30 Kasım 2016

O Halde Göçbeyli

Kasımın sonuna yaklaştık, kara kış halen İstanbul’dan uzak duruyor. Ne güzel, şikayetimiz yok, binebiliyoruz.

Göçbeyli, sürekli gittiğimiz bir köy. Seralarla kaplı, İstanbul’un sebzesini yetiştirir. 2 kahvesi var, biri 1. katta olduğundan sürekli diğerine gideriz. Artık sebze, yumurta satış tezgahları da kurulu pazar günleri. Gözleme de yaparlar kenarında. Bu hafta mısır kazanı da kaynıyordu.

Bostancı buluşma noktamız Caffé Nero’dan İhsan, Serhan ve Mustafa E. ile çıktık, Pendik’te Varujan’ı almak üzere. Yolu uzatabildiğimiz kadar uzatmak için Maltepe Dolgu Alanı’nı kıyıdan geçerek. Daha kullanıma açılalı ne kadar oldu ki, 2 yıl mı hatırlamıyorum ama bisiklet yolunun kaplamaları döküldü bile. Nasıl bir boya sürdülerse 3-4 mm’lik çukurlar var üstünde.

İBB bisiklet yollarını nasıl aniden başlatıp aniden bitiriyorsa, yani düşünmeden yapıyorsa, Şişli Piyalepaşa Bulvarı üzerine engelli vatandaşların yaşamını kolaylaştırmak için yaptığı üst geçidin bir tarafına engelli rampası koymuş diğer tarafa sadece merdiven. Güler misin ağlar mısın durumları.

Sahil yolundan sürmenin en keyifli yanı sohbet ederek gitmek. Erken saatte ve de Bostancı sonrasında pek kimse yoktur. Hele bu mevsimde daha da tenhadır. Lay lay lom gider laflarsın.

Hava düne nazaran daha iyi, hatta arada güneş çıktığında daha da keyifleniyor. Pendik Beltur’da yerimizi aldık. Ancak nedense bazı günler denizden mi geliyor yoksa yakındaki kanalizasyondan mı çıkıyor belli değil, bir nahoş koku kaplar çevresini. Mecburen yer değiştirdik, kapsama alanı dışına oturduk.

İhsan bir ara kaybolur gibi oldu ama güzel bir sürprizle geri döndü: pasta. Evet, geçenlerde doğum günüydü ve turda kutlarız demiştik. Nefis bir parça, çok lezzetliydi. Çok da taze. Kesene bereket ve nice nice yıllara...

Fidel Castro (13.08.1926-25.11.2016), Küba Devrimi’nin önderi, 90 yaşında hayata gözlerini yumdu. Dünyaya ilham kaynağıydı. 1996’da Habitat konferansı kapsamında İstanbul’a gelmiş, yaptığı konuşmada önemli mesajlar vermişti. “Devrimci Kemal Atatürk bizim esin kaynağımız oldu. Bandırma gemisiyle Samsun’a çıktı. Büyük bir zafer kazandı. Biz de tam 40 yıl sonra Granma gemisiyle Oriente’teye çıktık. Biz de zaferle kucaklaştık”. Castro Türk heyetiyle görüşmesi sırasında “Ben de devrim gerçekleştirdim. Ama Atatürk’ün yaptıklarını yapamazdım. O’na ve devrimlerine hayranım. Kendinize başka önder aramayın” ifadesinde bulunmuştu.










Hasta Siempre Fidel

Sabiha Gökçen yolunun kapanması nedeniyle yeni yollar arayışımızı sürdürüyoruz. Pendik sonrası biraz giriyoruz SG yoluna ama 3 km kadar sonra Aydınlı sapağından çıkıyoruz. Yolda sağda bekleyen trafik polisi anonsuyla bizi durduruyor. Bu yola giremezsiniz, nereye gidiyorsunuz? diyor. Ona Aydınlı’dan çıkacağımızı söyleyince bırakıyor. Aslında yolun girişinde (başında) bisiklete yasak diye bir uyarı yok. Hatalı değiliz.

Aydınlı’ya bir tırmanış var. Nedense Radisson oteli çevresi polis kaynıyor. Tomalar, dolananlar, mevzilenenler... Yanımızdan geçen ekip otosundan öğreniyoruz ki 1000ali buradaymış.

Bugün bir 8 çizeceğiz. Yani Pendik’ten Aydınlı ve Orhanlı üzerinden Tepeören, sonra Akfırat Evleri yanından Göçbeyli. Dönüş gene Tepeören’e, ama Terraki Okulları önünden ve sonra da Orhanlı üzerinden İçmeler ve Pendik. Sekiz çizmek gibi oluyor değil mi?

