25 Temmuz 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Divriği-Arapgir)

23 Temmuz 2018, Pazartesi / Divriği – Arapgir, 82 km. (16. gün)

Artık uyanış 5 buçuk oturdu, perdeleri de kapatsam. Toparlanıyorum. Otelin kahvaltısı var. Anlaşmalı olduğu Nilay Kahvaltı Evi saat 7’de başlıyormuş vermeye. Dün de orada menemen yemiştim. 

Eşyalar toparlanıp, çantaları ve bisikleti sokağa çıkartıyorum. Yükleme işini bitirip 7’yi az geçe kahvaltı sofrasında yerimi aldım. Nilay Hanım’ın annesi bana yarım gözleme, peynir zeytin domates ve iki yumurta hazırlıyor. Büyük bardak da bir çay. Güzelce karnımı açıktaki masada doyuruyorum. Yumurtanın teki fazla bile geliyor. Çok da dolu mideyle çıkmak istemiyorum. 

Çarşı içinden geçerek anayola doğru pedallamaktayım. Hava açık, bulut yok, yol kilitli taş, kısacık tırmanış gene de %7. Divriği Ninni Otel’den ayrılışım 7.50. Dün bomboş görünen sokaklarda hafiften hayat başlamış. Anayola bağlanmamla ince bir tırmanış da başlıyor. Sonra düzeliyor, gene hafif tırmanıp inmeye başladı. Devlet Hastanesi sağımda kalıyor. 3 kilometre sonra Kangal-Arapgir yol ayırımına geldim. Ben soldan devam ederek 80 kilometrelik rotama başlıyorum. Bugün dört tepe aşılacak. Sanırım şimdiye kadarki en çetinleri olacaklar. Çık-in-çık-in durumları. Son üç gündür zaten sıkı tırmanıyorum.

Yol 6,5 kilometre sonra tek şeride düşüyor (08.15). Asfalt kaba, kötü. Yuvarlanmıyor tekerler. Bazı yerler dökülmüş. Tangır tungur şeklinde gidiliyor. Bereket trafiği fazla yok yolun. Gelenler daha çok bana doğru. Coğrafya bu bölgede sonsuza doğru giden kıraç araziler şeklinde.

İlk tepe sıkıntısız aşılıyor. [e] 12,7 km/08.54/%20 harcandı. 5 kilometrelik bir yokuştu, aşağı yukarı 350 metre yükseldim, 1402’ye çıktım. Eco’yla sürmekteyim. İki tepeyi Eco’yla geçsem son ikiye gücü Normal‘e alırım diye düşünüyorum. Neyle karşılaşacağımı bilmediğimden fazla da hoyratça harcamayayım desteği. 3 kilometre keyifle indim, 1290 metreden tekrar başladım tırmanmaya ve 1432 metreye çıktım. [e] 21,2 km/09.34/%40 harcandı. Sağdan Derimliköy ayrılıyor, parantez içinde Gahnit yazıyor. Ne demek acaba? (Araştırma sonucu: Derimli,Sivas ili Divriği ilçesine bağlı bir köydür. Sivas il merkezine 200 km, Divriği ilçesine 22 km uzaklıktadır. Köyün ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Köyde ilköğretim okulu vardır ancak kullanılamamaktadır. Köyün içme suyu şebekesi vardır ancak kanalizasyon şebekesi yoktur. PTT şubesi yoktur acentesi vardır. Sağlık ocağı ve sağlık evi yoktur. Köye ulaşımı sağlayan yol toprak olup köyde elektrik ve sabit telefon vardır.)

Pazartesi arayın demişti Keban ÖE. Konuştuğum kişi çıkmıyor telefona, not bırakıyorum. Yol yer yer iyicene kabalaşıyor, aşınmış bir asfalt. Daha kolay gidilen bölümleri kollayıp sürmekteyim. Bazen ortadan, hatta karşıdan da. Neyse ki gelen giden öyle fazla değil. Km levhası nedense Arapgir için yok, ne kaldığını söylemiyorlar. Sürpriz yapma istediğindeler anlaşılan. Yükseldikçe yaylacıların çadırları görünmekte. Kadınlar çocuklar etrafında. Hayvan otlatıyorlar. Buranın geçim kaynağı. 26,7’nci kilometrede bir tünel geldi. Kısa ama. Herhalde bölge kışın kar altında, dikili direkler yol kenarında bunu belli ediyor. Saat 10.10. 1633 metredeyim. Hava gayet güzel. Bu yükseklikte fazla da sıcaklık yok tabii.

