11 Ağustos 2020

Teftiş Turları; Çiftalan

İstanbul sürekli değişiyor. Bir gittiğin yeri bir müddet sonra gittiğinde tanıyamıyorsun. İnşaatlar yapılmış/yapılmakta, ağaçlar biçilmiş/biçilmekte... Yeni havaalanı ve köprü nedeniyle o bölgelere uzundur gidemez olmuştuk. Damperlilerin istilası, sıra kapmak için canavarca sürüşleri... Tren vagonları gibi peş peşe dizildiklerinde yanlarından geçmek bile bir kabustu. Bu nedenlerle eski yerlerin durumunu görmek için “Teftiş Turları”na başladık.. 

Uzun zaman oldu Çiftalan’a gitmemiştik. Bu pazar hedef olarak o bölgeyi seçtik. Belgrad Orman’ın kenarından geçer, sonrasında Kısırkaya üzerinden Gümüşdere-Uskumruköy-Zekeriyaköy ve Sarıyer’e gelirsin.
Hiroşima'ya atılan bombanın adı
 "Küçük Çocuk" iken, Nagazaki'ye
 atılanın adı "Şişman Adam"dı.

Bugün 9 Ağustos. Tarihte ne çok olaylar olmuş. Şöyle Viki’nin sayfasına girip okuduklarım arasında ilki 3 gün önce, ikincisi bugün Japonya’ya atılan atom bombaları suratıma patlıyor. Askerlik tarihinde gerçekleştirilen yegane nükleer saldırının ‘şerefsizliği’ Amerika Birleşik Devletleri’ne ait. İlkinde en az 140 bin, ikincisinde 74 bin kişinin hayatını kaybettiği söyleniyor. Sağ kalanlarda ise radyasyon zehirlenmelerinin açtığı korkunç yaralar. 75 yıl önce olan bu olayı, sebep verenleri ve tüm savaşları şiddetle kınıyor, nükleerden arınmış bir dünya isteğimizi haykırıyoruz.

8.40 vapuruna yetişmek için evden vakitlice çıkıp Kadıköy’e geldik. Artık Şehir Hatları Karaköy-Eminönü şeklinde ring atıyor. Hem pazar hem sabah yolcu fazla değil. Eminönü-Eyüp şeklinde sürüp Hasdal’a çıkıyoruz. Havada rüzgar var, kuvvetli esiyor. Hele de karşıdan estiğinde durduracak kadar. Hasdal’a çıkan yokuşta araçlar sıralanmış. Yol çevrilip başka yöne verilmiş. Biz ise aradan sıyrılıp geçebiliyoruz. Alt geçitten geçip düzlüğe çıktığımızda bir kalabalıkla karşılaştık. Polis-asker-kameraman kaynıyor ortalık. Belli ki bir şeyler olmuş burada. 

İstanbul'un Eyüpsultan ilçesindeki Hasdal Kışlası'nın önündeki üst geçit henüz bilinmeyen bir nedenle büyük bir gürültüyle çöktü. Olayda ölen ya da yaralanan olmazken, kilometrelerce araç kuyruğu oluştu.

Yol trafiğe kapalı olduğundan büyük bir rahatlıkla Kemerburgaz’a kadar geldik. Burada kahvaltımızı yapacağız. Her zaman aldığımız su börekçi kapatmış. Yazık L Çok da lezzetliydi. Fikret Albay tanıtmıştı bize. Önceleri el arabasında satardı, ardından dükkan açtı, sonra gene arabaya geçti, şimdi de sonlandırmış L

Kemerburgaz sonrası gelen kavşaktan sağa, Çiftalan yönüne sapıyoruz. Etrafı yeşilliklerle dolu, sağında villaların olduğu bu yol Belgrad Ormanı Ayvat Bendi girişine kadar gider, sonra soldan Çiftalan’a yönelir. Yol boyunca piknikçi araçları çokça geçtiği gibi sağda solda park etmiş olanlar, piknik hazırlığı yapanlar, yapmış olanların bıraktığı çöpler, ortaya saçılmış kola kutuları, pet şişeler, naylon poşetler gibi gözü rahatsız eden, doğayı kirleten bir manzara eşliğinde muhteşem dev ağaçların arasından-yanından geçmekteyiz. Tam bir çelişki. Hem kirleten, hem de buralara çöp konteynerleri koymayanlar... !!! Belli ki buraya pikniğe geliniyor. Açık orman, kimse girişe para ödemek istemiyor, buraları kullanıyor. Ya yasakla ya da çöpe karşı önlem al! Ha diyeceksiniz, bu millet kutuya atmaz gene yere atar... Maalesef L

Çiftalan’a varabilmek için Üçüncü Köprü yolunun üstünden geçmek gerek. Sekiz şeritli yol doğayı yarmış geçmiş. Paralel sürüyoruz kısa bir müddet ve üst geçidi kullanıp devam ediyoruz. Sonradan öğreniyoruz ki:

Kuzey Marmara Otoyolu'nda yolcu otobüsü Eyüpsultan Çiftalan mevkiinde üst geçidin duvarına çarptı. İlk belirlemelere göre beş kişi hayatını kaybetti, 25 kişi yaralandı. Üçü çocuk 10 yaralının durumunun ağır olduğu öğrenildi. Yolcuların şoförü "Uykun varsa yola devam etme" şeklinde iki kez uyardıkları iddia edildi. Kaza yerinde fren izi olmaması da dikkati çekti.

