Kemerburgaz üzerinden gidilen Çiftalan yıllar önce arabayla yaptığım çevre gezileri sırasında keşfettiğim ilginç bir köydür. Zamanında çevresinde yapılan kömür kazıları nedeniyle köyün büyük bölümü kaymış ve o nedenle de bugün nüfusu azalmış, pek çok ev terk edilmiştir. Şimdi bu kocaman çukurlar suyla dolmuş, etrafta küçük göletler çevresinde keyifli piknik alanları oluşmuştur.
Bu mayıs ayının son Pazar günü (31.05.09) de arkadaşlarla buraya doğru ve sonra Karadeniz’e devamla bir gezi yapalım diye sözleştik. Sabah saat 9’da Fahri ve Murat’la 4.Levent’teki noktamızda buluşmaya karar verdik. Ama daha önce Firuzan ve Sarkis’le saat 8 buçukta Şişli Atatürk Evi’nde buluşacaktık. Saatimi her zamanki gibi 1 saat öncesine kurmuş olsam da nedense bu sabah çok erkenden uyandım. Bir türlü de tekrar uyuyamayınca buluşma noktasına en erken ben gelmiş oldum. Sabah çıkmadan önce gene de alışkanlık gereği meteorolojiye bir göz atıp havanın 23ºC ve az bulutlu olacağının bilgisini aldım, ama hiç de dediği gibi değildi. Kapalı ve oldukça da serindi (tüm gün boyunca da değişmedi. Gerçi böylecene terlemekten kurtulduk ama görüntülerde parlaklık yoktu). Ben de bu sefer kolsuz atlet giymiştim. Neyse ki yanımda yeleğim vardı ve onu geçirdim üzerime. Az sonra Sarkis ve ardından da Firuzan geldiler. Firuzan karşıdan (Kadıköy) geldiğinden daha erken yola çıkmıştı, üstelik de sabah sabah Akaretler yokuşunu tırmanmıştı. Ama banamısın demiyordu, bir gün önce üstelik yol grubuyla F1’e pedal basmış, o yetmeyip benimle de K.Çekmece’ye (75 km) gelmişti. Yani bisiklet üzerinde uçuyordu, tut tutabilirsen.
Selamlaşma, kucaklaşma faslından sonra ilk resmimizi çektirip Levent’e doğru yola çıktık. Yolda benzincide lastiklerimin havasını tamamlayıp (ben de sert lastik seviyorum, daha iyi yuvarlandığına inanıyorum) buluşma noktamıza vardığımızda Fahri ve Murat’ı bizi beklerken bulduk. Gene selamlaşma faslı, kısaca yolu belirleme (bu sefer Fahri’ye K.Burgaz’da mola vereceğimizi açıklayarak, hızını alamayıp Göktürk’e gidiyor sonra) ve “Çiftalan Beşlisı”nin ilk resmini çekip atladık bisikletlere tek sıra halinde çıktık yola. Maslak kavşağına gelmeden sağa ayrılan K.Burgaz / Ayazağa sapağından Çendere’ye inen yokuştan hızla süzülerek indik. Bu yol çok güzeldir, uçarçasına gidersin. Sonra Cendere yolu boyunca sanayi tesislerinin ve onların bizi selamlayan behçi köpekleri önünden geçerek, ikili, zaman zaman da üçlü sohbetlerle K.Burgaz’daki börekçimize (Filiz Börek Salonu) vardık (9:50 / 25.km).
Bu gezinin ilk güzelliği burada yenilen su böreği. Siparişlerimiz hemen geldi. Fikret albayın kulaklarını çınlattık, son gezimizde hep birlikte buradaydık. Hemen kendisine telefon ettim ve M.Ereğli’sindeki kampta ulaştım. 1 hafta olmayacaktı aramızda. Güzergahla ilgili (ve sonrasında bize Kısırkaya’ya devam etmemizi önerdi) kısa bir bilgi alarak kendisine Çiftalan Beşlisı’nden iyi tatiller dileyerek kapattık telefonu.
Kahvaltımız bitince fazla oyalanmadan tekrar yola koyulduk (10:15) ve ilk sapaktan Çiftalan’a doğru sağa ayrıldık. Buradan itibaren yolun durumu biraz bozulmaya başladı, hatta daha ileride yer yer asfaltın kalmadığı, taşlı – delikli bölümler bile vardı. Ama orman içinden giden (sağda solda bazı piknikçiler, erken olmasına rağmen “brunch mangalları”nı yakmışlardı bile) hafif inişleri çıkışları olan, yollarda cep telefonları bulunan bu güzergah bizi yormadan Çiftalan’a getirdi (11:25 / 38,5 km). Köye girmeden solumuzda Kırkmerdiven göletinden geçtik ve köyün içinden geçip sonuna doğru gittiğimiz bölümde de Topaçlı göleti, arkasında Karadeniz muhteşem görünüyordu. Hepimiz bu güzel manzara karşısında hayranlığımızı gizleyemedik. Birkaç foto çektikten sonra köy kahvesine dinlenmek için yerleştik.