[e] 27,3 km/10.17/%60 harcandı. %4’le çıkıyor, 1655 metreyi geçmekteyim. Karababa Geçidi için 1640 metre demişti KGM haritası. Buradan daha mı alçakta? Benim elimdeki harita mı yanlış, yoksa Garmin mi? Ve 1689 metrede ikinci tepeye ulaşıyorum. Saat 10.20, 28,1 kilometre geçilmiş. Rüzgar bayağı soğuk esiyor burada. Önümde bir iniş gözükmekte, ardından üçüncü çıkılacak.

Tekrar telefon Keban ÖE’ye. Demez mi yer yok! Hoppalaaa... Ne olacak? Otel de yokmuş Keban’da. Haydaaa... TEDAŞ (Yeni adıyla EÜTAŞ.) diyor resepsiyondaki kişi. Arıyorum, bereket yer var ve “Ayırın lütfen bir gecelik yarına.” Ohhh... Ama 1 kilometreden belki de daha fazla merkez dışında. Bisikletten sonra uzun mesafeler yürümek işime gelmiyor. Şöyle merkezde bir yer daha pratik olurdu/oluyor.

Saat 10.45 ve 38,1 kilometredeyim. 28,9 °C sıcaklık var, oldukça da rüzgar. 1348 metreye indim. Gene 1600’lere çıkacağım. Sabahtan beri ilk defa bir çeşme çıkıyor karşıma, Bekir Atesin Hayratı (2015’de yapılmış). Buz gibi akmakta, mataradaki ısınan suyu tazeliyorum. Ama her yeri pisledikleri gibi (İnsanlar tabii.) burası da nasibini almış. (41,7 km/11.16/1448 m).

[e] 42,8 km/11.24/%80 harcandı. %6 ile çıkıyorum, 1506 metreye geldim. Eco’dayım. Birinci batarya beni iki tepe çıkarttı. Ama daha 5 kilometre menzili var derken aniden zart diye sustu (44,8 km/11.37). Son çentiğe gelindiğinde dikkatli olmak lazım. Sürpriz yapabiliyor. Değiştiriyorum. Bu arada dünden kalan iki armudu da yuttum. Bir tanesi güzel olgunlaşmış, çok tatlıydı.

Bir tünel daha yapılmakta. İnşaatı bitmemiş, yol solundan devam ediyor. Ama biraz nefesleneyim diye yemek paydosunda olan işçilerin yanına gidiyorum (46,3 km/12.16). Bir çay eşliğinde sohbet ediyoruz. Ben hikayemi anlatıyorum onlardan da kendilerininkini dinliyorum. Tünel açma işini merak ederdim hep, dağ nasıl deliniyor...? Çoğu Elazığlı. Bu tünel daha iki sene sürer diyorlar. İki tane açıyorlarmış. Özellikle kışın bu bölgede don, karlanma ve yol kapanması çok olurmuş. Tüneller bu iş çare olacakmış. 20 dakika kadar yanlarında kaldım, şimdi ayrılıyorum.

1700 metrede düz sürüyor yolum. Solumda onların şantiye binası geçilmekte. (48,1 km/12.23). 100 kişi var demişlerdi. Yatıp kalkıyorlar, yemekler pişiyor... Bir küçük köy sanki.

Burası herhalde üçüncü tepe, 1731 metre (50,5 km/12.32), 29 kilometre kalmış Arapgir’e. İlk defa levha çıktı karşıma. Müthiş güzel bir yer buraları ama. Bu yükseklik. Buz gibi oluyormuş geceleri. Bu kadar çıkınca da hiç inmek istemiyor insan. Şöyle devam etse yol keşke, tepelerden gitse. Ama atasözü gibi çıktığımı süratle iniyorum. “Her çıkışın bir inişi vardır.” Ama ne iniş, uçuyor bisiklet. Zaten son günler burada inişler uçurucu. Bölge dağlık, in-cık bolca.

