6 Ağustos 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Adıyaman-Gölbaşı)

4 Ağustos 2018, Cumartesi / Adıyaman – Gölbaşı, 66 km. (28. gün)

Sıcağa kalmamak için erken hareket edeceğim. Odanın banyosu hava almadığından oluşan rutubet kokusu pek bir nahoş. Bırakılmış anket formunda belirttim.

Üç kat merdivenleri iki postada iniyorum. ÖE’lerin böyle yüksek olması ne anlamsız. Bavuluyla gelen adam nasıl taşıyacak? Bari asansör koyun. Diyeceksiniz buldun da... Arıyorsun.

Neyse, hazırlanıp toparlanıp yüklenip yola çıkışım 7.15. ÖE’den çıkıp sola, anayola çıkıyorum. Dümdüz devam. Hava güzel bir serinlikte. Yolun durumu iyi, güvenlik şeridi var. İl dışında oto galerileri toplanmış. Traktör de satılıyor. Bugün hedefim Gölbaşı, 65 kilometrelik bir mesafede. Yol mülayim, sadece 100-150 metre irtifa kazanılacak. Karşı yönden gelen 3 yol bisikletçisi, formalı falan. Algıda seçicilik. Bisiklete bu denli binmezken hiç de gözüme böylesine çarpmazdı. Ama şimdi uzakta bile olsalar fark ediyorum.

Algıda seçicilik, insanın algı sürecinde etkili olduğu kabul edilmiş
psikolojik bir kavramdır. Çevrede bulunan uyarıcılardan, olaylardan ya da nesnelerden bir ya da birkaçına dikkati yöneltmektir. Kişinin daha önce yaşadığı deneyimlerin, önyargıların, rüyaların ve benzer her türlü
duygulanımın o anki algılama düzeyinde etkili olduğunu ifade eder.
Algıda seçiciliği etkileyen dış etmenler; uyarıcının şiddeti, aşırı zıtlık, hareketlilik, süreklilik, tekrar, alışılmışın dışındaki uyarıcılar ve tanışıklıktır. İç etmenlerse; beklenti, ilgi, gereksinim ve inançtır. Kişi ihtiyaçlarına ya da dış uyarıcılara göre algıda seçim yoluna gidebilir. Örnek vermek gerekirse gündelik hayatta defalarca karşısına çıkan hamile kadınları fark etmeyip ancak hamile olduktan sonra hamile kadınların varlıklarının farkına varması. Veya bir insanın dikkatini mesleğiyle ilgili haberlere yöneltmesi gibi.

Kişi bu yönelmeleri bilinçli olarak yapmaz.

Keyfini yaşamak için Normal’deyim. Bir an yol alayım. Nasılsa takviyem var. Merkezden ayrılırken gördüğüm petrol pompası heykeli ve şimdi sağdan TPAO’nun şantiyesine gidildiğini gösteren levha; bölgede 38 üretim sahasında 246 kuyudan petrol çıkarılmakta. Hani bizde bir petrol efsanesi vardır, hep anlatılan: “Her tarafımız petrolle dolu, ancak başka ülkelerin baskısıyla kapatıyoruz.” Türkiye petrol denizi üzerinde mi yüzüyor?
Cevap: Ülkemiz, Alp Himalaya Dağ Kuşağı adı verilen bir kuşak üzerinde yer almaktadır. Bu kuşak, jeolojinin aşırı deformasyon, aşırı kırılma, parçalanma ve yükselme gibi unsurları bünyesinde taşımaktadır. Bu unsurlar ise petrol potansiyeli açısından oldukça olumsuz görülen faktörlerdir. Dünyada bilinen büyük petrol sahaları (Hazar, Ortadoğu, Kuzey Afrika ülkeleri) bu kuşağın güney kısımlarında yer almaktadır. Ülkemizde ise petrol üretimi yapılan Güney Doğu Anadolu Bölgesi, bu petrol bölgesine komşu bulunmaktadır. Zengin petrol yataklarına sahip Ortadoğu ülkelerine komşu olmak, ilk bakışta, ülkemizde de benzer petrol yataklarının olabileceğine çağrıştırsa da, ülkemiz bölgesindeki petrol zengini bir ülke konumunda değildir. Bu konu ile ilgili olarak, ülkemizin jeolojik yapısının önemli bir ilişkisi bulunmaktadır.

