15 Ekim 2020

Imagine / Düşle


John Lennon’un en çok bilinen parçası ‘Imagine’, insanları birbirinden ayıran din, milliyetçilik ve sınıf karşıtı sözleriyle öne çıktı. Nakaratında Yoko Ono’nun izleri bulunan parça, aslında John Lennon’un ‘ütopyasını’ dile getiriyor: Cennet, cehennem, din, devlet, mülkiyet, açlık, açgözlülük olmayan, sevgi, barış, eşitlik dolu bir dünya… 11 Ekim 1971’de yayımlanan ‘Imagine’, Rolling Stone dergisi tarafından tüm zamanların en iyi 500 şarkısı anketinde üçüncü oldu. 

Ben de araçsız, gürültüsüz bir kent düşlüyorum. Bisikletinle kaygı duymadan dolaşabileceğin, egzoz kokusu olmayan... JJJ

 

Geçen hafta yağış olduğundan çıkamamıştık. Bu pazar Gebze tarafına, köylere gitmek istedik. 5 köy var orada, sırasıyla Pelitli, Mollafenari, Cuma, Kadıllı, Göçbeyli. Aralarında en güzeli –bence- Cuma köyünüm çevresi. Buralara defalarca gidip güzel bir rota çıkardık, çok da kırıcı rampaları olmayan. Bölgeye yapılmış turları yazının sonunda okuyabilir, ayrıntılı yol tarifini bulabilirsiniz.

 

Marmaray devreye girdiğinden beri Gebze’ye ulaşmak çok kolaylaştı, şehir içinde gereksiz bisiklet sürmenize gerek kalmadan. Ancak istasyon sonrası, E-5 yoluna paralel giden bölümde şöyle 1 kilometrelik bir kısım var ki, daracık. Otobüs gelirse arkanızdan, oldukça tedirgin ediyor yanınızdan geçmesi. Bu durumda karşıdan araç gelmez ise şerit değiştirmek en akıllıcası.

 

Neyse, Nizam fırınından alınan tam buğday ekmeğiyle devam ediyoruz, bir müddet yan yoldan ve Gebze AVM’ye gelmemizle E-5 üzerinden geçip Gebze içinden GOSB’ye doğru. Yol çalışması mı yoksa alt yapı mı, tek şeride düşürülmüş bölümü geride bırakarak TEM’i aşıp, GOSB’a Tembelova kapısından giriş yaptık. Pazar nedeniyle ortalık sakin. Görünüşü bakımından derli toplu bir yer.

 

GOSB’dan çıkıp Pelitli’ye doğru 2-3 km’lik çok keyifli bir bölüm var. Yokuş aşağı giden, sağınızda aşağılarda bir derenin aktığı, nerede olduğunuzu unutturan bir bölge, bir düş yolu... J

 

Kahvaltıyı Pelitli’de cami karşısında, çukurdaki kahvede yapıyoruz. İkinci gelişimiz. Herkes Digor’lu. Çaycı adaşım, İstanbul’da doğmuş ancak Digor’a hiç gitmemiş. Ama biz gittik. 2010 yılında KAI turumuzda -yani Kars-Ardahan-Iğdır- bölgeyi güzelce 28 gün pedallamış, gezmiş ve yerel yöneticilerle bisiklet turizmini görüşmüştük. Bugün geriye dönüp baktığımda ne de iyi etmişiz gitmekle. Bazı şeyler tekrarlan(a)mıyor. Hele malum bulaşıcı hastalık çıktığından beri, ve de bundan sonra neyi nasıl yapacağımız da belirsizken. Tokalaşma işi ortadan kalktı. Şimdi yumruklar tokuşturuluyor veya dirsekler. İnsanlar niçin tokalaşırlar(dı) bilir misiniz? Tokalaşma aslında çağlar öncesi bir adet. Çok eski çağlarda, tüm erkekler bir silah taşıyor ve çoğunluğu da bu silahı sağ̆ eli ile kullanıyordu. Bir erkek diğerine dost olduğunu, elinde silah bulunmadığını göstermek için, boş sağ̆ elini uzatıyor, diğeri de aynı şeyi yapıyordu. Ama her iki taraf da kendini emniyete almak, diğerinin aniden silah çekmesine mani olmak için, birbirlerinden emin olana kadar, birlikte ellerini hafifçe sıkarak duruyorlardı. 

