25 Aralık 2023

Noel Baba Turu II


Dünyanın birçok ülkesinde Hristiyanlar 24 Aralık'ı 25'ine bağlayan gecede Noel bayramını kutlarlar. Noel, Hristiyanlar tarafından "kurtarıcı Mesih" olarak kabul edilen Hz. İsa'nın doğum gününün geleneksel olarak kutlandığı bayram oluyor. Ermeni Kilisesi gibi bazı Doğu Ortodokslarsa, Noel'i Jülyen takviminde 25 Aralık'a denk gelen 6 Ocak'ta kutlarlar.

 

Noel bayramının temelinde antik çağlarından beri kutlanan pagan ve Roma kış festivalleri olan Yule ve Saturnalia bayramları var. Roma İmparatorluğu döneminde Hristiyanlar, yerel halkın bu dini daha kolay benimsemesi için pagan bayramlarını dini bir bayram olarak kutlamaya başladılar. Aslında dini ve tarihi kaynaklarda Hz. İsa'nın doğum tarihi tam olarak da bilinmez.

 

Günümüzde ise Noel, Hristiyan olmayanlar tarafından da kutlanan, dini esaslarından uzaklaşmış, hediye alışverişi etrafında yoğunlaşan evrensel bir bayram haline geldi. Bu değişikliğin en belirgin simgelerinden biriyse "Noel Baba" figürü. 


Demreli Noel Baba. Likya'nın Myra yöresinde (günümüzde Demre) yaşamış 4. yüzyıl Hristiyan’ı, çocuklara hediye vermesiyle bilinen-sevilen bir aziz. Kır saçlı, beyaz sakallı, kafasında kırmızı kukuletasıyla ve de kızağını çeken Ren geyikleriyle bacadan giren baba... Peki şimdi sorsam; Noel Baba Türk mü? Her şey Türk olunca baba niye olmasın?! Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’a göre yılbaşı gelenekleri Türklerden geliyor ve dolayısıyla da Noel Baba figürü bir Türk. Hadi bakalım! Halit Kakınç ise; Noel Baba ve çam ağacı süslemek gibi ritüeller, batıdan alındıkları gerekçesiyle İslâm coğrafyasında hoş karşılanmaz, Hristiyan geleneği olduğu savunulur. Oysa ağaç süsleme ve sakallı yaşlı bir adamın fakirlere, çocuklara hediye bırakması, Türklerde batıdan çok daha önce var olan bir gelenektir... demekte. Bir başkası ise; Anlatılan Noel Babaların Türklerle bir ilişkisi yok. Fakat Türklerin mitolojisinde Ayaz Ata var. Orta Asya'da yaşayan görkemli heybetli olan Ayaz Ata, ay ışığından yaratılmıştır. Ayaz Ata ortaya çıktığında kış geldiğinin ve yeni bir yıl dönümüne girildiğinin işaretidir... demekteYaaaa, şimdi ne diyeceksiniz? Başka bir açıdan bakacak olursak; Noel Baba'nın ilk yorumu 1863 yılında New York'ta yayınlanan Harper's Weekly dergisi için çizilen bir karikatür! Coca-Cola bile reklam kampanyası için tasarlanan Noel Baba kostümünün renginden ilham almış. Bu baba niye bu kadar önemli olabilmiş ki? Bence kapitalizm! Alışveriş durumları olabilir mi?...


Biz de İhsan’la birlikte Noel gününü Büyükçekmece’yi pedallayarak kutlamış olduk, 60 kilometrelik bir daire çizerek. (...) Uzundur bu bölgeye uğramamıştık. Gürpınar tarafında belediye sahilde bir düzenleme yapmaya başlamıştı. Acaba tamamlandı mı, neye benzedi? Bunu da yerinde görür, hafızayı tazeler, keyifli bir bölgeyi turlarız diye sabah 10.15 Mustafa Kemal tren istasyonundan (Halkalı) hareket ediyoruz. Hava mis, güneş var. Rotaya ilişkin bilgileri önceden defalarca verdiğimden (bkz. yazı sonuna) bugün pas geçiyorum.

