16 Ağustos 2018

[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Tufanbeyli-Tomarza)

14 Ağustos 2018, Salı / Tufanbeyli – Tomarza, 75 km. (38. gün)

Sabah Serhan’la Moonstar-TV’deki haber programının gerçekliği ile ilgili yazışma sonrası toparlanıp bisikleti yükleyip 7.15 gibi kahvaltı salonuna çıkıyorum. Zayıf  bir seçenek arasından bana yeten beyaz peynir, zeytin, domates, hıyar ve yanımdaki yeşil çay ile karnımı doyurup ÖE’den ayrılışım 7.45 gibi.

Gün başlamış Tufanbeyli’de, esnaf dükkanını açıyor, önünü suluyor. Kahvelerde oturan bir kaç kişi. Park yerinden çıkmaya çalışan bir araç... Ben de bu arada az ters yönden gidip Tek Yön yazan levhadan sağa sapıyorum. Dümdüz git demişti dünkü polis. Gene de birilerine sorup teyit ettiriyorum. Belediye arazözü yolları ıslatıyor. Bir kısa iniş sonrası bir kısa çıkış ve platodayım. Orta Toroslar'ın devamı Tahtalı Dağları. Yani dünkü platonun devamı. Muhteşem bir düzlük. Hava pırıl pırıl. Sonsuza uzanan bu platonun etrafı dağlarla çevrili. Güneş yüzünü göstermiş ancak hava serin, 19,1 derece. Üzerime ince yeleği giydim çıkmadan. Kuzey yönündeyim. Uzaklarda sürüler var. Yol kenarında otlayan iki inek. Günaydınlaşıyoruz. (Onların dilinde.) Tek tük gelen bir araç, bir traktör, selamlaşıyoruz. (Bizim dilimizde.) Çevrenin güzelliğini tarif etmem mümkün değil. Eğimi olmayan dümdüz giden bir yol ve 1500 metrelerdesin. Bugün Tomarza’ya gidiyorum. 70 km.lik bir uzaklık. 2000 metreye çıkacağım.

Uzaklarda Tufanbeyli Termik Santrali görünüyor. 2006 yılında faaliyete geçmiş. Tek bacalı. Linyit yakıtlı. Güneş, rüzgar, jeotermal, küçük hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklar açısından zengin olmasına karşın Türkiye elektrik enerjisinin %70’ini çevre kirliliği yaratan ve küresel ısınmaya yol açan fosil yakıtlardan elde etmekte. Bunun bedeli ise; yıkıma uğrayan tarım, turizm, ormancılık, doğal yaşam, doğal kaynaklar, devasa sağlık harcamaları, işgücü kaybı ve en kötüsü de insan hayatı ile ödenmekte. Kyoto Protokolünü ABD ve Avustralya ile birlikte dünyada imzalamayan 3 ülkeden biri Türkiye. Atmosferi kirletenler sıralamasında 13’üncüyüz ve hızla yükseldiğimiz belirtiliyor. Türkiye Atom Enerjisi Kurumu’nun resmi raporları bakın ne diyor: “Termik santrallerin bacalarından çıkan partiküller ve kazandan alınan külde radyoaktivite vardır. Rüzgar ve yağışla küller çevreye yayılmakta veya toprak altına sızarak yer altı sularının kirlenmesine neden olmaktadır.” Yani bu termik santral, Tufanbeyli‘ye bağlı köylerin tarım, mera, orman ve potansiyel orman alanları ile yakın çevresindeki Saimbeyli ilçesinin köyleri ile orman alanlarını da etkileyecektir. Halbuki yenilebilir enerji (*) kaynakları açısından zengin olan ülkemizde neden böyle yatırımlara izin verilir ki?

(*) Yenilenebilir enerji: Doğanın kendi evrimi içinde, bir sonraki gün aynen mevcut olabilen enerji kaynağı olarak tanımlanmakta. Su, güneş, rüzgar ve jeotermal gibi doğal kaynaklar yenilenebilir olmalarının yanında temiz enerji kaynaklarıdır.