Adını Zekeriya Baba adlı yatırdan alan Zekeriyaköy topografik olarak Kilyos’un arkasındaki vadi içinde kalır. Zekeriyaköy'ün tam olarak ne zaman kurulduğu bilinmemekle beraber geçmişinin 18. yüzyıla kadar uzandığı bilinmektedir. Zekeriyaköy'e 93 Harbi sırasında savaşın yol açtığı büyük göç dalgası sonucunda Kafkas ve Kırım çıkışlı birkaç aile yerleştirilmiş, ayrıca zaman içinde Karadeniz Bölgesi'nden de göçler almıştır.
1980'lere kadar 2 katlı ve bahçeli 70 kadar evden oluşan bir köy ve bir mesire yeri görünümündeyken, özellikle 1987’den itibaren köklü bir değişim sürecine girdi. Zekeriyeköy'ün çehresi 1990'lardan itibaren hızla değişmeye başlarken, özellikle Marmara depreminden sonra önemli bir çekim merkezi haline geldi. Şehir merkezine yakın ama sakin bir ortam tercih eden üst gelir grubuna mensup İstanbulluların itibar ettiği, pahalı villalardan oluşan sitelerin yer aldığı bir bölgeye dönüştü. Günümüzde nüfusu 10,000'i aşmış olmasına rağmen hala orman köyü statüsündedir.
Köyün adı bazı eski kaynaklarda Kiraz Köy olarak geçer. Bunun nedeni de sultani, dalbastı ve dragaani gibi çok değişik kiraz cinsine sahip olmasıdır.
Maden üzerinden Sarıyer’e mermi hızıyla indik (16:30 / 64.km) ve Sarıyer’in kalabalık trafiğinde slalom yaparak Beşiktaş yönüne doğru pedalladık. Ancak bu arada bende, bedenimde bir kıpırtı hisseder oldum. Sanki içimde bir enerji gittikçe büyümekteydi. Adeta içimden dışarıya çıkmaya çalışıyordu. Gittikçe yükselen bu gücü pedallarıma aktardım ve nasıl oluyor, nedir bu durum diye şaşkınlık içinde ileriye doğru fırlar gibi uçmaya başladım. Bu çayda birşey vardı sanki, içine gençlik iksiri mı katmıştı Murat’ın hanımı, neydi bilemedim ama her ne idiyse çok hoşuma gitti ve Firuzan’i ilk defa ensesinde takip ettim (adına jetçay dedi Firuzan). Murat da peşimdeydi, Sarkis ve Fahri gerilerde kaldılar. Onlara tesir etmedi herhalde. Bu hızla Baltalimanı ayrılık noktasına geldik. Fahri ve Murat buradan yukarıya, Sanayı’ye doğru çıkacaklardı (sonra telefonda öğrendik ki, lastiğe batan bir raptiye ile tamirciye kadar idare etmişler).
Bizler ise düz devam ederek Bebek’te adaşım Mustafa’ya (Yelkenturizm) da rastlayıp Arnavutköy’de hasret giderdik. Epeydir pedallamamıştık kendisiyle, artık aramızda tekrar görmek istiyorduk. Sonra Ortaköy yalısında 2 saatlik bir temaşa molası vererek gelen geçeni seyrederek üçlü sohbetimizi artık hava soğudu (soğumasaydı herhalde gece yarısına kadar oturacaktılar) diye keserek Beşiktaş’ta Firuzan’ı gemisine yolcu ederek Sarkis’le Akaretleri tırmandık. BJK’nın 6 yıllık hasreti etrafı savaş alanına çevirmişti. Yollar kapalıydı, taraftarlar ortalıkta tepiniyorlardı, biz de aralarından sessizce geçerek Nişantaşı’nı bulduk. Ben sağa, Sarkis düz devam ederek evlerimize vardık. Saat 8’i geçmişti (nerdeyse 12 saatır sokaktaydım). 89,5 km yolu 5 saat 56 dakikada almışız. Yani ortalama hızımız 15,1 km oluyordu. 1875 kalori ve 147,70 gr yağdan olmuştum. Ehh kısa günün karıydı bu. Neyse kas gevşetme, duş ve yemekten sonra yorgunluğumu fark ettim ve tv’nin karşısında sızmadan yatağa girdim.
Yol: Nışantaşı > Kemerburgaz (25 km) > Çiftalan (38,5 km) > Kısırkaya (49 km) > Gümüşdere (50 km) > Uskumruköy (55 km) > Zekeriyaköy (56 km) > Sarıyer (64 km)
Keyifli ve neşeli bir geziydi, gelecek geziye kadar ya sabır...
Not: Murat’a fotograf katkısından dolayı çok teşekkür ederim.
Kaynakça:
Bu bölgeye yapılmış dğer geziler Çiftalan Onbirlisi
İlginizi çekebilir Tuzla - MiniGezi