Kasımın
sonuna yaklaştık, kara kış halen İstanbul’dan uzak duruyor. Ne güzel,
şikayetimiz yok, binebiliyoruz.
Göçbeyli,
sürekli gittiğimiz bir köy. Seralarla kaplı, İstanbul’un sebzesini yetiştirir.
2 kahvesi var, biri 1. katta olduğundan sürekli diğerine gideriz. Artık sebze,
yumurta satış tezgahları da kurulu pazar günleri. Gözleme de yaparlar
kenarında. Bu hafta mısır kazanı da kaynıyordu.
Bostancı
buluşma noktamız Caffé Nero’dan İhsan, Serhan ve Mustafa E. ile çıktık, Pendik’te
Varujan’ı almak üzere. Yolu uzatabildiğimiz kadar uzatmak için Maltepe Dolgu
Alanı’nı kıyıdan geçerek. Daha kullanıma açılalı ne kadar oldu ki, 2 yıl mı
hatırlamıyorum ama bisiklet yolunun kaplamaları döküldü bile. Nasıl bir boya
sürdülerse 3-4 mm’lik çukurlar var üstünde.
İBB
bisiklet yollarını nasıl aniden başlatıp aniden bitiriyorsa, yani düşünmeden
yapıyorsa, Şişli Piyalepaşa Bulvarı üzerine engelli vatandaşların yaşamını
kolaylaştırmak için yaptığı üst geçidin bir tarafına engelli rampası koymuş diğer
tarafa sadece merdiven. Güler misin ağlar mısın durumları.
Sahil
yolundan sürmenin en keyifli yanı sohbet ederek gitmek. Erken saatte ve de
Bostancı sonrasında pek kimse yoktur. Hele bu mevsimde daha da tenhadır. Lay
lay lom gider laflarsın.
Hava düne
nazaran daha iyi, hatta arada güneş çıktığında daha da keyifleniyor. Pendik
Beltur’da yerimizi aldık. Ancak nedense bazı günler denizden mi geliyor yoksa
yakındaki kanalizasyondan mı çıkıyor belli değil, bir nahoş koku kaplar
çevresini. Mecburen yer değiştirdik, kapsama alanı dışına oturduk.
İhsan bir
ara kaybolur gibi oldu ama güzel bir sürprizle geri döndü: pasta. Evet, geçenlerde doğum günüydü ve turda kutlarız demiştik. Nefis bir parça, çok
lezzetliydi. Çok da taze. Kesene
bereket ve nice nice yıllara...
Fidel
Castro (13.08.1926-25.11.2016), Küba Devrimi’nin önderi, 90 yaşında hayata
gözlerini yumdu. Dünyaya ilham kaynağıydı. 1996’da Habitat konferansı
kapsamında İstanbul’a gelmiş, yaptığı konuşmada önemli mesajlar vermişti. “Devrimci Kemal Atatürk bizim esin
kaynağımız oldu. Bandırma gemisiyle Samsun’a çıktı. Büyük bir zafer kazandı.
Biz de tam 40 yıl sonra Granma gemisiyle Oriente’teye çıktık. Biz de zaferle
kucaklaştık”. Castro Türk heyetiyle görüşmesi sırasında “Ben de devrim gerçekleştirdim. Ama
Atatürk’ün yaptıklarını yapamazdım. O’na ve devrimlerine hayranım. Kendinize
başka önder aramayın” ifadesinde bulunmuştu.
Hasta Siempre Fidel
Sabiha
Gökçen yolunun kapanması nedeniyle yeni yollar arayışımızı sürdürüyoruz. Pendik
sonrası biraz giriyoruz SG yoluna ama 3 km kadar sonra Aydınlı sapağından
çıkıyoruz. Yolda sağda bekleyen trafik polisi anonsuyla bizi durduruyor. Bu yola giremezsiniz, nereye gidiyorsunuz?
diyor. Ona Aydınlı’dan çıkacağımızı söyleyince bırakıyor. Aslında yolun
girişinde (başında) bisiklete yasak diye bir uyarı yok. Hatalı değiliz.
Aydınlı’ya
bir tırmanış var. Nedense Radisson oteli çevresi polis kaynıyor. Tomalar,
dolananlar, mevzilenenler... Yanımızdan geçen ekip otosundan öğreniyoruz ki
1000ali buradaymış.
Bugün bir 8
çizeceğiz. Yani Pendik’ten Aydınlı ve Orhanlı üzerinden Tepeören, sonra Akfırat
Evleri yanından Göçbeyli. Dönüş gene Tepeören’e, ama Terraki Okulları önünden
ve sonra da Orhanlı üzerinden İçmeler ve Pendik. Sekiz çizmek gibi oluyor değil
mi?