Kuzey, kuzeydoğu yönünde pedallıyorum. Rüzgar karşıdan esiyor. Zaten kuzeye saptığımdan beri hep karşımdan esiyor. Güzellik devam ediyor. 1450 metre, dümdüz. Kimsecikler yok. Kuşlar uçuşuyor, başka bir şey görmüyorum. Buranın diğer sakinleri neredeler acaba? Sağdan Şar Ören Yeri’ne ayrılıyor yol. Şimdi 20 kilometre fazladan yapmak istemediğimden bu tarihi mekanı istemeyerek pas geçiyorum. Kilikya Komanası olarak bilinen bu yere Hititlerin kralları gelerek burada dini ayinlere katılırlardı. Bu dini merkezde başrahibin emrinde kadın ve erkek olarak 6 kişi hizmet görürdü. Hitit ana tanrıçası “Mağda Mater” için düzenlenen törenlerin en büyüğü burada yapılırdı. Romalılar döneminde Hieropolis ve Comana adları ile tanınan bu kente, Türkler “Şar” adını vermişlerdir.

Yol kıvrılarak iniyor ve çıkıyor. [e] 16,8 km/08.55/%20 harcandı. 1493 metreden itibaren tırmanış yavaş yavaş başladı.Feci bir rüzgar esmekte. Buz gibi. Üşüdüm, donacağım neredeyse! Durup kollukları takıyorum. Biraz olsun ısıtıyor. Ve tırmanmaya devam. Hiç bir araç geçmemekte derken bir ATV dönüyor köşeyi. Adam halime gülüyor olmalı. Dikleşti tırmanış ve ardından gelen dimdik bir iniş var önümde. Uzaklardaki dağlar dev. Üstleri bomboş. Sanki kar varmış gibi görünüyor. Belli bir yükseklikten sonra bitki yetişmiyor.

Hızla iniyorum. Solumda minik bahçeler geçiliyor, ekili hepsi. Arazi dağlık, traktör sokamazsın. Elle çapalıyor kadınlar. Ne zor iştir bu. İki büklüm olursun. Sırtın, belin tutulur. Ayvat köyüne gelmişim bile. 18 kilometre tutmuş (09.05). Buradan başlıyor esas rampalar. 1533 metreden kıvrılarak yavaş yavaş çıkmaktayım. Rüzgar soğuk esiyor. Hem rampa hem rüzgara karşı üstelik de %16’lık bölümler geçilmekte. High desteği gerekiyor bazı noktalarda. 

Kuşlar var yol kenarında. Ben gelince, geldikçe daha doğrusu veya fark ettiklerinde havalanıyor, uçuyorlar, biraz daha ileriye konuyor, sonra gene havalanıyorlar. Böylece birlikte gidiyoruz. Onlar önde, ben de onların peşinde.

[e] 21,2 km/09.25/%40 harcandı. 1744 metredeyim, yavaş yavaş tırmanıyorum, harika bir şekilde gidiyorum. Yolda bir kaplumbağa karşıdan karşıya geçiyordu. Şimdilik kimse yok bu yolda. Herhalde kimse Tomarza’ya gitmek istemiyor. Ayvat son nokta sanırım, köy olarak.

[e] 23 km/%60 harcandı.Öyle böyle döne döne basa basa derken 1999 metreyi gösteriyor Garmin. Evet geldim zirveye. Çok hoş bir durum. Başarmanın keyfi, etrafın güzelliği, rüzgarın sesi ve soğukluğu. Bir müddet duruyorum, havayı bolca içime çekiyorum. Uzaklarda kurulmuş çadırlar, mavi mavi belli oluyor. Kuşlar uçuyor burada. Kırlangıç mı bunlar?

Ağır ağır hareketleniyorum. Bir müddet düz gidiyor yolum. Sonra yavaştan iniyor. Pedal çevirmene gerek yok, hafif hafif kayıyorsun, etrafı seyrederek. Hava sıcaklığı 17,8 derece olarak görünüyor. Tepelerden dev bir sürü inmekte. Çadırdaki çocuklar yaygara koparıyorlar. Belki bana sesleniyorlar, belki gördüler beni. Çadırlara gitmek isterdim doğrusu. Sohbet etmek için. Ama çağıran olmadığına göre devam edeyim.