Karşı şeritten gelen kamyon kornasıyla selam veriyor. Hoş bir şey. [e] 21,6 km/08.06/%20 harcandı. %8’le tırmanıyorum. Mülayim demiştim ama bu sürpriz oldu. Tırmanırken gördüğüm dev çimento fabrikasının çevresi bomba düşmüş gibi tahrip olmuştu. Ürkütücü bir manzaraydı.Burada yolun kalitesi bozuldu. İkinci sınıf oldu. Güvenlik şeridinde de hoppala zıppala durumları... Yol kenarları çöplük. En fazla pet şişe ve alüminyum kutu atılmış. Solda A101 olacağını gösteren bir levha. Geçiyorum karşıya. Meyveli yoğurt iyi olur. Ama saat daha erkenmiş, 9’da açılıyor. Elim boş ayrılıyorum önünden. [e] 29,2 km/08.40/%40 harcandı.

Şambayat köyüne geldim. Saatlerdir pedallıyorum, biraz rahatlatmak için kaideyi karşı şeritteki dinlenme tesisine giriyorum. Bir masada kahvaltı eden iki kişi. Omlet var önlerinde. İştahımı açıyor. Kaça? 10 lira nedense fazla geliyor ve soda+ayran ısmarlıyorum. Buralarda açık ayran bulunuyor ki tercihim oluyor. İkisini karıştırmak serinletiyor, susuzluğa iyi geliyor. Temizlik yapan gençten bisiklete ilgi var. İlk merakları kaça?

[e] 37,9 km/09.06/%60 harcandı. Gölbaşı’na 24 kilometre gibi kaldı. Karşı rüzgar var ve kuvvetlendi. Hız kesiyor şaka maka. [e] 45,8 km/09.30/%80 harcandı. Fazla mesafe kalmadı ama herhalde takacağım ikincisini.Yolda sıkça Gülaras şirketinin otobüslerini görmekteyim. Bölgesel bir şirket olsa, adını ilk okuyorum. 48,9 km, ilk batarya bitiyor (09.39). Gölbaşı’na 18 kilometre kadar yolum var. İkincisiyle değiştiriyorum. 

Bu bölge tütün bölgesi. Yol boyunca geniş ekim alanları gördüm. Köylüler sulama-fıskiye kurmuş çalıştırmışlar. Zaten Adıyaman’da ne çok tütün satılıyordu. Haliyle de içiliyordu. Herkesin elinde bir kutu, çıkartıp çıkartıp sarıyorlar. 80 öncesi kaçak sayılırdı bu gibi şeyler, tütün, sigara kağıdı. [e] 56,3 km/10.23/%20 harcandı-2. 8-9 kilometre kadar daha var önümde. Karşı rüzgar çok kuvvetli esmeyi sürdürüyor. Rüzgara karşı mısın durumları! “Uçurtmalar rüzgar sayesinde uçmazlar. Rüzgara karşı durdukları için uçarlar.” Bak bu iyi laf. [e] 64,2 km/10.52/%40 harcandı-2. Halen 3 kilometre daha gideceğim.

Gölbaşı’na girmişim de haberim yok. Hiç ilçe yazısı koymamışlar. Bir dört yol ağzına geldim. Oteli soruyorum, hemen kavşakta, arkamda kalmış. Saat daha erken olduğundan bir şehir turu atayım. Sağdan dalıyorum içeriye. Burası çarşısı olmalı. Uzun, ağaçlı bir yol. A101’den aldığım kefiri oracıkta indiriyorum. Ohh, ekşi güzel bir tat.