Saatlerin ilerlemesiyle hava da ısınıyor. Gerçi tepelerde güzel esiyordu, hele inişlerde, terli de olduğumdan üşüttü bile. Yeleğimin fermuarını boğazıma kadar çekmiştim. Ara sıra yoldan geçen araç sürücüleriyle selamlaşarak devam etmekteyim. Suyumu 41’inci kilometredeki hayratta tamamlamıştım. Yudum yudum içiyorum, susamadan. Yolun tek şeridi kapanmış, tepeden inen koca kayalardan. Toparlamak için çalışan ekip işbaşında. Sağdan Arguvan’a ayrılan yol geldi. Taşköprü 14 km demiş. [e] 64 km/12.53/%20 harcandı-2. 1200 metreden başladım gene tırmanmaya. Normal‘e aldım. Son tepe Karababa Geçidi. Sonra kurtulacağım.

Acaba mola verip güneşin hafiflemesini mi beklesen? Daha 20 kilometre yol önümde gözüküyor. Bunun içinde 4’üncü tepeye çıkma işi de var. Kavrularak gitmektense. Tam da öğle sıcağı (13.00). Asfalt bile erimiş vaziyette. 1318 metrelerdeyim. 65,4’üncü kilometre, solda bir çeşme ve de ağaçlık altı. Çekiyorum velespiti, biraz yüzümü yıkayıp Şişli Belediyesi tarafından hediye edilmiş banka uzanıyorum. Bu arada eşle dostla mesajlaşma başlıyor. İyi oldu burası, güneşten kurtuldum. Su da şırıl şırıl akmakta, oh ne âlâ Muallâ... Ama keyfim uzun sürmüyor. Birazdan gelen Karayolları ekibi, asfalt döküp yolu onaracaklarını söylüyor. Eh yapılacak bir şey yok. Sohbet ediyoruz, malzeme beklemekteler. Kısa bir süre sonra kamyon kamyon asfalt dökülüyor, iş makinesi onu yayıyor, silindir de eziyor. Hummalı bir çalışma başlıyor. Ama koku. Evet, sıcak asfaltın kokusu çeşmeye kadar gelince -mecburen- ayrılıyorum. Zaten 200 metre yukarıda köy kahvesi olduğunu söylemişlerdi. Oraya kaçayım.

Çiğnir burası. Yoldan 100 metre içeride, dalıyorum kahveye. Çay daha demlenmemiş, müşteri çoğalınca diyor çaycı. Bir soda o zaman. Kenardaki masaya ilişip etrafı seyretmekteyim. Kağıt oynuyorlar. Emekliler. Hatta yanımdaki İstanbul’da oturuyor, yazın köyüne geliyormuş. Nazik bir bey. Mahmutpaşa’da konfeksiyon işi yapmış zamanında. Şimdi torun bakıyoruz diyor. Yoksa kaçacağız İstanbul’dan. Biraz kestirmeye çalışıyorum, ayaklarımı bir sandalyenin üzerine uzattım. Oyuncuların harıl harıl muhabbetleri, birbirlerini kızdıran sözleri kulağıma gelmekte. 

Güneşin, dev bulutların arkasına girdiğini gördüğümde yola çıkmaya karar verdim. Saat de 3 olmuş. Veda edip başlıyorum 6 kilometrelik son tırmanışa, 1450 metreden. Karababa Geçidi için 1640 m diyor KGM haritasında. 200 metre yükselmem lazım. Gözüm Garmin’de, her bir metre irtifayı takip etmekteyim. Artık Normal’le çıkıyorum, yoksa uykum geliyor aheste aheste çıkarken. [e] 67 km/15.15/%40 harcandı-2. Ter içindeyim ama. Güneş bulutların arkasında da olsa hava sıcak. Kafamın etrafında uçuşan minik sinekler rahat bırakmıyor. Oraya salla-buraya çevir... Peşimdeler. Kim bilir terimde neler var onlar için? Su ve tuz bulunduğunu biliyorum. Başka? Terde amonyak, protein, şeker, potasyum ve bikarbonatın yanı sıra çinko, bakır, demir, nikel, kadmiyum, kurşun ve manganez gibi eser metaller de vardır. Terleme bu maddelerin vücuttan atılmasını sağlayan önemli bir mekanizmadır.

Geçit levhasını gör(e)müyorum ama Garmin’den ulaştığımı anladım (72 km/1660 m). Şimdi Arapgir’e kadar iniş, bırak kendini. Ağır Taşıtlar Düşük Vitesle İniniz, uyarmışlar! 70’i geçiyor hızım. Frenlemesem havalanacağım. Frenlediğinde de diskler kilitleniyor, bir müddet zırt zırt sesler çıkmakta, sürtünmeden. Sözü edilen hayrat, sağımda. Karayolları ekibi met ederek anlatmıştı. Zar zor durdurup bisikleti matarayı soğuk suyla dolduruyorum. Tadı çok lezzetli. Dedikleri gibi varmış.