Yolun durumu burada bozuldu. Gidilmez olmadı ama çıkıştaki gibi değil. Hayvan pislikleri var, taze ve kurumuş, büyük ve küçük ıslaklıklar, zeytin çekirdekleri (Tabii ki keçi boku.)... İlerledikçe çadırlar çıkıyor. Yoldan 300-400 metre içerlek. Onların yaylası burası. Hayvanlar için mis gibi otlak. Yol kenarındaki çalılıkların içinden değişik sesler gelmekte, vik vik... Görmüyorum ancak duyuyorum. Hava çelik gibi ama. Rüzgar var. Kulaklarım bile dondu. İyi ki kollukları düşünmüşüm. 29,7 km/10.04/1884 m’de inişteyim. Asfalt dediğim gibi bozuldu.

Bir köye geldim, Arslantaş. Önümde yürüyen üç kişi. Çay soruyorum ama kahve ne gezer burada diyorlar. Biraz laflıyoruz. Biri çoban diğerleri daha genç, hatta 3’üncüsü çocuk yaşta.

Köyü bitirip devam ediyorum kaymaya. Büyük baş sürüsü yolu geçmekte. Çoban dehleyip duruyor. “Nasılsın?” — “İdare ediyoruz” şeklinde laflamaya başladık. Bitkilerden, otlardan, mantarlardan, kardan, kıştan konuşuyoruz. Hayvanlar olmasaydı çaya çağırırdım diyor çoban Yıldırım Bey. Ne güzel bir insan. Yüzünde yaylanın temiz havasını görebiliyorsun. Bizim Kuşburnu’na İtburnu diyorlarmış. Etrafta bolca var. Buradaki bir barajın iklimi yumuşattığını söylüyor. Eski kışlar olmuyormuş.

Kayseri iline girmiş oldum. Zirve Adana ile ayrılan noktaydı. Yol indikçe hava da ısınıyor, ama öyle sımsıcak değil. Halen üşüyorum, kolluklara rağmen. Sulama sistemi ile bahçecilik yapılıyor. Yonca –sanırım- ekilmişti büyükçe bir tarlaya. 70-100 kadar kovan görüyorum sağımda.

Yeleğe halen ihtiyaç var, özellikle inişlerde. Çıkarak ama çoğunda inerek (-%3) devam etmekteyim. Pedal çevirmeden keyifle etrafı seyrede seyrede. Yavaştan ağaçlar da çoğaldı. Çamlar kapladı etrafı. Bir iki araç geçti. 1644 metreye indim ve 38’inci kilometredeyim. Yolun yarısı daha. Berçin yaylasına giden yol işaretlenmiş. Yüzyıllardır Avşar Türkmenleri’ne yayla konaklığı yapmış Soğanlı Dağları’nın kucağında bu yayla. Her yıl Dadaloğlu Şenlikleri düzenlenmekte.

Toklar köyü. Dikkat çekici güzel ama kaderine terk evler var. Sanıyorum Ermeni evleri ama olmadığını söylüyor vatandaş. Yenilermiş. Buranın taş ustaları yapmış. Ama ustalar artık burada değillermiş.

İlerideki köyde çay olduğu söyleniyor. Köprübaşı, vardığımda solda hafif tepelek bir kahve. Varayım istiyorum yanına ama kapısından velespit geçemiyor, daracık. Dışarıda da gölgelik bulamıyorum. Boş ver deyip devam yola. Ama öncesinde ikinci batarya takıldı ve iki büyük lokma cevizli sucuk ve elma indirildi. Nereye mi? Aya :)) 57,9 km/11.30/1390 m‘deyim.