Ve yolun sonunda istasyon çıkıyor karşıma. Sürpriz, demek buradan tren geçiyor. Toroslar’ın üzerinden Adana’ya giden hat bu olmalı. Çok anlatıldı, müthiş bir coğrafyadan geçiyormuş. Güzel bir rota çıkardım oradan, bir gün pedallamayı düşünüyorum.

Serhat Otel kaydımı yapıyor. 201 nolu oda, 70,- TL, O.K. Bisiklet yandaki benzinciye konuluyor. Ben de ilk olarak suyun altına girip naylon giysilerden ve tuzdan-terden kurtuluyorum. Büyük bir rahatlama ile yatağa uzanıp ayaklarımı-vücudumu dinlenmeye alıyorum. Bu arada gözler de kapanıyor.  

Burası Adıyaman’dan daha serin. Orada müthiş bir sıcaklık vardı. Akşam 8-9’da bile hava serinlememişti. Haberler iç açıcı değil. TR-ABD ilişkileri gerilmekte. “Kriz yatıştırılmaya çalışılırken ABD diğer tutuklu vatandaşlarının da bırakılmasını istedi; Amerika el yükseltti.” denilmekte Cumhuriyet gazetesinde. Rahip Brunson nedeniyle süren kriz devam etmekte. Hadi hayırlısı!

Gölbaşı ilçe merkezinin yeri, önceleri boş bir arazi iken 1934 yılında demir yolunun geçmesiyle bir yerleşim merkezi haline gelmeye başlamıştır. Civar il ve ilçelerden başlayan göçler sonucu 1954 yılında Besni ilçesine bağlı bir köy olmuş, 1958 yılında da ilçe durumuna getirilmiştir. Gölbaşı, gösterdiği hızlı gelişme seyri ile Adıyaman’ın büyük ilçelerinden biri durumuna gelmiştir.

Saat 4’ü geçti, hafiften hareketlenme zamanı. Resepsiyondaki Gamze Hanıma iki soru yönelttim: 1- “Etsiz sulu yemek nerede bulurum?” — 2- “Göle nasıl giderim, ne görürüm?” Cevap: 1- “Etsiz yemek bulamazsınız, ben de yemiyorum ama bilmiyorum nerde bulacağınızı!” — 2- “Dolmuşlar gidiyor ama alabalık lokantası dışında tesis yok, yürüyüş ve bisiklet yolu var etrafında. Ama yandaki tantunici (Seçgin Tantuni Kebap Salonu) otelde çalışan Ramazan Beyin kardeşi, menemen yaparlar size.” Yaşasın diyerek koşuyorum. Biraz bekleme sonrası önüme menemen ve roka, salata, lahana turşu, taze biber, soda, ayran, pide geliyor. Harika. Hepsini afiyetle götürüyorum. Sadece 10 lira tutuyor. Çoğu zaten buralarda ikram edilen şeyler, para alınmıyor. Ne güzel bir adet :)) 

Şiştim doğrusu, yemekten tabii. Gelen minibüse atlayıp göle gitmekteyim, Maltepe-Ozan minibüsü. 175 krş. Aklıma hattın sonuna kadar gitmek geliyor. İşte görürsün etrafı ve inmiyorum gölde, devam ediyorum. Devlet Hastanesi’ne uğranıldı. Sonra Malatya yolunda biraz ilerlenip son duraktan geri dönülüyor. Bu arada konuşkan şoförden de etrafa ait bilgiler almaktayım. Gölün çevresi doğal sit alanı olarak ilan edilmiş, Milli Parklar Müdürlüğü tarafından yaptırılan kuş gözetleme kuleleri ile bir dinlence ve mesire yeri varmış. Karşı kıyısında tepelerde iskan başlamış ama. Pazarlamak için göl manzaralı evler. Nasıl İstanbul Küçükçekmece’de bu hatayı yaptılarsa!