 

Tokalaşırken elleri sallama alışkanlığı, elleri daha iyi kavrayarak, rakibin giysisinin içinden aniden bir silah çıkarmasını önlemek için başlamış̧ olabilir. Ancak sonraları dostluğun bir ifadesi oldu... diyor Tamer Korugan, Lüzumsuz Bilgiler Ansiklopedisi’nde.  Bayılıyorum bu kitaba. Ne çok şaşırtıcı bilgi bulunuyor.

 

Pelitli’den Göçbeyli’ye kadarki kısımda -Mollafenari’de kısa bir bölüm dışında- yollarda fazla araç yok. Asyaltın durumu iyi -Kadirli içinden geçen bölüm hariç, o da yapılacak herhalde- ve de kırıcı tırmanış yok, daha çok iniş var. Kadirli sonrası yol bozulurdu, o da son gelişimizden bu yana asfaltlanmış, yağ gibi kayıyorsunuz.

 

Hava artık daha serin, ince yelek üstümde. Firu’da daha kalını bile var. Sabah kollukları taktım, üşümemek için. 

Dr. Ali Edizer

Göçbeyli yoluna saptığınızda ilkin küçük bir köyden geçersiniz. Yediyer Mahallesi diye geçer adı, Gebze’ye dahil son nokta. Girişte yan yatmış bir levhada kocaman “Menzil Et” yazmakta. Evet, bu Menzil o Menzil. Son zamanlara FETÖ’nun boşalttığı alanları dolduran tarikat. Özellikle de sağlık sektöründe yer tutmaya çalışıyorlar. Bununla kalmayıp  pek çok alanda etkinliği olan bu tarikatın üyeleri son günlerde ilginç demeçler vermekteler. Eski adıyla GATA, bugünkü Sağlık Bilimleri Üniversitesi Gülhane Eğitim ve Araştırma Hastanesi'nin başhekim yardımcılığı görevini yürüten Dr. Ali Edizer’in (*) sosyal medya hesaplarından Medeni Kanun'u ve tek eşliliği hedef alan bir paylaşımı oldu. Burada Medeni Kanun'u yıkmak için mücadele ettiğini, TC yasaları gereği resmi nikahla sadece tek eşli olmayı eleştirerek, "Boşanmak yerine ikinci eşi alın" demesi dikkat çekmişti. Şahsın resmine baktığınızda nasıl takiye yaptığını görebilirsiniz. Papyonu takma, aslında entari ve fesli... Gün gelir bunlar da ‘kandırılmışız’ sınıfına girerler mi?! Bu tarikatı okuyun, lüks içinde...  > Menzil 


(*) Eski Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın -Menzil Bakanlığı olarak anılan- döneminde özel kalem müdürlüğünü de yapan. 


Prof. Şahin Filiz: “Edizer vakası denizde kum tanesidir. Ülkemizi baştan ayağa çepeçevre sarmış irili ufaklı yüzlerce tarikat var. İyi cemaat-tarikat, kötü cemaat-tarikat yoktur;
devletleşebilecek güce erişeni vardır, henüz erişemeyeni vardır. Bu yapılar, cumhuriyetimizin çağdaş değer ve birikimlerine “imanları gereği” savaş açmayı “cihat” saydıklarından, bin bir çilelerle kurulmuş cumhuriyetin bütün kurum ve kuruluşlarını tüketmeye programlanmışlardır. Tüketebileceklerini akılları keserse FETÖ gibi darbe yapmaya erişmekte, akılları kesmezse cumhuriyet kurumlarını ele geçirmeye veya halktan yetki almış seçilmişlerin yetkilerine ortak olmaya, ya da tümden vekâletlerini almaya odaklanmış durumdadırlar. Ali Edizer ve belki de binlerce Edizer’i bu açıdan görmek ve analiz etmek gerekir. Diyanet, göz göre göre “uydurma din fabrikaları”nın kendi yetki alanını ihlal etmesine göz yummamalıdır. Bir an önce bu yapıların din-dışı ve yasadışı olduğunu resmen, fiilen ve hukuken ilan ve ilam etmelidir…” diyor Cumhuriyet’teki yazısında.