Solumda güzel bir çay akmakta, Zamantı. Bölgenin en önemli akarsuyu. Coşkulu akıyor, sesi buralara kadar geliyor. Kıyısındaki kavak ve söğüt ağaçlarının yaprakları rüzgarda oynaşıp duruyorlar. Piknik yapanlar var. Köprübaşı’nda “Alamancı” çok olsa. Biri bana “Alamanca” laf atıyor. Yolda çokça D plakalı araçlar dolaşmakta.
Gelengi

Tomarza’ya yaklaşıyorum. Son bir tırmanış daha gelmeli. Sonrası kolay. 69,2 km/12.07/1355 m‘deyim. İleride iki tarla faresi. Meraklılar, çıkmışlar yola, bakıyorlar sağa sola. Geldiğimi fark etmeleriyle kaybolmaları bir oluyor. Tabii uzaktan fare mi sincap mı anlamak mümkün değil. Gelengi ya da geleni diye adlandırılmış bir yer sincabı var. Kuzey yarım kürede 38 türü olan bu kemirgenin Türkiye’de üç türü bulunuyor. Trakya, Anadolu ve Toros gelengisi.

Sağ sol tarlalar sarı sarı, kavun mu bunlar? Göz hakkımı almak düşüncesindeyim ama ayıp olur diyerek devam ediyorum. Ne var ki tarlaya dikkatli baktığımda kavun değil kabak olduğu anlaşılıyor. Vay be amma kabak haaa... Ne de çok. Sonsuz kabak tarlası, kilometrelerce. Ne yapıyorlar bu kadar kabakla? 73,4 kilometredeyim, 4 kame (*) kadar bir şey kaldı. Kıçım da pişti ama! 

(*) Kame=km

Tomarza girişi ıslak. Yolu sulamışlar. Ali Baba Otel hemen meydanda. Sahibi telefonunu yazmış kapıya. Arıyorum Yüksel Beyi, birazdan oğlu Adnan Bey geliyor. Bisikleti kömürlüğe kilitliyoruz. Ben de 2 nolu odaya. Enteresan bir otel. 3’üncü katta, bereket asansör var. Geceleme 50 lira. Odanın standardı düşük tabii. Başka kalacak yer yok Tomarza’da. Tek otel burası.

Duş sonrası hafif bir dinlenme ama yetmiyor. Yemeğe çıkayım, karnım aç. İki lokantada şansım yok, üçüncüde (Hayat Lokantası) az az kuru+pilav+yoğurt=15 TL.

Dolanıyorum ilçede. A101’den alınan Eti Browni. Görülecek iki yer var burada. Kilise ve cami. Kilisenin içini görmek için belediyeden anahtarı istemek lazımmış. Uğrayıp Kültür Müdiresi yerine Fen İşleri Müdürü Zafer Bey ile görüşüyor, yanıma bir zabıta memuru vererek kiliseyi açtırıyor.

Yapılış tarihi net olarak bilinmemekle birlikte, 19’uncu yüzyılda yapıldığı tahmin edilmekte. Yapının ön cephesi yıkık. Duvarlarında dört pencere var. Yapı içinde ise büyük kısmı dökülmüş freskler ve süsleme motifleri görülüyor. Kaderine bırakılmış. Fazla bir şey kalmamış geriye. Bölge ciddi bir Ermeni yerleşime sahipmiş zamanında. Ermenilerin daha çok el sanatları ile, özellikle marangozluk, duvarcılık, ayakkabıcılık ve demircilikle uğraştığı; bağcılık ve şarapçılık konusunda da oldukça ileri düzeyde bulundukları bilinmekte. İlçe merkezinde doğu yönünde kalıntıları bulunan manastırın, kiliseden üç kat büyük olduğu, bünyesinde rahip ve rahibe yetiştiren “Gregoryen Ermeni Okulu”nun bulunduğu, her yıl 12 Ağustos'ta düzenlenen “Oğlak Gıran” törenlerine Orta Anadolu ve Kiliya Ermenileri’nin katıldığı ve dışarıdan gelen misafirlerin ‘Paşa Odası’nda ağırlandığı rivayet edilmekte. 
Tomarza havadan

Memur Erol Bey ile camiyi de geziyoruz. Merkez Cami, çarşı içinde bulunmasından dolayı Çarşı Cami olarak da anılmakta. 19’uncu yüzyıl Osmanlı mimarisi görünümünde. Taş ve ahşap işlemelere sahip büyüleyici bir güzellik. Ardından bana kısa bir Tomarza turu attırıyor ve Tomarza’ya ilişkin açıklamalarda bulunuyor Erol Bey. Meraklı da kendisi tarihe anlaşılan. 