Tepeören
yakınlarındaki yol çalışması bazı bölümleri daraltmış. Gerçi sıkıntı vermedi
ama dikkat! Pasta bizi öyle doyurmuş ki Tepeören’deki öğle yemeğini pas geçiyor
devam ediyoruz. Bundan sonrasında öyle yokuş yoktur. Düz gider sonra hızla
inersin. Mutlu, HaberTürk, Maret, Baymak hep buralarda. Nissan’ın gümrük
otoları solumuzda dizili vaziyette. O kadar çok araba var ki alanda. Bir ara
Kocaeli sınırlarına girdik. Burada, Şekerpınar’dan gelen yolda mis gibi kahve
kokusu burnumuza geldi. Bu sefer kahveler Serhan’dan.
Göçbeyli’de
kıraathanede biraz yanımızdakilerle karnımızı doyurup suratsız çaycıdan dolayı
fazla kalmayıp dönüşe geçtik. Ama F1 pistine gelmeden solda tepenin arkasında
atış talimi yapanların sıktıkları kafalarımızın üzerinden geçince soluğu
yanlarında aldık. Bu nasıl bir sorumsuzluktur, bu ne keyfiyettir anlamak mümkün
değil? Sen gel kimseyi düşünme elindeki saçma tüfeğiyle atış yap. Bu kadar
cahil-düşüncesiz-bencil bir toplum olamaz. 155’e haber vermediğim için çok
kızıyorum kendime.
Tepeören-Aydınlı
arası sabahki geliş yolumuz, sonra İçmeler’e doğru inersin. Yani bu rota öyle
bayıcı tırmanıcı değil, çaktırmadan yükselirsin ve inerek dönersin.
İhsan
“tutmayın beni” diyerek hızla uzaklaşırken bizler de Pendik Beltur’da bir kısa
mola veririz. Burada Varujan 4tekere terfi eder ve kalan sağlarla Bostancı’ya
devam ederiz. Maltepe Dolgu Alanı’nda Palmiye Tarikatı’na mensup 2 müridin gösterisini
izlemek de çok ilginçti.
Bostancı
Nero’da Serhan ve Mustafa E. ayrıldıktan sonra biraz etrafı keserek, ne de çok
bisikletli olduğuna sevinerek oyalanıp evin yolunu geri tutarız. Yağmur bizi
tam kapı girişinde yakaladı.
Haydoy
bağışları için teşekkürler.
O Halde
Göçbeyli: (Dudullu)-Bostancı-Pendik-Aydınlı-Tepeören-Akfırat-Göçbeyli-Tepeören-Orhanlı-İçmeler-Pendik-Bostancı-(Dudullu)
Tur tarihi:
27 Kasım 2016
Kat edilen
mesafe: 116,96 km.
Ortalama
hız: 13,9 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 8 sa. 23 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 52 dk.
En yüksek
sıcaklık 21 ˚C, en düşük 11 ˚C, ortalama 15,7 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 1018 m, kaybı (iniş) 1019 m.
En düşük
irtifa 0 m., en yüksek 260 m.
Garmin yol bilgileri O Halde Göçbeyli
Hikayemiz
modern tuvaletlerin yeni yeni yaygınlaştığı 1800'lü yılların sonu 1900'lü
yılların başına kadar uzanıyor. Modern tuvaletler her ne kadar yaygınlaşmış
olsa da, o an için Fransa'da otellerin her odasına koyacak kadar da yaygın
değil. Dönem; her kata bir tuvaletin koyulduğu ortak kullanım dönemi.
Otellerde odalara numara verilirken ortak tuvaletlerin, normal odalarla
karışmaması için nasıl numaralandırılacağı düşünülürken ortaya atılan 00
koyalım fikri kabul görmüş ve "numarasız" olarak nitelendirdikleri
tuvaletleri 00'la göstermeyi yeğlemişlerdir.
İşte asıl
hikayemiz de burada başlıyor. O dönemlerde hangi sebeple orada bulunduğunu
bilmediğimiz, Fransa'ya giden Türklerin 00 numarayı 100 numara olarak
algılayıp bir hata sonucu dilimize yerleştiriyorlar. Yanlış anlaşılmanın
sebebi ise bir göz bozukluğu değil, lisan kıtlığı! Zira; yazılışları farklı
olsa da, numarasız olarak okunup kullanılan 00 (sans numero) terimi ile 100
(Cent) sayısının okunuşlarının aynı oluşu böyle bir yanlış anlaşılmaya sebep
oluyor.
Ve biz de
böylece Fransız kalmak deyiminin ne anlama geldiğini bir kez daha görmüş
oluyoruz.
Foto
katkıları için Varujan’a teşekkürler.