Gölbaşı gölü:ilçe sınırları içerisinde olan, Gölbaşı, İnekli ve Azaplı göllerinin en büyüğüdür. Oluşumu kartik tektonik göller grubunda yer alır. Gölün suyu tatlı, ancak içmeye müsait değildir. Gölün uzanışı doğu-batı yönünde olup, güneyinde az bir miktar ovalık alan, sonrasında ise platoluk alan vardır. Bazı yerlerde de alüvyon saha bulunur. Gölbaşı gölü, kar, yağmur ve küçük derelerin yanı sıra tabanında var olan kaynaktan beslenir. Batı yönünde olan bir kanalla Azaplı gölüne bağlantı yapar.

Gölbaşı, İnekli ve Azaplı göllerinin içerisinde bulunduğu sulak alan ekosistem vasfındadır ve “Gölbaşı Gölleri Tabiat Parkı” olarak ilan edilmiştir. Göçmen ve yerli ve birçok sayıda kuş türü barındıran Gölbaşı gölünün çevresi, yumurtlama, yavru çıkarma ve bu hayvanlara mevsimlik yaşama alanı olmuştur. Bu göller ötücü ve su kuşlarının yanında, balık türleri ve suda yaşayan canlıları da bünyesinde barındırmaktadır. 
Gölbaşı gölünün çevresinde sazlıklar ve çeşitli otsu, odunsu bitkilerde bulunur. Bu alanlarda yaşayan kuşların yoğun olduğu dönemlerde kuş gözlemlerinin yapılması amacıyla Bağlarbaşı Köyünde kuş gözlem evi, kuş gözlem kulesi, seyir terası ve sunum binası yapılmıştır. 

Akdeniz Bölgesiyle Güneydoğu Anadolu Bölgesi arasında en önemli sulak alanı oluşturan Gölbaşı gölü, İnekli gölü ve Azaplı gölü, Doğu Anadolu fay hattı, Gölbaşı depresyonunda bulunur. Tatlı su ekosistemi ile zengin bir biyolojik çeşitliliğe sahip bulunan Gölbaşı Gölleri, Afrika ve Avrupa arasında uçan göçmen kuşların kullandığı göç yolu üzerinde yer alıyor. Ancak Gölbaşı Gölleri bazı yanlış kullanım tehlikelerine maruz kalmaktadır. Bilhassa 1970 ve 1980’li senelerde göllerin çevresinde bulunan bazı yerlerin yöre halkı tarafından kurutulması, içme ve kullanma suyu olarak Gölbaşı gölü sularından faydalanılması, göllerin sahip oldukları ekosistemi olumsuz yönde etkiliyor.

Gölden vaz geçtim, aynı minibüsle istasyona kadar devam sonra sanayiden dönüş ve merkezde nöbetçi eczanede iniş. Hafif bir baş ağrısı var, Minoset alacağım.

Geldiğimde şehir tur atarken Kahve Deposu diye bir yer görmüştüm. Bir “doppio espresso” ve ballı pastayla gelen postaları okuyarak oyalanmaktayım. “Espresso” fincanı biraz kallavi olsa da tadı iyi kahvenin. Pasta da güzeldi. Sorduğumda İstanbul’dan geldiği söylendi. Derin dondurucuda. Biraz hayret etsem de bu firmanın merkezi İstanbul’daymış, Başakşehir. Hiç duymadım adını. Siz Kahve Deposu’nu biliyor musunuz?

Hava hafiften kararmakta. Otele ağırdan yürümekteyim, suyumu alıp. Odada internet olması müzik dinlemek için güzel bir seçenek oluşturuyor. Yolda Wishbone Ash’in parçası takıldı durdu. İstasyon değiştirip duruyorum dönüp dolaşıp geri geliyor. Biraz farklı şeyler dinleyip kafama yerleştirmem iyi olacak. Rolling Stones. Evet, Mick Jagger’in yeni bir parçası vardı: England Lost. Geçen sene temmuzda çıkmıştı. Saam Farahmand tarafından yönetilen videoda, Hollywood aktörü Luke Evans 21. yüzyılın köhnemiş Britanya’sında... En iyisi anlatmamak, izleyin.