Birer çay içmek üzere yakındaki bir dükkanın önündeki sandalyelere oturuyoruz. Çay sırasında gelen arkadaşları (Oktay Bey, Regaip Bey) ile yakında bulunan Kirkor’a (ne olduğunu bilmiyorum) gitme fikri doğuyor. Arabam olsa diyor, götürürdüm. Taksi tutalım, ben öderim diyorum. Ve 4 kişi 3 kilometre uzaktaki “Kirkor” denilen yere varıyoruz. Eski bir Ermeni mezarlığının bulunduğu, yer altında bir şehrin olduğu, yer altı suyunun bulunduğu falan anlatılıyor. Bizimkilerin bir define merakı olduğu belli oluyor konuşmalardan. İllaki bulup köşe olacaklar. Boşuna niye zahmet ediyor başınızı derde sokuyorsunuz. Piyango bileti alın, belki çıkar. Derdi yok zahmeti yok diyorum. Ama yok illaki patlatacaklar. Siz bilirsiniz o zaman.

Bolca bölgeyi dolaşıyoruz. Ermeniler öncesi de var burada bir şeyler. Dev taş plakalarla zemin kaplı. Ama öyle böyle bir alan değil. Neymiş burası acaba? Çarşı diyorlar, yer altı şehri diyorlar. Agop, Kirkor, Manukyan... Ermeni isimlerini sayıp duruyorlar.

Bizanslılar Anadolu’yu ele geçirdiklerinde, Kafkaslar’dan gelen yaklaşık 50 bin civarındaki Ermeni’yi, Anadolu’nun diğer yöreleriyle birlikte buraya da yerleştirmişler. Amaçları, Türk-İslam akınlarına karşı bunları bir tampon olarak kullanmak. Tomarza adı da buradan gelmekte. 1071 yılındaki Malazgirt zaferinden sonra ise Uygur Türkleri ve İran’dan gelen Avşar Türkleri, 1877-78 yıllarına gelindiğinde ise Doğu Anadolu’daki Rus işgalinden çekilen muhacir Türkler yöreye yerleşmişler. 

Parkta çay içip taze nohut yiyoruz. Hava serinledi. Üşümeye başladım. Zaten onlar da eve yemeğe gidecekler. Sonrasında buluşuruz diye ayrılıyoruz. Ben gene dilim peynir ve Etimek alarak odaya dönüyorum.

Akşam yazıları yazarken yeni arkadaşlarım arıyorlar. Otelin oyun salonuna gelmişler. Ben de işimi tamamlayıp yanlarına gidiyorum. Erol Bey ile sohbete devam ediyoruz. Diğerleri kağıt oynamaktalar. Bu define işine fena takılmışlar. İlla bulacağız diyorlar. Ne diyeyim, bol şans! Buradaki kabak meselesini soruyorum. Toprağın özelliği bakımından kabak bitkisinin hafif, derin ve volkanik tüf topraklarda daha iyi yetişmesi nedeniyle ilçe topraklarında başarı ile yetiştirilmekteymiş. Kurulan Kabak Çekirdeği Eleme ve Paketleme Tesisi sayesinde de ek bir katma değer sağlanmakta olduğu söyleniyor.

Saat 11 buçuk gibi yatmak üzere ayrılıyorum yanlarından ve odaya dönüyorum.















Tufanbeyli - Tomarza 
Tur tarihi: 14 Ağustos 2018
Kat edilen mesafe: 74,90 km.
Ortalama hız: 16,7 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa 28 dk., dışarıda geçen süre 4 sa 57 dk. 
En yüksek sıcaklık  32 ˚C, en düşük  17 ˚C, ortalama 23,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1010 m, kaybı (iniş) 1031 m.
En düşük irtifa 1352 m, en yüksek 2037 m.