 

Küçükçekmece Gölünün üzeri martı kaynıyor. Ya havadan ya da balık bolluğundan olsa. Zaten Taş Köprü üzerinde de bir yığın insan balık tutmakta. Yanlarından geçip otoyola paralel yan yoldan Avcılar dolgu alanına. Burada da yeni bir Beltur binası dikilmiş, ama daha faaliyette değil. Otopark genişletilmiş, yürümek için daracık bir geçit bırakılması yazın sıkıntı verecektir. Otoparkın içinden herhalde geçmeye izin vermezler. Bunun dışında bir iki koşan, tempolu yürüyen insanlardan başka kimsecikler yok parkta. Kahvaltımızı hep olduğu gibi Avcılar Hacı Osman Ağa Camisinin karşısındaki kahvede yapıyoruz. Geçen sene şubat ayında içtiğimiz 2,5 liralık çay bugün 7,5 olmuş. Demek hayat 3 kat pahalılaşmış. Bu da Reyzin başarılı ekonomisi sayesinde. Ne kadar müteşekkir olsak azdır!


Ambarlı geçilip Beylikdüzü’ne çıkılıp, ki yolun sağlam rampalarından biridir (bazıları dik ama kısadır), Gürpınar yönüne doğru iniyoruz. Galibi Vakfı önünde, Allah arkamızda fotomuzu çekerek. Avcılar deprem nedeniyle değerinden çok kaybetti. Sahildeki villalar, eskiden leb-i derya olan, sonra önleri doldurularak Balık Hali yapılan, şimdiyse balık kokularının yayıldığı bir bölgeye dönüşen, bu evlerin çoğu boş veya metruk durumda. Gürpınar sahildeki çalışma tamamlanmamış, aynı şekilde beklemekte. Denizin coşkuyla kıyıdaki betonlara vurduğu, vura vurarak çatlattığı, çökerttiği sahil bandında yürüyenler çoğaldı. Yazın denize girilen bu kısım neden halen bitirilmemiş, hukuki bir sorun mu var? Gazetede yazılanlara göre; Prof. Dr. Dalğıç, Gürpınar sahilinde sıvılaşmaya dikkat çekerek, "Kuzey Anadolu fay hattı buraya yaklaşık 15 kilometre uzaklıkta. Olası büyük bir depremde bu sahil şeridimiz çok daha büyük zarar görebilir. Bu nedenle buralarda acil önlemler alınması gerekiyor. Burada tsunami olayını da bekleyebiliriz ama tsunamiden ziyade bu sahilde sıvılaşma olayı var. Sıvılaşmaya bağlı olarak da burası yaklaşık 1,5 metre daha denize doğru kayacaktır...” demekte.

 

Çevreye bolca mermer heykeller konulmuş. Bakmadım hepsi aynı sanatçıya mı ait ama öyle gibi görünüyor. Malzeme aynı, tarz da. Sahilin merkeze yakın olan bölümü bitmiş. Ancak oyuncak tren yolu ile bisiklet yolunu aynı yapmışlar.  Tren gelince mecburen bisiklet yolundan ayrılmak zorunda kalıyorsun. Yani aklı kıt insanların olması işin en vahim yanı. Bunu düşünemediklerini düşünmek bile sinir ediyor. 


Starbucks’da içilen güzel bir kahve ve ardından tamamlanmamış marinaya bir göz atmaca. Burada da mimari yönden gariplikler görüyoruz. Tarz olarak kel başa şimşir tarak durumları. Bunları kim düşünüyor gerçekten merak ediyorum. Bu belediyeye mi ait, devletin başka bir birimine mi? Burada çalışanlar mimar mı yoksa yandaş mı?! Şöyle biraz dolanıp metal bisikletin önünde bir foto çektirmek üzere belediye binasına doğru yöneldik. Ama bisiklet heykeli 3’üncü defa yer değiştirip başka tarafa taşınmış. Bir türlü sabit duramadı velespit! Nerede olduğunu bulup bisikletçi gençlerden rica, fotomuzu çekiyorlar. Onlar da bizden, merdivenden bisikletle atlarken vidolarını çekmemizi istiyorlar. Güvenlik korkusuyla 2 defa hızla gelip uçuyorlar basamakların üzerinden. Genç olmak başka bir heyecan. Şimdi internette o biçim hava basacaklardır : )) Hava dedim de, bulutlandı, biraz da serinledi. Dönüşe geçtik, büyük turu atmıyoruz. Gölün doğu kıyısından pedallayarak Esenyurt’a doğru tırmanıyoruz. Yollar dopdolu, araçlar sıra sıra. Kimilerinin aralarından slalomlayarak, kimilerini sollayarak, kimilerinin dibine girerek Esenyurt-Altınşehir-Halkalı şeklinde tren istasyonuna vasıl olduk. FB-GS maçı nedeniyle pek çok taraftar Avrupa yakasından trenle stada gelmekte. Sağımızda solumuzda karşımızdalar. Duraklar geldikçe yolcu sayısı artmakta. İnen binen eksik olmuyor. İhsan Ayrılıkçeşme’de, bense Bostancı’da iniyorum. Artık buradan İMES’e metroyla gitmek alışkanlık oldu. Eve varışım 17.30, sabah 08.30’da çıkmıştım. Havalar böyle devam ederse bisiklete binme şansımız çok olacak. Mevsimler gerçekten değişti, iklim ısınması pek hayra alamet olmadığı sıkça dile getiriliyor.

