahallede Kahveci Hacı Baba diye bir “coffee house” görüp sigara içilmeyen bölümde V60 tarzı bir kahve ve çikolatalı pasta ile etrafı kesiyorum. Burada kapalı mekanda pofur pofur sigaraya izin veriliyor. Yani Reyiz görmesin! Gençler çoğunlukta. Hanımlar kendilerini olabildiğince cömert göstermekteler. Başı bağlı gençlerin bile makyajı-ojesi yerinde. Tahmin etmiyorum ki bunlar RTE’yi desteklesinler. Çünkü her şeyi kısıtlayan bir politika gençlere uymuyor. Görünümleri ne olursa osun internet üzerinden dünyayı görüyorlar ve baskı-kısıtlama istemiyorlar. 254 lira ödeyip mekandan ayrılıp sokak aralarında, gençlere yönelik pek çok başka mekanları da görerek yürümekteyim. Bir AVM.de uzun kollu t-shirt arıyorum. Tek almışım ve bir tane daha iyi olurdu ama yok. Kısa kollu hepsi.
Çankırı’da iki veya üç tekerli, böyle 20 inç tekerlekli e-bisiklet kullanan kadın-kız çokça gördüm. Hızlı da gidiyorlar. Bravo diye bağırmak geliyor içimden. Yolda Şok’a uğrayıp yarın için probiyotik yoğurt ve su alarak DSİ.ye dönüp ilk iş olarak çamaşırları yıkamaktayım. Öyle bir makine imkanı olmadığından uyduruk bir şekilde elde. Sonra odaya gerilen bir ip üzerinde kurumaya seriyorum. Umarım gidene kadar kururlar. Odada internetin çektiği kadarıyla müzik dinleyip TV.de dolanmaca, ama gene kayda değer bir şey bulamayıp az Youtube’a takılıp gözleri yummaca. Ama önce narsistleri paylaşmaca...
Kişilik özellikleriyle ilgili yeni bir araştırmaya göre, narsist (özsever) insanlar yaşlandıkça daha cömert ve uzlaşmacı olurken, empati duyguları da gelişiyor.
37 binden fazla kişinin katılımıyla gerçekleştirilen araştırma, narsistlerin anlamsız kibir duyguları azalsa da, tamamen bu duygudan kurtulamadıklarını gösteriyor. Araştırmacılar, çocukken akranlarına göre daha narsist olanların yetişkinlik dönemlerinde de benzer yatkınlıkta olduklarını buldu. Uzmanlar en az üç tip narsistik davranış olduğunu söylüyorlar:
* Fail narsistler - kendilerini başkalarından büyük veya üstün hisseden ve hayranlık isteyen kişiler.
* Düşman narsistler - başkalarını rakip olarak gören, istismarcı ve empatiden yoksun olanlar.
* Nevrotik narsistler - utanmaya eğilimli, güvensiz ve eleştiriye karşı aşırı duyarlı olanlar.
- Çankırı DSİ 0376 2131360 dah. 6148
- Çankırı ÖE 0376 2133027 / 2139307
Ilgaz - Çankırı
Tur tarihi: 12 Mayıs 2024
Alınan yol: 57,20 km
Ortalama hız: 19,3 km/s
En yüksek hız: 66,8 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 57 dk, dışarıda geçen süre 6 s 01 dk
En yüksek sıcaklık 19 ˚C, en düşük 8 ˚C, ortalama 12,8˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 987,2 m, kaybı (iniş) 1168,7 m
En düşük yükselti 713 m, en yüksek 1417,8 m
Garmin yol bilgileri Ilgaz-Çankırı
Relive yol bilgileri Ilgaz-Çankırı
07.50 hareket saatim. |
Hava soğuk ve kapalı, 12 °C. Gri bulutlar da var. Ama yağma ihtimalini düşük gösterdi. |
Çankırı olarak ayrılıyor ve fazla gitmeden hafiften çıkmaya-yükselmeye başlıyorum. |
Çankırı İstiklal Yolu, içerilere doğru giden toprak bir yol. |
Yol duble, güvenlik şeridi var ama gidilecek cinsten değil. Büyük bölümleri yamanmış o nedenle çizgi üzerindeyim. |