Garmin yol bilgileri Tufanbeyli-Tomarza

Relive yol bilgileri Tufanbeyli-Tomarza
        
        

Otel Ali Baba 0534 8586568 Adnan Bey, Patr. / 0542 4245271 Yüksel Bey, Patr.


ÖE’den ayrılışım 7.45 gibi.

Bir kısa iniş sonrası bir kısa çıkış ve platodayım. Orta
 Toroslar'ın devamı Tahtalı Dağları. Yani dünkü
 platonun devamı. Muhteşem bir düzlük. 


Hava pırıl pırıl. Sonsuza uzanan bu platonun etrafı
 dağlarla çevrili. Güneş yüzünü göstermiş ancak hava
 serin, 19,1 °C. Üzerime ince yeleği giydim çıkmadan.

Uzaklarda Tufanbeyli Termik Santrali görünüyor. 2006 yılında
 faaliyete geçmiş. Tek bacalı. Linyit yakıtlı. Güneş, rüzgar,
jeotermal, küçük hidroelektrik gibi yenilenebilir kaynaklar
açısından zengin olmasına karşın Türkiye elektrik enerjisinin
 %70’ini çevre kirliliği yaratan ve küresel ısınmaya
 yol açan fosil yakıtlardan elde etmekte. 


Uzaklarda sürüler var. Yol kenarında otlayan iki
 inek. Günaydınlaşıyoruz. 

Sağdan Şar Ören Yeri’ne ayrılıyor yol. Şimdi 20 km fazladan yapmak
 istemediğimden bu tarihi mekanı istemeyerek pas geçiyorum.

Kuzey, kuzeydoğu yönünde pedallıyorum. Rüzgar karşıdan
 esiyor. Zaten kuzeye saptığımdan beri hep karşımdan esiyor. 


Güzellik devam ediyor. 1450 m, dümdüz. Kimsecikler
 yok. Kuşlar uçuşuyor, başka bir şey görmüyorum. Buranın
 diğer sakinleri neredeler acaba?



Uzaklardaki dağlar dev. Üstleri bomboş. Sanki kar varmış 
gibi görünüyor. Belli bir yükseklikten sonra bitki yetişmiyor.

Yol kıvrılarak iniyor ve çıkıyor. 1493 m.den itibaren
 tırmanış yavaş yavaş başladı. Feci bir rüzgar esmekte. Buz
 gibi. Üşüdüm, donacağım neredeyse! Durup kollukları
 takıyorum. Biraz olsun ısıtıyor. Ve tırmanmaya devam.


Ayvat köyüne gelmişim bile. 18 km tutmuş (09.05). Buradan
 başlıyor esas rampalar. 1533 m.den kıvrılarak yavaş yavaş
 çıkmaktayım. Rüzgar soğuk esiyor. Hem rampa 
hem rüzgara karşı üstelik de %16’lık bölümler geçilmekte.

Kuşlar var yol kenarında. Ben gelince, geldikçe daha doğrusu
 veya fark ettiklerinde havalanıyor, uçuyorlar, biraz daha
 ileriye konuyor, sonra gene havalanıyorlar. Böylece birlikte 
gidiyoruz. Onlar önde, ben de onların peşinde.

Öyle böyle döne döne basa basa derken 1999 m.yi gösteriyor
 Garmin. Evet geldim zirveye. Çok hoş bir durum. Başarmanın
 keyfi, etrafın güzelliği, rüzgarın sesi ve soğukluğu.
Bir müddet duruyorum, havayı bolca içime çekiyorum. Uzaklarda
 kurulmuş çadırlar, mavi mavi belli oluyor. Kuşlar
 uçuyor burada. Kırlangıç mı bunlar?

Yolun durumu burada bozuldu. Gidilmez olmadı ama çıkıştaki
 gibi değil. Hayvan pislikleri var, taze ve kurumuş, büyük ve
küçük ıslaklıklar, zeytin çekirdekleri... 