Ve devam inmeye... Taa ki Elazığ-Arapgir ayrımına gelene kadar. Arapgir için sola sapmam lazım. 

Amma içerdeymiş ilçe, in in gelmedi bir türlü. Şimdi yarın buraları çık...!!! Nihayetinde merkezi görüyorum. ÖE için gene in, az dışarda ama yürüme mesafesinde. Güzele benziyor burası, kalabalık sokaklar.

ÖE’deki yerim ayrılmıştı. Asansörü var, ne mutlu bana. Bisi merdiven altındaki odaya, bense 3’üncü kat No 11’e. İçerisi büyük, sürpriz. Tertemiz bir ÖE. Bembeyaz çarşaflar, duvarlar... 5 yıldız hak ediyor. Banyo desen yepyeni. Yani gördüklerimin içinde en üst sıraya çıktı. Ayrıca 30 lira.

Eşyaları açıp suyun altına giriyorum. Güzelce tozu toprağı akıttıktan sonra biraz yatağa uzanıp ayakları dinlendiriyorum. Eski şehirde tarihi yapılar bulunuyormuş. 19. yy.da buraya taşınmış Arapgir. Öğle molası buraya varmamı geciktirdi. Saat 5’i geçti. Yemek sonrası bir arabayla 4 kilometre kadar uzakta olan eski şehre gidebilirim. Lokantaya doğru yürürken düşünüyorum. Burasını, ÖE’yi sevdim. Acaba yarın da kalsam mı? Neden olmasın? Yarın tüm rezervasyonlarımı değiştiririm.

Arapgir'in eski adı Daskuza'dır. Daskuza (Arapkir) civarındaki yerleşim birimlerinin en eskilerinden olup, Malatya ili ile yaşıt sayılabilir. Arapgir'in ilk yerlileri Muşkilerdir. Şehrin MÖ 1200 yıllarında kurulduğu sanılmaktadır. Sırasıyla MÖ 850 yılında Asur, MÖ 612 yılında Met, MS 717 yılında Danişmentliler, 1178 yılında Anadolu Selçuklu Devleti, Selçukluların Moğollar'a Köse Dağı Savaşı'nda yenilmesinden sonra Moğolların, Anadolu Beylikleri'nin kurulmaya başladığı dönemde Karakoyunlar'ın eline geçer. 1515 Çaldıran Savaşı'ndan sonra Osmanlı Devleti'nin egemenliği altına girer.

1518 yılında tutulan ilk Osmanlı Tesnit Tahrir defterinde Diyarbakır eyaletinin 12 sancağı bulunmaktaydı. Bu defterde Arapgir de yer almakta ve 10. sırada bulunmaktaydı. Kanuni Sultan Süleyman zamanında Sivas valiliğine bağlı bir sancak merkezi olan ilçe, 1834'de Diyarbakır ve 1847’de Mamuret-ül Aziz (Elazığ) sancaklarına bağlandı. 1927-1928 tarihli Türkiye'de devlet salnamesinde ise Arapgir Malatya'ya bağlı bir kaza olmuştur. 

Sevan Nişanyan’dan öğrendiklerimize göre: Eğin ve Arapgir iki özel memlekettir. İkisi de 1020 yılı civarında doğudan gelen Ermeni muhacirler tarafından kurulmuş. Her iki ilçede, aşağı yukarı bütün köy ve mezra/mahalle isimleri Ermenicedir.
Ermeni Krallığı