 

Bu yıl mart ayında aramızdan ayrılan, çok sevdiğim, usanmadan sıklıkta dinlediğim bir sanatçının duygusal dokunaklı bir eseriyle kapatalım turu; Ryuichi Sakamoto: Merry Christmas, Mr. Lawrenceİ 



Ryuichi Sakamoto (17.01.1952 - 28.03.2023); 10 yaşında nota yazmaya başlayan Ryuichi Sakamoto, "Beatles" grubu ile Fransız besteci "Debussy"den etkilendi. 1978'de "Yellow Magic Orchestra" (YMO) grubunu kuran Sakamoto, film ve oyunlara yönelik yaptıkları "fütüristik teknopop" eserleriyle yurt içi ve dışında popülerliğini artırdı. Elektronik müzik türünde eserlere yoğunlaşan YMO grubunun 1983'teki "Kalbim Senin için Atıyor" (Kimi no Mune Kyun) parçası dönemin hitleri arasında yer aldı. Tokyo Sanat Üniversitesi'nde yüksek lisans derecesi elde eden Sakamoto, 30'u aşkın filmin yapımında da görev üstlendi. Politik söylemlerden çekinmeyen az sayıdaki Japon sanatçıdan biri olan Sakamoto, 11 Eylül sonrasında saldırılara ilişkin durumun "ABD'nin hegemonik ulusu tarafından meydana getirildiğini" söylemişti. Sakamoto, 1987 yapımı "The Last Emperor" adlı film ile "En İyi Orijinal Müzik" dalında Oscar ödülü kazandı. Yurt dışında çok popüler olan Japon müzisyenin Grammy ve Altın Küre ödülleri de bulunuyor.



Noel Baba Turu II: Dudullu-Bostancı-(tren) Mustafa Kemal-Küçükçekmece-Avcılar-Ambarlı-Beylikdüzü-Gürpınar-Büyükçekmece-Esenyurt-Altınşehir-Halkalı-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu.

 

Tur tarihi: 24 Aralık 2023. Ne var ki Garmin’de tur kayıtlarını göremiyorum. Herhalde yanlışlıkla sil tuşuna basmış olmalıyım. Hatırladığım toplam 75 km gibiydi. Ortalama hız da 17,5 km/s.



































Bölgeye yapılmış önceki turlar bisikletle Büyükçekmece Gölü, bisikletle Büyükçekmece II, bisikletle 70x3,14=219,8









İlginizi çekebilir Noel Baba Turu, SST: Şamlar, Kanal İstanbul: Ne Pahasına? Elveda Sazlıbosna...



23 Aralık 2023

2024

Kutlu Olsun









Meke Maar Gölü; volkanik gaz patlaması sonucu oluşan bir maarın su ile dolmasıyla günümüzdeki durumunu alan, ortasında adacıklar bulunan göl ve birincil maarın uzunluğu 800 metre, genişliği 500 metredir. Göl 12 metre derinliğinde olup adını çevrede yaşayan Meke kuşlarından almaktadır.

 

5 milyon yıl önce -Pleistosen Çağ'da- bir volkanik patlama sonucu oluşan bu maar zaman içinde suyla dolarak göle dönüşmüş ve daha sonra, günümüzden 9 bin yıl önce ikinci bir volkanik patlama ile gölün ortasındaki volkan konisi oluşmuştur.

 

Meke Gölü deniz düzeyinden 981 metre yüksekliktedir. Ana Meke'nin ortasında bulunan ve su düzeyinden 50 metre yükseklikte olan volkan konisindeki göl 25 metre derinliktedir ve suyu tuzludur. Meke Maarı 2005’de Ramsar Sözleşmesi kapsamına girmiştir.