Çiftalan’ın içine girip inerdik sahile, ama bugün köy öncesi sağdan İBB’nin köpek barınağına gider diye bir ayırım geliyor. Sapıyoruz, ancak yolun durumu berbat. Asfalt yer yer yok, toprak, çakıl. Gelip geçenin tozu üzerinde. Devamlı frenlemek, çukurları kollamak zorundasın. Tek avantajın hafif yokuş aşağı, pedal çevirmiyorsun. Buralara kadar da piknikçiler gelmiş. Beraberinde çöpleri de.

Linyit çıkarım amaçlı faaliyetlerin sonlanmasıyla Çiftalan hayalet köye dönüşmüştü. Meydana gelen heyelanlar bölgenin topografyasında ciddi değişimlere sebep olmuş, köy adeta bir ada gibi ortada kalmıştı. Bu görünümüyle filmlerin vazgeçilmez mekanı. Son olarak Cem Yılmaz’ın Yahşi Batı filmine. Üzücü de bir haber okumuştuk o günlerde; çekim setinde çalışan bir seyisin gölde ölü bulunduğuna dair. Buralarda kazılan her çukur suyla dolunca göletler oluşmuş. Küçücük alanda 20’nin üzerinde gölet var. Kimi coğrafi yapı, kimi de yeraltı kaynaklarına bağlı olarak. Belki gelecek sefer Çiftalan içinden geçerek sahile inen yolu kullanmalıyız. Gerçi o zamanlar toprak bir yoldu ama geçerdik. Yokuş yolundan daha rahat olabilir.

Hava çok rüzgarlı. Kısırkaya plajı kapatılmış. Sahilde jandarma nöbette. Dalgalar insan boyunu aşmakta. Bu denize giren babayiğit çıkar mı? Etraftaki işletmeler de rüzgar nedeniyle boş. Kimse denize gelmemiş. Gümüşdere içinden geçip Uskumruköy’de bir serinletici ile nefesleniyor, Zekeriyaköy’de tarihi Çınar ağacının altındaki, IV. Mehmet’in hanımı ve III. Ahmet’in annesi Emetullah Valide Sultan tarafından 1745’de yaptırılmış çeşmede mataraları dolduruyor, 50 gündür bekleyen, köy içinden boylu boyunca geçen çukurun halen doğru dürüst kapatılmadığına -şaşmak mı desem yoksa şaşmamak mı bilemedim- tanık oluyor ve Maden yokuşundan inerek Sarıyer’e vasıl oluyoruz. Ama ne yokuş, eskiden bu kadar frenlediğimi hatırlamıyorum. Araçlarla inmemek için aradakini kullanırdık. Yolun evsafı bozulmuş, devamlı frenle iniyorsun. Balata malata kalmadı, böbrek taşınız varsa dökmek için birebir. Sarsıla sarsıla indik. (Belki tüneli kullanmalı, yokuş yoktur, yolun durumu iyidir. Ama tünel ne kadar rahat ve güvenli bisiklet için?)

Eski günlere göre sahil yolu daha boş. Ama gene de araçların içinde olmak, onlarla yarışır duruma düşmek, peşinden gelenden kaçmak, aralardan sıyrılmak... yoruyor. Hem de çok!

Bir koşturma-kovalamaca içinde Beşiktaş’tan kalkan 16.15 vapuruna yetiştik. Fenerbahçe Kahve Dünyası’nda mola verip dondurmalarımızı da yiyip eve vardığımızda saatler 17.30’u ve 112 km’yi gösteriyordu.

Sonlandırmadan önce Ali Sirmen’in köşesinde okuduğum bir olayı paylaşmak istiyorum.

1905 yılında Abdülhamit saltanatı döneminde meydana gelen olayın kahramanı M. Rupin, Fransa’nın Van Konsolosudur. O dönemde, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanı, büyük devletlerin enformasyon toplamanın yanı sıra, adeta bir müfettiş yetkisiyle, imparatorluğun memurlarını da denetleyen konsolosları ile doluydu. M. Rupin’in de Fransa’nın Ermeni nüfusun yoğun olduğu Van’da konsolosluk görevini yürütürken, bir gün Muş’ta karakol basması devletin arşivlerine girmiş bir olaydır.