Daha önceleri orası Rum diyarının doğu ucuydu; önündeki nehir Bizans ile Arap’ın, daha önce Bizans ile İran’ın sınırıydı. 990’lardan sonra Bizans sınırı aşıp Van ve Kars’a kadar Ermeni ülkesini istila etti; oranın halkını kaldırıp, yüzyıllarca Arap harpleri yüzünden nüfusu tükenmiş olan kendi ülkesine iskân ettirdi. Agn/Eğin ve Arapgir adlı iki yerin adı ilk kez bu vesileyle duyuluyor. Tarihî Ermeni ülkesinin dışında kaldıkları halde yer adları Ermenice olan yegâne iki yer bunlardır. Demek ki, 1020’lerde sıfırdan iskân edilmiş olmalı diyoruz. (Yerleşik nüfusu olan bir yere yeni iskân getirirsen yer adları değişmez; yeni yerleşimler kurulsa bile, yerli halk dilinde isim alırlar.) 1600 ile 1605 arası bir tarihte Eğin ve Arapgir Ermenilerinin büyük bir bölümü batıya göçmüşler; İstanbul, Bursa, Rodosto (Tekirdağ) yöresine iskân edilmişler. Osmanlı devrinde İstanbul’un belli başlı Ermeni ailelerinin pek çoğu bu iki yerdendir; eski İzmir Ermenilerinin hemen hepsinin öyle olduğu anlaşılıyor.

20. yy. başlarına dek nüfusun dörtte bir kadarı Ermeni kalmış. Gerisi sanırım asimile edilmiş, Müslümanlaşmış, “atalarımız Ortaasyadan geldi” masalı anlatma ihtiyacı duymuşlar. 1970’lerde Arapgir’de halâ beş on hane Ermeni Ermeni vardı. Arapgir’in asıl kasabadan başka güzel bir yazlık yerleşimi var. 

Şan Lokantası’nda az az patlıcan kızartma yoğurtlu ve bulgur pilavı, öncesinde yayla çorbası, yanına ikram ettikleri salata geliyor. Suyu musluktan dolduruyorlar ve çok lezzetli. Ne şanslılar. Şişe suyuna alıştık, eskiden musluktan içerdik İstanbul’da da. Lokanta personeli ile bisiklet, yarınki yemekler, yemek stilistliği, Arapgir gibi konuları konuşarak karnımı doyurmaktayım. Garson kız da et yemiyormuş (*). Ne güzel, halimden anlayan biri. Bu kadar yemek 12 lira tutuyor.

(*) Garson: Fransızca erkek çocuk (velet) demek. Burada garson kız lafı Bayan barmen demek gibi anlamsız olmakta.
2009 restorasyon çalışması 
öncesi Millet Han.

Mideyi rahatlattıktan sonra hemen altta İsaoğlu mahallesinde bulunan 1806 tarihli hamam ve Mir-i Liva Ahmet Bey Cami’sini gezip Millet Han’a bakıyorum, şimdi butik otel olmuş. Kitabesi bulunmadığından 1850’li yıllarda yapıldığı belirtilmekte. Kesme taştan yapılmış hanın ortasında avlu ve şadırvan bulunuyor. Uzun yıllar ticaret merkezi olarak kullanılmış. İki katlı. Odalarını geziyor fiyat alıyorum. 1 kişi oda kahvaltı (O.K.) 75, sadece oda 60 lira. 2 kişi O.K. 120 liraymış. Biraz kasvetli mekanın içi. Karanlık. Gün ışığı az giriyor. Eski yapı, pencereler küçük haliyle. 

Sokak aralarında yürürken tesadüf bir beyle tanışıyorum, Asım Bey. Beni evinin avlusuna davet ediyor. Ne göreyim, müthiş bir koleksiyonu var. Etnografik objeler, Arapgir’e ait. Ama öyle böyle değil. “Çocukluğumdan beri topluyorum. Yaşım 67’ye geliyor, yoruldum. Çocuklarımın pek merakı yok.” diyor. Bir kurumun bunlara sahip çıkması lazım. Belediye diyorum, 10 senedir oyalayıp duruyormuş. Devamlı ziyaretçi getiriyorlar ama başka işe yaramıyorlar diye serzenişte bulunuyor. Olacak iş mi bu, Arapgir’in neden Kent Müzesi olmasın? Dur diyorum, yarın bir belediye ile görüşeyim. Nedir bunun sebebi merak ettim?

Evinin avlusunda bir fincan kahve eşliğinde Asım Bey, ilkokul mezunu olduğunu, babasının lokantasında çalıştığını, hat sanatı öğrendiğini, şimdi de kemana merak sardığını anlatıyor. Sesi de muhteşem. Bana bazı şeyler okuyor. Ses, mekanın çıplak duvarlarındaki yansımayla öylesine görkemli çıkıyor ki. Kendi de bunun farkında sanırım. Yarın buluşmak, Arapgir’i gezmek üzere anlaşıp ayrılıyorum yanından.