 

Ancak Meke Gölü, yıllardır süren kuraklık ve bilinçsiz tarımsal sulama sonucu yer altı su düzeyinin sürekli düşmesi nedeniyle kurudu!!!











2023

18 Aralık 2023

Cardigo


Tarihçesi

 

2017'nin başlarında Dan Ogden, Cardigo bisikletini planladı. Bisiklet sürerken bir gün gidonu öne doğru uzatabileceğini düşündü ve kafasındaki tekerlekler dönmeye başladı! Kapsamlı araştırmalardan sonra bir tasarım oluştu. Öncelikle teleskopik şaftı test etmek için bir aparat geliştirdi, sonuç kusursuzdu. Artık teorisini test etme ve gidonun var olan konumunu bırakıp bisikleti güvenli bir şekilde yönlendirip yönlendirmeyeceğini görme zamanı gelmişti. 10 Nisan 2017'de ilk örneği sürüşe hazır hale geldi. Denedi ve bisikletin yönlendirme güvenliğini olumsuz etkilemediğini gördü. Bu ilkel bir versiyondu ama teori gerçeğe dönüştü ve Cardigo doğdu! Peki Cardigo adı nereden geldi? Dan, bu bisiklete bindiğinizde aslında kardiyonuzun harekete geçtiğini düşündü ve bu yüzden ona Cardigo adını verdi!


Özellikleri

 

Cardigo Marka Bisiklet şu anda geliştirme aşamasındadır ve ortaklar ile yatırımcılar aramaktadır. Burada görülen prototipi oluşturmak için düzinelerce bisiklet kesildi, tasarlandı ve yeniden oluşturuldu. Bu heyecan verici yeni Cardigo Bisiklet, geleneksel bir bisiklette bulunmayan, üst bedenin egzersizine olanak tanır. Bu buluşun güzelliği, yeni bir hareket eklenmiş olmasına karşın sürüşün yine de kolay ve güvenli olmasıdır. Üst borudaki pimi çekmeniz yeterlidir; Cardigo modundasınız. Bu da size bedeninizin üstünü çalıştırmak için gidonu ileriye-geriye doğru itmenize olanak tanır. Normal sürüşe dönmek istediğinizde pimi bırakın ve geleneksel bisiklet moduna geri dönersiniz. Cardigo'yu geleneksel bisiklet olarak rahatça veya Cardigo modunda yorucu bir şekilde sürmek eşsiz bir keyif. Cardigo, üst ve alt bedeninizle tam bir egzersiz yaparak bisiklete binmenin heyecan verici yeni bir yolunu sunuyor.


Donanımı


* Çelik kadro

* İç ve dış yataklara sahip teleskopik boru

* 26” Jantlar

* V kayışı (zincir yerine)

* Serbest dönen arka dişli 

* 43 dişli aynakol

* 3 vitesli Shimano arka göbek

* Ön V fren, arka kontra fren

* Modlar arası geçiş için pop pin

* Rahat ileri itme için BMX tarzı gidonlar

* Standart yuvarlak sele borusu

* Kruvazör tarzı koltuk

* Toplam ağırlık yaklaşık 22 kg


 


17 Aralık 2023

Hasta veya Yaralı Bir Hayvan Gördüğünüzde Yapmanız Gereken 6 Şey


Hayvanları çok seviyorsak onlar için yapmamız gereken şeyleri de çoğaltmalı, dünyayı daha yaşanır bir hale getirmeliyiz. Sokak hayvanlarının hayatta kalabilmek için ne kadar zor şartlarla mücadele ettiği aşikâr. Kimi zaman yemek bulmak, kimi zaman tehlikelerden korunmak derken, hayatta kaldıkları her bir akşam başarı skalalarını yükseltirler adeta. Durumlar böyleyken her birimizin hasta ya da yaralı bir hayvanla karşılaşma olasılığı oldukça yüksek. Onları sahiplenemesek de bu durum iyi bir şeyler yapmamıza engel değil sonuçta. Yollarda onlardan biriyle karşılaştığınızda lütfen ilgisiz davranmayın ve bu 6 basit adımı uygulayın. Dünyayı iyilik kurtarsın!

 

1. Önce Dikkat

 

Yaralı bir hayvan zaten yeterince korku dolu ve stresli olacaktır. Bu nedenle ona yaklaşırken her zamankinden daha fazla dikkat etmeli, onun daha fazla korkmasına neden olabilecek ani hareketlerden kaçınmaya özen göstermelisiniz.