 

Göçbeyli’den devamla -benzincide verilen bir kısa molada içilen soda+limonata ile nefeslenip- Viaport yanından geçip, yan yola/Sancaktepe tarafına gitmiyor, bugün Aydos-Başıbüyük tarafından bir yol denemek için sola sapıyoruz. Aydos ormanını kenarından dönen, Pendik’e inen yoldayız ve Yakacık diye ayrılıyoruz. Bu yolu bugüne kadar hep tersinden yaptık. Yokuş aşağı giderdin, sıkıntısını pek hissetmezdin, çünkü hızlısındır, arabalarla yarışırsın. Ancak bugün tersini sürdüğümüzden, hafif de olsa tırmanıyoruz. Yavaşladık. Yol dar, araçlar arkamıza dizildi. Karşıdan gelenin ardı arkası kesilmiyor. Ne de işlekmiş burası! Başka yol yok herhalde! Bu hengameden kurutulmak için desteğimizi yükselttik, yer yer High ile sürdüm. Yolun genişlediği bölümlerde araçların geçmesi için kenara çekildim. Özetle pek önerilecek gibi değil. Ne var ki başka seçenek yok. Pendik’e insek tekrar Başıbüyük’e tırmanmak gerek.

 

Tepeyi bulduğunuzda da –turun zirve noktası 329 m- Yakacık’a dimdik inersiniz. Ama gerçekten dimdik, %10 demişler levhada, daha fazlası olabilir. Burasını Yakacık’tan gelirseniz tırmanmak zorundasınızdır ve Aydos’un sıkı rampasıdır.

Sokrat (veya Sokrates), Antik dönemin Yunan filozofu. Adı ne çok geçer. "Bir adam ortayı bulmayı bilmelidir ve her iki taraftaki aşırılıktan olabildiğince kaçınmalıdır.” (...)  "Kesinlikle evlen, karın iyiyse mutlu, kötüyse filozof olursun..." demiş. J Sokrates, MÖ 5’inci yüzyılda Atina’da yaşamış, öğrencisi Platon ve gençler üzerinde önemli bir etki yaratmıştır. Kendisi bilgiye çok önem verir ve şöyle der: "Hiç kimse bile bile kötülük işlemez, kötülük bilginin eksikliğinden ileri gelir." Ve yine bilgi için: “Sadece bir iyi vardır, bilgi, ve sadece bir kötü vardır, cehalet... Cahil insan kendinin bile düşmanıdır; başkasına dost olması nasıl beklenir.” 

Apelasyon


Uğur Mumcu, Aydos Piknik Alanı girişleri yakınından geçen yolda direksiyon eğitimi yapılmakta. Yani ağır ağır seyreden araçlar, aniden duranlar, geri geri gelenler, park yapmaya çalışanlar... Bunların arasından dikkatlice geçip, TEM bağlantı yolunu kullanarak devam ediyoruz. Çok ilginç, bağlantı yolunun kenarı güzelce çimlendirilmiş, yemyeşil. Bu da vatandaşın dikkatini çekmiş ve neden burada piknik yapmamayım diye düşündürmüş olmalı ki, arabasını yolun kenarına park etmiş, sandalye-masa indirip güzelce yayılmış. Yetmemiş bir de hamak kurmakta. Böylesine özgür başka bir memleket nerede var? Bir de özgürlük yok diye şikayet edersiniz. Hangi Avrupa ülkesinde bunu yapabilir, tertemiz çiğnenmemiş çimenlerin keyfini çıkartır, yol kenarında güzelce pikniğinizi yapar, egzoz kokusu içinde çayınızı yudumlarsınız?... Ohh ne âlâ Muallâ!