Bir köye geldim, Arslantaş. Önümde yürüyen üç kişi. Çay
 soruyorum ama kahve ne gezer burada diyorlar. 

Köyü bitirip devam ediyorum kaymaya. Büyük baş
sürüsü yolu geçmekte. Çoban dehleyip duruyor. 

Kayseri iline girmiş oldum. Zirve Adana ile ayrılan noktaydı. Yol
 indikçe hava da ısınıyor, ama öyle sımsıcak
 değil. Halen üşüyorum, kolluklara rağmen. 

Çıkarak ama çoğunda inerek (-%3) devam etmekteyim. Pedal
 çevirmeden keyifle etrafı seyrede seyrede. Yavaştan
 ağaçlar da çoğaldı. Çamlar kapladı etrafı. 



Solumda güzel bir çay akmakta, Zamantı. Bölgenin en önemli
 akarsuyu. Coşkulu akıyor, sesi buralara kadar geliyor. Kıyısındaki
 kavak ve söğüt ağaçlarının yaprakları rüzgarda oynaşıp duruyorlar. 

Tomarza’ya yaklaşıyorum. Son bir tırmanış
daha gelmeli. Sonrası kolay. 

Sağ sol tarlalar sarı sarı, kavun mu bunlar? Göz hakkımı
 almak düşüncesindeyim ama ayıp olur diyerek devam ediyorum. 

Ne var ki tarlaya dikkatli baktığımda kavun değil
 kabak olduğu anlaşılıyor. Vay be amma kabak haaa...


Tomarza


Otel Ali Baba 



Hayat Lokantası

Otel Ali Baba 


Levhasına bile önem vermemişler.

Kilise; 19. yy.da yapıldığı tahmin 
edilmekte. Yapının ön cephesi yıkık.


Belediye

Kilise içinde ise büyük kısmı dökülmüş freskler ve 
süsleme motifleri görülüyor.

Kaderine bırakılmış. Fazla bir şey kalmamış geriye.


Merkez Cami, çarşı içinde bulunmasından
 dolayı Çarşı Cami olarak da anılmakta. 

19. yy. Osmanlı mimarisi görünümünde. Taş ve ahşap
 işlemelere sahip büyüleyici bir güzellik.

Merkez Cami İçi

Merkez Cami

Tomarza Müftülüğü


Tomarza Müftülüğü



Ermenilerden kalan evler.


3 km uzaktaki “Kirkor” denilen yere varıyoruz. Eski bir
 Ermeni mezarlığının bulunduğu, yer altında bir şehrin
 olduğu, yer altı suyunun bulunduğu falan anlatılıyor.


Ermeniler öncesi de var burada bir şeyler. Dev taş
 plakalarla zemin kaplı. Ama öyle böyle bir
 alan değil. Neymiş burası acaba? 




































39. gün (devamı) Tomarza-Develi – 37. gün (öncesi) Saimbeyli-Tufanbeyli




[bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı

Erzurum-Aşkale = 52,86 km

Aşkale-Bayburt = 77,09 km 

Bayburt-Kelkit = 83,50 km

Kelkit-Erzincan = 72,25 km 

Erzincan-Kemah = 53,05 km 

Kemah-İliç = 66,35 km

İliç-Divriği = 77 km

Divriği-Arapgir = 82,06 km

Arapgir-Keban = 43,15 km 

Keban-Elazığ = 49,81 km

Elazığ-Kale = 58,10 km 

Kale-Pütürge = 64,11 km



Nemrut-Kahta = 46,72 km

Kahta-Adıyaman = 34,64 km

Adıyaman-Gölbaşı = 66,34 km 





Kadirli-Kozan = 35,91 km

Kozan-Feke = 46,82 km

Feke-Saimbeyli = 33,29 km 


Tufanbeyli-Tomarza = 74,90 km

Tomarza-Develi = 30,76 km

Develi-Talas = 44,33 km

Talas-Kayseri = 14,68 km