Notları, fotoları, sesleri aktarıyorum bir yandan müzik çalıyor. Tak tak kapı vurulmakta, sertçe. Eyvah, sesi mi çok açmışım? Tedirginim, hemen kısıyorum. Ama pasta ikramı çıkıyor. Düğün sahibi müşterilere yollamış :))

Yatmadan “Tarihte Bugün”e bir göz atayım, neler var neler yok ki...

1683-Dom Perignon ilk şampanyayı üretti.
1924-Lozan Antlaşması yürürlüğe girdi.
1940-Taksim Gazinosu açıldı. İstanbul Belediyesi'nin açtığı gazinonun amacı halka ucuz eğlence sağlamaktı.
1944-Anne Frank Naziler tarafından yakalandı.1945'te toplama kampında öldü. Saklanırken tuttuğu notlar sonradan klasik haline geldi.
1958-Uluslararası Para Fonu'nun baskısıyla yüksek devalüasyona gidildi. Dolar 2 lira 80 kuruştan, 9 liraya çıktı.
1959-İstanbul'da yumurta büyüklüğünde dolu yağdı. Yaralanmalar ve maddi hasar meydana geldi.
1983-İtalya'da ilk kez bir sosyalist, Sosyalist Parti Genel Sekreteri Bettino Craxi başbakanlık görevine getirildi.
1986-Yargıtay, ameliyatla cinsiyet değiştiren Bülent Ersoy'un erkek olduğuna karar verdi.
1987-Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü Türkiye'nin İran'a silah satan ülkeler arasında olduğunu ileri sürdü.
1988-Samsun ve Sinop sahillerine zehirli oldukları bildirilen çok sayıda varil vurdu.

Bazıları nasıl da günümüze uymakta. Bunların arasından Dom Perignon ve şampanya üzerinde duracağım. Hepimizin özel günlerde ve kutlamalarda havaya kaldırdığımız kadehlerin içindeki köpüren o lezzetli içki: Şampanya, adını Fransa’nın Champagne bölgesinden alır. Peki Champagne adı o bölgeye neden verilmiş? MS 451’de, günümüzde “Châlons-en Champagne” denilen bölgede Hun İmparatoru Atilla ile Roma generali Flavius Aetius ve müttefiki Vizigot kralı Thedoric arasında geçmiş olan Châlons Savaşı (Katalon ya da Catalaunum Savaşı) dönemin en kanlı savaşı olarak bilinir ve bu savaşta iki taraf yüz binlere varan kayıplar vermiştir. Savaşın sonunda Hun orduları ovadan geri çekilmişler ve tarihçilerin dediği üzere “Batı Avrupa yeryüzünden silinmekten kurtulmuştur.” Romalıların Hun İmparatoru Atilla‘ya karşı kurdukları büyük ordu kampı (campania) anısına bölgeye “Champagne” adı verilmiştir.

Champagne bölgesi o dönemlerde uygar dünya ile barbar halkların sınırını oluşturan bölgededir ve bölge şarapları yüzünden sürekli saldırılar altındadır. Reims barbar ordularınca MS 355’de tamamen yerle bir edilir. Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasıyla bölgeye hakim olan Frank Kralı Clovis 25 Aralık 496’da Reims katedralinde Aziz Remigius tarafından vaftiz edilir, bu sayede Reims Fransa Katolik dünyası için başkent olur ve 1825’e kadar Fransız kralları burada taç giyer. Reims ve çevresinde çok sayıda manastır kurulur ve Champagne bölgesi zenginleşir.