Turun son bölümündeyiz. BBC’nin sayfasından ‘Avrupa’da Bıyığın İlginç Tarihçesi’ni paylaşmak istiyorum: Tarih boyunca sakal ve bıyık dönemsel olarak moda olmuş, sonra ortadan kaybolmuştur. Ortaçağ dönemi İngiltere’sinde şövalyelerin zırhları, bıyıkları gözetecek şekilde yapılırdı. Kraliçe Elizabeth döneminde ise giderek yaygınlaşıp moda sembolü haline geldi. Bu dönemde krallar ne şekilde bıyık bırakmışsa o bıyık modeli yaygınlaşıyordu. 17. yüzyıl sonlarında Avrupa’da sakal artık gözden düşmüştü. Bunda Rus çarı Büyük Petro’nun ‘sakal vergisi’ de etkili olmuştu. Böylece bıyık bırakma hızla yaygınlaştı. 19. yüzyıl başında ise uçları yukarı doğru kıvrılıp favorilerle birleşen bıyık modası baş gösterdi. Genç kuşakların örnek aldığı tarz ise bambaşkaydı. Döneminin normlarını reddeden, yüzü kıldan arınmış ünlü şair Lord Byron’u taklit ediyorlardı.1854 Kırım Savaşı’na kadar bu böyle devam etti. Askerler 1856’da cepheden döndüğünde tanınacak halde değillerdi. İngiliz erkekler de kahramanlığı sakallı olmakla özdeşleştirip sakal bıraktılar. Bu dönem bıyık için kara dönemdi.

 

19. yüzyıl sonuna gelindiğinde sakal nihayet moda olmaktan çıktı. Artık sadece yaşlılar ve muhafazakârlar sakal bırakıyordu. Bakterilerin keşfi ve sakallarla bağlantısına dair gazete haberleri gençleri sakaldan uzaklaştırmıştı. Avrupa ve Amerika’da sakallı erkeklerin gıda imalatını engelleyen yeni düzenlemelere gidildi. Hastanelerde ise sakallı hastalar tıraş ediliyordu.


Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması bıyığa da darbe vurdu. Yüzdeki kıllar gaz maskelerinin takılmasını engellediği için askerler arasında sadece yüksek rütbelilere bıyık bırakma izni veriliyordu. Savaş sona erince tam bir bıyık devrimi baş gösterdi. Her gün tıraş olmak zorunda kalan askerler artık bıyık bırakıyordu.


Bıyık modern erkeğin sembolü olmuştu. 1920’de polisiye roman yazarı Agatha Christie’nin ilk kitabı basıldığında, kahramanı Hercule Poirot da bıyıklıydı. Hollywood’da Clark Gable, Errol Flynn ve Ronald Colman gibi aktörler de bıyıklarıyla ün kazanmıştı. Fakat 1929 buhranıyla birlikte bıyık yine inişe geçti. 1932’de yayımlanan ‘Buhran Zamanında Nasıl İş Bulunur’ adlı bir kitap, “İş arıyorsanız bıyıklarınızı tıraş edin” önerisinde bulunuyordu. “Bıyık sayesinde ancak ‘jigolo’ ya da ‘şeyh’ olarak iş bulabilirsiniz” deniyordu.

 

İspanya’da ise bıyık gerçeküstü -surrealist- döneme giriyordu. Ünlü ressam Salvador Dali’nin bıyıkları kendisinden daha ünlüydü. 21. yüzyıl başlarında yapılan bir ankette Dali’nin bıyıkları tarihin en ünlü bıyıkları olarak nitelendi. 1954’teki bir röportajında, bıyıklarının espri amaçlı mı olduğu sorusuna Dali, “Kişiliğimin en ciddi tarafı” yanıtını vermişti.