ÖE’nin yolunu tutarken kahvaltı için meyveli yoğurt ve kefir ile taze kayısı alıyorum. Ayaklarım ağır geliyor, fazla oyalanmadan yatağa yatıp gözlerimin kapanması uzun sürmüyor.















Divriği - Arapgir 
Tur tarihi: 23 Temmuz 2018
Kat edilen mesafe: 82,06 km.
Ortalama hız: 16,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa 3 dk., dışarıda geçen süre 8 sa 15 dk. 
En yüksek sıcaklık  39 ˚C, en düşük  20 ˚C, ortalama 28,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 2098 m, kaybı (iniş) 1960 m.
En düşük irtifa 1021 m, en yüksek 1726 m.

Garmin yol bilgileri Divriği-Arapgir

Relive yol bilgileri Divriği-Arapgir

        

Arapgir ÖE 0442 8114703

Eşyalar toparlanıp, çantaları ve bisikleti sokağa çıkartıyorum.
Yükleme işini bitirip 7’yi az geçe kahvaltı sofrasında yerimi aldım. 






Yol tek şerit. Asfalt kaba, kötü. Yuvarlanmıyor tekerler. 
Bazı yerler dökülmüş. Bereket trafiği fazla yok yolun.

Coğrafya bu bölgede sonsuza doğru giden kıraç araziler şeklinde.

26,7. km’de bir tünel geliyor. Herhalde bölge kışın kar altında, 
dikili direkler yol kenarında bunu belli ediyor.

Yükseldikçe yaylacıların çadırları görünmekte. 
Kadınlar çocuklar etrafında. Hayvan otlatıyorlar. 






Sabahtan beri ilk defa bir çeşme çıkıyor karşıma, Bekir Atesin 
Hayratı. Buz gibi akmakta, mataradaki ısınan suyu tazeliyorum. 
Ama her yeri pisledikleri gibi burası da nasibini almış.

Bir tünel daha yapılmakta. İnşaatı bitmemiş,
yol solundan devam ediyor. 


Saatlerin ilerlemesiyle hava da ısınıyor. Gerçi tepelerde
 güzel esiyordu, hele inişlerde, terli de olduğumdan üşüttü bile. 
Yeleğimin fermuarını boğazıma kadar çekmiştim.

Ara sıra yoldan geçen araç sürücüleriyle selamlaşarak
 devam etmekteyim.

Tam da öğle sıcağındayım. Asfalt bile erimiş vaziyette.

Bir çeşme ve de ağaçlık altı. Çekiyorum velespiti, 
biraz yüzümü yıkayıp Şişli Belediyesi tarafından 
hediye edilmiş banka uzanıyorum.


Çiğnir burası. Biraz kestirmeye çalışıyorum, ayaklarımı bir
 sandalyenin üzerine uzattım. Oyuncuların harıl harıl muhabbetleri,
 birbirlerini kızdıran sözleri kulağıma gelmekte. 



Bir iniş geliyor ki, sormayın. Frenlemesem havalanacağım.

Sözü edilen hayrat. Karayolları ekibi met ederek anlatmıştı. 
Zar zor durdurup bisikleti matarayı soğuk suyla dolduruyorum. 
Tadı çok lezzetli. Dedikleri gibi varmış.


Arapgir

Arapgir ÖE



Şan Lokantası

Belediye

Kaymakamlık

1806 tarihli hamam ve Mir-i Liva Ahmet Bey Cami

Mir-i Liva Ahmet Bey Cami

Mir-i Liva Ahmet Bey Cami İçi






Millet Han

Mir-i Liva Ahmet Bey Cami





Asım Bey evinin avlusuna davet ediyor. Ne göreyim,
 müthiş bir koleksiyonu var. 

Etnografik objeler, Arapgir’e ait. Ama öyle böyle değil.





Bir kurumun bunlara sahip çıkması lazım. Belediye diyorum,
 10 senedir oyalayıp duruyormuş. Devamlı ziyaretçi getiriyorlar
 ama başka işe yaramıyorlar diye serzenişte bulunuyor.

Asım Bey’in çalışma odasında.

Asım Bey hat sanatı öğrendiğini, şimdi de kemana
 merak sardığını anlatıyor. Sesi de muhteşem.



















17. gün (devamı) Arapgir II – 15. gün (öncesi) İliç-Divriği





[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km