Avrupa’da bağcılık ve şarap üretimi kilise tarafından yürütülürdü. Özellikle Ortaçağ’da Haçlı seferlerine katılan soylular mallarını kiliselere bırakırlardı. Seferlerden geri dönemeyenlerin bağları kiliselere kalınca Champagne bölgesi dini ve siyasi anlamda 17. yüzyıla kadar altın çağını yaşamış, şarapları da Roma’ya kadar ulaşmıştır.
Dom Perignon

Şampanyanın babası olarak tarihe geçen Dom Pierre Pérignon (1638-1715), ünlü bir ailenin oğlu olarak genç yaşta rahip olmaya karar vermiştir. 17 yaşında Benediktin tarikatına katılır, 1668’de manastırın hem mali işlerinden hem de bağlarından sorumlu olur. Bu dönemde bir hastalık nedeniyle gözlerini kaybeder ama tat alma duyusu çok gelişmiştir. Rivayetlere göre, bir üzümü tattığında üzümün hangi bağda yetiştiğini söyleyebilmektedir. Champagne bölgesi şaraplarının köpürmesini engellemek için çok uğraşmıştır, çünkü o dönemde şarabın köpürmesi istenen bir şey değildi. İkinci fermantasyon nedeniyle şişelerin patladığı, hatta birçok insanın yaralandığı ve kör olduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle olsa gerek Dom Pérignon köpüren şaraplar için “Şeytanın Şarabı” (Vin du Diable) demiştir. 1600 sonlarında Dom Pérignon ve rahip Frère Jean Oudart köpüklü şarap üretimine yönelirler. Ürettikleri ilk köpüklü şarapları tattığında Dom Pérignon’un yardımcılarına “Çabuk gelin, yıldızları tadıyorum.” dediği söylenir. Ayrıca şampanya üretiminde kullanılan Chardonnay, Pinot Noir ve Pinot Meunier üzümlerinden oluşan klasik kupajı ilk yapan kişi de yine Dom Pérignon’dur...

Şampanya’nın serüveni burada bitmiyor. Krallar, çarlar, saraylar, savaşlar... Devamı yarın, bekleyin. Şimdi yatıyorum. İyi geceler.















Adıyaman - Gölbaşı 
Tur tarihi: 4 Ağustos 2018
Kat edilen mesafe: 66,34 km.
Ortalama hız: 17,6 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa 28 dk., dışarıda geçen süre 4 sa 38 dk. 
En yüksek sıcaklık  37 ˚C, en düşük  27 ˚C, ortalama 32,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 970 m, kaybı (iniş) 746 m.
En düşük irtifa 485 m, en yüksek 954 m.

Garmin yol bilgileri Adıyaman-Gölbaşı 

Relive yol bilgileri Adıyaman-Gölbaşı 

        

Serhat Otel 0416 7820047
Balkan Otel 0416 7816464 - 7816666

Hazırlanıp toparlanıp yüklenip yola çıkışım 7.15.




Hava güzel bir serinlikte. Yolun durumu iyi, güvenlik şeridi var. 

Tütün, tütün ve gene tütün. Adıyaman tütün ülkesi.




Korkuluk




Burada yolun kalitesi bozuldu. İkinci sınıf oldu. Güvenlik
 şeridinde de hoppala zıppala durumları... 

Saatlerdir pedallıyorum, biraz rahatlatmak için kaideyi
 karşı şeritteki dinlenme tesisine giriyorum. 

Yol kenarları çöplük. En fazla pet şişe ve alüminyum kutu atılmış.



Gölbaşı; yolun sonunda istasyon çıkıyor karşıma. Sürpriz, demek 

buradan tren geçiyor. Toroslar’ın üzerinden 

Adana’ya giden hat bu olmalı. 

Gölbaşı

Deposu, diyarı, dünyası... Ne çok isim vermişler.


En güldüğüm buji satan bijutericiler.



Serhat Otel



Seçgin Tantuni Kebap Salonu

Meydanda bir düzenleme yapılmakta.


Kahve Deposu































29. gün (devamı) Gölbaşı-Çağlayancerit – 27. gün (öncesi) Adıyaman II




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km