 

İkinci Dünya Savaşı’nın ardından fırça bıyıkların revaçtan düşmesi sürpriz olmadı. Savaş kahramanlarının bıyık tarzı olarak algılanan burma bıyık yaygınlık kazandı. 1947’de Londra’da bir ‘Burma Bıyık Kulübü’ bile açılmıştı. 1960 ve 70’lerde bıyık yeniden atağa geçen sakalın gölgesinde kalsa da 1980’lerde tekrar dönüş yaptı. Magnum’daki rolüyle Tom Selleck bıyıklarıyla kadınların kalbini çeldi. Eddie Murphy ve Dick van Dyke gibileri Selleck’i taklit etse de Magnum bıyığının başarısına ulaşamadı. Ancak Selleck’in bıyıkları bile, 4,29 metre uzunluğundaki bıyıklarıyla 2010’da Guinness Rekorlar Kitabı’na giren Hindistanlı Ram Singh Chauhan’ın yanında gölgede kalacaktı.


20. yüzyıl sonlarında bıyık iyice gözden düşmüştü. Ta ki 2003 Kasım ayında ‘Movember’ hareketi başlayıncaya kadar (Moustache-November / Bıyık-Kasım). Prostat kanseri gibi erkekleri ilgilendiren sağlık sorunları konusunda farkındalık yaratmak için üç Avusturalyalı arkadaş tarafından başlatılan hareket, yardım kuruluşları adına para toplama karşılığında geçici bir süreliğine bıyık bırakmayı öngörüyordu.

BBCMovember


Daha önce sürekli karşı yönden geldiğimiz bir yolu bugün tersine kullanıyoruz. FB Can Bartu tesislerini geçip Yakacık içinden devam ederek. Bundan sonrası pek sıkıntılı bir yol değil(di). Arada duraksayıp sonra uyanıp yolu bulup Başıbüyük üzerinden geçerek bildiğimiz güzergaha gelip evin yolunu tuttuk.

 

77 km gösteriyordu bisikletin saati. Aradaki ayrım herhalde geç açılması, teker çapı ile uydu farkı olsa. Öyle veya böyle, keyifli oldu. Eve dönmemiz de 4’den önce olunca yapacak çok zamanımız kaldı... Film mi seyretsek? O kadar çok var ki arşivde J

 













 

Imagine / Düşle: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Pelitli-Mollafenari-Cuma-Kadıllı-Göçbeyli-Kurtköy-Aydos-Başıbüyük-Dudullu


Tur tarihi: 11 Ekim 2020
Kat edilen mesafe: 73,70 km.
Ortalama hız: 16,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 33 dk., dışarıda geçen süre 6 sa. 17 dk.  
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 25,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1110 m, kaybı (iniş) 1132 m.
En düşük irtifa 4 m., en yüksek 333 m.

 

Garmin yol bilgileri Imagine/Düşle

 

Relive yol bilgileri Imagine/Düşle





Tam buğday unu ekmeğini tadın derim.


GOSB, görünüş bakımından derli toplu bir yer.


Pelitli'ye doğru 2-3 km'lik çok keyifli bir bölüm var.


Yolların durumu gayet iyi.



Kadıllı içinden geçen yolun durumu pek iyi değil.

Benzincide verilen molada bizi yanlız bırakmayan dostlarımız.

Necip Fazıl Merkez Cami





























































Bölgeye yapılmış geziler Keşif Turları; Gebze-3, Keşif Turları; Gebze-2, Keşif Turları; Gebze-1










İlginizi çekebilir Alibahadır; Nefret Cinayetlerine Son, 29’a 1 Kala, İki Yaka Bir Rota; Taze bardağın suyu soğuk olur