 

2. Alo 153 Hattından Yardım İsteyin

 

Eğer ki İstanbul’da yaşıyorsanız İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yaralı sokak hayvanlarına yardım etmek ve tıbbi bakım sağlamak amacıyla kurduğu profesyonel ekibe Alo 153 hattından ulaşabilirsiniz.

 

3. İhbar Yeterli Değil

 

Eğer ki belediyeden yardım istediyseniz ihbar edip yaralı hayvanı yalnız bırakmamalısınız. Ekipler gelene kadar hayvanı beklemeli, sonrasında da daha iyi bir bakım için süreci kontrol etmeli, durum hakkında bilgi edinmeye devam etmelisiniz.

 

4. Tampon Uygulayın

 

Eğer ki karşılaştığınız hayvan çok fazla kan kaybediyorsa zaman kaybetmeden ona tampon ya da turnike gibi ilk yardım yöntemlerini uygulamalısınız.

 

5. Tüylerini Kontrol Edin

 

Sokakta hasta olmasından şüphelendiğiniz hayvanın tüylerini kontrol edin. Tüylerin arasında bit veya parazit varsa kolaylıkla görebilirsiniz. Eğer tüyler ıslak ya da pis ise onu temizleyin ve mutlaka kuru ve sıcak kalmasını sağlayın. Bir havlu ya da bez yardımıyla tüylerini silip kurulamaya çalışabilirsiniz. Eğer ki tüylere çamur vb. bir madde bulaşmışsa temizlemek için kullandığınız bezi biraz nemlendirerek hayvanı oldukça rahatlatabilirsiniz.

 

6. Kırık Olmasından Şüpheleniyorsanız

 

Kırık gibi durumlardan şüpheleniyorsanız böyle bir durumda kesinlikle kendiniz tedavi uygulamaya çalışmamalısınız. Tedavi uygulayacağım derken durumun daha kötüye gitmesine neden olmayı istemezsiniz elbette değil mi? Bunun için hayvanı mutlaka veterinere götürmeli, durumu tespit etmelisiniz.

















İlginizi çekebilir Türkiye’nin İlk İklim Davası, Dünya İçin Hareket Et, Kuyucuk Gölü Kuş Cenneti Tamamen Kurudu



13 Aralık 2023

Keşif Turları; Ballıkayalar


Yağmur nedeniyle geçenlerde ertelediğimiz Ballıkayalar keşif turunu bu hafta yaptık, İhsan ve Kaya ile. Sabah 10.15 Gebze’den (Tren İstasyonu) hareket ediyoruz. Her zaman önünden geçtiğim(iz) Nizam Fırını’ndan tam buğday ve mısır ekmeğini almazsam olmuyor. Her şey gibi ekmek de uçtu, tam buğday 75-, mısır 30-. Ama her ikisini de çok lezzetli pişiriyorlar. 


Ne'delim?

 

2019 Mart ayında Ballıkayalar’a bir tur yapmıştık (bkz. Keşif Turları; Gebze-1), o zamanki rotada fazlasıyla otoyol kenarından gitmek, sanayi içinden geçmek ve ters yönde kullanmak gibi tatsız bir bölüm vardı, turun başında. Bu sefer rotayı değiştirdim ve Pelitli üzerinden Tavşanlı’ya gelip Ballıkayalar şeklinde yeniden çizdim.


Zaman zaman birimiz öne geçip birbirimizi çekiyoruz. Pelitli, yolunu daha önce sıkça pedalladığımız, Gebze içinden Tembelova sanayisinden geçip Pelitli mezarlığı yanından sıkıca tırmanıp geldiğiniz ilk köy. Her zamanki mola noktamız, bugün havanın soğuk olmasından dolayı kahvenin bahçesi bomboş. Millet içeriye kaçmış. Biz gene bahçede 2’şer çayla (5-) dinlenip sohbetimizi yapıyor ve ardından, ilk geçeceğim(iz) Tavşanlı yoluna saptığımız gibi paletçilerin/dönüşümcülerin çok olduğu bir bölgede ilerlemekteyiz. Çevre yeşil ama, güzel yani. Yolun asfaltı da yeni dökülmüş, kaymak. Yağ gibi kayıyor bisiklet. Biraz sonra dimdik inen bir yokuş, indi indi, uzunca indi... Yani tersten ölüm. Geldik Tavşanlı’ya. Ne yazık ki buranın çok büyük bir ayıbı var, haliyle Türkiye’nin de üzerine yapışmış olan kara bir leke; İtalyan aktivist Pippa Bacca ve sanatçı arkadaşı Silvia Moro ile beraber "Barış Gelini" adıyla, dünya barışı için düzenledikleri ve 8 Mart 2008’deMilano’dan başlayıp Slovenya, Hırvatistan, Bosna, Bulgaristan, Türkiye, Suriye, Lübnan, İsrail ve Filistin güzergâhından Tel-Aviv’de noktalanması planlanan bir yolculuk sırasında, bu bölgede tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştür!