Uzatmayalım, 1905 yılında bir gün M. Rupin, Muş’ta zaptiyelerin, serserice dolaştıkları istihbarat edilen iki Ermeni’yi karakola aldıklarını öğrenince, tercümanı Mihran ile beraber polis karakolunu basar ve “Bunları ne için sorguluyorsunuz?” diye hesap sorar, gürültü çıkarır, nöbetçi polis memurlarından Ziya Efendi’ye hakaret edip sonuçta gözaltında olan iki kişinin salıverilmesini sağlar. Fransız Konsolosunun bu küstah ve saldırgan tavrı, üstelik de görev bölgesi olan Van dışında faaliyet göstermesi Dahiliye Vekâleti’nin (İçişleri Bakanlığı), Sadaret Makamı’na (Başbakanlık) başvurarak “devletin ihlal edilen onurunun iadesi”nin sağlanması için konsolosun değiştirilmesini istemesine neden olmuştur. Yazışmalardan anlaşıldığı üzere, Sadaret Makamı Fransız Büyükelçiliği’ne, Rupin’in yakışıksız tavrı dolayısıyla değiştirilmesi isteğiyle başvuruda bulunmuş, ama Büyükelçilik’ten “sözü geçen kişi hakkında yapılan başvurudan şaşkınlık duydukları, Osmanlı hükümetinin iyiliğini isteyen böyle bir kişinin azlini istemenin uygun olmadığı” yanıtı alınmıştır.

Dönem, Ulu Hakan denen, günümüzde özlemle anılan Abdülhamit dönemidir. Ve bu olayda da görüleceği gibi, bugün bize Ortadoğu’nun egemeni gibi takdim edilen Abdülhamit, değil o ülkelere hükümran olmak, Anadolu’da bile hükümranlığını kabul ettirememekte ve yabancı ülkelerin konsoloslarının polis karakolu basmasını, orada bulunanları azarlamasını, devletin memurlarına hakaret etmesini, bunların azli yönündeki isteğinin Avrupa’nın büyük güçleri tarafından terbiyesiz bir üslupla geri çevrilmesini sineye çekmek durumunda kalan bir zavallı idi. Boş büyüklük hayallerinin bahanesi olan Osmanlı, Ulu Hakan Abdülhamit Han döneminde ezilmiş, horlanmış, itilip kakılmış bir halde Anadolu’ya bile hükümran olamayan bir yarı sömürge konumundaydı.














Teftiş Turları; Çiftalan: Dudullu-Kadıköy-(gemi) Karaköy-Eyüp-Hasdal-Kemerburgaz-Çiftalan-Kısırkaya-Zekeriyaköy-Sarıyer-Beşiktaş-(gemi) Kadıköy-Dudullu

Tur tarihi: 9 Ağustos 2020
Kat edilen mesafe: 108,64 km.
Ortalama hız: 16,2 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 6 sa. 41 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 35 dk.
En yüksek sıcaklık 33 ˚C, en düşük 24 ˚C, ortalama 29,9 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1514 m, kaybı (iniş) 1506 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 228 m.

Garmin yol bilgileri Teftiş Turları; Çiftalan

Relive yol bilgileri Teftiş Turları; Çiftalan


Havanın bulutlu ve kapalı olacağı söyleniyordu.




Cibali

Bulgar Ortodoks Kilisesi (Az. Stefan Kilise/Demir Kilise)


Balat

Eyüp


Bezmiâlem Üniversitesi olacakmış.

Ne binalar dikilmiş, şaştık kaldık.

Çöken üst geçit.

Yol trafiğe kapalı olduğundan in-cin top oynuyor.

Her türlü itiraza karşın yeni havaalanını yap ama
 metrosunu yapma! Beyin denilen organ oluşmamış.


Yol da boş olunca...


Acaba düzgün çalışıyor mu?

Bu yol Belgrad Ormanı Ayvat Bendi girişine
 kadar gider, sonra soldan Çiftalan’a yönelir.


Gözü rahatsız eden, doğayı kirleten bir manzara eşliğinde
 muhteşem dev ağaçların arasından-yanından geçmekteyiz.

Yolun durumu berbat. Asfalt yer yer yok, toprak,
 çakıl. Gelip geçenin tozu üzerinde.

Belki de ilk defa bisikletli görüyor J

İBB’nin büyük barınağı. Kimileri buraya 
girenlerin buharlaştığını söylemekte.

Kısırkaya plajı kapatılmış. Dalgalar insan boyunu 
aşmakta. Bu denize giren babayiğit çıkar mı? 

Sahilde jandarma nöbette.

Etraftaki işletmeler de rüzgar nedeniyle
 boş. Kimse denize gelmemiş.



Viyadükler bir zamanlar bâkir olan bölgeyi yararak geçmekteler.

Uskumruköy ‘mini’ pazarı

Tarihi çeşme, Zekeriyeköy

Zekeriyeköy’ün içinden boylu boyunca geçen çukur halen 
doğru dürüst kapatılmayıp vatandaşı perişan etmiş.