Tepeören yakınlarındaki yol çalışması bazı bölümleri daraltmış. Gerçi sıkıntı vermedi ama dikkat! Pasta bizi öyle doyurmuş ki Tepeören’deki öğle yemeğini pas geçiyor devam ediyoruz. Bundan sonrasında öyle yokuş yoktur. Düz gider sonra hızla inersin. Mutlu, HaberTürk, Maret, Baymak hep buralarda. Nissan’ın gümrük otoları solumuzda dizili vaziyette. O kadar çok araba var ki alanda. Bir ara Kocaeli sınırlarına girdik. Burada, Şekerpınar’dan gelen yolda mis gibi kahve kokusu burnumuza geldi. Bu sefer kahveler Serhan’dan.

Göçbeyli’de kıraathanede biraz yanımızdakilerle karnımızı doyurup suratsız çaycıdan dolayı fazla kalmayıp dönüşe geçtik. Ama F1 pistine gelmeden solda tepenin arkasında atış talimi yapanların sıktıkları kafalarımızın üzerinden geçince soluğu yanlarında aldık. Bu nasıl bir sorumsuzluktur, bu ne keyfiyettir anlamak mümkün değil? Sen gel kimseyi düşünme elindeki saçma tüfeğiyle atış yap. Bu kadar cahil-düşüncesiz-bencil bir toplum olamaz. 155’e haber vermediğim için çok kızıyorum kendime.

Tepeören-Aydınlı arası sabahki geliş yolumuz, sonra İçmeler’e doğru inersin. Yani bu rota öyle bayıcı tırmanıcı değil, çaktırmadan yükselirsin ve inerek dönersin.

İhsan “tutmayın beni” diyerek hızla uzaklaşırken bizler de Pendik Beltur’da bir kısa mola veririz. Burada Varujan 4tekere terfi eder ve kalan sağlarla Bostancı’ya devam ederiz. Maltepe Dolgu Alanı’nda Palmiye Tarikatı’na mensup 2 müridin gösterisini izlemek de çok ilginçti.

Bostancı Nero’da Serhan ve Mustafa E. ayrıldıktan sonra biraz etrafı keserek, ne de çok bisikletli olduğuna sevinerek oyalanıp evin yolunu geri tutarız. Yağmur bizi tam kapı girişinde yakaladı.

Haydoy bağışları için teşekkürler.









O Halde Göçbeyli: (Dudullu)-Bostancı-Pendik-Aydınlı-Tepeören-Akfırat-Göçbeyli-Tepeören-Orhanlı-İçmeler-Pendik-Bostancı-(Dudullu)

Tur tarihi: 27 Kasım 2016
Kat edilen mesafe: 116,96 km.
Ortalama hız: 13,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 8 sa. 23 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 52 dk. 
En yüksek sıcaklık 21 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 15,7 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1018 m, kaybı (iniş) 1019 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 260 m.

Garmin yol bilgileri O Halde Göçbeyli
  

















Hikayemiz modern tuvaletlerin yeni yeni yaygınlaştığı 1800'lü yılların sonu 1900'lü yılların başına kadar uzanıyor. Modern tuvaletler her ne kadar yaygınlaşmış olsa da, o an için Fransa'da otellerin her odasına koyacak kadar da yaygın değil. Dönem; her kata bir tuvaletin koyulduğu ortak kullanım dönemi. Otellerde odalara numara verilirken ortak tuvaletlerin, normal odalarla karışmaması için nasıl numaralandırılacağı düşünülürken ortaya atılan 00 koyalım fikri kabul görmüş ve "numarasız" olarak nitelendirdikleri tuvaletleri 00'la göstermeyi yeğlemişlerdir.

İşte asıl hikayemiz de burada başlıyor. O dönemlerde hangi sebeple orada bulunduğunu bilmediğimiz, Fransa'ya giden Türklerin 00 numarayı 100 numara olarak algılayıp bir hata sonucu dilimize yerleştiriyorlar. Yanlış anlaşılmanın sebebi ise bir göz bozukluğu değil, lisan kıtlığı! Zira; yazılışları farklı olsa da, numarasız olarak okunup kullanılan 00 (sans numero) terimi ile 100 (Cent) sayısının okunuşlarının aynı oluşu böyle bir yanlış anlaşılmaya sebep oluyor.

Ve biz de böylece Fransız kalmak deyiminin ne anlama geldiğini bir kez daha görmüş oluyoruz.































Foto katkıları için Varujan’a teşekkürler.


Bu bölgeye yapılmış geziler Göçbeyli, ±112, Ge-Ze-Ge-Ze-Geb-Ze