Geldiğimiz kavşakta yönlendirmeler Ballıkayalar’ı işaret etmekte. Hafifçe bir yokuş çıkıp soldan ayrılıyoruz tabiat parkını görmek üzere. Ne kadar doğru bilmiyorum ama bir rivayete göre, zamanında bu vadi, arıların mesken tuttuğu bir yermiş. Tüm vadi içindeki mağara ve kayalıkları kovan olarak kullanan arılar burada oldukça fazla bal üretirlermiş. Eee, hal böyle olunca da gel zaman git zaman ismi Ballıkayalar olmuş. Yani anlayacağınız ismindeki bal mecazi anlamda değil. Burada yapılan doğa aktivitelerinin başında kaya tırmanışı ve trekking geliyor, ve de burası aynı zamanda Türkiye’de kaya tırmanışının başladığı yer olarak kabul ediliyor. İlk kez 1970’li yıllarda kullanılmaya başlanan tırmanış rotaları, bugün de pek çok üniversite ve dağcılık kulüplerinin, hatta arama kurtarma ekiplerinin antrenman yaptığı yerlerden olduğunu okumuştum.


Vadinin uzunluğu neredeyse 2 km ve bu 2 km boyunca genişliği 40 ile 80 metre arasında değiştiği, yüksekliği de kuzeyde 5 ile 10 metrede başlayıp güneyde 80–100 metrelere kadar çıktığı, vadinin ortasından, kireçtaşı kayaları kuzeyden güneye aşındıra aşındıra yaran Ballıkaya Deresi’nin geçtiği anlatılmış bölgenin tanıtımında. Zaten kanyonu oluşturan da bu dere ve fay hatları. 


Bakalım nasıl bir yer?


İnerek geldiğimiz bir alanda sağda otopark, solda Kalender Restaurant diye bir işletme, önünde yerleri süpüren bir çalışan. Mesire alanı ve kanyona giden yol bir zincirle kapatılmış. Geçmek istiyoruz, izin vermiyor. “Bisikletleri otoparka koyacaksınız, 10 lira park ücreti ödeyip geçebilirsiniz.” Hoppala durumları! Bisikletten park ücreti istendiğini ilk duyuyorum. İterek girsek. Ona da izin yok. N’apcaz ? ”Yukarıya bırakın ama çalınırsa karışmam.” Bir hoppala daha! Nuh diyor peygamber demiyor, geçmemize izin vermiyor, ortam da hafifçe geriliyor. Şimdi bu adamla burada uğraşmak istemiyorum. İstanbul’a döndüğümde uğraşırım (*) diye aynen tornistan ediyoruz, tabiat parkına giremeden.

 

(*) Dönüşte Kocaeli Valiliği ve Belediyesi’ne şikayetimi ilettim. Bakalım nasıl yanıt verecekler? Bkz. Ballıkayalar Tabiat Parkı Otoparkı