Tırmanıyorum. Yükseldikçe ısı düşmekte. 10,4 °C oldu hava şimdi. |
İstiklal Yolu |
İndağı Geçidi (1450 m) |
Ve çıkışın karşılığı iniş başlıyor. |
Merakla beni inceliyor : )) |
Korgun geliyor. |
10.43 Çankırı’dayım. |
İlkin karşıma, dikine upuzun bir bina çıkıyor. Kaç kat bilmiyorum ama 20’nin üzerinde en az. Çevreye tamamen yabancı. |
Tarihi Çamaşırhane Müzesi |
Fes (Tepelik), Cüzdan (Boncuk İşlemeli), Kolye (Mercan-Gümüş), Küpe (Gümüş) |
Sabun (Osmanlı), Sabun Kalıbı, Sefer Tası |
II. Abdülhamid Han tarafından 1885’te yaptırılan tarihi çamaşırhane, uzun yıllar Çankırı halkına hizmet etmiş. |
Tarihi Çamaşırhane Çeşmesi |
Restore edilmiş evlere daha taşınılmamış. |
Ferit Akalın Radyo ve İletişim Müzesi |
Luxorita-355w-İsveç-1950, Zenith-Trans Oceanic T600-ABD-1955, Wega-Perle 52w-364 W9-1950-51, Decca-Double Decca-46-İngiltere-1946 |
RCA Victor/T7-5/ABD 1936, RCA 8T2/ABD 1936-37 |
Ferit Akalın Radyo ve İletişim Müzesi |
Tarihi bir konakta yer alan müzede Çankırı ev yaşamı anlatılmış. |
Oturma Odası, Kültür Evi |
Gelin Odası |
Sünnet Odası |
Salon |
Mutfak, Kültür Evi |
Çankırı Müzesi, |
Kase, Kapak, Aryballos, Lekythos, Sürahi, Tek Kulplu Şişe-Roma Dö. |
Tek Kulplu Şişe, Çift Kulplu Şişe, Koku Şişesi-Roma Dö. |
Skyphos, Lekythos-Roma Dö. |
Keçi Kabartmalı Mimari Parça, Medusa Kabartm. Lahit Parç.-Roma Dö. |
Lagynos, Bardak, Kase-Helenistik Dö. |
Krater, Gaga Ağızlı Testi, Ayaklı Çömlek-Eski Hitit Krallık Dö. |
Kolye-Eski Tunç Ça. |
Bakır Tas, Mermer Havan, Porselen Tabak,... |
... Opalin Gülabdan, Pirinç Tas, Gümüş Şekerlik-18.-19.-20. yy |
İlikli Kilim-Yün, Cicim-Yün, Seccade Kilim-Yün, Seccade Halı-Yün -20. yy ortaları, Çankırı-Kırşehir Mrkz. |
Binlik (Geleneksel Çankırı Kadın Giy.), Kızılırmak İlç. Yöresel Erkek Giy.-Geç Osmanlı Dö. |
Merasim Kılıcı, Çelik-Geç Osmanlı Dö., Yatağan (Kulaklı), Çelik-Kemik-Osmanlı Dö. |
Kadehe Sarılı Yılan Heyk., Taş-Selçuklu Dö. |
DSİ Misafirhane |
DSİ |
Neziroğlu Bisiklet |
Tarihi Çamaşırhane Müzesi |
Tarihi Çamaşırhane Müzesi Çeşmesi (dıştan) |
İmaret Camii |
‘Kentsel Sit Alanı’ adı ile koruma altına alınmış tarihi dokudan geçerek, sıra sıra dizili bulunan Çankırı evlerinin arasından, Çamaşırhane-Radyoevi şeklinde yürüyorum. |
Ferit Akalın Radyo ve İletişim Müzesi |
Yöresel Mutfak ve Kültür Evi |
Burası da restore edilmiş eski bir Çankırı evi, iki katlı. |
Yöresel Mutfak ve Kültür Evi |
Alibey Camii |
Karataş Hamamı (ön cephe) |
Karataş Hamamı (yan cephe) |
Kahveci Hacı Baba |
Laciverti mi alsam, pembeyi mı? |
[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru...
İstanbul-Bolu, 5 km
Bolu-Kıbrıscık, 63 km
Kıbrıscık-Beypazarı, 54 km
Beypazarı-Güdül, 35 km
Güdül-Kızılcahamam, 58 km
Kızılcahamam-Atkaracalar, 68 km
Atkaracalar-Ilgaz, 55 km
Ilgaz-Çankırı, 57 km
Çankırı-Kızılırmak, 55 km
Kızılırmak-Sungurlu, 46 km
Sungurlu-Uğurludağ, 49 km
Uğurludağ-Çorum, 74 km
Çorum-Aydıncık, 85 km
Aydıncık-Saraykent, 60 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Trakya / “Fikret Albay’ın İzinden” (Uzunköprü-İpsala)