Geldiğimiz yolu geri pedallayıp rotanın dik 2’nci rampasına vuruyoruz bisikletleri. Bölgede çok sayıda terk köpekler var. Hepsi gözümüzün içine bakıyor, mama beklentisi içindeler. Ama elimiz boş, taşısan da hangisine yeter. Belki bölgenin gönüllüleri vardır ve onlar besliyorlardır. Daha sonra bazı besleme noktaları görüyor, az da olsa içimiz rahatlıyor. Ama bu sorun nasıl çözülür ki? Belki kısırlaştırma, ancak o da uzun yıllar gerektiriyor. Ne var ki hızla başlanması lazım. Ama öyle bir iki belediye değil, topyekun Türkiye sathında. Aslında belediyelerin bu işi yapması gerektiği konusunda yasa var. Yani sokak hayvanlarının beslenmesi, rehabilitesi belediyelerin ve başkanın sorumluluğunda. Geçen ay gazetelerde okuduğum bir haberde: Güney Asya ülkesi Bhutan, sokakta yaşayan tüm köpekleri kısırlaştırıp aşılayan dünyanın ilk ülkesi oldu. Uluslararası hayvan hakları örgütü Humane Society International'ın desteğiyle sokak köpekleri için aşılama programı başlatan Bhutan yönetimi, sokaklarda yaşayan 150 binden fazla köpeği aşılayıp kısırlaştırdığını ilan etti. Proje kapsamında 32 bin ev köpeğine de çip takıldığı belirtildi. Ulusal Köpek Nüfus Yönetimi konferansının kapanışına katılan Bhutan Başbakanı Lotay Tshering, 2009'da başlattıkları projenin başarıyla tamamlandığını, yoğun çalışmalarla amaca ulaştıklarını söyledi. Projenin sokak hayvanı sorununun giderek büyüdüğü Asya ülkeleri için bir pilot çalışma olduğu kaydedildi... denilmekteydi. Yani istenirse oluyor-muş!


İkinci mola noktamız olan Demirciler’e geldik. Şöyle kısa bir köy turu atıp kahvesine konuşlanıyoruz. Önceki gelişimde oturduğumuz kahvede dışta masa olmayınca, ama müthiş bir çayı vardı, bu sefer burasını deniyelim istedik. Bunun da çayı iyiymiş, tentesine yazmış. Burada bulunan, hemen köy merkezinde olan tarihi konak 19’uncu yy.dan kalma. 2018’de rekonstrüksiyon çalışması ile yenilenmiş ve tescil edilmiş. Bugün “Kadın Aile Hizmeti ve Çocuk Akademisi” olarak kullanılmakta. (...) Çayı (5-) buranın da güzel. 2’şer bardak içerek ve yarım saat dinlenip tekrar hareketlenmek üzere hazırlanırken, az ilerideki köprünün yıkılıp yenisinin daha bitmediği, belki bir kenarından geçebileceğimiz söyleniyor. Şansımızı denemek üzere yola koyuluyoruz.

 

Doğru, köprü inşaat halinde ve araç trafiğine kapalı. Ne’dcez derken şantiye alanına giriyor, sağda bacası tüten kulübedeki kişiye geçiş imkanını soruyor, kenardaki toprak yoldan mümkün olduğunu öğrenmemizle bu engeli de kolayca aşıp tekrar asfalt yola bağlanıyoruz. 


Uzunca bir sanayi (Mermerciler OSB) içinden süren rotamız -yer yer kilitli taşla döşeli- döne dolaşa, 3’üncü rampayı da önümüze çıkararak sürmekte. Bu da tırmanılıp tepe noktasından uzaklarda Denizli Göleti'ni görmek mümkün. Burası bölgedeki yerleşim alanları ile çevresindeki organize sanayi bölgelerinin içme suyu gereksinimin bir kısmını karşılamak üzere yapılmış suni bir göl. Çevresinde yüründüğü, piknik yapıldığı, yaz aylarında hafta sonu dolup taştığı anlatılmış. Bu mevsimde kimsecikler yok. Ancak sapağı başında acaba girip baksak mı diye düşünürken, gelen motorcunun yolunun çamur olduğunu öğrenmemizle vaz geçip Denizli köyüne doğru devam ediyoruz. Nitekim uzakta bir aracın, boyuna posuna bakmadan girip saplandığını, içindekilerin çaresizce aracı kurtarmaya çabaladıklarını görmemiz, iyi ki sormuş ve girmemişiz dedirtiyor.

 

Denizli’ye doğru inen (İhsan’ın az sonra Pamukkale geliyor diye yaptığı espri ile) ve Mollafenari diye devam eden yolumuz Cuma ayrımı sonrası artık bilindik bir rotaya dönüşüyor (Gebze Köyleri turlarımızda sıkça geçtiğimiz bölge). Mollafenari 3’üncü mola noktamız. Burası bölgenin en kalabalık yerleşimi. Trafiği de çok. Çaylar gene 5 lira, birer bardakla yetinip, az mideyi doyurup gene yarım saat sonra Balçık’a doğru devam etmekteyiz. Yolların bazı bölümleri dün yağan yağmurdan dolayı ıslak, kurumamış olduğundan hızla geçen araçların sıçrattıkları sulardan kaçarak geldiğimiz son köy Balçık (**) sonrası bağlandığımız otoyol ve Sırapınar (burada ayrılıyoruz) ardından son geçişimizde trafik polisi tarafından girmemizin tehlikeli ve yasak olduğu söylenen (bu yol en kısa ve başka yol da bilmiyoruz ne yazık ki) otoyoldan hızla Fatih tren istasyonuna uçmaktayız. İhsan en önde, Kaya en arkada, ben de ortalardayım.

 

Sonrası malum. Perona çıktığımda İhsan’ı beklerken görüyor, gelen trene yerleşip Bostancı’da inip metroyla İMES ve eve vardığımda 70 km.yi görüyorum ekranımda.

 

Süper bir rota çıktı. Eminim burasını daha sıkça arkadaşlarla birlikte pedallayacağız. İstanbul ve Çevresi bitmiyor... : ))

 

(**) Balçık; Halkı Bulgaristan göçmenidir. İlk kez 4 ailenin geldiği, yerleşerek çoğaldıkları sanılmaktadır. Köy 1853-1855 Osmanlı Rus savaşları sırasında Rumeli’deki Balçık kasabasından yapılan göçlerle kurulmuş Balçık adını almış, 1877-78 Osmanlı Rus savaşları sırasında da Şumnu, Ruscuk, Varna, Filibe, Eski Zagra gibi kasabalardan köye göçler sürmüş, Abdülhamid’in yardımıyla köye cami yapıldığından köy Hamidiye adını almış, Osmanlının son döneminde ekonomik sebeplerle köyden 30 hane Konya tarafına göçmüştür. Osmanlı döneminin namlı çetecilerinden aslen Filibe Çırpanlı olan Balçıklı Ethem 1895’te çetesini bu köyde kurmuş, 1904’te adamları ve kendisi hakkında af çıkana kadar Gebze ve Şile bölgesinde Rum eşkıya çeteleriyle mücadele etmiş, 1916’da 56 yaşında bu köyde vefat etmiş, mezarı köydedir. Köy, Cumhuriyet döneminde tekrar Balçık adını almıştır. Köy 1926’da ilkokula kavuştu. Ünlü yazar Aziz Nesin 1928’in son aylarında bu köyde öğretmen olan Galip amcasının yanında kalmış, anılarında köyde caminin kullanılmadığını, minaresinin yıkık olduğunu anlatıyor. (Köy camisi 1929’da onarılıp yeni minare yapıldı.) Köyün 1935 nüfusu 407’dir. 1. Dünya Savaşında Yemende Savaşmış olan Miralay Ali Cumhuriyetin ilk 15 yılı bu köyde yaşadı. Önceleri bataklık olan köy ıslah edilmiş ve yolları asfaltla kaplanmıştı. 2. Dünya Savaşı yıllarında 1940’larda bu köyde bir tugay asker konuşlandı. Köy 1965’te 453 nüfuslu.

 

Günü sonlandırmadan size Till Brönner’den bir parça: Estate...



Alman Chet Baker olarak tanınan caz trompetçisi ve flugelhorn sanatçısı, şarkıcı, besteci ve fotoğrafçı Till Brönner, yirmi yıldan fazla bir süredir Bebop’a kendi özgün ve çağdaş havasını katıyor. Bop’tan başlayarak yumuşak balatlara, çoklu janr dokunuşları ve gittikçe de artan minimalizm ve zarifliğe varan, süregelen müzikal bir gidişatı kucaklayan Brönner, 1990’ların başında çıkan albümünden bu yana da kendi ülkesi tarihinde en çok satan yerli caz sanatçısı oldu... denilmekte.

 


















 

Keşif Turları; Ballıkayalar: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Pelitli-Tavşanlı-Ballıkayalar-Demirciler-Denizli-Mollafenari-Balçık-Sırapınar-Fatih tren ist.-(tren) Bostancı-(metro) İMES-Dudullu

 

Tur tarihi: 10 Aralık 2023

Alınan yol: 70,04 km
Ortalama hız: 18,5 km/s

En yüksek hız: 54,4 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 46 dk, dışarıda geçen süre 8 s 35 dk

En yüksek sıcaklık 29 ˚C, en düşük 6 ˚C, ortalama 10,5 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1215,1 m, kaybı (iniş) 1224,7 m
En düşük yükselti 3 m, en yüksek 269 m

 

Garmin yol bilgileri Keşif Turları; Ballıkayalar

 

Relive yol bilgileri Keşif Turları; Ballıkayalar